'Türk sorunu' var mı?
1186 Okunma, 1 Yorum
Mümtazer Türköne - Zaman
Arif Ersoy

31.07.2009

"Kürt sorununu çözerken, ortaya bir Türk sorunu çıkar mı?" sorusu, "Demokratikleşme açılımı"nın önündeki tuzaklardan biri, belki de en önemlisi gibi görünüyor.

Peki gerçekten böyle bir tehlike var mı? "Demokratikleşme açılımı" yol alırken bir "Türk tepkisi" yükselecek ve sorunun çözümünü zorlaştıracak mı? Meselenin parti siyaseti boyutu var. Kürt sorununu çözmek için atılan adımların partilerin oy dengelerini değiştirmesi bekleniyor. AK Parti, bu "Türk tepkisi" yüzünden oy kaybedecek. MHP "Türk tepkisi"nin doğal temsilcisi olarak oy tabanını genişletecek. Bu öngörü doğru mu? "Türk sorunu" tabiri düpedüz bir tehdit. Milliyetçi bir tehdit. Bu tehdit, Kürt kimliğini, Türk sıfatının düşmanı olarak görüyor. Kürtçe başta olmak üzere, Kürtlerin taleplerinin kabul edilmesini Türklüğün gerilemesi olarak kabul ediyor. Mahallenin delikanlısı çıkıyor "belâ olurum" diye bağırıyor.

2005 yılının Nevruz'unda, Mersin'de küçük çocukların Türk bayrağını yere atıp yakmasını hatırlarsınız. Arkasından bütün Türkiye ayağa kalkmış ve bayrak mitingleri ile herkes sokağa dökülmüştü. Zaman'da, "Türkiye'yi Kürtler değil Türkçüler bölüyor" diyen bir yazı yayımlamıştım. Türkçü dostlarımdan çok tepki geldi. "Bize çok ağır ithamda bulunuyorsun, nedir bize bunu anlat" diye Türk Ocakları'ndan özel bir davet aldım. 37 kalburüstü Türk milliyetçisi ile genel merkez binasında geç vakte kadar konuştuk. Ben sadece Kürtlerle aralarında bir empati kurmalarını istiyordum. Adı efsane olmuş saygın biri döndü diğerlerine şu soruyu sordu: "Beyler, şu konuştuğumuz dili yani Türkçeyi yasaklasalar ne yaparsınız?" Cevabı yine kendisi verdi: "Ben, silahı alıp dağa çıkardım."

TÜRKÇÜ HASSASİYETİNİ KULLANANLAR

Mersin'de Türk bayrağının yakılmasının bir provokasyon olduğu sonradan anlaşıldı. O günlerde Türkiye'yi inleten "bayrağı yakanı yakarız" sloganının resmî olarak üretildiği de. Aslında bütünüyle Kürt karşıtlığının, hatta düşmanlığının bir psikolojik harekât çerçevesinde topluma pompalandığını, Ergenekon davası bugün bize tane tane anlatıyor. Şehit askerlerin cenaze namazları kılınırken cami avlularında "katil iktidar" diye slogan attıranların, şehit kanının değil iktidar hesaplarının peşinde olduklarını bugün artık ayan-beyan biliyoruz. Öyleyse bir hatayı düzeltmek lâzım. Dün Türkiye'yi bölmeye yeltenenler Türkçü hassasiyeti kullanan Ergenekoncularmış, Türkçüler değil. Bugün artık Türk milliyetçilerinin de aklı başına gelmiş olmalı. Demek ki bir "Türk sorunu"nun ortaya çıkması için bir sebep yok. Çünkü Ergenekoncular Silivri'de çok meşguller; böyle bir sorunu ortaya çıkartacak ne zamanları ne de imkânları var.

Peki Türkler arasında Kürtlere karşı bir tepki, bir soğukluk veya mesafe yok mu? MHP'nin oy tabanı bu sorunun cevabını değil ama belki bazı işaretleri barındırıyor. MHP son seçimlerde oylarını Batı'da artırdı. Türkiye'nin ana Türk damarı olan Orta Anadolu platosunda geriledi. Milliyetçilik ötekileştirmeden beslenir. MHP'nin Batı'da aldığı oylarda Kürt karşıtlığının bir payı var. Kürt nüfusunun yarıdan fazlası Türkiye'nin batısında yaşıyor. Demek ki Türkiye sınırları içinde var olan en zıt iki kültür karşı karşıya geliyor. Bu karşılaşmanın ekonomik faktörler de dikkate alınınca- bir gerilim oluşturması doğal. Bu gerilimin bir tarafında yer alan "Türk sorunu"nu tanıyabilmek için tam bu noktada Türkiye'nin etnik yapısına eğilmek gerekiyor.

Neden Batı? Türkiye'nin batı kesimleri, İmparatorluk bakiyesi Türkleşmiş halkların daha yoğun yaşadığı bölgeler. Bugün edindikleri vatanın kıymetini birkaç nesil önce göç acıları ile tecrübe ederek anlamış insanların psikolojisinden söz ediyorum. Aslında farklı olana ve dünyaya daha açık topluluklar bunlar. Kürtlere dönüp şunu söylüyorlar: "Size ne oluyor? Bizim kabul edip benimsediğimiz kimliğe, yani Türklüğe siz niye karşı çıkıyorsunuz? Neden bizim gibi potanın içinde erimiyorsunuz?" Eğer bir Türk-Kürt karşıtlığından söz edeceksek, bu karşıtlığın Türk tarafında yer alan kişi daha çok kim olabilir? Bir Girit muhaciri mi? Yoksa Yozgatlı bir Türkmen mi?

KÜÇÜCÜK BİR TÜRKİYE ÖZLEMİ

Çıkartacağımız sonuç şu: Eğer bir "Türk sorunu" varsa veya ortaya çıkacaksa bu sorun Türklerin çıkardığı bir sorun olmayacak. Demek ki "Kürt sorununu çözerseniz ben de Türk sorunu çıkartırım" diye tehditler savuranları, "Türklük skalası"nda bir yere yerleştirirken çok dikkatli olmak gerekecek. Amacım kimsenin etnik kökeni hakkında fikir yürütmek değil. Sadece "Türk sorunu"ndan bahsedenlerin ve etnik kökeni önemseyenlerin eline kendilerine de uygulayabilecekleri bir ölçü veriyorum. Türkler sorun olmazlar ve "Türk sorunu"ndan bahsetmezler.

Türk milliyetçiliği, çöken imparatorluğun bir kurtuluş reçetesi olarak gelişti. Mesele milleti çok sevmek değil, devleti kurtarmaktı. Cumhuriyet kurulduğu zaman ise neredeyse mütecanis bir topluluk ortaya çıkmıştı. Tek istisna Kürtlerdi. Cumhuriyet ulus-devlet projesi ile önce şehirli nüfusu, sonra da dağda-köyde yaşayan Türkleri Türkleştirmeye yani bir ulusa dönüştürmeye çalıştı. 2009 yılının Temmuz ayında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin İçişleri Bakanı'nın yöntemi üzerine bilgi verdiği "Demokratikleşme açılımı", Kürtlerin dar ve sınırlı bir Türklük içinde eritilmesi politikasının iflas ettiğini ilan ediyor. Bu sorunu çözmek için elinizde iki araç var. Biri demokrasinin ve hukukun standartlarını yükselterek Kürtlerin güvenli ve onurlu biçimde yaşayacakları bir ülkeyi elbirliği ile vücuda getirmek. İkincisi, ulus devletler çağında vazgeçemeyeceğiniz ulus-devletin içini Kürtlerin Kürt olarak yer alabilecekleri şekilde genişletmek. Birincisi bir devlet politikası, ikincisi ise en başta Türk milliyetçilerinin işi.

"Türk sorunu" tehdidinde bulunmak milliyetçilik değil, sadece farklı olana düşmanlık demek. Bu tehdidin içinde Türk tarihine, hatta bu tarihin kaba hatlarına dair dar bir ufuk bile yer almıyor. 600 yıllık imparatorluğun sona erişinin üzerinden henüz bir asır bile geçmeden farklı olana tahammülsüzlük göstermek, Türk olmakla değil sadece düşman aramakla açıklanabilir. Bu topraklara bütünüyle yabancı, modern dünyanın karanlık tarafının yeniden ürettiği bir tür ilkellik bu.

Uzun terör yıllarında Türkiye'de bir Kürt-Türk düşmanlığı gelişmedi. Çünkü Kürt sorunu toplumdaki ayrışmanın, bölünmenin yarattığı bir sorun değildi. Devletin kendisinin ürettiği, sonra da içinden çıkamadığı bir sorundu. Devlet demokratikleşmeye, hukuka daha fazla bağlanmaya karar verdiği zaman bu sorun da kalmayacak. Bu sorun çözüm yoluna girmişken "Türk sorunu"ndan dem vurmak, küçücük bir Türkiye özlemini dile getirmek demek. Ben buna "Küçük Türkiye milliyetçiliği" diyorum. Doğrusu şu: Kürt sorunu Türkiye'nin ve aynı zamanda Türklerin sorunudur. Kürtlere haksızlık yapılmıştır. Bu haksızlıklar giderilecek ve Türkiye yoluna taze bir başlangıçla devam edecektir. Türkiye'nin "Türk sorunu" var mı? Belki. Ama kesin olan bir şey var: Bu sorun Türklerin sorunu değil.

Yorum

Muhterem Mümtaz’er Hoca 31 Temmuz 2009 tarihli Zaman Gazetesi’ndeki makalesinde gündeme getirilmesi muhtemel olan “Türk Sorunu” üzerinde durmaktadır. “Kürt Sorunu” üreten mihraklar, ülkede çatışma ve huzursuzluk çıkartmak için “Türk Sorunu” da üretmeye çalışacaklardır. Çünkü ırkçılığı kullanarak dünyanın büyük bir bölümünü, “böl, parçala, çatıştır, yönet ve sömür” ilkesini sömürgeleştirdiler. Bu ilkeyi uygulayarak Osmanlı Devletini parçaladılar ve çöküşünü dâhilî işbirlikçilerle birlikte yıktılar. Bu ilkeye son yıllarda farklı boyutlar kazandırdılar. İnsan hakları ve demokrasi kavramlarını kullanarak “böl, parçala, çatıştır, yönet ve sömür” ilkesini “Büyük Ortadoğu Projesini” hayata geçirmek için uygulamaya çalışmaktadırlar. Farlılıkları çatışmaya dönüştürerek ve “Mikro Milliyetçiliği” özendirerek Fas’tan Endonezya’ya kadar uzanan İslam coğrafyasının mevcut haritalarını değiştirmek istemektedirler. Bu konuda kendileriyle işbirliği yapacak kesimler üretmekte ve onları iktidara taşımak için harıl harıl çalışmaktadırlar.

 

Mümtaz’er Hocamız “Türk Sorununun” Türklerin sorunu olmadığını vurguluyor. Türkiye’de aklı başında olan, Türk olsun, Kürt olsun hiç kimse “Küçük Türkiye Özlemine” sahip olabilir mi? Bu topraklarda yedi bin yıldan hiçbir küçük devletin varlığını sürdürmesi mümkün olmamıştır. Gücünü kaybeden devletler varlığını da kaybetmişlerdir.

 

Kürt Sonu” da aslında Kürtlerin ve Türklerin sorunu değildi. Bu sorun ırkçılığı bölmek ve çatıştırmak için bir araç olarak kullanan emperyalist mihrakların ve ülke içinde ırkçı mantığa sahip olanların ürettiği yapay bir sorundur. Irkçı mihraklar oyun teorilerinin bütün versiyonlarına kullanarak yöneticilerimize “Kürt Sorunu” kabul ettirdiler. Hedeflerine ulaşmak için birinci aşamayı başardılar. Şimdi “Türk Sorunu” üretmek için hamle yapmayı planlamaktadırlar. Bunun için yeni kurgular üretecekler. Bazı gaflet içinde bulunanları da istihdam edebilirler.

 

Irkçı Emperyalizmin ülkemiz ve İslam coğrafyası için planladığı böl, parçala, çatıştır, yönet ve sömür” stratejisini akamete uğratmak için yeni çözümler ve tedbirler geliştirmeliyiz. Türkiye’yi “Yeniden Büyük Türkiye” haline getirmek için bu ülkenin sağduyu sahibi herkesi göreve davet etmeliyiz. Türkiye’nin öcülüğünde hak ve adalet merkezli “Yeni Bir Dünya’nın” kurulması için yeni plan ve projeler üretmeliyiz. Bu hedefler sadece bir partinin sloganları olmamalıdır. İslam coğrafyasında yaşayan ve ırkçı emperyalizmin coğrafyamızda sergilediği talancı sömürge planlarına karşı olan herkesin, Türklerin, Kürtlerin, Acem ve Araplarını hedefi olmalıdır. Bu hedeflerin gerçekleşmesi bütün mazlum milletlerin makus talihini değiştirecektir. “Türk veya Türk sorunlarını” çözmek için ne yapmalıyız? Öncelikler aşağıda belirtilen önlemleri bu coğrafyada yaşayan herkesin katkı ve desteğini sağlayarak almalıyız:

-          Her çeşit ırkçı söylem ve eylemi terk etmeliyiz. Irkçılık bölücü bir zihniyettir.

-          İslam kardeşliğini her platformda dile getirmeliyiz. İslam kardeşliği coğrafyamızda yaşayanlar arasında birlik ve dirliğin harcıdır. Çimentosudur.

-          Farklılıkları, ayrışma ve çatışma için değil; yarış ve dayanışmanın temel dinamiği olarak kabul etmeliyiz.

-          Ülkemizde hayatın her aşamasında hukukun üstünlüğünü sağlamaya çalışmalıyız. Devlet haklının hakkını koruyan, mağduriyetleri engelleyen ve insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alan bir kurum haline getirilmelidir. Devlet mağdur eden değil, mağduriyetleri gideren bir kurum olmadıkça büyük devlet olamaz. İnsan hakları ve özgürlüklerinin devlet eliyle ihlali devleti küçültür ve çökertir. İnsan haklarını ihlal eden kamu görevleri devleti tahrip etmede teröristlerden daha tehlikeli ve zararlıdır.

-          Türkiye, milli iradeyi yansıtan milli ve demokratik bir anayasaya vakit kaybedilmeden sahip olmalıdır.

-          Nimet-külfet paylaşımında adaleti sağlayacak iktisadi ve sosyal kurum vekurallar geliştirmeliyiz. Beşeriyet ırkçı, dayatmacı ve totaliter yönetim değil, temel hak ve özgürlükleri koruyan adil devletin vatandaşı olmak istiyor.

 

Müslümanlar Fas’tan Endonezya’ya kadar birlik ve dayanışmayı sağlayacak “Yeni Bir Dünyayı” kurmak istiyorlar. İslam coğrafyasında halk arasında var olan birlik ve dayanışma bilincini sosyal yapıya yansıtacak projeler istiyorlar. İslam coğrafyasının “barış coğrafyasına” dönüştürülmesi, dünya barışının teminatı olacaktır. Bu amaca ulaşmanın yolu kendi sorunlarımıza kendimiz çözüm üretmeliyiz. Irkçı, tekelci ve sömürgeci mihrakların coğrafyamızda son dört yüzyıldan beri uyguladıkları “böl, parçala, çatıştır, yönet ve sömür” politikalarının yol açtığı felaket ve sefaletlerden ders alma vakti hala gelmedi mi?

 

Arif Ersoy


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
03.08.2009
15:48

Muhterem Arif Ersoy, 3. yorum yazısı ile aramızda...

Türk, Kürt, Alevi, Arnavut, Boşnak vs. meseleleri gerçekten var mı?

Varsa ÇARE VE ÇÖZÜM" nedir?

Bize göre ana sorun "SİSTEM MESELESİ" veya "DÜZEN MESELESİ"dir.

Bu mesele Türkiye’nin, dolayısıyla dünyanın "EN ÖNEMLİ MESELESİ"dir.

Ve bu mesele ve benzeri meseleler "çözüm" bekliyor...

Biz "ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI" veya "AKEVLER EKOLÜ" olarak bu meseleler nice "ÇÖZÜMLER" üretip yazdık ama...

"Ama"sı ne?

Aması şu:

bizim "ADİL DÜNYA DÜZENİ" Dergidsinde, "KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ" ana başlığı altında ürettiğimiz on binlerce sayfadan oluşan "ÇARE VE ÇÖZÜMLER" ilgililerden "İLGİ" bekliyor...

Onlar da ilgilenmemekte direniyorlar...

Sorunlar arasında debelenip duruyorlar!!!

KUR’AN çözümler için tek çözüm kaynağı...

Biz, sabır ve sebatla "KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ"nde ülkemizizn ve tüm insanlığın beklediği "ÇÖZÜMLERİ" üretmeye çalışıyoruz...

Bizm kırk yıllık "ADİL DÜZEN" ve "ADİL EKONOMİK DÜZEN" projemiz, GERÇEKTEN BU ÜLKENİNN SORUNLARINI SAMİMİ OLARAK ÇÖZMEK İSTEYENLERDEN "ilgi" bekliyor...

Allah yâr ve yardımcımız olsun.





Sayı: 8 | Tarih: 2.08.2009
Hayrettin Karaman
İHL meslek liseleri midir?
7348 Okunma
1 Yorum
Hilmi Altın
Ayşe Arman
Zulmün adı haşema
2070 Okunma
2 Yorum
Tayibet Erzen
Nazlı Ilıcak
Çocuklarımızı nasıl yetiştirelim?
1438 Okunma
4 Yorum
Fatma Karuç
Ahmet Hakan
Ertuğrul Özkök'le Umreye gidiyoruz
1318 Okunma
5 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Murat Bardakçı
Hadımlık iğnesi yokken, orayı orakla keserlerdi
1280 Okunma
Recep Yıldırım
Fikret Bila
"Çözüm'ün Dayandığı Sınır
1237 Okunma
1 Yorum
Harun Özdemir
Oktay Ekşi
Gül'ün Yanıtı
1218 Okunma
2 Yorum
Vahap Alma
Ahmet Taşgetiren
Türkiye'nin rahatlaması
1211 Okunma
2 Yorum
Zübeyir Erol
Yılmaz Özdil
Açılım
1186 Okunma
Leyla Okta
Mümtazer Türköne
'Türk sorunu' var mı?
1186 Okunma
1 Yorum
Arif Ersoy
Bekir Berat Özipek
Milli görüş ve ‘necasetten temizlik’
1185 Okunma
Bünyamin Demir
Mehmet Altan
Allah benzetmesin
1180 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Ahmet Turan Alkan
Plâjda yoğurt yeme hakkı engellenemez!
1153 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Hakan Albayrak
Faiz Meselesi
1149 Okunma
Veysel İpekçi
Reşat Nuri Erol
Sermayenin yaptıkları ve korkuları
1147 Okunma
1 Yorum
Ilker Ardic
Mahir Kaynak
Türkiye'nin çözümü, Çözüme giderken
1135 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Toktamış Ateş
CHP ve "solcu olmak..."
1118 Okunma
Osman Eskicioğlu


© 2024 - Akevler