13.07.2009
AYNADAKİ suretim beni katıla katıla güldürüyor. Ben bir Ninja Kaplumbağa'yım! Alışık olmadığım bir görüntüyle karşı karşıya olduğu için abartıyorum ama öyle...
Tarifi yok komikliğimin. Maruz kaldığım zülmün adı haşema. Üzerimde şu anda...
Kat katım.
Altımda, dansçıların giydikleri gibi bir tight.
Üzerinde, alttan çıtçıtlanan, sadece ellerimi açıkta bırakan uzun kollu bir body.
Onun üzerinde yağmurluk gibi bir şey.
Kafamda bir bone. Bonenin üzerine de, bende kötü çağrışımlar uyandıran bir kukuleta.
Sosis gibiyim. Patladım patlayacağım!
Sinirimiz bozuldu, Demet'le gülüyoruz.
Onun haşeması biraz farklı bir model ama en az benimki kadar rahatsız. Ayağında büzgülü bir pantolon, üzerinde bir yağmurluk. Kafasında bir bone.
Bonenin tepesinde de boynu ve çene altını kapatan, yandan cırt cırtlı bir başlık.
Personel biraz fazla ilgili
Sabahın köründe İstanbul'dan İzmir'e uçtuk.
Uçakta da kapalıydık.
Biz artık böyle yaşıyoruz, her şeyi kafamız kapalı yapıyoruz, uyuyoruz, yiyoruz, içiyoruz...
Bir yüzmediğimiz kaldı! Şimdi onu deneyeceğiz.
Halka açık bir yerden girip, insanları rahatsız etmek istemedik. Kendimize, tesettürlülerin gittiği Ege'de bir otel seçtik. İzmir'e birkaç saat uzaklıkta, Çeşme yakınlarında... Rezervasyonu Demet yaptı, bir gecelik yer ayırttı.
Fatma Demet Kalender Şen adına.
"Göbek adın, olaya cuk oturdu..." diyorum, gülüyor. Personel gayet tatlı, biraz fazla ilgililer ama olsun... Nereden geldiniz? Türkiye'de mi yaşıyorsunuz? Otelimizi kimden duydunuz? Sordukça soruyorlar. Bizi getiren arabanın plakasına bile istiyorlar. Mail adresi, doğum tarihi, nüfus cüzdan örneği... Demet'in kimliğini resepsiyona bırakıyoruz. Benimkini bilahare vereceğiz, odaya yerleştikten sonra... Yani öyle diyoruz...
Haşemalarımızı üzerimize geçirip, fıştırı fıştırı oteli keşfe çıkıyoruz...
Sonrasında işte o hep beklediğim an geliyor:
Üzerimizdeki bu tuhaf şeylerle denize gireceğiz.
Bakalım n'olacak?
Önce bir tereddüt geçiriyorum, sonra kendimi suya bırakıveriyorum.
Girdim mi ben şimdi suya? Değiyor mu su vücuduma? İnanır mısınız, tam kavrayamıyorum, neyin ne olduğunu anlamıyorum. Lisede bir kere elbiselerimle suya düşmüştüm ben, öyle bir his. Birden ana rahminde bile suda olduğumuz geliyor aklıma, su öyle bir şey, bizim varoluşumuzun bir parçası, doğal olanı suyun tenimize değmesi, bizi sarıp sarmalaması...
Bir de şu halimize bak...
Acayip sinir oluyorum. Bu ne haksızlıktır. Ne saçmalıktır.
Ay o kadar üzücüydü ki, anlatamam.
Tüm tecrübelerimiz arasında, bizi en çok kahreden bu oldu.
"Karşı mahalle"nin kadınlarının bir kısmı hiç yüzmüyor ya, onları çok iyi anlıyorum.
Hak da veriyorum, bunu yaşamaktansa, yüzmemek daha iyi.
Yağmurlukla suya girer mi insan?
Sudan çıkması ayrı felaket
Üzerindekilerle duş alır mı?
Öyle bir şey işte .
Bir tek ayakkabı eksik ayağında.
O halde, kano da yapıyoruz.
Sudan bu haşema denilen şeyle çıkması da bir felaket. Mayo ya da bikini hemen kuruyor, bununla kalakalıyorsun, ne yapacağını bilmiyorsun. Öylece ıslak duruyorsun. Demet'in paçalarından kilolarca sular dökülüyor.
Şaşkın şaşkın birbirimize bakıyoruz.
İskeleye oturup, kurumaya çalışıyoruz…
Yorum:
Öncelikle bu kadar güncel meseleler arasından tesettürlülerin tatil fantezilerine de yer verdiği için Sayın Arman’a teşekkür etmek istiyorum. Sıradan bir vatandaş olan benim teşekkürüme ihtiyacı olmadığını düşünebilirsiniz çünkü yazar ne de olsa işini yapmaktadır. Ancak yanılıyorsunuz, kendisi gazeteci-yazar kimliğiyle toplumla gayet ilgili olmasına rağmen öyle her konuya da el atmaz konularını özenle seçer, takip edenler bilir.
Sayın Arman daha önceki yazılarından birinde dindar bir adama aşık olan, genç laik bir kızın hikayesine yer vermişti. Arman kendince şöyle bir sonuca ulaşmış: eğer laik bir kız(bu arada yazarımız laikliği başı açıklık ve içki içmek olarak algılamış olmalı ki, genç kızın başka hiç bir meziyetinden bahsetmiyor) dindar bir erkekle evlenirse yanar, biter, kül olur, çünkü uzun ve bol giysiler giyer, saçları hava almaz, erkek doktora gidemez, çalışamaz, çocuk doğurur… Bu mısraların, okuyanları gülümsettiğini hayal edebiliyorum. Zira ben daha yazarken gülmeye başladım bile.
Olaya tek taraftan bakan yazarımız nedense dindar gencin kayıplarını sıralama gereği duymamış. Tabii canım ne de olsa modern kız alıyor, öpüp başına koysun, diye düşündü herhalde. Sonuçta eğer bu evlilik yanlışsa, iki taraf için de yanlış, doğruysa iki tafra için de doğru ancak, yazarın bunu kavrayabildiğinden şüpheliyim!
Gelgelelim haşema muhabbetine. Özgürlükleri en uç sınırlarda yaşama delisi olan insanlar iş Müslümanlığa, kendi deyimleriyle dindarlara gelince bakın nasıl da yobaz oluyorlar.
Bu insanlara göre:
*Sevmek ve anlaşmak yeterlidir, çocuk olmayıncaya kadar evliliğe gerek yoktur, adı Özel hayata saygı!
*Cinsiyet tercih meselesidir, dolayısıyla değiştirebilirsiniz, kadın veya erkek olmanın ötesinde, gay veya lezbiyen de olunabilir, adı Özgürlük!
*İsteyen istediği gibi giyinebilir, çağdaş bir dünyada yaşıyorsak kimse kimsenin mini etekli veya bikinili olmasına aldırmamalı, adı Çağdaşlık!
*İsteyen istediği gibi yer içer, domuz eti yemek, şarap içmek gayet normaldir, adı Beslenme Alışkanlığı!
Bir de diğer taraf bakalım:
*Diğerleri gibi inandığı şekilde yaşamak ister dolayısıyla flört etmeden doğrudan evlenmeyi tercih eder, adı Yobazlık!
*Örtü emrine iman eder, tesettüre bürünür bunun gerektirdiği gibi yaşar. Her insan gibi tatil yapmak ister, bunun da şekli önemli olmadığından (özgürlükleri uçta yaşayanlar anlamış olmalı), mayo veya bikini yerine haşema giyer, adı Ninjalık!
*İçki içmez, domuz eti yemez, bunların bulunduğu sofraya oturmaz, bu da onun tercihi ve en az diğerleri kadar saygıyı hak ediyor, adı Bağnazlık!
Yukarıda sayılan maddeler çoğaltılabilir. Ben aklıma gelen ilk örnekleri sıraladım.
Özgürlükten bahseden insanların aslında konudan ne kadar da uzak oldukları belli. Çünkü önyargı perdesini aşamamışlar.
Namaza gericilik diyenler, yogayı öve öve bitiremiyorlar, neymiş efendim çok iyi bir meditasyon yöntemiymiş, rahatlatıyormuş falan. Ee namaz ne? Namaza eğil kalk, iki dua oku diyenler, bağdaş kurup transa geçmeye nirvana diyor. Hayda…
Ne bu şimdi, önyargı ve çifte standart değil de ne?
Tesettürlü olmak ve bunun gereği gibi yaşamak bir tercih meselesidir. Evlilik dışı birliktelik ve eşcinsellik gibi toplumun kabullenmek istemediği veya kabullenmekte zorlandığı konularda bile gayet rahat ve kendinden emin bir şekilde “Bunlar gayet doğal şeyler.” diyebilen insanların tesettürlülerin haşemayla yüzmesini manşet konusu yapması anlaşılır gibi değil?
Onlara göre haşemayla yüzmek zavallı! kadınlara eziyetse, diğer kadınlara göre de mayo giymek gayet rahatsızlık veren bir şeydir. Eğer Sayın Arman’ın psikolojik savunmalar gibi ucu her tarafa açık olan savunmaları dışında görüşü yoksa, aslında söylenecek pek bir şey de yok demektir.
Herkesin istediği gibi inanmaya, inandığı gibi de yaşamaya hakkı vardır. Asıl laiklik budur.
Zulme gelinceyse, sakın asıl zulüm yazarın ve yazar gibi düşünenlerin bakış açısı olmasın?