27.07.2009
MADEM haberi Yeni Şafak patlattı... Madem olay bir sır olmaktan çıktı...
O halde ek bilgileri vermenin tam sırasıdır:
Tam beş gündür Ertuğrul Bey'e “İhram nedir? Nasıl giyilir?” dersi vermekteyim... Allah'ı var, “marka ihram” diye tutturmadı...
“Mekke ve Medine'ye Müslüman olmayan giremez” dediğimde Ertuğrul Bey biraz afalladı...
“Umreye giderken yanımıza almamız gereken 30 şey” listesi çıkardım... Listeyi ezberleyen Ertuğrul Bey, artık 40 yıllık bir “Eman Tur” görevlisi gibidir.
Tespih ve hurmayı Türkiye'den almayacağımıza söz verdik...
Umrede yapılacak yaramazlıklar: Mekke Hilton'da Kâbe manzaralı iki oda... Geceleri Cidde'ye kaçış... Arap kahvesine dadanma...
Gerçi umrede şeytan taşlanmaz ama biz yine de olaya dalacağız... Hatta şeytan taşlarken gözümüzün önüne hangi suratları getireceğimizi bile saptamış bulunmaktayız...
Ertuğrul Bey'in “ipod”u umre için hazır: Sordum Sarı Çiçeğe'den tutun da Göçtü Kervan Kaldık Dağlar Başında'ya kadar uzanan bir demet ilahi... Favori solistimiz: Ahmet Özhan...
Ertuğrul Özkök'ün ilk pazar yazısının başlığı şimdiden hazır: “Kâbe'yi görünce ne hissettim?”
El kitaplarımız: Ali Şeriati'nin Hac kitabı, Asım Köksal'ın İslam Tarihi kitabı, Muhammed Esed'in Mekke'ye Giden Yol kitabı...
Umreye gitmeden önce benim evde küçük çapta bir “Çağrı filmi partisi” var... Partiye sadece inananlar katılabilecek...
Yorum:
Hac bütün insanlara farzdır, sadece müminlere değil.
Ahmet Hakan’ın yazısında en dikkat çekici şeylerden birisi Ertuğrul Özkök’e söylediği Mekke ve Medine’ye Müslüman olmayanların girmesinin yasak olmasıdır.
Bu durumda bu uygulamanın Kuran ve sünnete uygun olup olmadığına bakmamız gerekir.
ٍ
Ve İbrahim’i bana hiçbir şeyi ortak koşma ve tavaf edenler, kıyam edenler, rükû edenler ve secde edenler için evimi temizle ve haccı bütün insanlara duyur ki yaya olarak ve her ulaşılması zor dağ yollarından gelen her tür binekle sana gelsinler diye evin mekânına yerleştirmiştik. (Hac 26-27)
Bu ayetlere dikkat ederseniz ilk olarak Hac ibadetinin kiminle başladığı anlatılmaktadır. Hac ibadeti Hz. İbrahim ile başlamıştır. Zaten Hz. Muhammed ve bütün Arap yarımadası Hz. İbrahim’in yaptığı haccı İslamiyet gelmeden yapıyorlardı. Hac ibadeti farz olduktan sonra Hz. Muhammed bir kere hac yapmıştır (veda haccı). Yani Hac Hz. Muhammed’in değil, Hz. İbrahim’in ibadetidir. Bütün insanlarla ilişkili olmasının ilk sebebi budur. Bu ayette kırmızı yazılan bölüme bakarsanız, “insanlara duyur” dediğini göreceksiniz.
Kesinlikle insanlar için yapılan ilk ev, Mekke’de olan, mübarek ve âlemler için bir hidayet olan evdir. Onda açık ayetler, İbrahim’in makamı vardır. Ve kim oraya girerse, emniyette olur. Ve Allah için, oraya yol olarak güç yetiren insanlar üzerine evin haccedilmesi gereklidir. (Ali İmran 96-97)
Bu ayetlerde önce Kâbe’nin yeri ve tanımı yapılıyor, bazı özellikleri anlatıldıktan sonra İbrahim’in makamı olduğu belirtiliyor. Sonrasında oraya kim girerse (belli bir grup değil) emniyette olur diyor. Hemen arkasından Kâbe’nin haccedilmesinin kimlere farz olduğunu belirtiyor: EnNâs yani insanlar. Burada Müminler, Müslümanlar, Kuran ehli vs. gibi kelimeler kullanılmıyor: İnsanlar deniyor. Sebebi, acaba insanlara farz olması mı yoksa (hâşâ) yanlışlıkla “insanlar” yazılması mı?
Kesinlikle küfredenler ve Allah’ın yolundan ve orada kalan ve dışarıdan gelen bütün insanlar için eşit kıldığımız Mescidi-l Haram’dan alıkoyanlar… Ve kim orada zulümle eğriliği isterse ona elim azabı tattıracağız. (Hac 25)
Bu ayette Kâbe’nin içinde bulunduğu Mescidi-l Haram’ın bütün insanlar için eşit kılındığı belirtiliyor. Dikkat edin, bütün insanlar için eşit. Hatta orada oturanların hakları daha fazla olur düşüncesini yok etmek için orada kalan ve dışarıdan gelenler için de durumun farklı olmadığı devamında belirtiliyor. Daha ilginci buraya gelinmesini engelleyenleri kâfirler ve Allah yolundan alıkoyanlarla beraber zikrediyor. Düşünün, insanların Mescidi-l Haram’a girmesine engel olan bugünkü Suud’ların Allah katındaki durumunu, uğrayacakları elim azabı.
Sonuçta Hac bütün insanlara farzdır. Bugün bunu söylediğinizde hemen size Tevbe suresi 28. ayeti gösterirler:
Ey iman edenler, müşrikler yalnızca necestir, öyleyse onların bu yılından sonra Mescidi-l Haram’a yaklaşmasınlar. (Tevbe 28)
Bu ayette müşrikler kelimesi Arapçada cem’i müzekker salim denen kurallı eril çoğuldur. Kurallı eril çoğul olarak gelen bir kelime tüzel kişiliği temsil eder. Yani burada bahsedilen müşrikler bir gruptur. Başında harf-i tarif gelmiştir ve surenin en başında ilk ayette kendileriyle ahit yapılan müşrikleri göstermektedir, yani ahd-i zikri için gelmiştir, belirli bir gruba özgüdür.
Ama insanlarda genel bir davranış şekli olarak bencillik vardır. İyi ve güzel şeylerin tek sahibi ben olacağım (cennete de böyle herkes sahip çıkar, kimseyi sokmazlar!) mantığı içinde “Hıristiyanlar İsa’ya Allah’ın oğlu dedikleri için müşriktir, Yahudiler Üzeyir’e Allah’ın oğlu dediği için müşriktir.” diye bir kanıya kapılıp, onları buraya sokmamaya başlamışlar. Sokmama yetkisini aldıkları bu ayete dikkat ederseniz aslında “onları yaklaştırmayın” demiyor, “onlar yaklaşmasınlar” diyor. Çünkü yaklaştırmama yetkisini üzerinize aldığınızda oranın bütün insanlar için eşit olma özelliğini bozmuş olursunuz. Bir de Allah Ehl-i kitap için müşrik kelimesini niçin kullansın. Dil mi bilmiyor (hâşâ)? Bütün ayetlerde haccı yapması gerekenler için “insanlar” kelimesini kullanmış, “müminler” kullanmamış, (hâşâ) dil mi bilmiyor?
Düştükleri daha komik bir durum ise Mekke ve Medine’yi Hıristiyanları ve Yahudileri sokmamaları ama Hilton’u sokmalarıdır. İlk bakışta bile görülen bu çelişki ne kadar komik bir durum olarak karşımıza çıkıyor.
Konunun devamı için size bir masal anlatacağım:
Bir kasabada bir mescit varmış. Ancak mescidin kapasitesi 100 kişi imiş. Mescidin yapıldığı araziye sahip olan bir şahıs varmış. Bu şahıs mescidin kapasitesi küçük olduğu için diyormuş ki, “Bu hafta namaza şu mahalleden 10 kişi, şu mahalleden 20 kişi, şu mahalleden 30 kişi, şu mahalleden 40 kişi gelebilir. Bu mahallelerdeki temsilcilerimin izin belgesi olmadan bu mahallelerden kimse mescide gelemez. Kapasite az, bundan fazlası buraya giremez.” Bunun üzerine kendilerine 20 kişilik namaz kontenjanı ayrılan mahallenin muhtarı diyormuş ki: “Bu haftaki namaz kapasitemiz 20 kişi, bunun için kura çekeceğiz.” Kura çekiliyormuş ve kazanan 20 kişi sevine sevine mescidin yolunu tutuyormuş. Mescidin kapısına yaklaştıklarında mescidin arazisi üzerinde olan şahsın görevlisi diyormuş ki: “İzin belgeniz var mı?” Gelenler izin belgelerini gösteriyormuş ve yapılan bir sürü kontrolden sonra mescide girmelerine izin veriliyor ve huşu içinde namazlarını kılıyorlarmış. Bu durum her hafta böyle devam edip duruyormuş, insanlar mutluluk içinde ibadetlerini yapmanın huzurunu duyuyorlarmış (!).
Bu masalı kime anlatırsanız anlatın size söyleyecekleri şu olacaktır: “Bu kılınan namaz geçersizdir. Çünkü bir başkasından izin alınarak ibadet yapılmaz. Kimse Allah’ın mescidinin sahibi değildir. Kimse Allah’ın mescidine kimin gireceğine karar veremez. Kura ile ibadet olmaz. Bu kişilerin bu namazlarını uygun şartlarda tekrar kılmaları gerekir.”
Bu masalda geçen bazı varlıkların ve şahısların yerlerine günümüzde var olan varlıkları koyalım:
Kasaba: Mekke
Mescit: Mescidi-l Haram
Namaz: Hac
Mescidin yapıldığı araziye sahip olan şahıs: Suud’lar
Kendisine 20 kişilik kontenjan ayrılan mahalle: Türkiye
Mahallenin muhtarı, yani kurayı çeken: Diyanet İşleri Başkanlığı
Mescidin yapıldığı araziye sahip olan şahsın mahallelerdeki temsilcileri: Suud konsoloslukları
İzin belgesi: Vize
Her hafta: Her sene
Bu durumda saçmalığın ne kadar büyük olduğunu fark edeceksiniz. İnsanların artık uyanması gerekir. Onlar kim oluyor da bütün insanlar için ibadet ve emniyet yeri olan Allah’ın mescidi üzerinde hak sahibi olduklarını iddia ediyorlar.
Size şu savunmayı yapabilirler: “Ne yapalım dünya üzerinde o kadar çok insan var ki, buraya nasıl sığdıralım, başka türlü buranın emniyetini nasıl sağlayalım vs.”
İnsanları oraya sığdıramayanlar Kâbe manzaralı dev gibi 14 tane otelin inşaatını hemen Kâbe’nin dibine nasıl sığdırıyorlar? İnsanlar oraya rahatlıkla sığar. Öncelikle Kâbe’nin çevresi boşaltılmalı, büyük bir dairenin ortasında kalmalıdır. Bu dairenin kenarlarında bütün dünya ülkelerinin kasabaları kurulmalı ve gelen insanlar kendi ülkelerinin kasabasında kalmalıdır. Mekke’nin hâkimiyeti değil hâdimiyeti (hizmetçiliği) insanlığın seçtiği Mekke emiri tarafından yapılmalıdır. Hac ibadeti Allah’ın istediği şekilde gerçekleştirilmelidir, Suud’ların istediği şekilde değil!