Allah benzetmesin
1253 Okunma, 0 Yorum
Mehmet Altan - Star
Mehmet Hikmetumut

25.07.2009

Dün neydi? 24 Temmuz. 24 Temmuz ne?

1935’e kadar ülkemizde ‘Hürriyet Bayramı’ olarak kutlanan gün... Neden ‘Hürriyet Bayramı’? Çünkü 1876’da ilan edilen ilk anayasa ya da eski deyimle Kanun-i Esasi...

1878’de II. Abdülhamit tarafından askıya alınmasından sonra...

24 Temmuz 1908’de yeniden yürürlüğe girmişti.

Yani...

Dün, İkinci Meşrutiyet’in 101. yıldönümüydü.

* * *

Siyasal hayatımızın yakın döneminde meşrutiyetin ikinci kez ilanı, tek sesli uygulamadan çok sesliliğe geçişe benzeyen yapısal değişmelerin de başlangıcı olmuştu.

Ve çağdaş anlamda siyasal hayat, hiç değilse kuramsal olarak kurulmuştu.

Meşrutiyetin ilanında temel özellik, siyasallaşma sürecinin başlaması ve ona kaçınılmaz bir şekilde bağlı olarak; dernekleşmenin, partileşmenin ve toplumsal hayatta çok seslilik döneminin açılmış olmasıydı.

8 Ağustos 1909’da Kanun-i Esasi üzerinde yapılan bir dizi radikal değişiklikle padişahın yetkileri ‘sembolik’ bir düzeye indirildi.

Artık vekiller heyeti (bakanlar kurulu) Meclis’e karşı sorumluydu. Meclis’ten güvenoyu alamayan vekillerin ve hükümetin görevi sona eriyordu.

Meclis başkanını padişah değil, Meclis’in kendisi seçiyordu.

Padişaha Meclis’i kapatma yetkisi tanınmakla birlikte, bu yetki koşullara bağlanmış ve üç ay içinde yeni seçimlerin yapılması zorunlu hale getirilmişti.

Bu değişikliklerle ilk defa parlamenter sistem uygulanmaya başlanmıştı.

Ayrıca toplantı özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlüklerden bazıları da anayasaya eklenmişti.


* * *

Bu dönemde, Osmanlı Devleti’nde birçok düşünce yanyana varolabilmişti.

Bu bakımdan 2. Meşrutiyet Türk tarihinin sadece en renkli evrelerinden biri olmakla kalmamış, en özgür dönemlerinden de biri olmuştu.

Basın özgürlüğü, modern Türk siyasetindeki ayrışmalar, cumhuriyet dönemine miras kalan sayısız fikir ve siyaset tartışmasının kökleri, hep İkinci Meşrutiyet dönemine dayanır.

* * *

Ne var ki bu dönemde Türkiye, sadece parlamenter demokrasiyle, seçimle, siyasi partilerle tanışmamış...

Askeri darbe ve diktatörlükle de karşı karşıya kalmıştı.

11 Haziran’da 1913’de Sadrazam Mahmut Şevket Paşa makam arabasının içinde uğradığı bir suikast sonunda hayatını kaybetti.

Bu olay üzerine alınan tedbirlerle ülke sıkı bir baskı altına sokuldu.

Şevket Paşa cinayetiyle ilgili 15 kişi idam edildi.

Çok sayıda yazar ve aydın Sinop Kalesi’ne sürgün gönderildi.

Sait Halim Paşa’nın sadrazamlığı altında, ülke Talat, Enver ve Cemal Paşa’lardan oluşan üçlü tarafından yönetildi.

Osmanlı Devleti, Almanya’nın yanında I. Dünya Savaşı’na katıldı.

Baskıcı İttihat ve Terakki yönetimi sonunda büyük bir felaket getirdi.

* * *

1908’de başlayan bu büyük özgürleşme ve dışa açılma süreci, ardından gelen 1913’deki İttihat ve Terakki’nin darbeci ve baskıcı yönetimiyle sona erdi. Zaten Kasım 1922’de de Osmanlı Devleti tasfiye oldu.

Geçen yıl, 1908’in yüzüncü yıldönümüydü.

Çok derin ve geniş bir kutlama yapılamadı... Tabii sorgulama da...

Ancak...

Kimi benzerlikleri de gözardı etmemek gerek.

AB süreci Türkiye’ye 1908 benzeri bir özgürleşme ve dışa açılma yaşatıyor...

Ama öte yandan içe kapanmacı bir baskıcı dönem arzulayan İttihat ve Terakki kalıntılarının çabaları da sürüyor.

* * *

Bu benzerlikten yola çıkarak, konjonktür çok değişik olsa da, ‘Allah benzetmesin’ demeyi ve tarihsel deneyimlerimizi de anımsatmayı uygun buldum...

Tarih: 25 Temmuz 2009 Cumartesi, 00:03

 

 

 

 

Yorum:

 

‘AMİN’

 

‘1908’de başlayan bu büyük özgürleşme ve dışa açılma süreci, ardından gelen 1913’deki İttihat ve Terakki’nin darbeci ve baskıcı yönetimiyle sona erdi. Zaten Kasım 1922’de de Osmanlı Devleti tasfiye oldu.’

Sanmayın ki birinin içine doğan bir korku başkalarının yüreğine ‘dammasın’.

‘Allah benzetmesin’ diyor yazarımız. Biz de ‘amin’ diyoruz.

O gün padişah vardı başımızda ve Halifeydi… Beğenirsiniz beğenmezsiniz ama bir otoriteydi.

Sultan II. Abdülhamit Selanik’e sürgüne gönderilirken Sirkeci’den trene bindiriliyor… O sırada cebinden bir beyaz mendil çıkarıyor. Önce ikiye sonra dörde ve daha küçük parçalara bölüyor:

‘İşte Osmanlı İmparatorluğunu böyle yapacaklar’ diyor. Trene biniyor Yazarımızın ‘Allah benzetmesin’ dediği yıllar başlıyor.

Önce Balkan harbi, Trablusgarp, I.Cihan harbi, Mondros mütarekesi Kasım 1922 Osmanlı Devleti tasfiye…

Sonrası malum İstiklal savaşı, 1.Lozan, 2.Lozan anlaşması Türkiye Cumhuriyeti Devleti.

Sözde laik gerçekte baskıcı, sözde demokrat hakikatte oligarşist ve faşist. Bu sene Cumhuriyetimizin 86.Kuruluş yılını kutlayacağız. 100.Yılımıza 14 yıl kaldı inşallah nice yüzyıllara… sağlık ve mutluluk içinde Milletçe…

Ancak Düşmanın hesabını göz ardı edemeyiz:

Dünya Siyonist Sömürücü sermayesi 1897 Bazel’de aldığı kararları bir bir uyguladı ve bizim Milletimiz üzerinde ki ve Dünya milletleri üzerinde ki hesaplarını gerçekleştirdi.

Ne idi gerçekleştirdiği hesapları?

Öncelikle Halifenin İslam Ümmeti üzerindeki otoritesi kaldırılacak, sonra Osmanlı Devleti tasfiye edilecek, sonra Osmanlı toprakları üzerinde küçük küçük devletçikler kurulacak, sonra Anadolu’da Türkiye Cumhuriyeti kurulacak. Bu Cumhuriyet laiklik adı altında dinsizlik propagandası yapacak, halkın çoğunluğu dinsiz olunca Siyonistler Anadolu’yu kolayca hakimiyetine alacak. Bütün bunlar 100 yıl içinde yapılacak. O 100 yıl tamamlandı ama yapmak istediklerinin bir kısmı gerçekleşmedi. Özellikle dinsiz olmasını bekledikleri Anadolu halkı 75 milyonluk dev bir Müslüman kitle oluşturdu.

Planlarını revize etmek zorunda kaldılar: Türkiye Cumhuriyeti Devletini bir taraftan büyük borca soktular.

Diğer taraftan İttihat ve terakki geleneğini sürdürerek dahilde büyük baskılar uyguladılar. Bunalan halka Ordu düşmanlığı ve AB hayranlığı propagandası yaptılar. Geçmişte Halife etrafında yaptıkları menfi propagandayı şimdi ordu aleyhinde kullanıyorlar. Ergenekon raporları ve mahkemeleri orduyu halkın nazarında yıpratmak için kullanılıyor ve ordumuzu bölerek çarpıştırılmaya götürülüyor.

Çıplak gözle görülen bu oyunları Genel Kurmayımızın görmemesi mümkün değildir. Sorumluları buradan ikaz ederken Mehmet Altan gibi yazarlarımızı da Ordumuz hakkında gerçekleri yazarken münsif olmaya davet ediyoruz.

Bir kısım Ordu  mensubumuzu  kullanarak milletimize yaptıkları eziyetleri, Halifeyi tasfiyede yaptıkları şekilde ordumuzu tasfiyede kullanmasınlar. Zira bizim ordumuzun mevcudiyeti mazlum milletlerin gücü ve zalimlerin yegane korkusudur. Yoksa Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan olmak var.

Ordumuzun da bu girdaptan çıkması için aklımıza gelen çözümleri hatırlatıyoruz: Bu meyanda, uluslar arası şer güçlerin emrine girmiş olanlar olabilir. Onları adil yargılamanın yolları vardır. İster askeri ister sivil yargıda olsun mazlumların ahı yerde kalmamalıdır. AB bahanesiyle askeri mahkemelerin tasfiyesini yerinde bulmuyoruz. Hele bu mahkemelerin kaldırılması için kırk dereden su getirilmesini hiç doğru bulmuyoruz. Kaldı ki sivil mahkemelerin bin türlü kamburu var.

En güzel yol basite irca yoludur. Bunun için hakemlik sistemini öneriyoruz. Hukukun en önemli fonksiyonu suçtan vaz geçiriciliktir. Onlarca sene süren mahkemelerden ne hayır beklenir. Kısa zamanda, sade ve etkili hukuk sistemine kolayca geçilebilir. Bilinmelidir ki karmaşık işler şeytan işleridir. Adil Düzen böylece kurulacaktır.

 

Mehmet Hikmetumut






Sayı: 8 | Tarih: 2.08.2009
Hayrettin Karaman
İHL meslek liseleri midir?
7929 Okunma
1 Yorum
Hilmi Altın
Ayşe Arman
Zulmün adı haşema
2185 Okunma
2 Yorum
Tayibet Erzen
Nazlı Ilıcak
Çocuklarımızı nasıl yetiştirelim?
1516 Okunma
4 Yorum
Fatma Karuç
Ahmet Hakan
Ertuğrul Özkök'le Umreye gidiyoruz
1399 Okunma
5 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Murat Bardakçı
Hadımlık iğnesi yokken, orayı orakla keserlerdi
1356 Okunma
Recep Yıldırım
Fikret Bila
"Çözüm'ün Dayandığı Sınır
1316 Okunma
1 Yorum
Harun Özdemir
Oktay Ekşi
Gül'ün Yanıtı
1293 Okunma
2 Yorum
Vahap Alma
Ahmet Taşgetiren
Türkiye'nin rahatlaması
1292 Okunma
2 Yorum
Zübeyir Erol
Mümtazer Türköne
'Türk sorunu' var mı?
1261 Okunma
1 Yorum
Arif Ersoy
Yılmaz Özdil
Açılım
1260 Okunma
Leyla Okta
Bekir Berat Özipek
Milli görüş ve ‘necasetten temizlik’
1257 Okunma
Bünyamin Demir
Mehmet Altan
Allah benzetmesin
1253 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Ahmet Turan Alkan
Plâjda yoğurt yeme hakkı engellenemez!
1230 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Hakan Albayrak
Faiz Meselesi
1228 Okunma
Veysel İpekçi
Reşat Nuri Erol
Sermayenin yaptıkları ve korkuları
1224 Okunma
1 Yorum
Ilker Ardic
Mahir Kaynak
Türkiye'nin çözümü, Çözüme giderken
1213 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Toktamış Ateş
CHP ve "solcu olmak..."
1193 Okunma
Osman Eskicioğlu


© 2024 - Akevler