Burada ilginç bir soru çıkar ortaya: Toplayan ve bir arada tutan "devlet ana" mı, koruyan ve otorite kuran "baba devlet" mi? Her ikisine ihtiyaç olduğu açık. Meşşailerin dediği gibi tab'an (doğaları gereği) bir arada yaşamak durumunda olan insan topluluklarını hem sevgi ve şefkatle bir arada tutacak, hem zayıfları koruyup adil yasalarla otorite koruyacak babaya ihtiyaç var. Bu durumda kendimize ana ve baba figürleri dışında başka bir isimlendirme bulmamız gerekir ki, her ikisini de içersin. "Salt annelik" veya "salt babalık" Hıristiyan figürleridir. "Kerim" kelimesi, her ikisini içerebilecek genişlikte ve derinliktedir. "Baba" otorite ve şefkati bir arada barındıran, ailesinin sağlığından, güvenliğinden, mutluluk ve geleceğinden sorumlu aile reisi olan şahsa denir. Genel toplumsal ve medeni (sivil) hayat ile devlet arasında bu türden zorunlu ilişkiler görüldüğünde, devletin babalık vasfı yerli yerine oturur. Muhtemelen gündelik siyasi kültürümüzde de "otorite ve şefkat" dolayısıyla devlete "babalık" sıfatı yakıştırılmıştır. İyi bir babanın otorite ve şefkat sahibi olduğunda kuşku yok. Ama değişen sosyal hayat, ailenin reisi durumundaki erkeğin, yani babanın geleneksel imajını aşındırmaktadır. Diğer yandan gündelik literatüre girmiş bulunan "bir başka baba" figürü de var: "Baba" bir aile reisinin olumlu sıfatlarından çok, ağırlıklı olarak organize suçlar, yeraltı dünyası, zor, cebir ve yasa dışı işleri kendilerine meslek edinen mafya liderlerini çağrıştırmaktadır. Birçok insana "devlet nasıl bir babadır" diye sorarsanız, size verecekleri cevap "Mafya babaları gibi bir baba" olacaktır. Bu imajın yerleşip kökleşmesini sağlayan bir önemli faktör de 1996 yılında ortaya çıkan Susurluk kazası, şimdi de Ergenekon olayıyla ortaya çıkan ibret verici durumdur. Anlaşılıyor ki devlet, yasa dışı organize suç örgütleriyle, mafya babalarıyla içli dışlı olmuş, ortak iş tutmuş ve onlar üzerinden birtakım kirli işlere karışmıştır. Hatta birçok olayda devletin mi mafya babalarını, yoksa babaların mı devleti kullandığı yeterince açık değildir. Bu ve benzeri sebepler dolayısıyla "baba devlet" kavramı bugünkü anti demokratik uygulama ve sorunları sistemli bir şekilde geriden beslemektedir. Eğer tam liberalizm, komünizm veya faşizmin dışında yeni bir devlet kavramına ulaşma gibi bir çabamız varsa, bu kavramın "kerim devlet" konseptine oturtulması gerektiğini düşünüyorum. "Kerim (şanı yüce, değeri ve onuru yüksek)" kelimesinin aşkın bir anlam düzeyi var. Şefkat ve yüceliği içerir. Devletin en önemli misyonu bir arada yaşamayı sağlamak, genel ahlaki norm ve değerler çerçevesinde asayişi temin etmek ve adaleti tesis etmektir. Kerim sıfatı sadece devlete değil, insana yakışır ve uygun düşer. Hatta denebilir ki, devletin kerim olması, her biri Allah tarafından mükerrem kılınmış, yüceltilmiş olan insanın kerimliği dolayısıyladır. Hümanizm ve Aydınlanma insanı kendinden yüceltir, İslam insanı Allah'ın muradı ve yeryüzünün halifesi olması dolayısıyla yüceltir. Yurttaşlarının her birini kerim, Allah'ın onurlu bir yaratığı ve eşref-i mahlukat kabul eden ve öyle gören bir devlet, -etnik, bölgesel, dinî ve sınıfsal bir ayırım gözetmeksizin- insanların hukuklarını korumak, haklarını ve özgürlüklerini güvence altına almak, adaleti tesis etmek ve kamusal hayatta herkes için ortak değer olan ma'rufu ikame etmek suretiyle kendisi de kerim olur. Kerametini kendinden değil, insanın temel hukuki ve ontolojik vasıflarından alan devlet, adil, yüce ve demokratiktir. Böyle bir demokrasinin ana vasfı, Allah'ın muradına ve halkın iradesine dayalı olarak insanlar için ortak iyi ve ortak çıkarın bulunmasını sağlayan siyasi ve idari ortamı mümkün kılmasıdır. a.bulac@zaman.com.tr |