13.07.2009
Nüfus, milletlerin hayatında çok önemlidir; ama ilim kadar hiçbir şey kaderlerinde etkili değildir; adeta varlıklarının nabzı ilimlerde atar.
Ömrü, gücü sınırlı bir yaratık olan insanın kendisiyle mukayese edilemeyecek kadar büyük işler görmesi, yere göğe hükmetmesi ilim sayesindedir. İnsanın kudreti, refahı, sıhhati, hatta şahsiyeti ilimle çok yakından ilgilidir. Fakat ilim dinle bağını koparırsa büyük felaketlere yol açar. Alim yeterli vicdana sahip değilse, nasıl canavarlıklara sebep olduğuna Hiroşima ve Nagazaki'de şahit olduk. Bir günahsızı öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir gerçeğine inanan, böyle bir cinayeti işleyecek silahı nasıl yapar!
İlim ve din kopukluğu sadece insanlığın facialarına sebep olmaz; cemiyeti kahredici felaketlere sürükler. Mesela kitleleri yönlendiren bir Fransız aydını L. Blum'un kız kardeşle evlenmede zarar görmemesi, onun ilminin, kız kardeşle eşi ayırmayan fizyolojiye dayanmasından ileri geldiği şüphesizdir. Evet, fizyoloji ilmine göre eş ile kız kardeş aynı özelliklere sahiptirler; ama bu, bütün moral değerleri dinamitleyecek, cemiyeti yok edecek bir olaydır. Kaldı ki daha sonraları yakın evliliklerin ne problemler doğurduğunu da ilim ispat etmiştir. İnananlar için din hikmetlere dayanır; ilim geliştikçe bazı hikmetlerin sebeplerinin gün ışığına çıktığını burada da görüyoruz.
Toplum içinde dayanışmayı ilim sağlamaz; ilmi araştırma genellikle tek kişinin işidir. Böylece ilim insanları tek kalma psikolojisine alışırlar. Ayrıca meslek hırslarının, meslek sınıflarının doğması cemiyetteki bağları gevşetir. Bu durumda kalabalıklar içinde fertlerin atomize olması çeşitli sıkıntıları doğurur. Burada da panzehir olarak maneviyat karşımıza çıkmaktadır. Din bizde vicdan oluşturur; vicdan bize başkasını düşündürür; ilim beynimizi güçlendirir; beyin bize kendimizi düşündürür. Beyni güçlü bir insan, vicdandan yoksun olursa, onun kadar cemiyete bir domuz zarar verebilir mi ?
Toplumların ızdırapları idealistleri doğurur; bunlar kendilerini unutur; toplumun kaderiyle kendi kaderlerini bir görürler. Son dönemlerde mazlum milletlerden ne idealistler çıktı; fakat gerekli ilmi donanıma sahip olmadıklarından hareketleri hüsranla sonuçlandı. İdealist bir insan faydalı olmak için nereden başlayacağını, neler yapacağını gayet iyi bilmelidir. Bu da ilimle mümkündür. İlim yalnız yol göstermekle kalmaz; idealistin ideolojik kapana düşmesini de önler. İdeolojik idrak her şeyi çözdüğüne inanır; yeter ki beynindekileri olaylara tatbik edebilsin. Birkaç slogan, birkaç düsturla ortalığın güllük gülistanlığa dönüşeceğinden şüphesi yoktur. İlmi beyin sahibi ise kafasındaki çözümlerle olayların üzerine gitmez; onun idrakinde sadece metot vardır. Hayatın sonsuz boyutlu ve çok karmaşık olduğunun farkındadır; olayları analiz eder; çözümlerine dair teşhisler koyar.
İdeoloji sadece ilmin düşmanı değildir; idealin de düşmanıdır. İdeal ızdıraptan doğan çığlıklardır; ideoloji ise o çığlıkları kendi doğruları için köleleştirir. İdealizm her şeyini vermektir; ideoloji ise bir kapandır; içine aldığı insanın alternatiflerini sınırlar; mahiyetine göre akıl dahil bütün imkânlarını elinden alır. Bir cemiyet için idealistler ne kadar hayat verici iseler, ideolojik tipler de o derecede yok edicidirler.