22.03.2010
ESKİDEN Timurtaş Uçar Hoca vardı...
Büyük camilerde vaaz verirdi...
Etkili konuşurdu... Gırtlağını patlatırcasına bağırırdı... Politik meselelere ahlak ve maneviyat açısından değinir ama parti tutmazdı... Kasetleri yok satardı... Hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahipti.
Sonra Fethullah Gülen'in “gözyaşları”nı sos olarak kullandığı vaazları girdi devreye... Daha yumuşak, daha deruni, daha etkili vaazlar... Onun da meskeni camilerdi... Onun da kasetleri popüler oldu... “Cemaat”in ilk hayran kuşağı, o vaazlarda doğdu.
* * *
Son bir aydır dikkatle izliyorum:
Cüppeli Ahmet Hoca Anadolu şehirlerinde vaaz turnesine çıkmış...
Hepimize yeni bir “vaizler dönemi”nin başladığını gösteren bir olaydır bu...
“Eski vaizler” ile Cüppeli'nin yeni tarzı arasındaki farkları şöyle sıralayabiliriz:
- BİR: Gayet şık kıyafeti ve elinde asasıyla modernize edilmiş bir derviş kıvamında görüntü veriyor.
- İKİ: Camiler yerine spor salonlarını tercih ediyor ve işin doğrusu spor salonlarını hınca hınç dolduruyor.
- ÜÇ: Televizyondan elde ettiği şöhretin hayrını görüyor.
- DÖRT: Lüks bir otomobil ile geldiği spor salonunda gönüllü koruma ordusu tarafından karşılanıyor.
- BEŞ: Arap tarzına hayli yatkın, şaşalı bir kürsüden dinleyicilerine hitap ediyor.
- ALTI: Araya güncel espriler sıkıştırarak reytingini korumaya ve ilgiyi canlı kılmaya çalışıyor.
* * *
Haber veriyorum: Yeni vaizler dönemi başlamıştır!
Cami yerine spor salonlarının tercih edildiği, konuşmacının karizmasına önem verdiği, reytingin hesaba katıldığı yeni bir dönem bu...
Madem talep bu denli yoğun, bu alanı tek başına Cüppeli'ye yedirmezler...
Göreceksiniz: Çok yakında “yeni Cüppeliler” çıkacak...
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
Ulu-l Elbâb ve Eksere-n nâs
Hz. Muhammed devlet başkanı olarak Cuma namazında konuşurdu. Bir gün Cuma namazında konuşurken dışarıdan gelen ticaret kervanının sesini duyan cemaat Peygamberi ayakta bırakarak kervana doğru koşmuşlardır. Bunun üzerine Cuma suresinin 11. Ayeti inmiştir:
وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْوًا انْفَضُّوا إِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِمًا قُلْ مَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ مِنَ اللَّهْوِ وَمِنَ التِّجَارَةِ وَاللَّهُ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
Bir ticaret veya eğlence gördüklerinde ona yönelirler ve seni ayakta bırakarak terk ederler. De ki “Allah’ın indinde olan eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Ve Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Cuma 11)
Bu ayet aslında insan karakterini göstermektedir. İsterse ilk mümin devlet olan Medine Devletinin üyeleri olsun, fark etmez. İnsan ticaret ve eğlenceye Allah’ın emirlerinden, Allah’ın istediklerinden daha fazla yönelir. Bu ayette ilk başta ticareti önce söylemiş, karşılaştırma yaparken ise eğlenceyi önce söylemiştir. Bunun sebebi insanların eğilimi açısından ikisi arasında bir fark olmamasıdır. İlk başta nekre gelen ticaret ve eğlence kelimelerinin nekre gelme sebebi o sıradaki Medinelilerin ticareti ve eğlencesi değil, herhangi bir çeşit ticaret ve herhangi bir çeşit eğlence olmasıdır. Yani her dönemin ticaret ve eğlencesine insanlar Allah’ın indinde olandan daha fazla önem verecektir demektir. Daha sonra Allah’ın indinde olan diyerek مَا ile getirilmiştir. Eğer kastedilen sadece namaz olsaydı burada hususi ism-i mevsul olan اللَّذِي kullanılmalıydı. Bu şekilde anlam daraltılmalıydı. Oysa burada مَا umumi ism-i mevsul olarak Allah’ın indinde olan ne varsa anlamındadır ve kapsam genişlemektedir. Daha sonra gelen اللَّهْوِ ve التِّجَارَةِ marife olmaktadır. Bunun amacı Ahd-i zikri denen durumdur. Yani cümlenin başında geçen eğlence ve ticaret kastedilmektedir. Yani eğer ki siz Allah’ın indinde hayırlı olan bir iş yapıyorsanız insanlar sizi ayaküstü bırakacak, kazanç ve eğlenceye doğru meyledecekler demektir.
Gelelim postmodern vaizlere. Televizyonlara çıkıyorlar, insanlar onları dinlemek için telefonlarla birbirine haber veriyor. Bilmem ne kanalında Cübbeli hoca çıktı onu seyredelim diyorlar. Korkunç reytingler gerçekleşiyor ve kanallarda tekrar tekrar veriliyor. Yayının tekrarında bile korkunç reytingler yapılıyor. Programın sunucuları Fatih Altaylı ve Murat Bardakçı o kadar çok eğleniyorlar ki neredeyse gülmekten altlarına kaçıracaklar. Hz. Muhammed’in vaazından eğlenceli bulmadıkları için kaçan bir cemaat var, Cübbelinin vaazını ise eğlenceli buldukları için dinleyen başka bir cemaat var. Ayetten Allah’ın indinde olanla eğlencenin bir arada olmayacağını anlıyoruz. Gerisini siz hesap edin.
Bütün vaizler Cübbeli gibi yapmıyor. Onların birçoğu çok ciddi vaazlar veriyorlar. Ancak bu vaazları dinleyenler çok iyi bilirler ki bu vaazlar insanlara hiçbir sorumluluk yüklemeyen vaazlar. Hadisler okunur, ayetler okunur. Namazını kıl, namazda iken huşu içinde ol, annene ve babana iyi davran, gece-gündüz namaz kıl, komşun açken tok yatma, salavat çek, zikir çek, haram yeme vs vs. Dinleyenler huşu içinde vaazı dinlerler. Vaazdan çıkarlar ve günlük hayatlarına faizli düzenin cari sistemi içinde mutlulukla devam ederler. Bütün bu vaazlara dikkat edin, düzenli olarak yapılanlara, yani haftanın belli günlerinde ve belli saatlerinde yapılanlarına bakın. Eğer cemaate bildikleri şeyler tekrar tekrar söyleniyorsa o vaazı dinlemek için yarışa giriyorlar. Binlerce insan salonlara toplanıyor ve birçoğu ayakta kalıyor. Ama dinledikleri şeyler her yerde yazan, önceden defalarca dinledikleri ve duydukları sözler. Ama adeta bir yarış içinde o vaazları dinlemek için koşuşturuyorlar. Ben bunun sebebini anlayamıyordum. İkinci kere gittiğimde ilkinde söylenenler tekrarlanıyorsa oraya bir daha gitmediğim için şaşırıyordum. Üstad Karagülle’ye bunun sebebinin ne olduğunu sorduğumda beni çok şaşırtan ve sebebini anlamamı sağlayan cevabı verdi: “İnsanlar daha önce defalarca dinledikleri şarkıları tekrar dinlemek için şarkıcıların konserlerini niçin gidiyorsa onlarda o sebeple gidiyorlar.”
Biz 11 seneden beri Kuran seminerleri yapıyoruz. Bunun 4 senesi Üsküdar’da, 7 senesi Yenibosna’da gerçekleşti ve devam ediyor. İmza defteri tutuyoruz ve gelenleri sayıyoruz. Seminerlerin ilk senelerinde bir kere sayı 40’a yaklaştı. Ama ortalamamız 10 kişi. Niçin biliyor musunuz? Biz Kuran’dan çözümler getiriyoruz. Kuran’daki ayetlerin delil olduğu çözümlerimiz insanlar için rahatsız edici oluyor. Onlara sorumluluklar yüklüyor ve kaçıyorlar. Bizim seminerlerimizde kuşkusuz espriler var, gülmek var, şaka da var. Ancak eğlence yok. Kuran var, sorumluluk var, çalışma var, gelişme var, ilerleme var. İlim var, Kuran’ı ilimle anlama var. Kuran üzerine kafa yorma var. Gelenekten gelen davranışların Kuran’a uymadığı zaman reddedilmesi var. Kuran ne diyorsa ve ne anlıyorsak o var. Tartışma var. Çok seslilik var. İtiraz var. Körü körüne teslimiyet yok. Her söyleneni doğru kabul etmek yok.
Siz bir deneme yapın. Kuran ile ilgilenmeye başlayın. Önceden gittiğiniz eğlenceli işlerin vaktini Kuran’a ayırın. Sinemaya gittiğiniz zamanı Kuran’a ayırın. Halı saha maçlarını terk edip onun yerine Kuran ile ilgilenin. Her sorunun çözümünde Kuran’dan ayetleri getirin ve çevrenize anlatın. Kazanç için harcadığınız vakti, işten arta kalan bütün vakitlerinizi, uykunuzdan kısarak ayırdığınız vakitleri Kuran için ayırın. Emin olun, öyle eleştirilere uğrayacaksınız ki, şaşırırsınız. Bunları yaşayan birisi olarak yazıyorum. Kendini en sıkı Müslüman olarak tanımlayanlar bile sizin abarttığınızı, 1400 yıldır Kuran’ın anlaşılmadığını da sizin mi anlayacağınızı söyleyecek, aileniz ve yakın akrabalarınız size baskı yapacak. Kafayı bozduğunuzu söyleyecekler. İnsanın dinlenmeye ve eğlenceye ihtiyacı olduğunu söyleyecekler. Bu kadar da abartılmaz diyecekler. Ne söylense sen de Kuran’dan delil getiriyorsun diyecekler. Hatta siz Kuran’da şöyle yazıyor deyince yanınızdan kaçacaklar. Sizin getirdiğiniz deliller onlara ters geldiği ve düzenlerini ona göre kurdukları için rahatsız olup size kulak tıkamaya başlayacaklar. Binlerce ilahiyatçı var, onlar bu işin uzmanı, onlar senin söylediklerinin tersini söylüyorlar, sen de kimsin diyecekler. Sanki Kuran’ın yorumlama hakkı Hıristiyanlardaki papazlar gibi belli bir zümreye verilmiş, diğer insanlar saf ve akılsız. Bak, diyecekler, arkadaşların ne kadar akıllı, onlar para kazanmak için çalışıyorlar. Adamlar evlerini, yazlıklarını yaptılar keyiflerine bakıyorlar. Sen nasıl bir adamsın, faydalı işlerle uğraşacağına bunlarla (Kuran’la!) uğraşıyorsun. Bu lafları beş vakit namaz kılan ve kılmayan bütün insanlardan duyacaksınız, ben bunların hepsini duydum ve duymaya devam ediyorum. Arkanızdan konuşacaklar. Sizinle dalga geçecekler. Üç beş tane kafasız bir araya gelmişler kendi kendilerine yeni bir dünya kuracaklarını sanıyorlar diyecekler. Size gülecekler ve eğlencelerine devam edecekler. Kuran üzerine çalışanların, Allah’ın indinde olanın gelmesi için çalışanların kaderi budur. Medine devletinde Hz. Muhammed bunu yaşadığına göre sizin de yaşamanız kaçınılmazdır. Şeytan boş durmayacak. Yakınlarınıza, akrabalarınıza vesvese verecek. Onları korkutacak. Başınıza işler geleceğini söyleyecek. Onlar size baskılar yapacaklar. Sizin İslami terör örgütlerinin (İslam’la terör nasıl bir arada oluyorsa?) oyununa geldiğinizi söyleyecekler. Kullanıldığınızdan bahsedecekler ve daha neler neler…
Ama tersini yaparsanız, Kuran ile uğraşmayıp eğlence ve kazanç için hayatınızı yaşarsanız sizin ne kadar akıllı ve işini bilen bir insan olduğunuzu söyleyecekler. Bak nasıl da akıllı, evini, yazlığını, katlarını, yatlarını aldı. Aklı başında adam, nasıl da para kazanıyor. Eğlenmesini de biliyor. Çocuklarını bilmem ne kolejinde okutuyor, Yurtdışına gönderiyor. Onlara mükemmel bir gelecek hazırlıyor diyecekler.
Kuran bize bazı olayları anlatırken uyumadan önce uykumuzun gelmesi için masal olsun diye anlatmaz. Orada anlatılanları yaşamınızda başınıza gelecek örnekler olarak anlatır. İki yolunuz var: ya eksere-n nas denen insanların çoğunluğunun yaptığını yapmak, ya da ilim ve hikmet sahibi, Allah’a saygı duyan, ondan çekinen, kıssalardan ibretler alıp sonuçlar çıkarabilen, öğüt alan, olayların girift taraflarını ayıran, ayetleri düşünüp hayatına uyarlayabilen, Ahireti kazanmayı asıl ticaret olarak gören, her sözü dinleyip en güzeline uyan, hepsinden önemlisi Kuran’ı kendine rehber edinen ulu-l elbâb içinde olmak.
Günümüzde modern psikiyatride zeka çeşitleri sınıflandırılırken yeni bir zeka türü keşfediliyor: Kritik zeka. Bu zekanın klasik zekadan farkı öğreniliyor ve geliştiriliyor olması. Öğrenilmesi ve geliştirilmesinin en temel yolu olarak çok çeşitli insanla muhatap olmak, çok çeşitli fikirler hakkında bilgi sahibi olmak olarak gösteriliyor. Yani bir insan ne kadar çok farklı görüşü ve fikri bilirse o insan o kadar fazla kritik zekaya sahiptir deniyor. Kritik zeka sahiplerinin olayların girift taraflarını anladıkları, başkalarının görmedikleri noktaları hemen fark ettikleri, analizlerinin diğer insanlardan çok farklı olduğu söyleniyor. Kuran’da bunun karşılığı ulu-l elbâbdır.
الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُولَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَأُولَئِكَ هُمْ أُولُو الْأَلْبَابِ
Her söze kulak veren ve en güzeline hemen uyanlar, onlar Allah’ın kendilerine rehberlik ettiği kimselerdir ve onlar ulu-l elbâbdır. (Zümer 18)
Modern psikiyatrideki kritik zeka tanımı ile ne kadar da uyuşuyor. Her söze kulak vermek ulu-l elbâbdan olmanın şartıdır. Yani ne kadar çok fikir duyarsanız, ne kadar çok şey bilmeye başlarsanız kritik zeka sahibi olmaya başlarsınız. Ancak modern psikiyatride kritik zeka sahibi insanların kaderinin yalnızlık olduğu söylenir. Çünkü kritik zeka sahibi olan kimselerin fikirleri eksere-n nas için terstir, anlamsızdır, gereksizdir. Bilinenlere ve toplumun temayüllerine, doğrularına aykırıdır. Ulu-l elbâbdan olanları ancak ulu-l elbâbdan olanlar anlarlar. Ulu-l elbâbdan olmak standart zeka gibi doğuştan Allah vergisi değildir. Her sözü dinlemek, çalışmak, Kuran üzerinde çalışmalar yapmak, araştırmak, sormak, günün pozitif ilimlerini öğrenmek, yani kısacası çabalamaktır. Bu nedenle ulu-l elbâbdan olanlar küçük topluluklardır. Onlar birbirlerini anlarlar, doğru bildiklerini çoğunluğun davranışları ve itirazları değiştiremez. Yanlışı ve doğruyu çok güzel ayırırlar ve kalabalığa uymazlar. Onlarda muhakkak hata yaparlar, ama hatalarını ispat eden delillerle karşılaştıklarında yanlışlarından hemen dönerler. Bunu yapmak için her sözü dinlemek ve eleştirilere açık olmak gereklidir ve bu da ulu-l elbâbın vasfıdır zaten.
Bu nedenle eleştiriye açık olmayan, tartışma yapılmayan ve fikirlerin açıkça söylenip itiraz edilmediği topluluklar, cemaatler tarafından yapılan toplantılar sizi eksere-n nas içinde bırakacaktır. İnsanların kafasına çivilerle çakılan ve herkesin peşinen doğru kabul ettiği fikirleri yerleştirmek için tekrar tekrar orada söyleyeceklerdir ve kritik zeka sahibi olmanızı önleyecektir. Sonuçta defalarca duyduğunuz ve çevrenizdeki büyük kalabalıklar tarafından benimsenen bu fikirlerin tersi bir fikirle, Kurani delilleri ile de olsa karşılaştığınızda siz de şiddetli bir red reaksiyonu oluşturacaktır. Çünkü eksere-n nas topluluk sizin kafanıza sürekli olarak aynı fikri tekrar tekrar söylemekte, kazımaktadır. Beyin eleştirisel özelliğini kaybetmiştir. İşte bu davranışta eksere-n nas davranışıdır. Sabit fikirliliktir, saplantılara sahip olmaktır.