İran Anayasası’nda 12 Eylül
1219 Okunma, 0 Yorum
Mehmet Altan - Star
Mehmet Hikmetumut

• Özhan Canaydın neden ve nasıl Galatasaraylı oldu? 24 Mart 2010 Çarşamba

 

Bugünden o güne dönüp bakınca, ağır ve hazin bir tabloyla karşılaşacağım hiç aklıma gelir miydi?O üç kişilik yarenlik tablosundan önce Hasan bu dünyayı bırakıp gitti... Ardından Canaydın... Dün sabah da “yaşam ile ölümü” bir arada taşıyan hayatın ne kadar garip olduğunu, sanki daha önce hiç şahit olmamışçasına büyük bir şaşkınlıkla yeniden düşündüm

Özhan Canaydın’ın yaşamındaki temel değişimi, Bursa’da hali vakti yerinde ama henüz daha büyük kentlerdeki modernleşmeyle çok da sarmaş dolaş olmayan ailesinden hareketle özetlemesi, hafızama nakşedildi... Örneğin aile sobayla ısınıyordu, kalorifer yoktu...Bu ayrıntı gibi duran fark Özhan Canaydın’ın tüm yaşamını değiştirecekti...Sakin ve zarif akan bir ırmak gibi anlattığı, dinlediğimden bu yana pek de kimseyle paylaşmadığım Özhan Canaydın’ın hayat hikâyesi bir çivi yazısı gibi o günden bu güne belleğimde yazılı kaldı...

 

 

• Said-i Nursi ve Başbuğ Anayasası 23 Mart 2010 Salı

 

Düşünün ki AK Parti Büyük Kongresi’nde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın adını “maneviyatçı” kimliği ile andığı ve en çok alkışı aldığı Said-i Nursi’nin 50. ölüm yıldönümü... Said-i Nursi’nin 50. ölüm yıldönümünde mezarı belli değil. Çünkü... 27 Mayıs 1960 hareketinden sonra cesedi askerî birliklerce Halilü’r-Rahman Camisi mezarlığından Isparta’ya götürülerek bilinmeyen bir yere gömülmüş. Said-i Nursî’nin ölümünden bu yana elli yıl geçmiş, onu “mezarsız” bırakan 27 Mayıs’ın ise bir iki ay sonra ellinci yıldönümü... Deli gömleğini giydiğimiz 12 Eylül Rejimi’nin de otuzuncu yılını sürmüyor muyuz? Ne değişiyor, ne değişmiyor? İnsanları mezarsız bırakacak bir zulüm anlayışın bölük bölük mağdur yarattığı, askeriyenin hukuka rahatça silah çektiği ve kısmi bir anayasa değişimine bile statükonun barikat kurduğu bir manzara... Tümünün hakkından “referandum” gelir... Çünkü bu doğrudan “halk iradesi” demek...

 

• Potemkin Merdivenleri... 22 Mart 2010 Pazartesi

 

Promorsky Merdivenleri, tüm dünyada Potemkin merdivenleri olarak bilinmekte...  Bir film, bu merdivenleri dünya çapında ünlü ve tarih katında ölümsüz kıldı. 1905 Rus Devrimi, Sovyetlerle ilgilenmiş olan herkesin hafızasındaki kilit taşlarındandır... Rusya İmparatorluğu, terör, işçi grevleri, köylü ayaklanmaları ve askeri isyanlarla sarsılmıştı. Sonunda anayasal monarşiye geçilmiş, Çarlık Duması kurulmuş, çok partili seçimler yapılmış... 1906 Anayasası doğmuş ama Çarlık Rejimi’nin yıkılması ve bazı bölgelerdeki bağımsızlık yönünde yapılan silahlı ayaklanma girişimleri başarısız olmuş ve şiddetle bastırılmıştı... Aslında 1905 Devrimi, 1917 İhtilali’nin genel bir provası gibiydi...

 

• Erkek olursa Nevruz, kız olursa Bahar 21 Mart 2010 Pazar

 

 Bilmiyorum, biliyor musunuz?Nevruz günü yenilmek üzere yapılan bir nevi tatlı yahut macuna da Nevruziye denir. Osmanlı döneminde bu macun eczacılar tarafından yapılır, özellikle hekimbaşı tarafından Nevruz’da hazırlanıp saraylılara sunulan macuna itibar edilirdi... Hatta derler ki...Günümüzde Manisa Merkez Camii minaresinden halka atılan mesir macununun atasıdır... Ama... Âşık Veysel’in o hüzünlü, yanık sesinden hafızalarımıza nakşolan halk türküsünü de unutmayın:

“Nevruz der ki ben nazlıyım

Sarp kayalarda gizliyim

Mavi donlu gök gözlüyüm

Benden âlâ çiçek var mı?

Al baharlı mavi daşlar

Yârim gurbet elde aşlar”...

Bu hüzün kardelen çiçeğinin kısacık ömrü için midir?

 

• Mehmet Ali’nin bomba yüklü kamyonları 20 Mart 2010 Cumartesi

 

Kapatma davası etrafındaki nebula dönüp dolaşırken... TSK’ya ait el bombalarını taşıyan kamyonu ihbar eden “mehmetali06168” rumuzlu kişi polise bir e-posta daha atıyor... E-postada, İstanbul’a mühimmat yüklü dört kamyon girdiği ve Nevruz’da kullanılacağı bilgisi yer almakta... Mehmet Ali nam ihbarcı, gönderdiği son e-postada polise sitem etmeyi de ihmal etmiyor: “Size beş kamyon ihbar ettim. Sadece birine baktınız. Onu da dikkatli incelemediniz”... “Kapatma davası” etrafındaki spekülasyonlar gibi, Nevruz’da muhtemel bir büyük Ergenekon provokasyonu iddiaları da tedavülde... Mehmet Ali’nin “bomba yüklü kamyon” haberleri de bununla irtibatlı

 

• İran Anayasası’nda 12 Eylül 19 Mart 2010 Cuma

                                                                                                                       

ABD-Rusya Zirvesi’nde ele alınan her konu çok önemli ama Türkiye için İran galiba biraz daha önemli. Önceki gün... Türkiye’yle Amerika arasında İran konusunda farklı bir yaklaşım bulunduğunu vurgulayan ABD’nin Avrupa ve Avrasya işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon ne diyordu? “Türkiye’nin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nda Kasım ayındaki oylamada çekimser kalmasından üzüntü duyduk. O dönemden beri Tahran’dan daha az işbirliği görüyoruz. BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yeni yaptırımlar için geniş bir destek var. Türkiye bu tür bir yaklaşıma katılma konusunda isteksiz. Anlaşmazlık olan nokta da bu.” “Tüm komşularla iyi ilişkiler kurmak istemek güzel. Ama İran’ın insan hakları karnesi korkunç. Uluslararası toplumun nükleer konudaki tekliflerine yanıt vermeye ilişkin karnesi de korkunç. Türkiye’nin bize ve diğer kilit uluslararası güçlere katılmasını istiyoruz. İran’a bu tür bir davranışın olumsuz sonuçlarının olacağı mesajının verilmesinde, hem bize hem de uluslararası sahnedeki kilit güçlere katılmalı.”

Otuz yıldır bir türlü yok edemediğimiz 12 Eylül Rejimi’nin ruhu ve bedeni maalesef yaşıyor... Son anayasa değişim paketi 12 Eylül’ü kısmi bir zafiyete uğratacak olsa da, anayasanın ruhuyla birlikte Siyasi Partiler Yasası da dâhil en temel altı yüz yasa yürürlükte... İçerdeki demokratikleşme çabası dışarıdaki demokratikleşme adımlarıyla eş güdümlü olmayınca etkisini çoğaltamıyor...

 İran’ı da içeren ABD-Rusya Zirvesi, Türkiye’nin yürütmekte olduğu dış politikalar açısından çok önem taşımakta... Dünyaya yakınlaştıkça içerde olumlu adımların atılması ivme kazanırken, tersinde zorluk artıyor... Biz yeterince özenle üzerinde yoğunlaşmasak da İran politikalarıyla anayasa değişimi arasında sandığımızdan çok daha büyük irtibat var...Biz “mutlak bir eşitliği” mi yoksa Ahmedinecat rejimini mi savunuyoruz pek anlaşılmıyor ve bu tür belirsizlikler içte ve dışta her adımımızı gölgelendiriyor. Gündemde sıra bulamayan bu konuya onun için kulak vermenizi arzuladım...

 

 

YORUM:

 

 ABD  Dışişleri Başkan Yardımcısı Philip Gordon  Türkiye’nin kendilerine göre nerede olması gerektiğini  beyan etmiş. Acaba doğru şeyler yapmamız gerektiğini doğru mu tespit etmiş?

Türkiye’nin Atom Enerjisi Kurumunda Kasım ayındaki toplantısında çekimser oy kullanmasında üzüntü duyduğunu beyan ediyor.Çekimser oy kullanmak bize göre yanlıştır. Olması gereken bir gücün yanında veya karşısında olmak değildir. Olması gereken Atom    enerjisinin uluslararası bir vakıf tarafından yönetilmesidir. ABD ve diğer Uluslar arası kilit güçlere  Türkiyenin tabi olması demek Türkiye’nin bir iradesi yoktur veya olmamalı anlamına gelir. Dünyada Sermaye tek güçtür. Ya bu gücün yanın da olursun veya yok olursun anlamına gelmektedir. Hal bu ki Türkiye’yi bu konuma getirmek kimsenin hakkı ve haddi değildir. Türkiye’ye akıl vermek isteyenler öncelikle hakkaniyet ölçüsü olup olmadığına dikkat etmelidir.

Ortadoğu’da güç dengeleri kurmak isteyenler hakkaniyeti gözetmelidir.  Ortadoğu’da bir devlette haddi hesabı bilinmeyen ölçüde atom bombası varken İran’a atom enerjisine sahip olmasına mani olmak hakkaniyet değildir.  Bahsettiğimiz atom Enerji Vakfı Uluslara arası hakemler tarafından yönetilmelidir. Yani öncelikle vahşi bir gücün kontrolünden dünyayı kurtarmak gerekir. Hangi Devletlerin ne kadar atom enerjisine sahip olması gerektiğine Atom Enerjisini Yöneten Hakemler karar vermelidir. Türkiye  Ortadoğu’da hiçbir devletin Atom bombasına sahip olmasını istememelidir. Açık bir gerçektir ki  İsrail dengesiz bir güce sahiptir. Böyle bir dengesizlikte İran’a Atom enerjisine sahip olmasında taraf olmak karşı tarafın düşmanlığına hedef olmak demek değil midir? Daha önemlisi hakkaniyete uymadan haksız ve vahşi güçlere teslim olmak anlamına gelmek değil midir?

Yapılması gereken Türkiye’nin Adil  Düzen kurabilmesi dünyadaki zulme maruz kalmış güçlerle ittifak kurmaktır. Dünyada Adil Düzenin kurulmasına öncülük etmektir. Bunun yolu D-8 projesinin  bir an önce hayata geçirilmesine katılmaktır. Vahşi güçler yalnız kuvvetin dilinden anlar.

 

 

Mehmet Hikmetumut






Sayı: 42 | Tarih: 28.03.2010
Reşat Nuri Erol
Ölçme, tartma ve para
2655 Okunma
Ilker Ardic
Ahmet Hakan
Postmodern vaizler dönemi başlamıştır
1825 Okunma
9 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Niyazi
İlim ve ideoloji
1351 Okunma
Abdurrahman Erol
Mümtazer Türköne
Yar-Par
1342 Okunma
Arif Ersoy
Hayrettin Karaman
Fetva kaldırılamaz
1328 Okunma
Hilmi Altın
Dücane Cündioğlu
Kindî'den Freud'a hüzne dair notlar
1323 Okunma
Abdülkadir Altınhan
Ebubekir Sifil
Büyük Resmi Görmek
1296 Okunma
3 Yorum
Zafer Kafkas
Mahir Kaynak
İktisat stratejisi
1291 Okunma
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
Nevruz’un ortaya çıkardığı, yüzleşmemiz gereken ge
1279 Okunma
1 Yorum
Tayibet Erzen
Mehmet Şevket Eygi
Deli Dumrul gibi
1273 Okunma
Emine Hocaoğlu
Fikret Bila
Süreç sıkıntılı geçecek
1258 Okunma
Harun Özdemir
Fehmi Koru
Anayasayı değiştirirken
1243 Okunma
Ahmet Kirtekin
Nazlı Ilıcak
Anayasa değişikliği ve beklentiler
1241 Okunma
Fatma Karuç
Ali Bulaç
Anayasa değişikliği
1233 Okunma
Ahmet Yasir Erol
Mehmet Altan
İran Anayasası’nda 12 Eylül
1219 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Rahmi Turan
Önce uyanmak lazım!
1218 Okunma
Serdar Turan
Toktamış Ateş
Anayasa değişikliği
1169 Okunma
Osman Eskicioğlu
Zülfü Livaneli
İslam ülkeleri için ideal hükümet modeli
1163 Okunma
Ali Bülent Dilek
Can Ataklı
CHP Tarihi Bir Hata Yapıyor
1155 Okunma
Mesut Karaaytu
Oktay Ekşi
Önce Maksadı Konuşalım
1140 Okunma
Vahap Alma