Bir öfke yumağı olarak canım İzmir
…
İzmir'in acı gerçeği şu: Kent çirkinleşiyor, fakirleşiyor, kültürsüzleşiyor ve bağnazlaşıyor...
Çirkinliği görmek için kenar mahallelere gitmenize gerek yok; İzmir'in en müstesna semtleri bile dökülüyor bugün... Varlıklı İzmirliler Çeşme'ye kadar uzanan sahil şeridini nefes alma mekânları olarak kullanıyor. Eski varlıklar sürse de yeni zenginlikler üretemiyor kent; asırlık işletmeler ve fabrikalar kepenklerini indiriyor, işsizlik kol geziyor. Kültürler kapısı olmakla övünen İzmir, sanat ve kültürde tam bir taşra kenti görüntüsünde bugün... Bu olumsuzlukların vardığı bağnazlığı taş fırlatan öfkeli sarışın genç kız figürüyle herkes görmüş oldu.
…
Fehmi Koru
f.koru@yenisafak.com.tr
29 Kasım 2009 Pazar
Yorum: Ertuğrul Özkök de Hürriyet’teki köşesinde İzmir’e, İzmir’in öfkesine ve İzmir’in öfkeli sarışın genç kızına dair yazılar yayımlayacak ve muhtemelen sosyolog yanıyla yapacaktır bunu. Toplumun kutuplaşmasından, öfkesinden, tepkisinden bahsedecek ve laf arasında belki de taş atmayı kınayacak veya keşke ben de orada olsam da bir taş da ben atsam diye hayıflanacaktır.
İzmir, Fehmi Koru ve Ertuğrul Özkök arasında bir tartışmaya dönüşür mü bilemem. Belki gerek de yok. Medyadaki bu tartışmalar için ümitsizim; konu eninde sonunda gelip zengin-fakir, açık-kapalı, türk-kürt gibi ikililer üzerinden sığ bir noktada düğümlenecek. Öfkeli sarışını birileri yergi amacıyla kullanacak birileri övgü amacıyla, fakat sonuç değişmeyecek; herkes onu kullanmış olacak hem de sadece karşı tarafa atılacak bir taş olarak!
Gözden kaçırılan nokta İzmir’de veya başka herhangi bir yerde yaşanan olayların açık veya kapalı olmakla, sarışın veya esmer olmakla, zengin veya fakir olmakla bir ilgisi yok. Etnik veya ideolojik ayrımların ekonomi-politik yansımaları bugün öfke ve şiddetin sebebi olarak sunuluyor. Kapalı kadınların lüks arabalara binmeleri birileri için sorunken başkaları da Kürtlerin zenginleşmesinden rahatsız. Yani temel kavga hala ekonomi merkezli. Mesele kaynakların kimler arasında nasıl paylaşılacağı. Ne var ki kaynakların paylaşımı ve hayatın devam ettirilmesi ekonomi tarafından düzenlenmez. Bunu yapacak olan hukuktur.
Sağlıklı işleyen adil bir hukuk sistemi toplumsal hayatı güvence altına alabilir. Bunun dışında denenecek politik ve ekonomik yöntemler kısa veya uzun vadede sorunlara neden olur. Kişiler haklarını ve vazifelerini biliyorlarsa ve karşılarındaki insanları da aynı şekilde görebiliyorlarsa, herhangi bir anlaşmazlık çıktığında taraflar verilecek kararın tarafsız ve adilane olduğuna güveniyorsa, verilen kararlar toplumda adil olarak kabul ediliyorsa bütün meseleler halledilebilir. Çünkü böylesi bir toplumda insanlar tepkilerini taşlarla gösterme ihtiyacı duymazlar.
Terazinin olmadığı bir yerde kavga eksik olmaz.