28 Kasım Cumartesi 2009
Türkiye’nin sakınması gereken en önemli tehlikenin, açılım sürecinin bir “Türk-Kürt” çatışmasına doğru sürüklenmesi ve bunun toplumsal yaşama yansımasıdır. Bu yönde en küçük bir kıvılcımın bile ciddiye alınması, üzerine körükle gidilmemesi, hemen söndürülmesi gerektiğine çok kez dikkat çekmiştik.
Bazı il ve ilçelerde küçük de olsa gerginlik yaşandığında, ülkeyi ve süreci yönetenlerin çok dikkatli olması gerektiği üzerinde durmuştuk.
Tehlike çanları
Maalesef son günlerde bu yönde kötü haberler geliyor. Sonuncusu, bayramdan bir gün önce Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinden geldi.
İki Kürt kökenli genç ile askerden izinli gelen iki genç arasındaki münakaşa büyüdü. Polise direndiği belirtilen iki Kürt kökenli genç gözaltına alındı. Ancak olay bundan sonra daha büyüdü. Karakolun önünde toplanan 2 bin 500 kişilik bir grup sloganlar attı. Gözaltına alınan iki Kürt kökenli genci protesto ettiler. Polis kalabalığı dağıtmakta yetersiz kaldı. Askerden yardım istedi.
Bayramiç Kaymakamı Şahin Aslan ve Belediye Başkan Yardımcısı Ergün Tüzgen kalabalığı sağduyuya davet etti. Ancak kalabalık sakinleşmedi ve Kürt kökenli vatandaşların oturduğu evlere taşlı saldırıda bulundu.
Bu, aylardır yaşanan gerginliğin günlük yaşama yansıması, “Türk-Kürt” karşıtlığına dönüşmesi bağlamında çok üzücü ve çok düşündürücü bir olaydır. Türkiye’yi bekleyen en büyük tehlike bu tür olaylardır.
Ülkeyi ve açılım sürecini yönetenlerin Bayramiç’te çalan tehlike çanlarına kulaklarını tıkamamaları gerekir.
Çanakkale Valisi’nin yaklaşımı
Olayları yatıştırmak amacıyla ilçeye gelen Çanakkale Valisi Abdülkadir Atalık da iyi niyetle vatandaşları yatıştırmaya çalıştı. Valinin bu iyi niyetli yaklaşımında kullandığı hoşgörü söylemi bile sürecin nasıl etkili olduğunu gösteriyor. Vali Atalık, “Osmanlı toplumunda azınlıklara gösterilen hoşgörüden örnek almamız gerekir. Bayramiç’te yaşayan 3-5 Kürt ailesini barındırmayacak mıyız?” diyor.
Bu sözler bile sorunun ulaştığı boyutu gösteriyor. Bir kentte yaşayan vatandaşlarımızı etnik kökenine veya inancına göre çoğunluk-azınlık diye ayırmaya başladığınızda tehlike büyümüş demektir. PKK-DTP çizgisinin siyasi haklar, grup hakları, özerklik politikaları, adı konmamış “azınlık” taleplerinin toplumu sürükleyeceği tehlike budur.
Atatürk, bu devleti kuran Anadolu halkından, ayrısı gayrısı, çoğunluğu azınlığı olmayan bir millet yaratmak için yola koyuldu. Büyük ölçüde de başarılı oldu. Şimdi ise yeni azınlıklar yaratılmaya çalışılıyor.
Yönetim hataları
Bayramiç’te uç veren sorunda, açılım sürecinde yapılan hataların payının olduğunu da kabul etmek gerekir. Hem hükümet hem DTP sürecin yönetiminde hatalı yöntemler izlediler.
Habur’dan yapılan “kahramanlar” girişi, özel mahkemeler, DTP’nin İzmir çıkarması, kullanılan söylem, şehit ailelerine yapılan muamele toplumda gerginliği artıran faktörler oldu.
Politik psikoloji
Liderlerin söylem ve eylemlerini politik psikoloji açısından gözden geçirmelerinde büyük fayda var. Sözlerinin, attıkları adımların toplumu nasıl etkileyeceğini hesaplamaları, sorumlulukla hareket etmeleri çok önemli.
Bayramiç’te yaşananlar bu süreci yönetenlerin almaları gereken çok önemli derslerle dolu.
Y O R U M :
ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR
Sorunun ortaya çıkışı;
“Bu ülkede Kürtler yaşadığı sürece ayaklanma eksik olmaz”,
“Cumhuriyet döneminde 29 kez Kürt ayaklanması oldu, o nedenle PKK’nın ortaya çıkışı da sürpriz olmadı”,
“Yabancılar iç işlerimize sürekli karışıyor; dolayısıyla iç çatışmaları engelleyemiyoruz”…gibi tespitlerle açıklanabilir mi?
Buna benzer daha nice tespit!…
Bu tespitlere inanacak olursak, bu tür olayları engellemek ve çözmek mümkün değil!
Ülke olarak kaderimiz böyle yazılmış.
Öyle diyorlar.
***
İsterseniz olaylara bir de şu gözle bakalım:
Bu ülkede herkesin ortak kimliği olabilecek en yüce değer %99’uyla Müslümanlık iken, neden birlik ve beraberliği pekiştirici konuşmalarda buna vurgu yapılmaz?
Kürtler Müslüman değil mi?
Yoksa Türklük mü İslamlık dışı?
%99’un Müslüman olduğu bu ülkede neden “İrtica, PKK’dan daha tehlikeli oluyor”?
Müslümanlık etrafında oluşmuş kenetlenmeyi başarabilirsek etnik kimliklerle parçalamayı mı düşünüyoruz?
Sonra da İslamsızlıkta eşitlenmiş asli unsuru, farklı sebeplerle çatıştırarak dengelemek mi istiyoruz?
Küçük azınlığın dış güçlerle birlikte ülkeyi çiftlik yapma stratejisi bu mu? Her tarafı kırmızı çizgilerle çizilmiş iç ve dış politikadan amaç nedir?
PKK’ya kadar Cumhuriyet tarihinin en büyük ayaklanması olarak gösterilen Şeyh Sait İsyanı, ortaya çıkışı, bastırılışı ve infazlarıyla 3 ay 3 hafta sürdü. 29 Kürt İsyanı dedikleri olaylar arasında, sanıyorum Dersim de var. Bunun dışındakiler birer müsademe ve çatışma..
Zaman zaman aşiretler arasında da çıkabilen ve ölümlerle sonuçlanan yüzlerce olay var. Bölgede her zaman rastlanabilecek olaylara siyasal bir kimlik kazandırmak kimin çıkarına?
Asker kaçaklarının ve kaçakçıların neden olduğu asayişsizlik veya kanunsuzluk neden devlete karşı bir kimlik isyanı olsun?
Sürekli Kürt isyanlarına vurgu yapanlar, bilinçli olarak bölge insanında T.C.’ye karşı isyancı ve ayrılıkçı bir kimlik oluşturmaya çalışıyor; bölge insanını T.C. haini gibi göstererek…
Bu söylemin vatanseverlikle bir ilgisi var mı?
İrticayı, PKK’dan daha tehlikeli görenler Müslümanlığı; sarık, cübbe, zorla başörtüsü, kadına dayak, dört kadınlı evlilik, herkes namaza, oruç tutmayanı dışla… gibi ne kadar negatif karalayıcı, aşağılayıcı ve suçlayıcı yafta varsa bunları vatandaşın beynine kazımaya çalıştılar. Herkesi inandıramadılar ama hatırı sayılır bir kesim ne yazık ki, Müslümanlıktan bu yaftaları anlıyor.
İnsanları saçma sapan nedenlerle birbirine düşman yap, birleştirici ne kadar değer varsa bunları tahrip et, değersizleştir, hatta suç unsuru haline getir, ondan sonra da Çanakkale Valisi Osmanlının çok dinli ve etnik yapılı laik ve çoğulcu yapısına vurgu yapıyor diye şikayetçi ol.
Allah aşkına milletin işine karışmayın.
Kavgalarına küslüklerine de karışmayın.
Çünkü hangi konuya el atıyorsanız sizi orada benzin pompasıyla görüyorum.
Yapmayın bunu.
Düşün milletin yakasından.