Sürpriz yok – 05.11.2009
KABUL edelim ki bu da Tayyip Erdoğan'a özgü bir “yönetim modeli.” Bu modelde ülkeyi yönetmenin gereği olan “herkesi kucaklama” anlayışının yerini, “her şeyi sahiplenme” alıyor. Sahipsiz olunca, istediğinize bir tekme vurup dışarı atma, istediğinize kucak açma sizin keyfinize kalıyor.
Daha önce yine bu sütunda, Başbakan Erdoğan'ın “Benim bakanım, benim valim, benim müsteşarım” türü sözlerinin, “devlet adamlığı” denen kavramla bağdaşmadığından da, “şık” olmadığından da söz etmiştik.
Keza, kendisinden “Benim bakanım” yahut “Benim valim” diye söz edilen bir kimsenin, “Ben onun neden valisi oluyor muşum? Ben devletimin valisiyim, başkasının değil” diye düşünebileceğini -bu kadar açık olmasa da- dile getirmiştik. Bunu belirtmek için de “Bu görevlilerden hiçbirinin maaşını Erdoğan'ın vermediğini” vurgulamıştık.
Tabii dediklerimizi biz söyledik, biz dinledik. Çünkü Erdoğan o yanlışını hiç görmediği gibi, giderek bu tür söylemlerini daha da yoğunlaştırdı.
Ve son olarak Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Meclis Grubu toplantısında lafı “domuz gribi aşısına” getirip Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ'ı alenen küçük düşürür şekilde, “Sağlık Bakanımla aynı düşünmüyorum. Onu da söyleyeyim. Kimseyi (aşı olmaya) zorlayamazsın! (...) Cebren bu iş olmaz” dedi.
Keşke orada kalsaydı. Gazetelerin bildirdiğine göre, Grup toplantısından çıkarken yanına gelen Sağlık Bakanı Akdağ'a, “Haberim olmadan (aşı olacaklar diye) Cumhurbaşkanı ile birlikte benim de adımı vermişsin. Hemen düzelt!” talimatını vermiş.
Herkesin gözü önündeki şu konuşmanın içerdiği inceliğe hayran kalmaz mısınız?
Parantez içinde bilgi verelim. Meğer Akdağ kimseye öyle bir laf etmemiş. Akdağ'ın kendisine aşı yaptırması sırasında yanında bulunan bir muhabir o haberi uydurmuşmuş.
Şimdi belleğimizin makarasını biraz başlara saralım. Son yerel yönetim seçimlerinden sonra kabinede bazı değişiklikler olacağına dair haberlerin ağızdan ağıza yayıldığını hatta 29 Mart'ı izleyen ilk kabine toplantısında bazı bakanların sözlü olarak Başbakan'a istifalarını sunduklarını gazetelerde okumuşsunuzdur.
Bu haberlere -her nedense- çok kızan Başbakan Erdoğan'ın bu bilgiyi basına veren bakanlara tepkisini, “Böyle habercilik olur mu? (Haberi doğrulayan) 6 bakan nasıl olur da gizli bir toplantıyı sizlere deşifre eder? Bunu deşifre ettiği anda o bakan bakan olmaktan çıkmıştır. Bana bunu söylesinler, ben 6 bakanın altısını da kapı dışarı koyarım” diyerek dile getirdiğini anımsarsınız.
O 6 bakanın hangileri olduğunu hâlâ bilmiyoruz. Keza kabinede daha sonraki günlerde yapılan değişiklik sırasında dışarıda kalan isimlerle bunlar arasında bir bağ var mı yok mu onu da bilene rastlamadık.
Ama bu yönetim anlayışına “dur” diyemeyenlerin başına Akdağ'ınki gibi olayların gelmesinin normal olduğunu kabul edelim.
Yorum:
Devlet; "Bir toprak parçası üzerinde, bir otorite altında yaşayan insan topluluğu’’dur. Tanımdan da anlaşılacağı üzere, devletin varlığından da söz edebilmemiz için bazı kriterlerin varlığı gerekir. Bu kriterlerin en önemlisi de, ‘’otorite’’dir. Otorite: Devleti devlet yapan, bütün kurum ve kuruluşların, çalışanların bağlı olduğu yönetimdir. Devletin devamlılığı ve selahiyeti; bu yönetimin demokrasi çerçevesinde belirlediklerine uymaktır.
Cumhuriyet ile yönetilen ülkemizin kurumları birbirinden bağımsız değildir. Her biri bağlı bulunduğu birime karşı sorumludur. İnsan vücudunu düşünürseniz, her organın işlevsel açıdan bir görevi vardır. Siz vücudun herhangi bir uzvuna ‘’kendi başınalık’’ yüklerseniz, Kendinize ‘’ben’’ diyemezsiniz. Bu durumda bir bakan-valinin devletin kurumlarından birinin başında bulunduğundan ve Başbakan’ın da bu kurumların en üstünde olduğunu düşünürsek, bakan-vali ‘’kendi başınalık’’ sergileyemez. Dolayısıyla Başbakan’ın ‘’benim bakanım’’, ‘’benim valim’’, ‘’benim vatandaşım’’ vs demesi kadar doğal ve hatta doğru bir tutum olamaz. Buradan yola çıkarak sahiplenmenin, birlik beraberlik ve devletin bekası açısından temel esas olarak alınması gerektiği sonucuna varılır.
Sayın Oktay Ekşi’nin bu yazıyı yazmaktaki amacının tutarlı bir nedene dayanarak yazdığını da sanmıyorum. Ülkede üzerinde durulması gereken o kadar sorun varken bu tür teferruatlara haksız bir şekilde deyinmesi de niyetinin bir göstergesi değil midir?
Allah’ın selam, rahmet ve bereketi insanlığın üzerine olsun…