Kur’an’a göre yeni düzen ve yeni medeniyet-57
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
Evlendirmekle mükellef olan müessese aşiret yani ocak olabilir. 10’a yakın aileden oluşan ocak/aşiret sakinleri aralarındaki evli olmayanları evlendirmekle mükelleftirler. Ne var ki o zaman mehir ödemek de onlara düşer. Ev yapıp yerleştirme de onlara düşer. İş bulma da onlara düşer. Bu yükü bir aşiret/ocak taşıyamayacağına göre, bu yükü ocak seviyesinde tutmak vus’unun yani ocağın gücünün üstünde yük tahmilidir, ayete aykırıdır.
O zaman bu yük kabileye yani bucağa düşmektedir. Bunun için bucaktaki bütçede buna bir fon ayırmamız çözüm olacaktır. Bu fon hangi fasıldan olacaktır?
Fakirlik faslından olabilir. Yeni baliğ olan bir genç nereden zengin olacak?
Zengin ise sorun yoktur. Demek ki fakirlik faslından düşen pay ile bu mehir ve nafaka ödenebilir. Ancak yetmeyeceği için gelecek yıllardan mahsup etmek üzere kendisine karz-ı hasen verilir. Mehir meselesi böyle çözülür.
Nafaka ise yine zekâtın miskinler faslından çözülür. Eğer koca miskin ise ona “mesakin” faslından pay verilecektir. Bu paylar nüfusa göre dağıtılır. Evli olan kadınlara verilemez, kocalarına verilir. Kadın zengin olsa da koca karısına nafaka hakkını bu fasıldan alır. Bu borç olmaz. “Amilin ve müellefe-i kulub” fasıllarından buraya bir şey aktarılamaz. “Garimin” yani borçlular faslından aktarılabilir. Çünkü mehir borçtur, ödeyememiştir. Onlara öncelikle verilebilir. Bu ayrıcalığın tanınması başka bir sorun getirmiştir.
Borçlular faslından yardım alabilmek için borç meşru yoldan edilmelidir. Kumarda iflas edenin borcuna borçlular faslından pay ayrılmaz. O halde ödemede borçlar arasında ayrıcalık tanıyoruz. Demek ki mehir borcuna da ayrıcalık tanıyabiliriz.
Yine başka bir fıkhi sorun daha çıkmaktadır. Mademki evlendirmek farzdır. Mehir de topluluk tarafından karşılanmalıdır. O halde mehir borcundan dolayı hacr edilemez. Fıkıhta da hüküm böyledir. Kıyas yapılarak, kefalet borcundan dolayı hacr edilmediği gibi kefalet tarafından borcu ödenmiş biri de hacr edilemez. Kefil ödediği borçtan dolayı hacrini isteyemez.
Fıkıh ancak sistemi öğrenmekle öğrenilir.
Yoksa kanunlarla başkalarının içtihadı uygulanamaz.
Bu sebepledir ki ilçelerde “zakir” (ehli zikr) hakemler bulunacak; bunlar hakemlik yaparken çözülmüş meseleleri uygulayacaklardır. Çözülmemiş meseleleri bölgedeki “fakih” hakemlerden soracaklar, onların fetvaları ile hükmedeceklerdir. Bölgedeki hakemler de çözemiyorlarsa, kıta merkezindeki “rasih” hakemlere soracaklardır.
Bugün hâkimin kararı temyiz edilmektedir. Yani karardan sonra bozulmaktadır. Oysa İslâmiyet’te karar almadan önce hakemler müçtehitlerinden fetva almaktadırlar.
“Ücûrahünne / Ücretlerini” (Maide 5) kelimesi Kur’an’da altı defa geçmektedir. Biri süt annelerine verirken ücretlerdir. Diğeri ise kocaların karılarına ödedikleri ücretlerdir. Bir yerde de ücretleri yerine “sadukaları” denmektedir. “Saduka” sadaka demektir. İslâmiyet’te mecburi vergi yoktur. Kişi kendi isteğiyle vergisini verir. Vermezse, başkana olan sadakatini göstermemiş olur. Sonunda ve sonuç olarak onun canı korunur ama malı korunmaz. Kadın da kocasına sadıktır. Bu sebeple kocasının da ona sadık olması gerekmektedir.
“Ücur/ücret” ile “sadukat” arasında ne fark vardır?
Ücret zamanla orantılı olarak artmaktadır. Oysa saduka bir defaya mahsus olarak verilmektedir. Ücret bütün nikahlarda geçerlidir. Oysa saduka nikah için bir defa tahakkuk etmektedir. İslâm nikahı ile evlenme hem müminlere hem de müslimlere meşrudur.
Miras var mıdır?
Miras hükümleri Nisa Suresi’nde geçmektedir. “Ya eyyuhe’n-nasu” diye başlamaktadır. O halde müslimlerin de İslâm nikahı ile evlenmeleri gerekmektedir. Onlar arasında da miras vardır.
(Devamı var)