Kur’an’a göre yeni düzen ve yeni medeniyet-54
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
Şimdi başka bir sorun ortaya çıkıyor. Kadın Hıristiyan, müminle evleniyor. Ne yapılacak, müminlerin aşiretine yani ocak topluluğuna mı gidecek?
Burada geleneğin dışında bir içtihat yapıyoruz, o da şöyledir: Evlenen kadın kendi aşiretinde yani kendi ocağındaki toplulukta kalacaktır, erkek kadının aşiretine/ocağına gidecek, orada ev sahibi olacaktır. Yani aşiretin malikleri erkekler olacaktır ama aşiret anaerkillerden oluşacaktır. Böylece evlenen kadın kendi muhsenatı içinde kalır. Hayatımızda kadın akrabalar daha dayanışma içindedirler. Değişik aşiretlerden gelen erkekler aşirette/ocakta devamlı sosyal evrim yapacaklardır. Bunun böyle olduğunu biz kadınların pasif olmasından anlıyoruz. Buradaki yani bu ayetteki “muhsenat” kelimesinin atıfla gelmesi bunları anlatıyor.
***
“Minelleziyne üytû el-kitabe / Kendilerine kitap ita edilenlerden.” (Maide 5)
Müminler var, kitap verilenler var.
Önce bunlar ayrılmıştır.
İslâm (silm/barış) devletinde mümin olanlar Kur’an düzenini kabul eden kimselerdir, asker olan kimselerdir. Dolayısıyla bu ayet bize “Kur’an düzenini” kabul etmeyenlerin asker olamayacaklarını ifade etmektedir. Bunlar cizye vererek yaşarlar. Ne var ki kendi devletlerinde kendileri asker olur, mümin olur, Kur’an ehli kitap verilenler olur. Devletimizde ise ehli Kur’an mümin olur, onlar kitap verilenler olurlar. Kur’an düzenini kabul edenler ibadetlerini kendi dinlerine göre yapsalar biz onları mümin kabul ederiz.
Namaz sadece ibadet değildir, toplanmadır. Zekât sadece ibadet değildir, vergidir. Oruç sadece ibadet değildir, yasaklardan uzak durma eğitimidir. Hac sadece ibadet değildir, büyük kongredir.
Başka türlü söylersek; İslâmiyet’te ibadet demek topluluğa uyma demektir.
O halde ibadetleri yönetimden ayırmak mümkün değildir.
İbadet nedir?
Kur’an okuyacağına İncil okur. Dua ederken Arapça dua edeceğine Latince dua eder.
Burada “minhüm” der ve kendilerine kitap verilenleri kolayca anlatıyor olabilirdi. Oysa burada kendilerine kitap verilenler ile yukarıda kitap verilenler farklı olduğu için izhar edilmiştir. Yukarıda ekonomik ilişkilerde bulunduğunuz kendilerine kitap verilenlerdir.
Burada ise sosyal ilişkilerde bulunduğunuz kitap verilenlerdir.
Ekonomik ilişkilerde bizim malımız ne kadar uzağa giderse o kadar farklılık vardır, o kadar evrimleşmiş oluruz.
Oysa sosyal ilişkilerde ilişkiler önce en yakında olanlar arasında çözülmelidir.
Diyelim ki aşirette yani ocaktaki yakın çevrede uygun eş bulabiliyorsa, aşiret içinde evlenme yapmak daha uygundur. Aşirette/ocakta varlığını daha uyumlu sürdürür. Aşiret içinde evlenmede uygunluk yoksa, o zaman kabile/bucak içinde evlenme daha uygundur. Kabilede yoksa şa’b yani il içinde, orada yoksa kavim yani ülke içinde, orada da yoksa insanlık içinde evlilik gerçekleştirilir. Bununla beraber tamamen serbestlik vardır.
İşte, ayrı cihetten ele alındığı için “üytû’l-kitabe” kelimesi tekrar edilmiştir.
Siz daha başka bir yorum getirebilirsiniz ama mutlaka getirmek zorundasınız; başka yorum getirmeden ‘hayır burada kastedilen bu manada değildir’ diyemezsiniz.
***
“Min kabliküm / Sizden önce” (Maide 5)
Yukarıda “sizden önce” kaydı yoktu. Burada bu kaydı yapmakla ayrı kitap verilenlerin olduğu açıkça ifade edilmiştir. Eğer daha önce bu kayıt gelseydi, aşağıda da aynı vasıfta olanlar diyebilirdik. Sonra geldiği için gerisin geriye bu vasfı göremeyiz. Birincisi mutlak, ikincisi mukayyettir. Kimdir bu ikinci kitap verilenler?
(Devamı var)