Hilal Çekmen
SİYONİZM’İN MADDİ GÜCÜ ELE GEÇİRMESİNİN TARİHÇESİ
22.10.2023
1009 Okunma, 0 Yorum

SİYONİZM’İN MADDİ GÜCÜ ELE GEÇİRMESİNİN  TARİHÇESİ VE TAHRİBATLARI

Bugün dünyada yaşanan bütün ifsat olaylarının, gözyaşı, sömürü, şiddet, savaş, açlık, tahakküm, zulüm gibi olayların  tesadüfen olmadığını, bunların gerçek sebebinin Siyonizm’in inancından kaynaklı olarak bütün yönetimleri, insan gücünü ve ekonomik gücü elinde bulundurmak ve kontrol etmek için güçlü organizasyonlar kurmasına, ifsat kuruluşları kurmasına dayalı olduğunu  bilmemiz gerekmektedir. Siyonizm ekonomimizi, kaynakların paylaşımını, yönetimimizi, eğitim sistemimizi, dini ve ahlaki  yapımızı da dahil olmak üzere her şeyi kontrolü  altına almaya çalışmaktadır. Peki Siyonizm zamanla,  tarih boyunca nasıl gelişmiştir? Hangi planları oluşturmuştur? Hayatın her alanını kontrol altına almak  için hangi organizasyonları kurmuş ve böylece hangi tahribatları yapmıştır?

“Evet bütün bunları bileceğiz ki aldanmayalım. Buna göre önlemlerimizi alalım. Onların kontrolü altındaki her alandaki  tahrifatını, ifsadını önleyecek şekilde insanların selametini ve kurtuluşunu sağlayacak yolların tespitini yapalım, nelerin yapılması gerektiğini bilelim ve  çalışmalarımızı buna göre en büyük gayret ile yürütelim.”

İşte bundan dolayı  Irkçı emperyalizm tarihçesinden kısaca bahsetmemiz gerekmektedir.

Yahudilerin inançlarının temeli “Üstün Irk” İnancına dayanıyor ve bu inanca dayalı olarak zamanla Tevrat’ı tahrif ederek amentülerini oluştururlar. Bu sapkın inanca göre; Yahudiler Yehova’nın seçtiği ve üstün kıldığı bir kavimdir ve yeryüzü onlara aittir. Fakat "goyimler" (Yahudi olmayan, insan görünümündeki hayvan demektir) dünyayı haksız olarak ele geçirmişlerdir.

Siyonizm'in inancına göre Şeytan Cennet'ten kovulduktan sonra şimdi yeryüzünde "Ben-î İsrail'e (İsrail oğullarına) mensup insanlar vasıtasıyla haşa Cenab-ı Hak'tan intikam alacakmış. Siyonizm'in temelinde işte böylece "Şeytana kulluk yapmak" yatmaktadır. Lucifer’in çocukları olarak üstün ırk oldukları inancı sebebiyle bütün milletlere karşı kin, nefret ve intikam ile tarih boyunca sayısız katliam ve vahşet eylemi gerçekleştirmişlerdir. Bütün insanları kendilerine köle yapmak için uğraşmışlardır.

M.Ö. 3760 tarihi ile (bu günden tam 5783 sene öncesinde) Kabala’nın yazılmasıyla bunların tarihçeleri başlamıştır. Bu dönemde Mısır’da yaşıyorlardı. Beni İsrail, Firavunların zulmü altındaydılar. Onlara cesaret ve metanet kazandırmak için Kabala adlı bir Yahudi kitap yazmıştır. Bu sihir ve şifreler kitabı onların temel dayanağıdır. Firavunların zulmü altında iken Hz. Musa A.S. gelmiştir ve onları bu zulümden kurtarmıştır ve Hak kitap Tevrat’ı onlara tebliğ etmiştir. Ama onlar Tevrat’ı Kabala’ya göre tahrif etmişlerdir. Bu önemli olaylar esnasında aksiyonlarının asıl hedefi Kabala’ya bağlılıktır. Kabala’nın amentüsünün esaslarının benimsenmesi ve gerçekleştirme çalışmasıdır.

Hz. Süleyman yönetimindeki İsrail Krallığı, Hz. Süleyman’ın vefatından sonra kuzeyde İsrail ve güneyde Yahuda krallığı olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Asur sürgünü kuzeydeki İsrail Krallığının M.Ö. 722 yılında yıkılması ve buradaki Yahudilerin sürgün edilmesiyle gerçekleşmiş bir olaydır. Babil sürgünü, güneyde yer alan Yahuda Krallığının M.Ö. 586’da Babilliler tarafından yıkılması ile başlamış ve dinin uygulama merkezi olarak kabul edilen Kudüs’teki mabedin yıkılması ve tüm Yahudilerin olmasa da birçok Yahudi’nin Babil’e sürgün edilmesi gibi sonuçları beraberinde getirmiştir. Kudüs’ün Roma İmparatorluğu’nun elinde olduğu dönemde Hz. İsa’nın durumuyla ilgili ve diğer bazı gelişmeler neticesinde Kudüs’te yaşayan Yahudiler, bu bölgeden Roma otoriteleri tarafından dünyanın farklı bölgelerine sürgün edilmişlerdir. Bu sürgün sonrasında Yahudiliğe ait Kudüs’teki unsurlar Romalılar tarafından tahrip edilerek yok edilmiştir

Bulundukları her ortamda fesadın ve fitnenin sebebi olan İsrail oğulları, sürgüne zorlandıkları yerlerde de zamanla hiç boş durmamış gizli yer altı örgütlenmeleri oluşturmuşlardır.

1099 yılında Fransa’da Sion Tarikatı kurulmuştur. Adını, Kudüs’teki Sion dağından almıştır. Tapınak Şövalyelerini askeri bir örgüt olarak kuran, Sion Tarikatıdır. Tapınakçılar, gerçek amacı gizleme, önemli bilgileri sadece örgütün üst yönetiminin bilmesi (Ezoterizm) ve Kabala Sistemini Sion Tarikatından almışlardır.

Yahudiler zamanla Tevrat’ı değiştirirken  Üstün ırk inançlarına dayalı Arz-ı Mev’ud İnancını (Kendilerine Yehova tarafından Vaat edilmiş topraklar, Fırat ve Nil arasındaki topraklardır) ve  bu hedefe ulaşınca Davut(a.s)’ın tahtına kendi Mesihlerinin gelerek Yahudi Krallığı’nı ilan edeceği inancını da eklemişlerdir.  

Böylece İnançlarının 4 maddesini oluşturmuşlardır.

1-  Biz üstün ırkız.

2-  Öyleyse bütün insanlığı kendimize köle yapacağız.

3-  Bunu yapmak için üç vazifemiz vardır:

•   Yahudileri Filistin’de toplayacağız.

•   Büyük İsrail’i kuracağız.

•   Süleyman Mabedini yapacağız ve Büyük İsrail’in emniyetini sağlayacağız.

4-  Bizim Mesih’imizin gelmesine zemin hazırlayacağız ve ebedi dünya hâkimiyetimize ulaşacağız, böylece yaratılış gayemizi yerine getirmiş olacağız.

Dolayısı ile sürgün edilen Yahudiler ’in inançlarına göre Filistin’de toplanması, Arz-ı Mev’ud’un ele geçirilmesi için gayret göstermesi gerekmektedir. Bunun için ilk önce Haçlı Seferleri ile Kudüs’ün ele geçirilmesini amaçlamışlardır. Haçlı seferlerini Siyonist Sion Tapınağı organize etmiştir. Kudüs, 1099-1187 yılları hariç, 638’den 1917’ye kadar yaklaşık 1200 yıl Müslümanların adil yönetimi altında yaşamıştır. 638’de Kudüs Halife Ömer'in liderliğindeki Müslümanların eline geçmiştir. 1187’de Selahaddin Eyyubi şehri Haçlılardan  almıştır. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim’in fethi ile  400 yılını “Osmanlı günleri” oluşturmuştur.

1. Haçlı Seferinin oluşturulmasında Sion Tarikatının etkisi olmuştur. Kudüs’ün 1. Haçlı seferi ile 1099 yılında işgalinden sonra kentte 1118 yılında “Tapınak Şövalyeleri” adıyla askeri bir tarikat kurulmuştur. Bu tarikatlar Avrupa’da zamanla loncalar halinde örgütlenmişlerdir. Kudüs ellerinden 1187 yılında tekrar çıkınca lonca mürşitleri 1425 yılında İspanya’da bir araya gelerek inancımızdaki hedeflerimize ulaşmak bize bağlıdır, kaderi zorlayabiliriz, bunun için kolları sıvayıp imkanları hazırlamamız engelleri ortadan kaldırmamız gerekir şeklinde  kararlar almışlardır.

Yahudiler o dönemde bugün gibi zengin değillerdir, dünyanın parası kontrollerinde değildir. Hindistan’a ulaşmak onlar için o dönemde imkânsız gibi görünse de bu hayalden vazgeçelim dememişlerdir. Bu amacı gerçekleştirmek için “İspanya’yı dağıtıp bir parçasını Fransızlara satalım, bir Yahudi’yi maliye bakanı yapalım, o Yahudi’den Endülüs’ün bütün bütçesini alalım muvakkaten kullanalım, Kolomb zenginliklerle döndükten sonra borcumuzu kapatalım” diye karar almışlardır.  Hindistan diye Amerika’ya gidilmiştir ve elleri boş dönmüşlerdir. Daha sonraları edinmiş oldukları tecrübeler ile Hindistan’a ulaşmayı başarmışlardır. Zamanla Hindistan’ın ve Afrika’nın  sömürüsünü sağlayarak ve faiz yolu ile zenginleşerek haçlı seferlerini ele geçirdikleri işbirlikçiler vasıtasıyla gerçekleştirmişlerdir.

Kristof Kolomb, Amerika’ya 1492’de gitmiştir iki üç sene burada araştırma yapmıştır ve kayda değer önemli bir zenginlik kaynağı bulamayınca  eli boş dönmek zorunda kalmıştır. 1495’te dünyada en büyük devlet  Osmanlı Devleti’dir. Başında 2. Beyazıt bulunmaktadır. Yahudiler Amerika’dan elleri boş dönünce İspanya Kralı’nın  “Yahudileri katledin” emrini duyunca “bunları katliamdan kurtarayım, gelsinler Selanik’e ve bazı Osmanlı bölgelerine yerleşip yaşasınlar” diye sahip çıkmıştır.  Bu zamana kadar dünyaya Müslümanlar hâkim durumdadır. 2. Viyana Muhasarasına kadar. 2. Viyana Muhasarasında bildiğiniz gibi Tatar Ağasının ihaneti yüzünden Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın planları tutmamış, biz Viyana’yı kuşatmışken Viyana’dakiler bizi arkadan sarıp vurmuşlardır. Tatar Ağasının köprüyü açmaması ve koruması gerekirken rüşvet alıp köprüyü açması sayesinde içerideki Haçlı askerleri Osmanlıyı arkadan sarmıştır. Osmanlı’da  kuşatmayı terk etmek zorunda kalmıştır. Dolayısı ile   1683 Viyana Kuşatması tarihi insanlık tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır. Böylece Osmanlının ilerleme dönemi kapanmış ve artık Siyonizm para gücü ve insan organizasyonu vasıtasıyla, hâkimiyeti ele geçirmeye başlamıştır. 

Medeniyetler tıpkı insan gibidir; doğar, gelişir, olgunlaşır, yaşlanır ve ölürler (dağılırlar). Hz. Adem ile başlayan insanlık tarihinin bugüne kadar geçirdiği medeniyet dönemlerin, analiz ettiğimiz zaman şu hususları görmek mümkündür.

İnsanlar önce göçebe kabileler halinde yaşıyorlardı. Devlet aşamasına gelmeden önce Şeriat yönetimi yerine kişi yönetimi vardı. M.Ö 3000 yıllarında Mezopotamya’da Hak medeniyeti Hz. Nuh (a.s) zamanında oluşmuştur. Hz. Nuh (a.s) ile şeriat dönemine geçildi. MÖ 2500 yıllarında bu uygarlık kuvvet uygarlığına dönüşmüştür. M.Ö 2000’li yıllarında İbrahim (a.s) öncülüğünde “Hakkı Üstün Tutan” bir medeniyet kurulmuştur.

M.Ö 1910’da Babil Hükümdarı Hammurabi’nin çıkardığı yasalar incelendiğinde Hz. İbrahim’in getirdiği vahiyden büyük ölçüde yararlandığı görülmektedir. Bu medeniyet Mısır'ı etkilemiştir. Ne var ki Mısır'da firavunlar bu medeniyeti ifsat etmişler ve yerine kuvveti ustun tutan Mısır Medeniyetini kurmuşlardır.

Mısır’da kuvveti üstün tutan medeniyetin tam zirveye ulaştığı dönemde M.Ö 1500 yıllarında Hz. Musa (a.s) öncülüğünde yeniden “Hakkı Üstün Tutan” bir medeniyet kurulmuştur. Bu medeniyet Yunanistan'ı etkilemiştir ve yavaş yavaş güçlenmiştir. Ortadoğu’yu işgal etmiştir ve “Kuvveti Üstün Tutan” batıl Yunan Medeniyetini kurarak yeryüzüne hâkim olmuştur. Bu medeniyetin karşısında ise bir müddet sonra Hz. İsa (a.s) öncülüğünde yeniden “Hakkı Üstün Tutan” bir medeniyet kurulmuştur. Bu medeniyet de Roma’yı etkilemiştir. “Biz de Hıristiyan olduk” diyen Romalılar Hz. İsa (a.s)'nın öncülüğünü yaptığı medeniyeti ifsat etmişlerdir. Yeniden “Kuvveti Üstün Tutan” Roma Medeniyetini kurmuşlardır. Roma Medeniyeti, asırlarca insanlığa zulmetmiştir. Bu zulmün karşısında Hz. Muhammed (s.a.v) ile birlikte “Hakkı Üstün Tutan” “İslam Medeniyeti”nin yükselişi gerçekleşmiştir. 622 yılı Medine’ye hicret döneminden 1683'e kadar Müslümanlar, takriben 11 asır İslam medeniyetinin kurucusu, bekçisi, muhafızı oldular. 1683’de II. Viyana Kuşatmasından sonra maddi güç ırkçı emperyalizmin eline geçmiş, tabloda gördüğünüz kırmızı alanı tesis etmek için çalışmışlardır. 350 seneden beri ırkçı emperyalizm bütün insanlığı kendine köle yapmak için bugünkü dünyayı kurmuştur.  İnsanın ömrü yaklaşık 100 yıldır. Uygarlıkların ömrü ise 1000 yıldır. Uygarlıkların doğum yılları Miladi yıllardır. Tarihi süreç içerisinde görüldüğü gibi 1000 yılda bir yeni uygarlık gelmiştir. 500. yıllarda kuvvet uygarlıkları doğmuştur, onların ömrü de bin yıldır kadar olmuştur. Hak uygarlıkları zirvede iken kuvvet uygarlıkları yeniden oluşmaya başlamış, kuvvet uygarlıkları zirvede iken Hak uygarlıkları yeniden doğmaya başlamıştır. Gece ile gündüzün birbirini takip etmesi gibi “Hakkı Üstün Tutan” bir  barış döneminden sonra, kuvveti üstün tutan bir zulüm dönemi yaşanmışsa, 350 yıldır insanlığa zulmeden Batı Medeniyetinin arkasından yeniden barış medeniyetinin oluşum vakti gelmiş demektir. Erbakan Hocamız tarafından dünyaya “ADİL DÜZEN” sunulmuş olduğuna göre,  Türkiye’deki hazırlık teorik olarak oluşmuş durumdadır; insanlık onun adını duymuştur ve ne olduğunu öğrenmiştir.

III. binyıl medeniyetinin kurulması öncelikli olarak mü’minlerin adil düzenin dünyada tesisi için hicretine ve arkasından cihat etmesine bağlıdır. Dolayısı ile Mü’minlerin hicreti mevcut ifsat kuruluşlarından adil düzeni tesis edecek organizasyonları kurmaya yönelmek şeklinde olur iken Müslimlerin hicreti de bu organizasyon sözleşmesine teslim olma şeklinde olmalıdır. Böylece bu ümmet organizasyonu sözleşmesine tabi olanların tamamının güvenliği teminat altına alınabilmelidir. Medine hicreti ile müminlerin güvenliğinin ancak adil düzeni tesis edebilecek imkanlara, insan haklarının tam ve mütekamil olarak korunabildiği imkanlara göç ederek sağlanabildiği gösterilmiştir. Dolayısı ile mü’minler olarak hicretimiz adil düzeni tesis edebilmek adına mevcut ifsat edici organizasyonlardan, yeni ıslah kuruluşlarına  göç etmek şeklinde olmalıdır.  Medine’de adil düzen devleti tesis edildiği gibi yeni organizasyonlar tesis edilmeli, inşa edilmelidir. Bütün insanların dünyada huzur ve güvenliğinin, insan haklarının teminat altına alınması buna bağlıdır. Bu organizasyonların çalışma usul ve esasları “İnsanlık Anayasasında” belirtilerek ifsat edici organizasyonların etkilerine karşı etkin savunma mekanizmaları tanımlanmalıdır. İnsanlık anayasasında hakların gaspına karşı,   uluslararası alanda  dayanışma ve birleşme ile mevcut bütün potansiyelleri bir araya getirerek yaptırım gücünü sağlayan organizasyonlar belirtilmelidir. Kısaca hicret adil düzeni tam olarak yaşayabilme acziyetimizi giderebilecek  bir organizasyon kurmaya yönelmek demektir. Kurulan organizasyona bütün toplulukların teslim olmasını sağlamak için mücadele etmek de cihat etmek demektir. Hicret ve cihat birbiri ile ilişkilidir. Organizasyon yok ise, sözleşmesi olan bir ümmet birliği yok ise cihattan da bahsedilemez. İşte bütün insanlığın huzur ve güvenliği için bu ümmet birliğini tesis etmeye, kurmaya yönelmek, İnsanlık Anayasasını uygulayabilecek ortama yönelmek hicrettir. Bu organizasyon ile adil düzeni dünyada hakim kılmak adına mücadele etmek de cihattır.

“İman edip hicret eden ve mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihâd edenlerle, onlara kucak açıp yardım edenler, işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve kesintisi olmayan güzel ve bol bir rızık vardır”  Enfâl / 74. Ayet

İman edenler, Allah yolunda hicret edip savaşanlar var ya, işte Allah’ın rahmetini umacaklar onlardır. Allah, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. Bakara / 218. Ayet

İşte bu ayetler Müminlere cihat etmek üzere kurmaları gereken Adil Düzen İnsanlık Anayasası organizasyonlarını, mevcut BM teşkilatından hicret ederek, başta Yeni BM teşkilatı, Yeni İslam Barış gücü gibi organizasyonlar kurmaya yönelmeleri ve bu organizasyonlar ile cihat etmeleri gerektiğini ifade etmektedir. Böylece bu organizasyonların kurulması ile zayıf ve ezilmiş toplulukların güvenlikleri de teminat altına alınmış olacaktır.

“Melekler, dininin emirlerini yerine getirmeyerek kendilerine yazık ederken canlarını aldıkları kimselere: “Sizler ne işle meşguldünüz?” diye sorarlar. Onlar: “Biz düşman yurdunda dinimizi yaşamaktan âciz bırakılmış, gerçekten zayıf kimselerdik” derler. Melekler de onlara: “Allah’ın arzı geniş değil miydi? Orada uygun bir yere hicret etseydiniz ya!” derler. Onların varacağı yer cehennemdir. Orası, son durak olarak ne fenâ bir yerdir”. Nisâ / 97. Ayet

Yine bu ayette de hicret ile ilgili asıl vurgunun dinin yani düzenin yaşanabileceği bir ortama yönelme olduğu görülmektedir. Düzeni yaşamak noktasında aciz bırakılan toplulukların mutlaka hicret etmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yani bu ayet hicretin adil düzeni tesis etmek ve adil düzenin yaşanması noktasında aciz bırakılmamak adına olması gerektiği şeklinde anlaşılmalıdır. Dolayısı ile adil düzeni tesis edebilme ve adil düzeni yaşamak noktasında aciz bırakılmamak adına öncelikle İslam topluluklarının Türkiye’nin liderliğinde bir güç oluşturması gerekmektedir.  Organize olmaları ve Adil Düzen sözleşmesine tabi olarak hareket etmelerinin sağlanması gerekmektedir. Dünya arzı bu organizasyonu oluşturabilecek  kadar geniştir. Yeter ki bu irade gösterilebilsin.  Peygamberimizin sünneti ile de hicretin adil düzeni yaşamak noktasında aciz bırakılmamak için bir sözleşmeye tabi olunarak organize olmak için yapıldığı, askeri ve siyasi bir birliğin oluşması için yapıldığı,  ümmet birliğinin tesis edilmesi için yapıldığı gösterilmiştir.

Medine Sözleşmesine öncülük eden olayın Mekke’den Medine’ye hicret  olduğu gerçeği aşikârdır. Kendi şehirlerinde dinleri nedeniyle yaşam hakkı tanınmayan azınlıkta olan Müslümanlar, kendi düzenleri ile birlikte yaşayabilmenin yolunu Allah’ın başka arzlarında aramışlardır (4/Nisa/97). Medine şehri Müslümanların kendi düzenleri ile ve bu anlamda kimlikleriyle var oldukları ilk şehir olma hüviyetine sahiptir. Bu anlamda Medine, İslam dinin yayılması, ilk İslam devletinin kurulması ve İslam toplumunun ilk kurumsallaştığı yer olması hasebiyle İslam tarihinde çok önemli bir yere sahiptir.

Nisa 97, aynı zamanda köleliğe ve tahakküm altına düşmekten Müslümanları koruma altına alıcı mahiyettedir ama biz bu ayeti sadece zulüm görenler, bulundukları yerden göç etmeli diye anlar isek yanılırız. Bu ayet adil düzeni tesis etmek adına bir aksiyonu içermekte, vasat bir göç hareketini ifade etmemektedir. Madem dünyada adil düzeni yaşamak noktasında aciz bırakılmış durumdayız. Hicret yeryüzünün bu geniş ortamında bu acizlikten kurtulmanın yolunu, merkezini, çaresini, nasıl organize olunması gerektiğini aranmasının gerekliliği ile emredilmiştir. Bunun için Erbakan Hocamızın göstermiş olduğu bir iradenin gösterilmesi gerekmektedir.  D-8 Ülkeleri ile bir organizasyonun oluşturulması  gibi bir irade gereklidir. İslam Barış Gücünün bir an önce tesis edilmesini sağlayacak bir irade gereklidir. Bu İslam barış gücüne eli silah tutan mazlum coğrafyadaki herkesin hicret etmesi sağlanmalıdır. Böylece bir savunma gücü oluşturularak cihat edilmelidir. Bu savunma gücünü oluşturan topluluklar aynı zamanda siyasi ve ekonomik yönden de organize olmalı ve zulümlerin son bulması için mücadele etmelidir. İşte bu hicret ve cihat bütün mü’minler üzerine farzdır.

Müslümanların Mekke’den başlayan zorunlu göçü, büyük bir İslam medeniyetinin ilk basamağını oluşturmuştur. Zorunlu göç olarak Hicret’in İslam’ın yayılması, korunması ve temel esaslarının ortaya çıkması açısından oldukça önemli bir yeri vardır. Bir lider etrafında organize olunmanın gerekliliği ile topluluklar bu hicrete hazırlıklı hale getirilmelidir.

Dolayısı ile nasıl ki, Mekke’den Medine’ye hicret tarihi, İslam Medeniyetinin bir başlangıç tarihi olarak sayılmıştır. Şimdi bize düşen de III. binyıl medeniyeti için de Allah yolunda hicretimizi yapmamızdır. Bu hicret, adil düzen medeniyeti ne şekilde, hangi yol ile, hangi merkezin liderliğinde gerçekleşecek ise o merkezi bulma ve oraya yönelme şeklinde olmalıdır. Kanaatimize göre bu merkez Türkiye’dir ve Türkiye merkezli bir güç birliğini kurma zamanı ve adil düzeni tesis etmenin zamanı gelmiştir. Türkiye, adil düzeni yaşamak  açısından mü’minleri aciz bırakan, zayıf bırakan tahakküm altında tutan, sömüren,  Siyonizm’in yani ırkçı kapitalizmin  mevcut organizasyonlarından hicret etmek zorundadır. Kanunlarımızın hakkı üstün tutabilmesi de bu hicrete bağlıdır. Faizsiz ekonomik sistemin uygulanabilmesi, ifsada, savaşlara, sivil halkın hunharca öldürülmesinin önüne geçilmesi de  buna bağlıdır.  

Medeniyet döngüsü ile ilgili tabloya baktığımız zaman hakkı üstün tutan bir medeniyetin oluşumunda hicret önemli bir dönüm noktası olmuştur.  Dolayısı ile yeniden İslam Medeniyetinin oluşumunda hicret önemli bir dönüm noktası olmalıdır. Bunun için bir yeryüzünde merkezi bir noktanın belirlenmesi emredildiği için,  bütün yeryüzünün mevcut durum analizi yapıldığında bu merkez için en uygun yerin Türkiye olduğu görülmektedir. Dolayısı ile Adil Düzen Medeniyeti’nin inşa yeri Türkiye ise, ümmet birliğini tesis edecek iradeyi gösterecek yer de Türkiye olmalıdır. Öncelikli olarak Türkiye adil düzenin yaşanması noktasında kendisini aciz bırakan bütün kıskaçlarından kurtulmak adına, mevcut bağlı olduğu ifsat kuruluşlarından hicret etmelidir. Yeni organizasyonların kurucu merkez üssü olmalıdır. Hicretimiz bizi adil düzeni yaşayabilme acziyetinden  kurtarmadığı müddetçe, Rabbimin emrettiği hicreti yaşamış olmamız mümkün değildir.

 

Şimdi konumuza tekrar kaldığımız yerden devam edecek olur isek;

1683 tarihindeki Viyana kuşatması ile  İslam Medeniyetinin maddi yönden gerilemeye başladığını ifade etmiştik.

 

1790’a kadar iki türlü taarruz vardır: 1- Cephelerden taarruz, birçok muharebeler yapılmıştır, 2- Kültür taarruzu, kültür emperyalizmi yoluyla bütün imkânlarla Osmanlının gücünün kırılmasına çalışılmıştır. Osmanlının ilk batılılaşma hastalığının aksiyon haline gelmesi 1790’a rastlamaktadır.

Mason Loncalarının ardına gizlenen Tapınak Şövalyeleri, yerleştikleri Büyük Krallıkta ve diğer ülkelerde zamanla mason loncalarını Mason Locası haline çevirmişlerdir. Daha sonra onlarca mason locası kurulmuştur. Bunlardan dördünün, 24.06.1717 tarihinde İngiltere’de bir araya gelmesiyle Londra Büyük Locası (Grand Lodge of England) kurulmuştur ve diğer birçok loca da bu büyük locaya katılmıştır.

İngiltere’nin, sömürge kurmak istedikleri tüm ülkelere öncelikle bu örgütü gönderdikleri bilinmektedir. “Üzerinde Güneş Batmayan Ülke” haline de bu suretle ulaşmışlardır. Bu örgütler gönderildikleri ülkelerde Truva Atı görevi üstlenmiş ve önemli kişileri örgüte üye yaparak ülkeyi parçalamış ve sömürge haline getirmiştir. Osmanlı Devletine de zaman ile bu örgüt üyeleri yerleştirilmiştir.

“Yeni Dünya Düzeni” sloganı 1 Mayıs 1776'da Almanya’da MÜRŞİTLER LOCASI kurulduğu zaman bu locanın amblemi olarak kabul edilmiştir. (Fransa, Almanya, İngiltere ve Rusya’da büyük localar oluşturulmuştur) 1789  Fransız İhtilali, Büyük locaların üyeleri tarafından finanse edilmiştir.

FAİZ'in yayılması ve KAPİTALİST NİZAMIN geliştirilmesi ve yayılması suretiyle "çok büyük paralar" ellerine geçirmişler ve zamanla büyük bankalar kurmuşlar ve bütün Dünya Ekonomisini kontrolleri altına almaya başlamışlardır.

1839 Tanzimat Fermanı Masonluğun Osmanlı topraklarında ilk ciddi çıkış denemesidir. İlk mason locaları biraz daha gerilere gitmekle beraber pek etkili olamamış, iyi bir örgütlenme ve ciddi bir faaliyet içine girememişlerdir. Bu fermanı yayınlanmasından sonra Osmanlı devletinin  yönetimine Masonlar egemen olmaya başlamışlardır.

107 yıllık dönemde Osmanlının manen ve maddeten yıkılması için Siyonistler her türlü imkânı kullanmış, kültür emperyalizmiyle halkın uyuşturulması ve özüne yabancılaştırılması, devletin Batılılaşma adımlarının atılması sağlanmıştır.

Napolyon savaşları (1803-1815) döneminde savaşları finanse edenler, İngiltere’de, Avusturya’da, Almanya’da, İtalya’da, İspanya’da, Fransa’da bütün finans kurumlarını kendi hanedanlıklarına katanlar, Merkez Bankaları’nı kontrolleri altına alanlardır. Şeytani amaçlarına engel gördükleri Osmanlı’yı Rus (Kırım) Savaşı’na sokturarak ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. O dönemlerin İngiliz hükümetleri ellerinde oyuncak gibidir.  Avrupa’nın neresinde olursa olsun çıkan savaşları her iki cephede de organize ederek, finanslarını sağlayarak, insanların kanları ve yıkılışları üzerine ülkeleri borçlandırarak kazançlarını artırmışladır. Savaşlar sonrasında oluşan büyük krizler ve kargaşa ortamları ile de hanedanlıklarını büyütmüşlerdir.

1843’de ABD’de B'nai B'rith Teşkilatı kurulmuştur. Amerika’da Siyonizm’in hakimiyetini sağlamanın ilk adımları böylece atılmıştır.

19. yüzyılın ikinci yarısında Siyonist Şebekesinin en çok öne çıkan ismi İngiliz siyasetçisi olan Cecil Rhodes’tur. Güney Afrika'yı sömürgecilerin kontrolüne sokmasındaki başarısı izlediği fitne politikalarından kaynaklanmıştır. Seçtiği iki kabileyi birbirine düşürmüş, bu iki kabilenin fertleri iyice birbirlerini kırıncaya kadar hadisenin dışında kalmaya yahut bir yandan ateşin üzerine benzin dökmeye devam etmiştir.. Her iki kabile de iyice zayıf düştükten sonra müdahale etmiş, "barış ve anlaşma" sağlama iddiasıyla her ikisini birden kontrolüne almıştır. Bu amaçla: "Önce sorun çıkar, sonra çözüm öner" teorisini geliştirmiştir. İşte bu adam, 5 Şubat 1891’de İngiltere’de bir teşkilat kurmuştur. İsmi o zaman "Rhodes Derneği”dir; bu zatın ölümüyle birlikte derneğin ismi "ROUND TABLE (Yuvarlak Masa)"ya dönüştürülmüştür. "ROUND TABLE” ın diğer adı 300’ler Komitesi (Meclisi’dir)

Siyonizm’in  hangi organizasyonları kurarak  dünya hakimiyetini ele geçirdiği ile ilgili anlatımıza önümüzdeki seminerimizde de devam edeceğiz İnşAllah.

 

Rabbim seminerlerimizi adil düzenin tesisine vesile kılsın İnşAllah.

 

https://www.youtube.com/watch?v=kQVi0rmnG54

 

 

İnş. Müh. Hilal Çekmen,

Akevler,  59. Seminer, 22. 10. 2023                         

Yeniden Refah Partisi Milli Siyaset Kurulları

Kadın, Aile ve Sosyal Politikalar Kurul Başkanı

 

 






Çok Okunan Makaleler
Hilal Çekmen
Adil Düzende Planlama ve İmar
27.02.2023 1553 Okunma
Hilal Çekmen
Adil Düzende Deprem Yönetimi
22.02.2023 1431 Okunma
Hilal Çekmen
Adil Düzende Deprem Öncesi Tedbir ve Denetim
22.02.2023 1133 Okunma
Hilal Çekmen
SİYONİZM’İN MADDİ GÜCÜ ELE GEÇİRMESİNİN TARİHÇESİ
22.10.2023 1009 Okunma
Hilal Çekmen
Adil Düzende Bütçe Gelirleri ve Giderleri Pay Tablosu-1
5.03.2023 649 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL SİYASİ VE HUKUKİ DÜZENİN ANAYASAL TEMEL ESASLARI
8.10.2023 624 Okunma
Hilal Çekmen
Adil Siyasi ve Hukuki Düzenin Temel Esasları,
1.10.2023 597 Okunma
Hilal Çekmen
Adil Düzende Bütçe Giderler Paylaşım Tablosu- 3
16.04.2023 561 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZENDE AİLE, KADIN VE ÇOCUKLAR NASIL KORUNUR-1
16.04.2023 560 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZENDE AİLE, KADIN VE ÇOCUKLAR NASIL KORUNUR?-2
30.04.2023 551 Okunma
Hilal Çekmen
Adil Düzende Bütçe Giderler Paylaşım Tablosu- 2.
16.04.2023 521 Okunma
Hilal Çekmen
SİYONİZME KARŞI YAPILMASI GEREKENLER
5.11.2023 504 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN YERELDEN KURULMALIDIR
28.01.2024 495 Okunma
Hilal Çekmen
SİYONİST DÜZENDEN KURTULUŞ İÇİN HİCRET
19.11.2023 454 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZENE GİDEN SÜREÇTE HAZIR HALE GELMEK-1
11.05.2023 453 Okunma
Hilal Çekmen
DÜNYADA GÜVENLİĞİN SAĞLANMASI İÇİN TEMEL ESASLAR
15.10.2023 443 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN YERELDEN KURULMALIDIR-2
11.02.2024 440 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZENDE AİLE, KADIN ve ÇOCUKLAR NASIL KORUNUR? -3
7.05.2023 438 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZENDE YERİNDEN YÖNETİM- MERKEZİ YÖNETİM DENGESİ
24.09.2023 433 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZENE GİDEN SÜREÇTE HAZIR HALE GELMEK-2
13.05.2023 424 Okunma
Hilal Çekmen
Hak ve Hürriyetlerin Muhafazası İçin Esaslar
31.12.2023 373 Okunma
Hilal Çekmen
B'NAİ B'RİTH'İN İFSAT ALT KURULUŞLARI VE TAHRİBATLARI
26.11.2023 370 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN YERELDEN KURULMALIDIR-3
18.02.2024 368 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZENDE AİLE, KADIN VE ÇOCUKLAR NASIL KORUNUR-4
24.05.2023 362 Okunma
Hilal Çekmen
SİYONİST BILDERBERG ALT KURULUŞLARI VE TAHRİBATLARI
3.12.2023 356 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN İÇİN YÖNETİMDE KİMLİKSİZLEŞMEDEN VAR OLMAK
27.05.2023 355 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜNYA DÜZENİ İNSANLIK ANAYASASI-2
17.12.2023 345 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN AÇISINDAN KENTSEL DÖNÜŞÜMDE TEMEL İLKELER
17.03.2024 332 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜNYA DÜZENİ ANAYASASI
10.12.2023 319 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜNYA DÜZENİ İNSANLIK ANAYASASI-3
25.12.2023 290 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL YÖNETİM- YARGI KUVVETİNİN ÖZELLİKLERİ
14.01.2024 284 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN AÇISINDAN KENTSEL DÖNÜŞÜMDE TEMEL İLKELER-2
14.04.2024 226 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN YERELDEN KURULMALIDIR-4
3.03.2024 204 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN İÇİN BELEDİYE HİZMET AŞAMALARI
7.05.2024 162 Okunma


© 2024 - Akevler