TSK bu savaşı kazanamaz
1165 Okunma, 8 Yorum
Ruşen Çakır - Vatan
Tayibet Erzen

30.06.2009

 

TSK bu savaşı kazanamaz

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un “TSK’ya karşı medya üzerinden asimetrik psikolojik bir harekat” yöneltildiği tespit ve şikayetini daha çok tartışacağa benzeriz, tartışmalıyız. Lafı uzatmadan, Org. Başbuğ’un tespitine ana hatlarıyla katıldığımı söylemek isterim. Bu süreç belirgin bir şekilde, Org. Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanı olmasının arifesinde başlamışa benziyor. O gün bugündür, internet, yazılı ve görsel medya ve diğer iletişim teknolojileri de kullanılarak TSK’ya yönelik yoğun bir kampanya yürütülüyor.

            Bu kampanyada “yalan” da var, “abartı” da; ama bolca da “gerçek” mevcut.

Roller değişti

            Evet tam “asimetrik” bir durum söz konusu. Tıpkı yakın tarihimizde olduğu gibi. Fakat eskiden pozisyonlar tam zıttı: TSK, kimi zaman “irtica”, kimi zaman “bölücülük”, kimi zaman da “yıkıcılık” olarak tanımladığı iç tehditlere karşı bu ülkede yıllarca çok yoğun psikolojik harekat yürüttü. Çok uzaklara gitmeye gerek yok, 28 Şubat sürecini hatırlayalım: Andıç rezaleti zaten biliniyor. Medyaya verilen “irtica brifingleri” ve bunlardan hareketle yapılan, yalan-yanlış bilgilerle dolu yayınlar da malum. Ayrıca gazeteci kılıklı bazı şahısların dolaşıma soktuğu video kasetlerin kaynağında askerlerin olduğunu zaten tahmin ediyorduk; şimdi kesinleşti gibi.

TSK, medya üzerinden kamuoyunu yönlendirmeyi pek severdi ve bunda hayli başarılı olduğunu düşünürdü. Fakat geçen süre zarfında bu başarıların kalıcı değil aldatıcı olduğunu çok bariz bir şekilde gördük: Ne PKK bitirilebildi ve üzerinde yükseldiği zeminle bağı koparabildi; ne de siyasal İslamcılık marjinalize edilebildi. Bugün geldiğimiz noktada irtifa ve itibar kaybedenin TSK olduğunu görüyoruz.

            Bununla birlikte çok ciddi bir olgunun altını çizmek şart: Bugün TSK başta olmak üzere hoşlanmadıkları kesimlere karşı asimetrik bir psikolojik harekat yürüten odaklar geçmişten hiç ders almamışa benziyorlar. Deneyimlerimiz ışığında rahatça şunu söyleyebiliriz: 21. yüzyılda medyayı bir psikolojik savaş silahı olarak kullanmak isteyen çoktur ama bizde de gördüğümüz gibi çok zaman geçmeden bu silah ellerinde patlar.

            TSK’nın yıpratılmasından derin rahatsızlık duyan bazı kişilerin “neden asker aynı şekilde cevap vermiyor? Onların elleri armut mu topluyor? Mesela neden onlar da diğerlerini dinleyip bunları medyaya vermiyor?” türü yakınmalarına tanık oluyoruz. Burada çok büyük bir tuzak gizli. Eğer TSK, iyice bunalıp eski yöntemlere başvurmaya kalkar ve dolayısıyla Org. Başbuğ ile başlayan “açılma ve şeffaflaşma” sürecini rafa kaldırırsa hem kendisi, hem bu ülke çok daha fazla kaybeder.

 

Yorum:

                Tatilciler kervanına Sayın Çakır da katılınca bize de nostalji yapmak düştü. Gündemde askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmalarına yönelik haberler varken bu yazıyı seçmeyi uygun gördüm. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki ordunun gerekliliğine inananlardanım ve medya üzerinden orduya yönelik yapılan saldırı haberlerini dehşetle izliyorum.

                Bana göre, bir sivilin askeri mahkemelerde, askeri koşullarda yargılanması ne kadar adaletsiz ve yanlışsa, askerin sivil mahkemelerde yargılanması da o kadar yanlıştır.  İlginç olan bir zamanların DGM’lerine karşı olan, bunları hukuk dışı gören, demokrasi hatta insan haklarıyla bağdaşlaştıramayıp, kaldırılmalarını isteyen insanlar şimdi nerdeler? Niye kimse çıkıp da “Asker, askeri koşullarda , sivil sivil koşullarda yargılanmalı!” demiyor, ki doğru olan da budur.

İnsanlar, niye ordudan, daha açık söylemek gerekirse, olası bir darbeden dolayı tedirginler ki? Hükümet her başı sıkıştığında oturup, hatta oturmaya bile zaman ayırmadan menfaatleri doğrultusunda, yasa değişikliğine gidecekse ve bu değişiklikleri bazen de yenilikleri niye yaptığını bile açıklama gereği duymayacaksa, asıl bu sebepten dolayı tedirgin olsunlar.

Adil Düzen’e göre ise Hukuk Düzeni(HK) ve Askeri Düzen(AD) vardır. HD’de haklı kuvvetliyken, AD’de kuvvetli haklıdır. HD’de kişiler mevzuata uyarlar ve hakemlere karşı sorumlu olurlar, AD’de kişiler mevzuata değil üstlerinin talimatlarına uyarlar ve üstlerine karşı sorumludurlar. HD’de sorumluluk kişisel olup ortak sorumluluk yokken,  AD’de ise sorumluluk sonuçlardandır, sonuca ulaşmak için her yol meşrudur, kişisel sorumluluk yoktur, ortak sorumluluk vardır.

Daha fazla bilgi edinmek isteyenler sitemizin Seminerler bölümünde yer alan 516. Semineri okuyabilirler.

 

 

 

Tayibet Erzen


YorumcuYorum
Lütfi Hocaoğlu
12.07.2009
10:43

Askerin sivil mahkemelerde yargılanması bana göre de çok vahim bir durumdur. Türk milletinin ordusunu zayıflatacak bir girişimdir ve sonuçları çok vahim olacaktır. Bu hatanın düzeltilmesi lazımdır. İlk bakışta insanlara çok iyi gibi görünen bu durum Avrupa Birliği bunu istiyor kılıfı altında yapılmaktadır. Sonuçta orduyu güçsüz bırakacaktır ve sonuçları hiç de beklendiği gibi iyi olmayacaktır.

Vahap Alma
16.07.2009
05:18

Askerin sivil mahkemelerde yargılanması vahim bir olaydır. Ama bence yanlış değildir. TSK özerk bir kuruluş değil T.C’nin ASKERidir. T.C’nin askeri T.C’nin sivil mahkemelerinde yargılanabilir. Bu TSK’nın daha şeffaf (ergenekon gibi oluşumlarla adı anılmayan) bir sürece girmesine olanak tanır. Yasayı yürürlüğe sokan yöneticilere teşekkür edilmeli.

Tayibet Erzen
16.07.2009
06:11

TSK özerk bir kuruluş olmadığı gibi herhangi bir kamu kuruluşu da değildir.Askeri, sivil mahkemelerde yargılamak demokrasi veya kişi hak ve hürriyetleri adına yapılan bir girişim değildir ki. Öyle olsa bie böyle bir eşitliğe gerek yoktur, çünkü askerlerin çalışma ve yaşam koşullarıyla sivil halkınkinin aynı olmadığı düşünülürse arada eşitlik yokken bile denge olduğu, yani adaletin korunduğu görülecektir. Diğer bir taraftan şeffaflık olayına gelince; askeri tahtada tek ayak üzerinde tutarak mı aşacağız bu şeffaflık perdesini, ne yani bu yasa düzenlenince asker dile gelecek ve ergenekon sır perdesi çözülecek mi? Bence en büyük gücümüz olan ordumuz sarsılacak, yara alan gemi su aldıkça batmaya başlayacak ve akbabaların iştahlı bekleyişleri onların zaferiyle son bulacak. Böyle mi yapalım? Yoksa, ordumuza ve askerimize sahip çıkıp bunu askeri mahkemelerde ve Türkiye’nin menfaati doğrultusunda mı halledelim?

Vahap Alma
16.07.2009
08:23

Demokrasinin bazı ilkelerini gözardı edip bazılarını kullanarak demokratik davranılmaz. Cumhuriyet var diyoruz darbeler oluyor.. Cumhuriyet var diyoruz laiklik adı altında din dört duvar arasına hapsediliyor.. Cumhuriyet var diyoruz ırklar çakışıyor.. Cumhuriyet var diyoruz ekonomi işlemiyor.. Cumhuriyet var diyoruz asker siyaset yapıyor..

Bu mu demokrasi anlayışı? Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanması olayı bir öneridir sadece. Adam akıllı bir plan-proje sadece adil düzenle mümkündür. Onun dışındakiler tam değil kısmi başarılardır. Hangi kanun kişiye ve halka göre düzenlenmiş ki askerin yaşam biçimini ele alalım. Buna göre kanunlar yazılıdır ve fertlere göre düzenlenmez. Türkiyenin büyük bir çoğunluğu müslüman ama türban yasak. Bana göre bu yasa ile ordumuzun içinde şeffaflık kısmen başarılabilir. Akbabaların iştahlı bekleyişleri ise askerle değil teknoloji ile boşa çıkarılır. Çağ, bilim ve teknoloji çağıdır. Bu da kısmen ekonomik bağımsızlıkla doğru orantılıdır..

Ordumuz ordumuz diye diye ordumuzu çökerteceğiz nerdeyse. TSK’nın içindeki (varsa) karanlık güçleri temizleyerek ancak güçlü ve başarılı bir ordudan bahsedebiliriz.

Tayibet Erzen
16.07.2009
10:01

Tam bir demokrasi düzeninin Adil Düzen ile sağlanacağına hemfikirim ancak şu konuda Vahap Bey’e diyebilirim ki, yıllardır Türkiye’de ordu kanalıyla yapılan dayatmalar, yasaklar, özgürlük kısıtlamaları, bugün Türkiye ve Türk halkı menfaatine değil sadece ve sadece ülkede bölücülük yapma ve ülkeyi zayıflatma yolunda, demokrasi naralarıyla altın tepside sunuluyor. Ordunun varlığı demokrasi ve insan hak ve hürriyetlerine engel değildir ki, ordu ülke güvenliği için gereklidir. Hele Türkiye gibi bilim ve ekonomi fukarası, iç ve dış düşmanların saldırısına karşı savunmasız bir ülke için ordu yegane güçtür. Buna rağmen orduyu olduğu gibi kabullenelim, her türlü zulmü yapsın demiyorum tabii ki, ama bunun yolu orduyu halk seviyesine indirmekten veya kabuğunu kırayım da içinde ne varmış bi bakayım(siz şeffaflık diyorsunuz), merakıyla mahremiyetini delmekten geçmiyor.

Vahap Alma
16.07.2009
13:01

Orduyu halk seviyesine indirmek veya kabuğunu kırayım da içinde ne varmış bi bakayım merakıyla mahremiyetini delmek değil benim fikrim... Orduyu devletin bütün alanlarından soyutlamak da değil. Benim bağcıyla işim yok, üzüm yemek istiyorum. Tam demokratik ve güvenilir bir ordu ütopya mı sizce?

Tayibet Erzen
17.07.2009
02:53

Yo niye ütopya olsun ki, Adil Düzen’le mümkün olacak inşallah :)

Vahap Alma
17.07.2009
03:24

Kesinlikle hemfikirim:)





Sayı: 5 | Tarih: 12.07.2009
Yılmaz Özdil
Jetskici ulema...
2346 Okunma
28 Yorum
Leyla Okta
Nazlı Ilıcak
One minute Hu Jintao!
2129 Okunma
4 Yorum
Fatma Karuç
Hayrettin Karaman
Hz. Ali döneminde muhalefet
1731 Okunma
Hilmi Altın
Ahmet Hakan
Eğer bir başı açığa gönül verse idim
1290 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ahmet Turan Alkan
Işıkçı!
1290 Okunma
Emine Hocaoğlu
Mehmet Altan
Irk ırkçısı, din ırkçısı, mezhep ırkçısı
1241 Okunma
2 Yorum
Mehmet Hikmetumut
Mahir Kaynak
Uzaktan Bakınca
1234 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Bekir Berat Özipek
Urumçi’den Sofya’ya milliyetçilik böyledir
1189 Okunma
2 Yorum
Bünyamin Demir
Cengiz Çandar
“Bilinmeyen İç Asya” - “Anlaşılmayan Küçük Asya”
1167 Okunma
Ekrem Fildişi
Ruşen Çakır
TSK bu savaşı kazanamaz
1165 Okunma
8 Yorum
Tayibet Erzen
Ertuğrul Özkök
Kavgayı bitirmek için plan
1152 Okunma
1 Yorum
Süleyman Akdemir
Toktamış Ateş
Yargının 'cinsi'
1134 Okunma
1 Yorum
Osman Eskicioğlu
Bekir Coşkun
Külaha bir ilmik...
1128 Okunma
3 Yorum
Ersoy Kılıç
Reşat Nuri Erol
Sorunlar ve Çözümler
1120 Okunma
1 Yorum
Zübeyir Erol
Fehmi Koru
Halkı unutan "ördek"
1086 Okunma
Ahmet Kirtekin
Hakan Albayrak
Iraklı Kürtlerle Birlik
1039 Okunma
2 Yorum
Veysel İpekçi


© 2024 - Akevler