6 Temmuz 2009 Pazartesi
Seçimlerde, 6 milyon 700 bin seçmen, 240 üyeli parlamentonun üyelerini seçti. Seçimlere katılan 18 parti arasında, Türk ağırlıklı Hak ve Özgürlükler Hareketi’yle aşırı milliyetçi ATAKA Partisi de vardı.
Bulgaristan’da dün yapılan seçimlerden söz ediyorum.
Kamuoyu anketleri, Türklerin ağırlıklı olduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin iktidardaki ortağı olan sosyalistlerin kan kaybettiğini gösteriyordu... Sosyalistlere yönelik yolsuzluk iddiaları ve ekonominin kötüye gidişi koalisyonun şansını azaltıyordu.
Ama... Benim dikkat çekmek istediğim nokta başka... Hak ve Özgürlükler Hareketi ‘Türklerin ağırlıklı olduğu’ bir parti olunca...
Karşısına anında Türk kökenlilere düşman bir Bulgar milliyetçi partisinin de dikilivermesi. Hücum anlamına gelen ATAKA böyle bir parti...
* * *
Bulgar vatandaşları seçimler için yurtdışında da oy kullanabiliyor. Türkiye’de, oy kullanma hakkı bulunan 200 - 250 bin Bulgar vatandaşı bulunuyor.
Çifte vatandaşlığa sahip bazı seçmenler de oy kullanmak için Bulgaristan’a döndü.
Anladığım kadarıyla devlet de bu oy seferberliğini var gücüyle desteklemekte.
Nitekim ATAKA üyesi Bulgarların, sınırda oy vermek için Bulgaristan’a giden Türkleri protesto gösterilerini de televizyondan izledik.
* * *
Bulgaristan, iki buçuk yıldır AB üyesi.
AB ise ‘insan odaklı’ bir proje.
Bulgaristan’ın henüz ‘ırk ayrımını’ aşamaması insanı üzüyor.
Siyasal algı hala bir önceki çağın anlayış zemininde...
Bulgaristan’da olup biten, ‘ırk ırkçılığına’ iyi bir örnek.
Biz özeleştiri yapabilen bir ülke değiliz.
Kendi durumumuzu daha iyi değerlendirmemiz için kıyaslama yapabileceğimiz olayların olması gerekiyor.
Seçim barajı en yüksek, hayata ırk üzerinden bakan, dünya vatandaşlığı anlayışını kabullenememiş, insan odaklı bir proje oluşturmak yerine siyasal milliyetçiliğe kapılmış bizim gibi bir ülkeye bir de uzaktan, Bulgaristan’a bakar gibi bakın.
* * *
Sade ‘ırk ırkçılığı’ yok, bir de ‘din ırkçılığı’ var...
Yahudilerin kutsal günü Şabat’ta... Yani Cumartesi günü...
Kudüs belediye başkanı tarafından Kudüs’te açılan otopark bir grup Ortodoks Yahudi’yi sokağa döktü
Şabat günü otopark açılmasına karşı gösteri düzenleyen Ortodoks Yahudilerle polis arasında çatışma çıktı. Olaylar sırasında duvardan düşen bir gösterici ciddi şekilde yaralanırken, en az 40 kişinin gözaltına alındığı belirtildi.
İsrail’de belediyeyi ‘din kurallarına’ uymadığı için taşlı sopalı protesto eden ‘din ırkçıları’ var iken...
Bizde de, kendi bir bardak bira içmediği için işletmelere yasak koyan belediye başkanlarına, sinsi sinsi ruhsat iptal eden yerel yöneticilere ya da ‘kamu yararı’ gerekçesiyle kente aynı tür yasakları getiren valilere rastlıyoruz.
İsrail’de toplumsal yaşamın tümünü zorla kendi anlayışına göre düzenlemeye yönelik fanatizm size hoş görünmüyor ise...
Bir de bizdekilere uzaktan aynı gözle bakın...
Kenti, kendi evinde yaşadığı gibi yaşatmaya kalkandan kime ne hayır gelir ki?
* * *
Aynısı ‘mezhep ırkçılığı’ için de geçerli.
2 Temmuz Sivas katliamının yıldönümüydü. Alevi kökenli insanlarımızı diri diri yaktık... Hala yüzü kızarmadan buna arka çıkanlar var. İnsan Hakları Mahkemesi’nin Alevi vatandaşlarımızın başvurusu sonucu ‘din dersini’ mecburi olmaktan çıkaran kararının da hala uygulanmadığını unutmayalım. İnsanların birbirlerine karşı ‘mezhep ırkçılığı’ yapması da, ‘ırk ırkçılığı’, ‘din ırkçılığı’ kadar dehşet verici.
* * *
Rahatlıkla bugünkü küreselleşmenin de habercisi sayılabilecek muhteşem sezgilerin büyücü şairi Tevfik Fikret öleli 85 yıl oldu...
Yani şu satırları yazan insan bu topraklarda doğdu, bu topraklarda yaşadı, bu topraklarda öldü:
Toprak vatanım, nev-i beşer milletim
İnsan insan olur ancak, buna izanla inandım
Şeytan da biziz, cin de, ne şeytan ne melek var;
Dünya dönecek cennete insanla, inandım...
Bu dörtlüğe iman, hala bizim için de, dünya için de bu kadar zor mu?
Nihayetinde amaçlanan ‘ırk, din, mezhep ırkçılığını’ bırakıp, ‘insan’ olmak değil mi?
Yorum:
Niyetim polemik yapmak değil…
Bir noktayı iyi tespit edelim: İnanan insan da inanmayan insan da birbirine saygılı olmak zorundadır. Medeni ölçüler içinde herkes fikrini açıklamalıdır.
İnsanlar arasında faziletler dışında üstünlük yoktur. Fazileti ortak değer olarak ele aldığımızda AB insanını prototip olarak ele alan yazar AB değerlerini benimser ve AB ye girersek her sıkıntımızı giderecek bir sihirli değnek elde edeceğimizi varsayıyor.
Her ne kadar insan ve cemiyet hayatında bir değişiklik, bir yenilik ile birlikte bir tazelik de gelir ama neler götürdüğü “ Basra harap olduktan sonra” anlaşılır. İnişe geçmiş batı medeniyetine (başka bir ifadeyle AB ne) girdiğimizi kabul etsek ne kazanacağız, “zevahiri kurtarmaktan” başka...
İnsani değerleri aşınmış, ekonomisi krizlerle sarsılmakta, hukuk sistemi perişan olmuş, tek başına bir ordusu bile oluşamamış, demokratik değerleri dahil olmuş ülkeleri bile tatminden uzaklaşmış bir topluluğa girip de ne kazanacağız?
Hele de AB girmeyi “dünya vatandaşlığına” yükselmek gibi süslü fakat içi boş kelimelerle ifade etmek çölde serap gibi… Taklitçilik hastalığının bizi sürüklediği perişan halimizden kurtulmak uğruna zehiri ilaç yerine sunuyorlar.
Batıyı bize üstün gösteren bizim kendi değerlerimizle barışık olamayışımızdan kaynaklanıyor.
Her aklı başında insan bilir ki Batı Medeniyetini İslam Medeniyeti değerleri üstünde yükseltmiştir. İslami değerlerin bir parçası da her çeşit ırkçılığı reddetmektir.
O halde İslami değerleri yükseltmek varken, aklı başında görünen insanların nasipsizliği midir, kulağını ters taraftan göstermek? Hidayet dileriz.