• Rahmetli Özal Kıbrıslı mıydı? 18 Nisan 2010 Pazar
Kendi halkının ve BM Güvenlik Konseyi’nin suçladığı Denktaş’ın ardında kim var, hangi güce dayanarak, hem Türkiye’nin hem de KKTC halkının yarınına kezzap atıyor? Arkasındaki güç belli... Türk Derin Devleti
“İçe kapanmacı, devletçi, bürokratik” çizginin hamaset sosuyla bile yutulamadığını bize fiilen ispat eden Turgut Özal’ın 17. ölüm yıldönümünde KKTC’de gene seçim var..Ve Özal çizgisinin azılı muhalifi olan Rauf Denktaş, bu kez yıllardır kanlı bıçaklı olduğu Eroğlu’nun en faal amigosu... Ergenekon sürecinin rövanşını alma rüyaları görmekte.Başka bir şey demeye gerek var mı?
• Belki şehre bir film gelir, hadi gülümse 17 Nisan 2010 Cumartesi
“tut ki karnım acıktı anneme küstüm tüm şehir bana küstü bir kedim bile yok anlıyor musun hadi gülümse”... Türkiye’de sizce 5 ile 14 yaş arası çocuk sayısı nedir? Ben bu tatil sabahı ihtimal hesaplarına gerek bırakmadan resmi istatistikler üzerinden hemen söyleyeyim...Türkiye’de 5 ile 14 yaş arasında 12,8 milyon çocuk var. Peki, sinemaya gitmiş olanların sayısı ne kadardır dersiniz?Söyleyeyim, maalesef taş çatlasa bir milyon. Üstelik bu şanslı çocukların büyük bir kısmı da İstanbul başta olmak üzere üç büyük ilde yaşamakta
• Siyasal mısın, sosyal mi? 16 Nisan 2010 Cuma
Türkiye’de Ocak ayı itibariyle...Çalışma çağındaki nüfus 52 milyon 150 bin kişi..Ama çalışanlar sadece 21 milyon 162 bin kişi. Yani, işgücüne katılma oranı yüzde 47,5. Bu, OECD ülkelerinde yüzde 75 civarında.İstihdam edilenlerin yüzde 23,8’i tarım, yüzde 20,2’si sanayi, yüzde 5,5’i inşaat, yüzde 50,5’i ise hizmetler sektöründe yer almakta...2010 yılında hala çalışanların dörtte birinin tarımda olmasına dikkatinizi çekerim... AB ortalaması yüzde dört... *** Siyasallaştığımız için konuşmadığımız bir diğer sosyal facia ise kayıt dışı çalışanlar. Yaptığı işten ötürü herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışanların oranı yüzde 42,3. İşgücüne katılma oranı ise erkeklerde yüzde 69,8, kadınlarda yüzde 25,9. Kadınlarımız sosyal yaşamda yok gibiler...
• Dünya Basını-Türkiye Basını 15 Nisan 2010 Perşembe
Nükleer Zirve’nin sonuç bildirgesinin Türkçesini aramak, dünya basını ile bizim aramızdaki farkı da somutlaştırmamı sağladı... Dünya basını konuyu ıncık mıncık didiklerken, bizde haber formatının dışına taşarak pek de yorum konusu olmamıştı... Ne kadar içe kapanık olduğumuzu ve neredeyse sadece siyaset konuşarak yaşadığımızı gördüm... Nükleer Zirve sonuç bildirgesine de o nedenle pek ilgi göstermemiştik.Hâlbuki... Teröristlerin nükleer maddeleri ele geçirmeyi başarmaları halinde bunun dünya için bir felaket olacağını belirten Obama’nın uluslararası topluma, nükleer terörizme karşı somut adımlar atılması konusunda çağrıda bulunurken söylediği şu cümle bile konuyu çok çarpıcı hale getiriyordu: “Plütonyumun en küçük miktarı bile yani yaklaşık bir elma büyüklüğünde bir plütonyum dahi yüz binlerce masum insanı öldürebilir ve yaralayabilir. El Kaide gibi terör örgütleri, bu maddeyi nükleer bir silah yapmak için ele geçirmeye çalışıyor. Eğer bunu başarırlarsa, kesinlikle kullanacaklardır.”
• Kara göründü mü? 14 Nisan 2010 Çarşamba
“İsmet Paşa’nın bir lafı var, ‘Türklere git öl dersin, ölürler ama otuz gün kuyudan su çek dersen, çekmezler’ diyor... Türkiye’nin zenginleşmek ve özgürleşmek için tek umudu haline dönüşen AB tam üyeliğini yakalamak, ölerek yırtınmayı değil, otuz gün su çekmeyi gerektiriyorKaraya doğru gitsek de, gerekeni daha ilkeli ve sistemli yapmadığımız için, hala “kara göründü” diye bağıramıyoruz... Ve dön dolaş aynı konularla yaşam yitirmeye devam ediyoruz... Hâlbuki... Ölmek yerine kuyudan su çeksek iş bitecek......
• Değişimi askıya mı alalım? 13 Nisan 2010
“Yerel yargıçlarda sürekli yukarıyı gözeten ve devleti koruyan ideolojik refleksler, korku ve kaygılar azalmaya başlayacak. Yargı artık vatandaşı korumaktan korkmayacak. Çünkü yargının vatandaşı koruyabilmesi için bir ortam yaratılacak. Bugüne dek 16 anayasa değişikliği yapıldı. En önemli değişiklik bu!İlk kez asker-sivil bürokrasinin iktidarı alaşağı ediliyor. Tarihî bir değişiklik bu! HSYK’yla ilgili düzenleme, bu anayasa değişikliğinin asla vazgeçilmemesi gereken parçasıdır. CHP ise vazgeçmeyi teklif ediyor. Bu kurumları savunmaktan utanç duymak lazım.”
• KKTC’de neler oluyor, farkında mısınız? 12 Nisan 2010 Pazartesi
Türkiye’de çok yüklü, insanın zihnine adeta zorla rodeo yaptırtan bir gündem var. KKTC seçimleri henüz o gündem içinde kendisine çok da fazla yer bulamıyor. Hâlbuki buralara gelince, Türkiye’deki ve buradaki statükonun çok farklı beklentiler içinde hareket ettiğini görüyorsunuz...Bu dünya konjonktüründe “zamanı terse akıtacaklarını” sanarak heveslenmekteler... Ancak, zamanın ruhu, hiç kimseye geçmişe dönmeye izin vermese de, Denktaş’ın başını çektiği bir özlemin “ne anlama” geldiğinden de haberdar olmak gerek. Haberiniz olsun, Kıbrıs’ta bir şeyler oluyo
• O beste 11 Nisan 2010 Pazar
Her şeye kulağımı tıkarcasına bu Pazar günü Helfgott diye tutturmam, biraz da öyküsünün de rastlanmayacak özelliklere sahip olmasından...Çünkü... Dünyanın en zor eserlerinden biri kabul edilen Sergei Rahmaninoff’un 3. Piyano Konçertosu, yani Helfgott’un en sevdiği parça, onun hayatına adeta damgasını vurdu.O, bu parçayı çalarken akıl sağlığını kaybetti ve akıl hastanesinde tedavi gördüğü 12 yıl boyunca piyano çalması yasaklandı. Hastaneden kaçıp piyano çaldığı bir barda dünyanın en iyi piyanistlerinden biri olduğu anlaşılınca hayatı yeniden değişti