13.04.2010
Aslında bugün Kürt sorunuyla ilgili güzel şeyler yazmayı düşünüyordum. Pazar akşamı Ali Sami Yen Stadı’nda açılan “Diyarbakır Türkiye’dir” pankartını; bütün Galatasaray tribünlerinin sırayla Diyarbakırsporluları çağırmalarını; Diyarbakırspor’un golünü tüm stadın alkışlamasını.
Ayrıca dün Milliyet Gazetesi’nde Devrim Sevimay’ın BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile anayasa değişikliği paketi üzerine yaptığı mülakattan uzun uzun söz etmeyi planlamıştım. Kendilerine, AKP’nin paketini kayıtsız şartsız desteklemeyi dayatan bazı kişi ve çevreleri “Biz AKP’yi yaşatma, koruma derneği değiliz. Biz siyasi bir partiyiz. Müsaade ederlerse bizim de bir siyasetimiz var” diyen Demirtaş’ın özellikle şu sözlerinin altını çizecektim: “AKP statükoya karşı demokrasi mücadelesi yürütmüyor, iktidar mücadelesi yürütüyor. ’Senin elindekiler benim olsun’diyor.”
Fakat kapatılan DTP’nin, siyasi yasaklı genel başkanı Ahmet Türk’e Samsun’da yapılan alçakça saldırı bütün heyecan, şevk ve umudumu(zu) yerle bir etti. Bu alçakça saldırıyı kayıtsız şartsız kınama ve onun doğurabileceği sonuçları engellemek için çaba gösterme yere bunu destekleyecek, meşrulaştırmaya veya önemsiz göstermeye çalışacaklar muhakkak çıkacaktır. Bu türden kişi ve çevrelerle konuşacak, tartışacak hiçbir şey olduğunu sanmıyorum. Yapılacak tek şey, bu türden saldırgan ayrımcılık ve ırkçılığa karşı, sonuna kadar meşru çerçevede kalarak mücadele etmek olabilir.
Çocuk oyuncağı değil
Devamı için TIKLAYINIZ
Yorum:
HUBBUL EKBER
Allah için sevebilmekti, sevmelerin en güzeli.
Allah’ı seveni sevmek, Allah’ın sevdiğini sevmekti, mümince sevmek.
Ama sevmek hissiydi, hani kalbe söz geçmezdi ve irade yetersizdi? Nasıl olacaktı Allah seviyor diye sevmek, Allah istiyor diye sevmek?
Mümkün müydü, öz kanından, canından olsa bile, Allah’ın sevmediğini sevmemek?
Allah kâfirleri, zalimleri, günahta ve inkârda direnenleri, bozguncuları, sınırı aşanları, kibirlileri, hain ve nankörleri, çirkin sözü açıklayanları, israf edenleri, şımarıkları SEVMEZ.
Allah çok tövbe edenleri ve çok temizlenenleri, iyi davrananları, muttakileri, iyilik edenleri, sabredenleri, mütevekkilleri ve adaletli olanları SEVER.
Ne kadar dikkat ediyoruz ki Allah’ın güzel davranışlarından ötürü sevdiği insanları sevmeye veya Allah’ın çirkin davranışlarından ötürü sevmediği kimseleri sevmemeye? Ya da Allah’ın sevme ölçütleri kalbimizde yer etmiş mi ki ve yön verebilmiş mi ki ilişkilerimize?
Daha birbirimizi bile sevmiyorken, sevmeye çalışmıyorken, çaba bile sarf etmiyorken, aşırı insan olmayı her şeyden üstün tutmuşken, benliğimizi rab edinmişken, kendimizi dünyanın merkezine koymuşken, Allah’a iman ile çarpan bir kalbi taşıyanı sırf bizimle aynı cemaate mensup değil, sırf bizimle aynı partiye oy vermiyor, sırf bizim okuduğumuz gazeteyi okumuyor, sırf bizim kermesimize katılmıyor, sırf çocuğunu bizim okulumuza göndermiyor, sırf bizim yediğimizi yemiyor, sırf bizim gibi giyinmiyor, sırf bizim gibi iman etmiyor diye sevemeyebiliyorsak; daha da ileri gidip onu kendimize düşman edinip, asıl yapmamız gerekenleri unutabiliyorsak; hiçbirimiz Ali İmran-119 ‘a iman etmemiş demektir.
هَأَنْتُمْ أُولَاءِ تُحِبُّونَهُمْ وَلَا يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ وَإِذَا لَقُوكُمْ قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْا عَضُّوا عَلَيْكُمُ الْأَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِ قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Ha sizler öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, onlar ise, bütün kitaba inandığınız halde sizi sevmezler. Sizinle karşılaştıklarında: «Biz inandık?» derler. Yalnız kaldıklarında ise size olan kinlerinden aleyhinizde parmaklarını ısırırlar. De ki: «Kininizle ölünüz!» Allah, kesinlikle bütün sinelerin özünü bilir. (Ali-İmran 3/119)
Ayeti bu kadar dehşet yapan kendinden önce gelen ayettir.
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالًا وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ
Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar, sizi şaşırtmakta kusur etmezler, sıkıntıya düşmenizi arzu ederler. Nefret ağızlarından açığa çıkmaktadır. Kafalarının(kalplerinin) gizlediği ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz, sizlere ayetleri açıkça bildirdik. (Ali-İmran 3/118)
Ayet müminlerin, mümin olmayanlara karşı hissettiklerini vurguluyor!
Bugün ise durum gerçekten vahim. Müslümanlar arasında bile korkunç gruplaşmalar, cephe oluşturmalar söz konusu. Olay sadece beğenmeme veya tasvip etmemeyle kalmıyor. İş resmen aleyhte propagandaya, yıpratma politikalarına, köstek olmaya kadar gidiyor. Din bir mal sanki herkes onu kendi tekeline alıyor adeta soy asabiyeti yapar gibi kendi tarafında olmayanı nerdeyse tekfir ediyor.
Hz.Muhammed’e isnat edilen hadisler üzerine hayatımızı kurabiliyor ancak O’nun o güzel ahlakından bir nebze olsun nasiplenip insanları sevmeye çalışmıyoruz.
Kişisel çıkarlarımızı o kadar ön planda tutuyoruz ki, onlar için Kuran’ı alet edecek kadar ileri gidebiliyor, işimize geleni kabul edip, gelmeyeni reddedebiliyor ve bize aksini anlatmaya çalışanlara en derin nefreti reva görebiliyoruz.
Sevmeyi bilmiyoruz ama hoşgörümüz çok derin. Allah’ın sevmediklerini bile çıkar paralelliği çerçevesinde hoş görebiliyoruz. Ama sıra o hoşgörüyü tek suçu! Kuran’ı anlamaya ve O’nunla yaşamaya çalışanlara göstermeye gelince, sınıfta kalıyoruz.
ALLAHU EKBER!
Mümin kendisinin kötülüğünü isteyen birini bile sevebiliyorken, ben nasıl “İman ettim.” derim, Ya Rab?