18 Nisan 2010, Pazar
Bu seneki Kutlu Doğum'a, Baykal'ın bilge konuşması damga vurdu. Sanırım hepimiz bir ortak payda yakaladığımızı düşündük.
Aslında Baykal, çok yakından bildiğimiz "Tanrı ile kul arasındaki vicdan meselesini saygılı ve dikkatli bir üslupla özetledi. "Cennette toplu rezervasyon yok" benzetmesi, birey üzerine inşa ettiği bu din kavrayışının cemaatlere yönelik eleştirisi idi. Neticede çoğumuz bu konuşmanın altına imza atardık.
Galiba hikmeti, Baykal'dan önce, bu saygı ve hoşgörü iklimini oluşturan Kutlu Doğum'un kendisinde aramak lâzım.
Peygamberimiz'in dünyayı teşrifleri, Müslümanlar için kutlu bir gün ve Mevlid Kandili olarak kutlanıyor. Mevlide özel bir önem veren kutlamalar, yani mevlid geleneği Müslümanlar arasında iki toplulukta çok ileri düzeyde: Türkler ve Kürtler. Sadece Türkçe ve Kürtçede, Peygamberimiz'in doğumunu konu alan şiirler, yani mevlid yazma geleneği var. Bu şiirler arasında 14. yüzyılda Bursa Ulucamii müezzini Süleyman Çelebi'nin yazdığı "Vesiletü'n Necat" (Kurtuluş Vesilesi) isimli şiiri hepimiz Mevlid adıyla biliyoruz. Neredeyse kutsal metinler kadar değer atfedilen bu şiiri düğünde-ölümde her vesile ile okumanın ve dinlemenin neredeyse ibadetten sayılması, mevlid geleneğinin gücüne bir delil.
Türkler ve Kürtler arasında bu geleneğin başlangıcı 12. yüzyıla dayanır. Haçlı Seferleri karşısında İslâm dünyasını savunan Kürt asıllı komutan Selahaddin Eyyubi ve onun kız kardeşi ile evli olan Erbil Atabeyi Muzafferüddin Gökbörü, mevlid geleneğini başlatan iki önemli isim. Özellikle bir Türkmen olan Muzafferüddin Gökbörü, mevlid vesilesiyle büyük kutlamalar yapma geleneğini başlatan kişidir.
Türkiye'de 1989 yılından beri mevlid, geleneksel Mevlid Kandili'nin yanında "Kutlu Doğum" adıyla kutlanıyor. Hikâyesini yakından biliyorum.
1989 yılında, Türkiye Diyanet Vakfı'nda Yayın Kurulu üyesi olarak görev yapmıştım. İlahiyat menşeli felsefe profesörü Süleyman Hayri Bolay, tarihçi profesör Bahaeddin Yediyıldız ve daha Türk politikasının değerli figürlerinden biri olan ve iki yıl önce Hakk'ın rahmetine kavuşan Ayvaz Gökdemir'le birlikte göreve başlar başlamaz, yeni projeler geliştirmeye başladık. Bu projeler arasında yaklaşan Mevlid Kandili'ni asrın idrakine uygun biçimde cami dışına taşırarak kutlama fikri de vardı. Peygamberimiz'in doğumunu, yapılageldiği üzere camilerde Süleyman Çelebi'nin şiirini okumanın yanında, konferanslar, paneller, dinî musikî konserleri ile kutlamaya karar verdik. Bidat-ı hasenemiz tuttu ve bugüne kadar artan bir ilgiye konu oldu.
Baykal'ın dindarların kalbini fetheden konuşmasını yaptığı Kutlu Doğum'un darbeler tarihimizde de bir yeri var. Türkiye'nin yarım kalmış son askerî darbe teşebbüsü olan 27 Nisan e-muhtırası da, Kutlu Doğum kutlamalarını bahane edilerek verilmişti. Türkiye'nin ileri yüzü ile geri yüzünü gösteren önemli bir örnek bu muhtıranın kendisidir.
Genelkurmay, cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale ediyordu. Bu engelleme işini, irticanın giderek büyüyen bir tehlike haline geldiğini ileri sürerek yapmayı denedi. Vesile Kutlu Doğum Haftası oldu. 27 Nisan e-muhtırasına maddeler halinde sıralanan irticaî olayların tamamı Kutlu Doğum Haftası etkinlikleriydi. Bunların hiçbirinde suç unsuru bulunmadığı daha sonra yapılan soruşturmalarda anlaşıldı. Kutlu Doğum barış ve hoşgörünün, muhtıranın kendisi ise silaha dayalı zorbalığın ifadesiydi. Türkiye'nin geri yüzünü bu muhtıralar, ileri ve aydınlık yüzünü de Kutlu Doğum etkinlikleri temsil ediyor.
Baykal'ın konuşması dinin önünde saygı ile durmanın, hepimize huzur ve barış getireceğini gösteriyor. Müslümanlar, dinî inançlarını özgür bir şekilde yaşarken modern dünya ile çok sağlıklı bir iletişim kurabiliyor. Din birleştiriyor, siyaset dağıtıyor.
Yorum:
Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed’in (a.s.) doğumu vesilesiyle ülkemizde bir gelenek haline getirilen “Kutlu Doğum Haftası” etkinlikleri hem ülkemizde, hem de yurt dışında düzenlenmektedir. Bu hafta vesilesi ile insanlık tarihinin gidişatını değiştiren peygamberler silsilesinin son halkası olan peygamberimizin insanlığı barış ve huzura davet eden mesajı anlatılmaktadır.
Kutlu Doğum Haftası, Müslümanların birlik ve dayanışma bilincini geliştirdiği gibi toplumumuzun kucaklayan ortak bir payda haline de gelmektedir. Bu sene bütün siyasi parti liderlerinin beyanatları gibi Sayın Baykal’ın yaptığı konuşma da bu toprakların üzerinde yaşayan insanlarımız arasında birlik ve dayanışmayı artıran, koruyan ve güçlendiren temel dinamiklerimizi ortaya koymuştur. Bütün liderleri ve Sayın Baykal’ı Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle yaptıkları konuşmalarından dolayı tebrik ediyorum.
Peygamberler, insanları “Tevhid ve Adalette” birleşmeye davet etmiştir. Kâinatta tevhid ve adaleti yansıtan birlik, dayanışma ve ahenk vardır. Sosyal hayatta birlik ve dayanışma ancak tevhid ve adaletle tesis edilir.
Cansızlar (cemadat), bitkiler (nebadat) ve hayvanlar (hayvanat) âlemlerinde tevhid ve adalete dayalı bir nizam ve ahenk bulunmaktadır. Bu nizam ve ahengi sağlayan Allah’tır. Bu âlemlerde doğal (ilahi) kanunlar cereyan etmektedir. Zerreden gezegenlere kadar hiçbir şey başıboş, anlamsız ve gayesiz değildir. Her şey yaratılış gayesine uygun olarak atomları, hücre ve DNA’larında derç edilen programlara göre işlevlerini yerine getirmektedir. Cansızlar, bitkiler ve hayvanlar âlemini inceleyen bilimler bu âlemlerde var olan kanunların kurallarını ortaya koymaktadır. Çevre kirliliği ve doğal dengenin tahribi bu kanunların ihlal edilmesinin ortaya çıkardığı sorunlardır.
Sosyal hayatta da ahenk ve dayanışmayı sağlayan temel kural ve kanunlar bulunmaktadır. Sosyal hayatta denge ve ahengi sağlama görevi insana verilmiştir. Bunun için insan gezegenimizin en üstün canlısıdır. Akıl ve muhakeme gücüne sahiptir. Düşünme, hissetme, irade ve ünsiyet yetenekleriyle donatılmıştır. Farklı alternatifler arasında tercih özgürlüğüne sahip olan insan, tercihini tevhid ve adaletten yana kullanarak yeryüzünü imar ve ıslah ile görevlendirilmiştir. Dünya hayatı insan için imtihan yeridir. İnsan fani bir canlı değildir. Onun için dünya hayatı ebede uzanan yolculuğun ilk merhalesidir.
Bütün peygamberlerin insanlara getirdiği din, sosyal hayatta tevhid ve adaletle barış (silm) ve dayanışmayı sağlayan İslam dinidir. Bütün peygamberler İslam peygamberleridir. Onların tebliğ ettiği din de İslam dinidir.
İslam, dini dünyayı imar ve ıslah etmenin yol haritasıdır. Yeryüzünü imar ve ıslahın iki temel dayanağı tevhid ve adalettir. Tevhidin sosyal hayata yansıması, insanı yaratan, doğal haklar ile donatan tek İlah Allah’tır. Bütün sosyal kurum ve kuruluşların varlık nedeni Allah’ın insanlara bahşettiği doğal hakları korumaktır. Doğal hakları ihlal etmek bir bakıma Allah’tan başka güçlere ilahlık payesi vermektir. İnsanın doğal haklarının ihlâl edildiği bir ortamda barış, dayanışma ve huzur sağlanamaz.
Sosyal ahenk ve barışın ikinci temel dayanağı ise sosyal hatta oluşan nimet-külfetin adil paylaşımını sağlamaktır.
İnsanlık tarihi boyunca bütün peygamberler, beşeriyeti dünyayı imar ve ıslah için tevhid ve adalete davet etmişlerdir. Soysa hayatta ahenk ve dayanışma; dolayısıyla barış ve huzur ancak doğal hakları koruyan hukuk ilkelerini egemen kılınması ve adaletin tesis edilmesiyle sağlanır.
Peygamberi anlayışa göre siyasetin temel gayesi doğal hakları koruyan hukukun üstünlüğünü sağlamak ve nimet-külfet paylaşımında adaleti tesis etmektir.
Peygamberleri ve peygamberler silsilesinin son halkası olan Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed’i anlamak ve örnek almanın ölçüsü, siyaseti haklının hakkını korumak ve adaleti tesis etme uğraşı olarak kabul etmektir.
Eğer söylem ve eylemlerimizle ülkemizde doğal hak ve özgürlükleri koruyan hukuki normların uygulandığı bir hukuk düzeni kurar ve nimet-külfet paylaşımında adaleti sağlayacak bir iktisadi yapıyı tesis edersek Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed’in şefaatine mazhar olacağımızı Kuran ve hadisler haber vermektedir.
Kutlu Doğum Haftası nedeniyle düzenlenen ve düzenlenecek olan etkinliklerin hak ve adalet bilincimizi geliştirmeye vesile olmasını Cenabı Hak’tan niyaz ediyorum.