24.02.2010
...
Ergin: Biz de izliyoruz
İstanbul Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma kapsamında eski kuvvet komutanları, emekli ve muvazzaf general ve amirallerin gözaltına alınış biçimleriyle ilgili eleştiriler ve Genelkurmay Başkanlığı’nda yapılan orgeneral ve oramiraller toplantısı konusunda Adalet Bakanı Sadullah Ergin, “Biz de haberlerden izliyoruz” demekle yetindi.
Ergin, dün sorularımı yanıtlarken, polisin, savcılığın verdiği talimatları yerine getirirken adli kolluk işlevi gördüğünü belirterek, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Konu yargıya intikal etmiş durumda. Bizim menfi veya müspet bir şey söylememiz mümkün değil, doğru da değil. Polis adli olaylarda hükümetten, idareden talimat almaz. Yargıdan alır. Savcılığın talimatını yerine getirirken adli kolluk işlevi görür. Biz de sizler gibi televizyondan, haberlerden izliyoruz.”
...
‘Başbakan nottan öğrendi’
Çelik, yürütülen soruşturma ve eski komutanların, bazı emekli ve muvazzaf general ve amirallerin gözaltına alınmaları yöntemiyle ilgili tepkilere ise şu karşılığı verdi:
“Bu yargının yetki alanındaki bir konu. Biz yargıya müdahale etmiş değiliz. Başbakan gelişmeleri yurtdışında, kürsüde konuşurken iletilen bir nottan öğrendi. Bunu bütün Türkiye gördü. Açıkçası yargıya intikal etmiş bir mesele. Bunda ne Sayın Başbakan’ın ne sayın bakanların ne de bizlerin dahli var.”
…
Malta benzetmesi
Çelik, CHP lideri Deniz Baykal’ın gözaltıları Malta sürgününe benzetmesine de şu tepkiyi gösterdi:
“Sayın Baykal’ın benzetmesi gafilcedir. Malta sürgünü, yabancı işgal kuvvetlerinin Türk aydınlarını, komutanlarını Malta’ya sürmesidir. Yürütülen soruşturma ve gözaltıları bu olaya benzetmek kabul edilemez.”
Y O R U M :
DÜŞÜNMEK İÇİN İKİ SAATLİK UZUN BİR TATİL YETERLİ
Yakında olup bitenleri anlamak için, işin başına dönmek zorunda kalacağız.
İnanın öyle olacak…
İrticayı gerekçe gösterip vatanı kurtarmaya yeltenenlerle, besledikleri irticaî örgüt üyeleriyle aynı koğuşlarda çaylar demleyip çorba kaynatacakları günler yakındır.
Nasıl yani, demeyi.
Türk usulü toplumsal travmayı tedavi edecekseniz sağcıyı da solcuyu da aynı koğuşa koyacaksınız… Koğuşları gün içinde arada bir kontrol etmeniz yeterli. Çok geçmez, bir de bakarsınız ki, birlikte çay demleyip sohbetler yapmakta, çorbalar kaynatıp karınlar doyurmaktalar…
İşte sana tedavi…
Hiç mi hasta görmedik.
Az mı tedavi edildik.
Bırakın Allah aşkına, olanları fazla abartmayın.
Böyle vakalar olmakta, eninde sonunda Türk polisi yakalamakta.
***
1924 Anayasası “kuvvetler birliği” prensibine göre oluşmuştu. “Hakimiyet kayıtsız şartsız Milletindir” ilkesi, kuvvetler birliği sistemini özetliyordu.
1961 Anayasasını hazırlayan Meclis “… kayıtsız şartsız…” ibaresini kaldırarak “kuvvetler ayrılığı” prensibini benimseyerek Meclis’e ait yetkilerin önemli kısmını, yeni ihdas edilen Anayasal kurumlara devretti.
1982 Anayasası da aynı prensipleri benimsedi. Yeni anayasanın 1961 Anayasasından ayrılan kısmı ise “bireysel haklar”ın daraltılmasıydı. Bunların önemli kısmı yakın zamanlarda fazlasıyla bir bir iade edildi. 1961 Anayasasında olmayan yeni haklar bile getirildi.
Şikayet konusuna dönersek;
“Yasama, yürütme ve yargı ayrılığı prensibi işlemiyor. AK Parti, Meclis çoğunluğu avantajını kullanarak hükümeti kurmuş, istediği yasayı çıkarıyor, partisine muhalif kim varsa onları da yargıyı kullanarak sindirmeye çalışıyor” deniyor.
Bu eleştiriyi yapanlar, aslında “elimiz Meclis’te bu kadar güçlü olsaydı bütün kurumları istediğimiz gibi kullanırdık” demeye getiriyorlar. Ama inanın onlar da bunu yapamazdı…
Her milletvekili yasama meclisine kanun tasarısı sunabilir.
Bu gelenek kalktı.
Ana muhalefet ve diğer muhalif partiler aralarında anlaşarak veya kendi grupları adına yasa önerilerinde bulunabilirler.
Böyle bir çalışma da yok.
Demek ki, 550 milletvekilli Meclis, yasama yetkisini zımnen hükümete devretmiş durumda. Bağırtılar, çağrışmalar ise hikaye.
Gelelim yargıyı kimin yönlendirdiğine..
Hükümetin gelişmeler hakkında “genel olarak” bilgi sahibi olması gerekir. Bu noktada asıl can alıcı soru şu olmalı:
Vatandaş teknik takibe alınırken, dosyalar oluşturulurken, tutuklamalar, kovuşturmalar ve soruşturmalar yapılıp sanıklar iddianamelerle mahkemeye sevk edilirken “hükümet” bu sürecin neresinde bilgilendiriliyor?
“Yasadışı siyasi” faaliyetler yaptıkları iddiasıyla tutuklanan ve yargılanan kişilere karşı yürütülen yargı sürecinin bir stratejisi yok mu?
Bir günde 3 kişi de tutuklanabilir, 30 kişi de, 500 kişi de.. Hatta 6 500 kişi de tutuklanabilir…
***
Bir hükümet kurulmadan önce onun çıkaracağı yasalar, hukuk diliyle Türkçe’ye tercüme edilmiş ise ve bunlar ne yazık ki ülkemizin bir realitesi ise, benzer gelişmeleri de “acaba”larla incelemeye alsak fena mı olur?
Bu kadar üst düzeyde bilgisayar teknolojisini kullanan bir kovuşturma ve soruşturma kurumuna hayranlığımı gizleyemezken…
Cep telefonunda çuvallayan hazretlere de ülkem adına acımam gerekmiyor mu?
***
Şafak atmış, operasyon başlamış…
Başbakanın haberi yok !!!
Adalet Bakanının haberi yok !!!
Milli Savunma Bakanın yok !!!
İçişleri Bakanının ne ayrıcalığı var ki, bence onun da haberi yok !!!
Hükümette bir kişinin haberi var; ondan da benim haberim yok !!!
AB Polis Bürosunun, haberi var mı?
Bence var, yıllar öncesinden…
FBI’ın ve CIA’nın Türkiye Bürolarının haberi var mı?
Hem de yıllar öncesinden…
Yazıklar olsun bu ülkeye…
On yıllar öncesinden iç ve dış güvenliğini korumak için yabancılarla işbirliği yapan, buna uygun yasalar ve yönetmelikler çıkararak personel istihdamına izin veren Yüce Türk Milleti adına görev yapan kurumların yürütücüleri, bugüne kadar akvaryumda yaşamışlar...
Yazıklar olsun!
Diyelim ki, “SSCB’ye karşı topraklarımızı, Komünizme karşı da rejimimizi koruyamayız” diye yabancılarla ittifaklar yapıp Kuveyt toprağı büyüklüğünde askeri üsler kurdurulurken bizlerin “Dur!” diyecek yetkisi yoktu.
Ama bunlardan bi haber yaşamak da neyin nesi..
Bu zavallılıktan uyanmak varken; hükümete iftira atmak;
“Sen tutuklatıyorsun”…
“Bunlar senin başının altından çıkıyor”
“Yargıya baskı yapıyorsun” demek yakışıyor mu?
Beyler!
Bizim milli kurumlarımız işini savsaklar veya beceremez diye yabancılarla işbirliği yapan hükümet, 60. Hükümet mi?
Hiç düşündünüz mü? Kaçıncı hükümetti, diye...
Bizimkilerin görevlerini savsaklayacağını siz de biliyoruz, dünya alem de. Peki yabancıların görevlerini savsaklayacağının garantisini kim verdi?
Durumdan vazifelik ortamlar yaratmayı marifet, bundan görevler çıkarıp roller dağıtmayı liderlik, eyleme geçmeyi yönetmelik icaplarıyla açıklarken, yabancıları ne kadar zor durumda bıraktığınızı ve sorunu fark ederlerse hesabının bir gün mutlaka sorulacağını akletmediniz mi?
….
Efendim?
…