Adil Piyasa
1327 Okunma, 0 Yorum
Ali Bulaç - Zaman
Ahmet Yasir Erol

"Donkişotvari" tema ile "Kahraman bakkal süpermarkete karşı" şeklinde bir cümle kullanıyorsanız, sizin tercihiniz piyasanın düzenini manipüle eden vahşi kapitalizmden ve ulusal düzeydeki uzantısı "imtiyazlı büyük sermaye"den yana demektir. Bu elbette bir tercihtir.

Ancak bu tercih demokratik bir ülkede, üstelik orta sınıfı nüfusun yüzde 60'ı olan Türkiye'de oluyorsa, burada bir parça durup düşünmek lazım:

1) Demokratik bir ülkede tercih çoğunluğun -yani orta sınıfla beraber yüzde 20'lik yoksul sınıfın- hayatını iyileştirme esasına göre yapılmalı. Nüfusun yüzde 80'i piyasadan tasfiye olma, güç kaybetme veya ezilme tehdidi altında ise, iktisadi politikaların uluslararası tekellerden veya büyük sermayeden yana yapılması "haksız pozitif ayrımcılık" anlamına gelir. 2) Bir ülkede orta sınıfın zarar görmesi, hem toplumsal hayatın geleceği hem yoksulların daha da ezilmesi anlamına gelir.

Mesele elbette liberal ideologların vülgarize ettiği üzere "bakkal"dan ibaret değildir. Tarımda çalışanlardan küçük ve orta ölçekli sanayici ve tüccara, mahallenin nalburundan ayakkabı satıcısına kadar toplumsal kesimlerin neredeyse tümünü içine alır. Bu kesimlerin, hükümetlerin uluslararası baskılar altında veya benimsedikleri politikalar sonucu aleyhlerinde yaptıkları ayrımcılık dolayısıyla ne halde olduklarını anlayabilmek için gazetemiz Zaman'ın dünkü ekonomi haberlerine bakmak yeterli:

1) Sanayideki kârlar şöyle: Bir büyük şirket 2009 yılını 375,6 milyon lira kâr ile diğeri 271 milyon TL kâr ile kapatmış. Kârlarını 363,8 milyon, 166,9 milyon vs. açıklayanlar var. Beş bankanın net kârı ise 6 milyar 988 milyon TL.

2) Telekom devleri rakip bir firmayı 'yemek' için birleşme kararı almışlar. Vodafone, Nokia, Orange ve TeliaSonera'nın da aralarında bulunduğu 24 şirket mobil servisler hazırlayıp ortak satış yapacak.

3) İşsizlik yüzde 13,1 olarak açıklandı. 3 milyon 270 bin işsiz var. Asgari ücretle geçinmeye çalışanlar 3 milyon. Çalışabilecek durumda olan her dört gençten biri işsiz. Nüfusun yüzde 20'si, yani 15 milyon kişi yoksul.

Bu rakamlar ne anlama gelir? Eğer ekonomi iyiyse ilk iki kategoride rakamlar bizi mutlu etmeli. Hakikaten büyük şirketlerin ve bankaların kazançlarına baktığımızda tablo pembe. Demek ki dünya krizle boğuşurken bizim işimiz tıkırında.

Pekiyi, üçüncü kategorideki rakamları ne yapmalı? Besbelli birileri kazanıyor, diğerleri kaybediyor. Rakamlar, bize takip edilen iktisadi politikaların küçük bir zümrenin mi, yoksa toplumsal merkez dediğimiz orta sınıf ve yoksulların mı lehine düzenlenip uygulandığına ilişkin açık bir fikir veriyor.

Çok kazanan şirketler akıllı ve çalışkan olduklarından kazanıyor; ezilen orta sınıf ve yoksullar da akılsız ve tembel oldukları için kaybediyor değiller. Hayır, bu büyük bir yalandır. Uluslararası düzen ve hükümetlerin takip ettiği ulusal politikaları büyük şirketlerin lehine iktisadi politikalar takip ettiği, piyasayı onların daha çok tekelleşmelerine ve diğerlerini tasfiye etmelerine yardım etme esasına göre şekillendirdikleri için kazançlarına kazanç katıyor, büyük kitleler ise adil piyasadan mahrum oldukları için sürekli kaybediyorlar.

Yapılması gereken şey, açgözlü vahşi timsahların önlerine çıkan her canlıyı rahatça yutabildikleri "liberal piyasa" değil; fikri, siyasi ve iktisadi teşebbüslerin serbestçe yapıldığı "adil piyasa"yı tesis etmektir. Adil piyasa için ekonomik süreçlerin ve mekanizmaların demokratizasyonu şarttır.

Süpermarketleri veya AVM'leri küçük ve orta ölçekli birimlere, imtiyazlı zümreleri orta sınıfa ve yoksullara karşı pozitif ayrımcılıklar yaparak besler ve desteklerseniz, bu sadece "tüketimin demokratizasyonu" olur ki, bunun sonucunda kitlesel yoksullaşma, toplumsal çalkantılar, ailenin çöküşü ve küresel vahşi kapitalizme yem olmak vardır. Devasa bir alışveriş merkezini (ve futbol stadyumunu), şehrin göbeğine diktiğiniz zaman sadece esnafı öldürmekle kalmıyorsunuz, ulaşımı ve trafiği felç edip milyarların havaya uçmasına da sebep oluyorsunuz. 

17 Şubat 2010, Çarşamba

 http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=952445

 

Ahmet Yasir Erol






Sayı: 37 | Tarih: 21.02.2010
Ali Bulaç
Adil Piyasa
1327 Okunma
Ahmet Yasir Erol
Hayrettin Karaman
İmam Hatip Liseleri Yüzünden
1311 Okunma
Hilmi Altın
Mehmet Şevket Eygi
Medenî İnsan Kimdir?
1229 Okunma
Emine Hocaoğlu
Nazlı Ilıcak
Haydi gülümse....
1203 Okunma
Fatma Karuç
Ahmet Hakan
İki mağdura dair yedi tez
1163 Okunma
5 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ruşen Çakır
Bu iktidar savaşı kolay kolay bitmez
1144 Okunma
Tayibet Erzen
Toktamış Ateş
Ekonomideki gelişmeler
1134 Okunma
Osman Eskicioğlu
Ebubekir Sifil
Kuranı Sünnetsiz Anlamak
1129 Okunma
2 Yorum
Zafer Kafkas
Fikret Bila
Yine yetki sorunu çıkacak
1114 Okunma
Harun Özdemir
Dücane Cündioğlu
Aşıksan niçin Roma'dan kaçıyorsun?
1113 Okunma
Abdülkadir Altınhan
Reşat Nuri Erol
Ana sorunlar, yargı ve “ADALET”
1111 Okunma
Ilker Ardic
Mehmet Altan
Clinton Erdoğanla Neler Görüştü
1061 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Oktay Ekşi
Bu Gidiş İyi Değil
1057 Okunma
Vahap Alma
Bekir Berat Özipek
Ergenekon Caddesi AK Parti’nin neresine düşer?
1051 Okunma
Bünyamin Demir
Zülfü Livaneli
Dünya insanoğluna ait değil
1048 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Altan
GERÇEK
1043 Okunma
Özer Ataç
Can Ataklı
Yeni bir kapatma davası söylentisini AKP çıkarıyor
1038 Okunma
Mesut Karaaytu
Mahir Kaynak
Durum raporu
1035 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Niyazi
Erzurum'da savcı ve yargıçlar var
1008 Okunma
Abdurrahman Erol


© 2024 - Akevler