Hayrettin Karaman, hkaraman@yenisafak.com.tr, 18 Şubat 2010 Perşembe
İmam Hatip liseleri yüzünden
Meslek liselerinden mezun olanlara uygulanan farklı katsayı uygulaması, İmam Hatip liselerinden mezun olan gençleri bu ülke için tehlikeli gören ve onlara bu yüzden yüksek öğrenimin kapılarını kapatmak isteyen kesimin aldığı haksız, ideolojik ve politik bir karar idi. Bu karara sahip çıkanlar, yetkili YÖK'nun kararları karşısında direniyor, haksız uygulamanın devamını istiyorlar.
TÜSİAD'ın daha önce bu konuda ne dediği belli idi. Yeni başkan Ümit Boyner ise meslek liselerinden ve ara eleman ihtiyaçlarından söz ederken İmam Hatip liseleri ile ilgili olarak aşağıdaki soruları soruyor, ama cevaplarını vermiyor:
"İmam hatip okulları, meslek lisesi tanımına giriyor mu?',
"İmam hatip liselerini çocukları için tercih eden ailelere örgün eğitim içinde bir düzenleme yapılabilir mi?'
"İmam hatip liseleri konusunu meslek eğitimi, istihdam düzenlemeleri dışında tartışmak gerekmiyor mu?"
Bu soruların cevabı yıllarca önce çıkarılan kanun ve yönetmeliklerle şu şekilde verilmişti:
1972 yılında yayınlanan İmam-Hatip okulu yönetmeliğinden bir yıl sonra (1973'te) çıkan ve yönetmeliğin ilgili maddesini iptal eden 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ve özellikle kanunun 32. maddesine göre İmam Hatip liseleri "hem mesleğe hem de yüksek öğrenime eleman hazırlayan orta öğretim kurumlarıdır. 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu 1983'te, 2842 sayılı kanun olarak yeni anayasaya uyumlu hale getirilirken bazı değişiklikler yapıldı ve revize edildi. … "Kendi alanında" ifadesi, diğer meslek liseleri gibi bu okulların da adı "İmam-Hatip okulu" iken geçerli idi. Milli Eğitim Temel Kanunu ile bütün mesleki ve teknik liselerle birlikte İmam-Hatip okullarının adı da "Lise"ye çevrilince o hüküm ortadan kaldırılmıştır.
Bu açıklamaya göre sayın başkanın sorularına verilen cevaplar şunlar oluyor:
1. İmam Hatip liseleri yalnızca mesleğe eleman yetiştiren "meslek liseleri" değildir.
2. Bu liseler halkın hak, ihtiyaç ve taleplerinden doğmuştur. Çocuklarını kendi dinlerinde eğitme hakkı temel insan hakkıdır. Bu hakkı kullanan halkımız İmam Hatip liselerine çocuklarını gönderirken hem lise tahsili yapması, hem dindar olması hem de istediği dalda yüksek öğrenim görmesini hedeflemektedirler. Bunu istemeyenler de –haklarını kullanarak– çocuklarını başka liselere gönderiyorlar.
3. Kanuna göre bu okullar "sırf meslek okulu" olmadıkları için yüksek öğrenime girerken diğer liseler gibi muamele görmek durumundadırlar.
4. Aslında lise ve –mesleki de olsa– dengi okullardan mezun olan gençleri yüksek öğrenime geçişte farklı katsayı uygulayarak engellemek çağdaş eğitim ilkeleri ile bağdaşmamaktadır.
Yazının tamamı için bakınız: http://www.yenisafak.com.tr/Yazarlar/?i=20969&y=HayrettinKaraman
YORUM:
Türkiye’de en hassas konulardan biri “okumak”, en hassas kurumlardan biri de eğitim öğretimdir. Bu yalnızca Türkiye’ye özel bir durum değildir. Eğitim –öğretim, bütün uluslar için en özellikli konulardandır. Eğitim öğretim, bu yönüyle bakıldığında bütün ulusların ortak çalışma yapması geren alanlardan biridir..
Milli Eğitim sistemi üzerindeki çalışmalara bakıldığında bilimsel çalışmalardan uzak, ülkenin-insanlığın ihtiyaçları göz önünde bulundurulmadan (göz ardı edilerek), tekelci mantıkla güya çözüm sağlandığı görülür. Çıkar çatışması üzerine oturan günümüz sosyal ve ekonomik yapıları her alanı olduğu gibi eğitim öğretim alanını da istismar edilecek alanlar arasında görmektedir. Bürokratik devlet, tekel mantığı ile sorunları çözümsüzlüğe itmektedir. Kamu, sorunların kaynağına aracı hatta sorunların kaynağı yapılmaktadır. Sermaye, tekel sermayesinin sömürü aracı olmaktadır.
Bazen de eğitim ülkedeki kargaşa ortamının üretilmesi, büyütülmesi, ekonominin çökertilmesine aracı yapılmaktadır. Eğitimdeki sorunlar sosyal-ekonomik hastalıklarla iç içe girmiştir.
Günümüzde, insanlığın temel değerleri konusunda birçok çevrenin özellikle yardımlaşma, eğitim öğretim, çevre, su alanlarında hassas olmaları çok dikkat çekicidir. İnsanlık bir konuda hassas olmaya görsün, bir konuyu önemsemeye görsün, insanlar bir alana değer vermeye görsün… hemen birileri o işe el atar ve onun üzerinden düzenlerini kurarlar. Hem de öyle bir düzen kurarlar ki insanlar hesap bile soramazlar. Bir lira borç yüzünden kavga çıkarırlar. Her gün, dünyada orman, su, canlı v.b tükeniyor, Afrika’da veya dünyanın bir yerinde insanlık neslini tehdit eden ve yayılan hastalık haberleri üzerinden insanlar sömürülüyor ve hesabını yapan da soran da olmuyor. Ya da hesabı yapan da soran da aynı yer oluyor.
Kutsal kitaplara dilin en uzunlarının uzatıldığı günlerde, bilimsel çalışmalardan dışlandığı bir dönemde, kutsal kitapların okumaya verdiği önem niye bu kadar abartılıyor diye farklı açılardan bir düşünün? Ailelere bir sorun bakalım bütçelerinin %de kaçı okumaya ayrılıyor. Devlet bütçelerine de bakmayı unutmayın. Vakıf, dernek, özel kişi, tüzel kişi aklınıza ne geliyorsa bir inceleyin… okumanın önemi üzerine ve okumaya harcanan emek, sermeye gücüne bir bakın… Ama yalnızca okuma, ötesi yok, işe yarayan okuma yok, 25-30 sene oku ve iş yapma, işe başladığında da okuduğun işe yaramasın.
Bu yılmaz tükenmez çabaların bir de sonucuna, çabadan çıkan ürüne bakın… Türkiye’de 20 yaşına kadar yalnızca okul-asla başka bir şey yok, yüksek lisans, bir iki sene memurluk işe girme kursları sonunda 25-30’lu yaşlarda hiçbir üretim zincirinde yer almamış, hiçbir kabiliyetini geliştirmemiş, bir mesleği olmayan, herhangi bir işte değerlendirilecek özelliği olmayan gençlik…
Üniversiteye girişte sınav yapılması zaten yanlış bir sistemdir. Hem okumaya bu kadar önem vereceksiniz, yatırım yapacaksınız hem de okumak isteyene yer yok diyeceksiniz. Sınav okul bitiminde ve belli oranlarda olmalıdır. Artık açık öğretim okulları ve uzaktan eğitim olanakları yaygınlaşmıştır. Daha da yaygın hale getirilerek bu yapay sorunlar çözülmelidir. Bu yolla öğrencilerin tüm günleri de işgal edilmemiş olacaktır. Aşağıda özetle belirteceğim şekilde eğitim; üretim meslek eğitimine yönlendirilmelidir. Öğrenciler bilgi yığını diskler olma şeklinden çıkarılmalı ve günün tamamını okulda ve okul çevrelerindeki eğlence ve ölü alanlarda geçirmemelidir. Hem okumalı hem de çalışarak, üretime katılarak geçimlerini temin etmelidirler. Ailelerine, devlete ve kendilerine yük olmaktan çıkmalıdırlar. Okulları bitince de meslekleri hazır olmalıdır.
İmam Hatip Lisesi sorunlarının bu konu ile alakası nedir sorulabilir.
Bana göre İmam Hatip Liseleri Türkiye’de başta kırsal kesim olmak üzere, halkın öğrenme sürecinde olumlu bir etki yapmıştır. Halkının %98’i Müslüman olan bir ülkede halkın dindarlığı geleneksel, bozuk, hurafe, çalışmaya yaşamaya engel olan sahte din/ inanç anlayışından kurtulup doğru bir inanç anlayışına doğru adım atmasında çok olumlu ve önemli ve bir etki yapmıştır. Türkiye’deki kısmen de olsa gelişmiş İslam anlayışını çevredeki köhneleşmiş İslam anlayışından üstün hale getiren süreçte imam hatiplerin hakkını vermek gerekir. Fakat bu okuma sürecinde ister imam hatipler, isterse başka liseler ve meslek liseleri üretim zincirinde neden yer almıyor. Bir üretim mesleği alanında yetiştirilmiyor. Mesleği olmadığı için sürekli başkalarına muhtaç biri olarak iş arıyor.
Üniversitelerimiz ise, hayata atılmayı geciktiren, sorunu öteleyen ama çözmeyen kurumlar pozisyonuna gelmiştir. Milyonlarca öğrenci çözümsüzlüğün müzminleştiği alanda bir oyana bir buyana koşuşturan, “denize düşen yılana sarılır “ anlayışıyla önüne gelene sarılıyor. Oku, oku, oku, aman iş yapma…
İnsanların bu derece bozuk bir ortamda değer vermek zorunda kaldığı bir alan olan eğitim öğretimin sömürü çevrelerinin elinde sömürü aracı olmaması mümkün mü? Türkiye’deki eğitim sistemine bir bakın. Üniversite sınavına 45 gün kala okullar tatil edilir, Üniversiteye hazırlıklar özel dershanelerde devam eder. Çocuklar hafta içi öğlene kadar okulda, öğleden sonra dershanede, yetmiyor etüt, yetmiyor özel ders, yetmiyor özel öğretmen yetmiyor hafta sonları dershaneler, etütler…
Mevcut işsizlik kayıtlarında, müracaat edip işsiz olanların sayısı 3 milyon olarak gösteriliyor. Bu sorunlu durum bu güne has bir olay değil. Çevrenize şöyle bir bakın; % kaç işsiz olduğunu göreceksiniz.
Bir de olaya şöyle bakın, kaç kişi çalışabilir durumda ve kaç kişi çalışıyor?
Kaçı hizmet sektöründe kaçı üretim sektöründe çalışıyor?
İnsanlar kaç saat çalışabilir ve kaç saat çalışabiliyor?
Nasıl çalışıyor, çalışabilir, nasıl çalışmalı?
İnsanların sosyal ihtiyaçları nelerdir, bu ihtiyaçlarını nerede nasıl gideriyorlar?
17-20 yıllık öğretim sürecinde bilgi yığınına ve bilgi deposuna dönüştürülmüş insanlar okuma süreci dışında hangi mesleğin eğitimini tamamlamış durumdadır? Aldığı eğitimle hangi işi yapabiliyor?
Bu sorunların çözümünde İmam Hatip Liseleri engel gösterilerek meslek eğitimi felç edilmektedir. Kim ne derse desin bütün liseler, başta İmam Hatip liseleri, hatta üniversiteler teori yanında üretim alanında meslek eğitiminin verildiği eğitim öğretim kurumları olmalıdır.
Üniversiteye girişte katsayı sorununun başka bir açıdan çözümü de bu metotla olacaktır. Tüm liseler meslek liselerine dönüştürülmelidir. Tüm üniversiteler de meslek üniversitelerine dönüştürülmelidir. Herkes biri asıl biri de yedek ve bunlardan biri hizmet bir de üretim mesleği alanında olmak üzere iki meslek sahibi olmalıdır.
Günde sekiz saat eğitim –öğretim verilmelidir.
Bunun dört saati temel teorik lise öğretimi yapılmalıdır. Bunu iki saati genel teorik lise bilgileri, iki saati ise seçecekleri meslekle ilgili teori bilgilerine ayrılmalıdır. Bu dört saat öğretim bilgilerine göre okullarda verilmelidir. Diğer dört saati de okullara bağlı işyerlerinde meslek eğitimi şeklinde olmalıdır. Üretim alanında seçtiği meslek eğitimi okula bağlı işyerlerinde verilmelidir. Oradan gelen gelir öğretmen, öğrenci ve işyeri gibi üretime katkısı olanlara bölüştürülmelidir.
Öğrenciler iki saat de genel ve özel hizmet meslek alanında eğitim görmelidirler. Hizmet meslek veya üretim meslek alanı tercihi kriterleri ülkedeki ihtiyaçlara göre belirlenmelidir. Özel hizmet alanı üretim meslek alanına göre 2/10 seviyesinde olabilir.
Günde iki saat üretim meslek eğitimi dersi almak zorunludur. Kalan iki saatlik hizmet meslek alanının bir saati genel hizmet alanı, bir saati de seçimli meslek hizmet alanı için ayrılır. Seçimli hizmet alanında eğitim zorunlu değildir. İsteyen bu saatte üretim alanında eğitimini ilerletir, isteyen teori alanında öğretimini ilerletir. Böylece bütün liseler aynı zamanda meslek lisesi haline gelmiş olur.
Örneğin İmam Hatip Liseleri, lise öğretimine ek olarak hizmet meslek alanında eğitim veren okullar olarak kurumlaşmıştır. Bu yapı yerine bütün liselerde buradaki derslerin seçimli olarak bütün liselerde alınabileceği yeni bir yapıya geçmek gereklidir. Yani hizmet meslek alanı için günde bir saatlik imam hatip meslek alanı eğitimini bütün liselerde seçmeli dersler olarak alabilmelidir. İmam Hatip Hizmet Meslek eğitimini seçenlerin, üretim mesleği alanında da her gün iki saatlik meslek eğitimini almaları gerekir. İki saatlik ders zorunludur.
İmam Hatipler gibi hizmet meslek alanında diploması olanlar hizmet alanındaki hizmetlerine karşılık yarım mesai ücreti alabilmelidirler. Üretim alanlarında yarı mesai yapmalıdırlar. Ücretlerinin yarısını hizmet alanından yarısını da üretim alanından almalıdırlar.
İslam alanında İmama Hatip seçmeli derslerine tanınan haklar diğer dinlerin/inançların mensuplarına da tanınmalıdır. Benzer şekilde seçmeli ve ek derslerle eğitim öğretim almalıdırlar. Tüm liselerde tüm dersler ortak sınav olarak yapılmalıdır. Üniversitede okul tercihleri sıralamasında bu sınavları ortalaması ölçü alınmalıdır. Bu notlar belli bir aşamadan sonra üniversiteye girişten çok mezuniyet diplomasında değerlendirilmelidir.
Lise diploması alanlardan hizmet meslek ve üretim meslek alanında eğitim almış olanların diplomaları da teminatlı olmalıdır. Verilen diploma aynı zamanda onun sigortası, teminatı olmalıdır.
Herkesin öğrenmesi gereken genel hizmet alanlarının eğitimi ise her kademede verilmelidir. Örneğin araç (oyuncak pedallı araba, akülü araba, bisiklet, motosiklet, araba v.b ) kullanma bilgisi ve eğitimi; kreş, ana sınıfı, ilköğretim, lisede verilmelidir. Teorik bilgisi trafik derslerinde bugün olduğu gibi okullarda verilmelidir. Uygulama bilgileri ise uygulama alanlarında, pistlerde, sürücü kurslarına bağlı yerlerde verilmelidir. Her sınıfta derece alan öğrenci liseyi bitirince teorik ve uygulama eğitimini bitirenler aynı zamanda teminatlı/sigortalı sürücü diploma sahibi olmalıdırlar.
Üniversite giriş sınavları kaldırılmalıdır. Üniversite kontenjanları netleştirilmelidir. Her üniversitenin okula devam eden öğrenci kapasitesine ek olarak, açık üniversite ve uzaktan üniversite gibi ek kontenjan oluşturmaları gerekir. Bu sayı mevcut öğrencilerinin en az dört katıdır. Lise diploması olan örenci sayısınca üniversitelerin kapasitesi öğrenci sayılarına göre bölüştürülür. Öğrenciler üniversiteyi değil öğretmeni seçmelidirler.
Üniversitedeki sınavlar ortak sınavlar şeklinde olmalıdır. Diplomalarda bu notlara göre verilmelidir. Hangi okuldan gelirse gelsin tüm dersleri vermişse diplomasını alır. Meslek, uygulama kısmı ise meslek gruplarının ortak, objektif değerlendirmeleri ile çözümlenmelidir.