04.02.2010
BÜLENT Arınç bilindiği gibi bir “hukukçu”dur.
Bu niteliğinin de sağladığı avantajı kullanarak - biraz da inat olsun diyeyaklaşık 5 yıl süreyle TBMM Başkanlığı yapmış, deneyimli bir politikacıdır. Kendi iddiasına göre hem üslubuna egemen biridir, hem de insan ilişkilerinde çok dikkatlidir.
Ama bu son değerlendirmede bir yanlışlık olduğu önceki gece yine ortaya çıktı:
Önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne karşı yapılabilecek en büyük saygısızlıklardan birinin faili oldu.
Dünkü gazetelerde ayrıntıları vardı:
Başbakan Yardımcısı Arınç önceki akşamki görüşmeleri yöneten CHP’li Başkanvekili Güldal Mumcu’nun dinlenmesine ve çalışmasına tahsis edilen odaya girerek Güldal Mumcu’ya önce “Hanımefendi oturumu iyi yönetemiyorsunuz veya oturumu niçin iyi yönetmiyorsunuz?” demiş. Aralarında bu yüzden tartışma çıkmış. O arada Mumcu’yu “parti militanı” gibi hareket etmekle suçlamış. Kendi beyanına göre son olarak, “Bu gidiş kötüye gidiştir, ben sizi sadece ikaz ediyorum; içtüzüğe uyacaksınız!” diyerek odadan çıkmış.
Güldal Mumcu bunun ardından birleşimi tekrar açınca milletvekillerine hitaben kısa bir konuşma yapmış. Tutanaklara göre:
“Sayın milletvekilleri, sizlerle bir konuyu paylaşmak istiyorum:
Biliyorsunuz -hâlâ da uygulanıyor zannediyorum- ülkemiz yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığına dayanılarak yürütülüyor. Şu anda yasamayı temsilen burada bulunuyorum. Ama yürütmenin yasamaya baskı yapma hakkı hiçbir zaman yoktur. (AK Parti sıralarından ‘Nereden çıktı?’ sesleri, CHP sıralarından alkışlar) Ama demin, Bakanlar Kurulu üyesi bir bakan, Başbakan Yardımcısı Sayın Arınç makam odasına gelip, nasıl yöneteceğim konusunda bana talimat vermeye kalkıştı. Bunu şiddetle kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Bu, son zamanlarda uygulanmaya konulan, uygulanagelmeye başlayan yürütmenin yasama üstündeki bir baskısının ikinci bir tezahürüdür, bunu şiddetle kınıyorum!” demiş.
Size yukarıda sadece haber sütunlarında da okuyacağınız olayı anlattık. Çünkü bu olay, “Millet iradesinin Meclis’in Başkanlık odasında te’dip edilişinin (yola getirilişinin) ikinci örneği” olarak tarihe geçti.
(Birincisi bildiğiniz gibi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’i görevi başında azarlamasıyla yaşanmıştı.)
Bülent Arınç’ın dün kendisini savunma amacıyla söylediklerinin hiçbiri, maalesef yukarıdaki inanılmaz kusuru örtmeye ve unutturmaya yetmemektedir. Örneğin “Ben Başbakan Yardımcısı değil, milletvekili sıfatımla gittim” sözü de, “Müzakereler gereksiz yere uzamasın diye uyarmak istedim” bahanesi de beş paralık değer taşımamaktadır. Çünkü herkes gibi bunca yıldır “milletvekili” sıfatını taşıyan Arınç da bilir ki, Başkan’ın tarafsızlığından şikayeti olan millletvekili bunu usulünce Genel Kurul’a getirir, konu tartışılır ve karara bağlanır.
TBMM üyelerini, demokrasinin o kutsal kurumunun saygınlığını korumaya çağırıyoruz.
Yorum:
Bu Bir Şaka!
Soyutlanması gereken bir partinin, eskimiş eski bir bakanı... Eğri büğrü iktidar hayallerinin, umutsuzluk dergahına taşınmış menfi sözlerinden ileri gelen saldırganlık… Duygularının yoğunluğuna yenilmiş koca koca vekiller... Müspet neticeli bir gidişin vakur mimarı iktidar liderine, üzeri balçıkla sıvanmış teneke sözler…
Tecrübeli bir siyasetçinin, sadece duygularıyla hareket etmeyi becerebilen bir kadın meclis başkanına tavsiyede bulunması; bu siyasetçiye karşı kullanılacak bir koz mudur? Allah o kadar peygamberin içinde, bir tane de kadın peygamber göndermemiş olması bu nedenledir besbelli. Kadınların yapabileceği en iyi iş; Yemek yapmak, bebeğin altını temizlemek, dedikodu yapmak ve en önemlisi de ortalığı allak bullak ederek kargaşa çıkarmak. Tabi bunun için de biçilmiş kaftan gerek! O da CHP ve MHP’nin sayın milletvekilleri! Başı çeken piyonlardan biri de Osman Durmuş Beyefendi!
Zaman Gazetesi yazarı Ekrem Dumanlı ‘’ Osman Durmuş’un önceki gece sebep olduğu olay beklenen bir gelişmeydi aslında. Zaten herkesin aleyhine konuşuyor beyefendi. Konuşurken kendinden geçiyor,öfkesine hakim olamıyor. Densiz bir adamın söylediği bir sözden yola çıkıp işi başörtüsü yasağına destek şeklinde anlaşılacak bir tutuma götürmek kime yarar sağlayabilir ki! Keşke parti yetkilileri bu kazanın gelişini önceden görselerdi. Lastik patlamadan tedbir almış olurlardı.’’ diyor.
Bu kadar acımasızlık, adaletsizlik olur mu? Ahlaklı bir siyasetin sonucu, ütopyalara bu kadar yaklaşmış bir iktidarın önüne, bu denli saçma bentler mi kurmaktır. Erdoğan’ın sabrı dağ gibiymiş. Şimdiye dek bu muhalefete verebileceği en güzel karşılığı vermeliydi. Meclis binasının tepesi, oturduğu apartman katının terası, İstanbul’a yolunun düştüğü bir gün boğaz ve deniz manzaralı bir kuleden atlamak veya Ağrı Dağı’nın eteklerinden zirvesine kadar yürüyüp zirvede soğuktan donmak. Ya da Orhan Veli’nin kifayetsiz kalan kelimeleri tadında susmak. Cevap olarak sunulacak tek kelimenin bulunmayacağı kelime haznesini araştırmak için beyninden tek kalori bile harcamamak ya da. Ama en güzeli bence, Meclis Kürsü’süne çıkıp alaycı bir gülümseme ile cebindeki leblebilerden hem yiyip hem de tek tek CHP’lilerin kafasına atmak olur herhalde. Baş etmenin başka yolu varsa söyleyin lütfen.Kısacası bize demokrasi yaramıyor. Ya da yarayacak demokrasi bu değil. Getireceksiniz başkanlık sistemini. Ortada ne muhalefet kalır ne de Deniz Baykallar.