ABD’nin Afganistan stratejisinden 12 milyon özürlü insanımızı topluma anımsatan “Özürlüler Günü”ne... Kürt Açılımı’nı tek gündem haline indirgeyen Öcalan’ın yaşam koşullarından...
... Deniz Kuvvetleri’nde komutanlarını vurmak istediği savıyla mahkemeye sevk edilen teğmenlere ve korkunç suratı iyice aydınlanmaya başlayan Kafes Operasyonu sorgusuna...
Eczacıların direnişinden dünyaya posta koyan İran’a... Başbakan’ın ABD gezisinden Askeri Şura’ya... İzledikçe bunaltacak ölçüde yoğunlaşan aşırı yüklü bir gündem...
***
Tüm bu hareketliliği izlerken borsanın dün de yükselmeye devam ettiğini gördüm.
“Gene” diyorum, çünkü Çarşamba günü borsa şaşırtıcı bir hamle yapıp bir günde yüzde 3,94 yükselerek, 1814 puan artışla 47 bin 329 noktasına erişmişti. Dün gözüm iliştiğinde ise hisse senetlerinin değeri ortalama yüzde 3,71 artmış, borsa günü 49 bin 677 puandan kapatmıştı.
***
Borsanın neden yükseldiğini sorgularken, zihnim bir yandan da Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı 2008 yılı yoksulluk verileriyle meşguldü.
Açıklamanın doğurduğu tartışmayı ve eleştirileri bir yana bırakarak, sadece bu açıklamaya rağbet ettiğimde, kişi başı günlük harcaması satın alma gücü paritesine göre 1 doların altında kalan fert bulunmadığına çok seviniyorduk.
Ne var ki 374 bin kişi sadece gıda harcamalarını içeren “açlık sınırının” altında yaşıyordu.
Açlık sınırının altında yaşayanların 252 bini kentte, 122 bini ise kırsal kesimde bulunmakta...
***
Satın alma gücü paritesine göre kişi başı günlük 2,15 dolar olarak tanımlanan ve gıda ve gıda dışı harcamaları içeren “yoksulluk sınırı”na gelince...
Türkiye’de, 11 milyon 933 bin kişi hayatını “yoksulluk sınırı”nın altında sürdürüyor...
Tabii, küresel kriz sebebiyle yoksul sayısının 2009 yılında tekrar yükselişe geçtiği tahmin ediliyor.
Tartışmasız bir şekilde “resmi rakamlar” kabullenildiğinde de, nispi azalmalara rağmen, azımsanmayacak bir yoksulluk tablosu söz konusu...
***
Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı 2008 yılı yoksulluk verileri ışığında yeniden borsadaki yükselişe geri dönünce, bu yükseliş sebebinin Ali Babacan’ın “IMF’yle haftada iki-üç kez konferans veya elektronik posta yoluyla temas sürüyor” demesiyle irtibatlandığı görülüyordu...
Ali Babacan’ın, IMF konusunda genel çerçevenin bittiğini, detaylara geçildiğini belirterek, “ancak bir detaydan bile sorun çıkabilir. Çalışıyoruz” demesi bile borsayı zıplatmaya yetmişti.
“Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın IMF ile anlaşma umudunu yeniden canlandırması Türk borsasını uçurdu” yorumları yapılıyordu...
***
IMF ile anlaşma meselesi “yılan hikâyesine” döndü... Siyasal iktidar kendi tabanının pek hoşlaşmadığı, muhalefetin de istismara dünden hazır olduğu bu konuyu erteleyip durdu ama gündemden de tamamen kaldırmadı.
Ülkenin ihtiyacı olan “dış kaynak” konusunda, Körfez’de uç veren kriz işaretleri, IMF alternatifini yeniden güncelleştiriverdi.
Düne nazaran buradaki önemli gelişme ise, “IMF ile anlaşma” ihtimalinin söz konusu edilmesinin bile borsayı şahlandırmaya yetmesi... Belki dün olmayacak bir gelişmenin bugün olması...
IMF yeniden umut ve güvence olarak algılanıyor... Ekonomi yetkililerinin çizdiği olumlu tabloya rağmen, çok dikkat edilmesi gereken nokta burası...
***
Zaten TÜİK’in 2008 yılı yoksulluk çalışması da burada devreye giriyor... Eğer bir ülkede azalan bir trende rağmen 12 milyonun günlük geliri 2,15 dolardan az ise duruma daha çok projektör yakmalı.
Üstelik tüm bu yoksulluk göstergelerinin 2009’da iyiye değil daha kötüye gitmesini de anımsamalı.
Yukarıda özetlediğim ağır gündeme rağmen, kitlelerin gününü “yoksulluk araştırmasındaki” durum şekillendiriyor. Gezip dolaştıkça genel seçimi de bu tablonun belirleyeceğini görüyorum.
***
Borsa neden yükseliyor? Çünkü borsadakiler, ekonomik ve sosyal tabloyu daha gerçekçi okuyarak bir dış güvence peşindeler. O güvencenin ve ihtiyaç duyulan taze paranın adresi olarak gördükleri IMF adı telaffuz edildiğinde moralleri yükseliyor. Şöyle de diyebiliriz, borsa yükseliyor çünkü azımsanmayacak kadar yoksulumuz