02.12.2009
İSVİÇRE'de yapılan bir referandumda “Minarelere yasak” getirildi ya...
“Kolpacı romantik radyo spikeri” edasıyla İsviçre'ye şu şiiri gönderiyorum:
“Minareler süngü / Kubbeler miğfer / Camiler kışlamız / Müminler asker...”
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
Çoğunluğa uyalım mı?
Son günlerde gündemi meşgul eden konu İsviçre’de cami minarelerinin yasaklanması. İsviçre’de siyasetçiler referandum sonucunda böyle bir karar çıkacağını ummuyorlardı ve bu sonuç onları da şaşırttı. Şimdi bunu düzeltmenin peşindeler. Onlar güya demokratik olan halkın bu konuda da özgürlükten yana olacağını düşünüyorlardı. Peki burada hata neydi? Halka doğru propaganda yapılmaması mıydı yoksa hiç halk oyuna sunulmaması mı gerekliydi? Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu referandumun doğru zamanda doğru yerde kullanılması gereken bir yöntem olduğu, olduk olmadık her konunun halk oyuna sunulmaması gerektiğini söyledi. Peki Davutoğlu haklı mı?
Biz neye bakacağız, tabi ki Kuran’a. Peki Kuran referandumu öneriyor mu?
إِنْ تُطِعْ أَكْثَرَ مَنْ فِي الْأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَخْرُصُونَ
Eğer yerde olan kimselerin çoğuna uyarsan seni Allah’ın yolundan uzaklaştırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak kafadan atarlar. (En’am 116)
Kuran’da bir cümle geçer:
وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ
Bu cümlenin anlamı “ve ancak insanların çoğu bilmezler” şeklindendir ve hep kendisinden önce bir cümle ile beraber kullanılır. Kendisinden önceki cümlelerden bazıları şunlardır:
Kıyamet saatinin ilminin ancak Allah’ın indinde olduğunu | Araf 187 |
Allah’ın bir ayet indirmeye kadir olduğunu | En’am 37 |
Başlarına gelen uğursuzlukların Allah’ın indinde olduğunu | Araf 131 |
Mescidi-l Haram’a girilmesine engel olanların Allah’ın dostu olmadığı (düşünün insanların girmesine engel olanlar bugün kim?), Allah’ın dostlarının sadece muttakiler olduğunu | Enfal 34 |
Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu | Yunus 55 Kasas 13 |
Allah’ın işi üzerine galip olduğunu | Yusuf 21 |
Hükmün yalnızca Allah’a ait olması, yalnızca kendisine kulluk edilmesinin dosdoğru bir din olduğunu | Yusuf 40 |
Allah’ın ölen kimseyi diriltmesinin bir vaadi olduğunu | Nahl 38 |
Allah’ın vaadinden caymayacağını | Rum 6 |
Allah’ın insanlara verdiği dinin fıtratlarına uygun olduğu ve bunun dosdoğru bir din olduğunu | Rum 30 |
Resulün topyekun insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderildiğini | Sebe 28 |
Allah’ın rızkı istediğine genişlettiği, istediğine ölçülü verdiğini | Sebe 36 |
İnsanların kendilerine nimet verilmesinin bir fitne olduğunu | Zümer 49 |
Göklerin ve yerin yaratılmasının insanların yaratılmasından daha büyük olduğunu | Mümin 57 |
Göklerin ve yerin hak olarak yaratıldığını | Duhan 39 |
Kıyamet gününde Allah’ın insanları toplayacağını | Casiye 26 |
وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ … insanların çoğu bilmezler. |
Bunun dışında yine Kuran’da insanların çoğunun cahil olduğu, fasık olduğu, iman etmediği, şükretmediği değişik ayetlerde bildirilmiştir.
Bu ayetler, çoğunluğa uymakla ne hale geleceğimizi gösteriyor. Çoğunluk demokrasisi insanları koyun gibi gütmek için çıkarılmış, üzerinde rahatlıkla politik oyunların oynandığı, topluluğu kolayca manipüle etmek için uydurulmuş bir yönetim biçimidir ve İslamiyet’e aykırıdır. İsviçre’de yapılan referandum çoğunluğun nasıl akılla değil de hislerle ve kandırmacalarla bir yere sürülebildiğinin göstergesidir.
Yakın zamanda Türkiye’de de bir referandum yapıldı ve bu referandumda Cumhurbaşkanını halkın seçmesi oylandı ve kabul edildi. Bu da tamamen yanlış ve Kuran’a aykırıdır. Çoğunluğun doğruyu seçebileceğini düşünmek, % 49’u, % 51’e uymaya zorlamak ne kadar İslami’dir? Bunun iyi olduğunu düşünenlerin delillerinin ne olduğunu merak ediyorum.
Çevrenize bir bakın. Dünyadaki insanların çoğunluğunun ilgilendiği ve çok iyi bildiği şeyler neler? Alacağınız cevap çok basit: futbol ve müzik. Yine çevrenize bakın ve insanlara sorun. “Kime oy verdin?” deyin. Sonra, oy verdiği partinin genel başkanının eğitim durumunu, hangi bölüm mezunu olduğunu sorun. Bakın size kaç tanesi doğru cevap verecek. Çoğunluk veremeyecek. Çünkü çoğunluk oy verirken kara kaş, kara gözüne, sesinin gürlüğüne ve bunlar gibi kıstaslara göre oy vermektedir. Bu nedenle dünyanın her yerinde seçim kampanyaları bir ürünü satmak için hazırlanan reklam kampanyaları şeklindedir. Bugün Türkiye’de siyasi partiler seçim kampanyalarını reklam şirketlerine yaptırmaktadırlar. Yani amaç insanların gözünü boyamaktır. Her yeri renkli resimlerle ve bayraklarla doldurmak, miting alanlarında yüksek sesle bağırmak yöntemlerden bir kaçıdır. Adaylar ise seçilmek için korkunç paralar harcamaktadırlar. Bu nasıl bir vatan sevgisidir ki seçilmek için çok büyük paralar harcayıp üç kuruş maaşa talim edip vatana hizmet etmeyle sonuçlanacaktır (!). Vatandaşın büyük bir sevgiyle oy verip seçtiği kimselerin bir çoğunun yakınında bulunanlar o kimselerin nasıl şaklabanlıklar yaptığını size anlatacaktır. Vatandaş onları çok sever ama onun her yaptığı işte ince hesapları vardır ve çok usta bir şekilde göz boyar.
İslami olan belirli aralıklarla oy vererek seçim yapmak değildir. İslami olan, insanların kendilerinin biat ettiği kimseyi belirlemesidir. Biat müessesesi ile yapılan seçimler doğruya götürür ve en sonunda şûra oluşur ve bu şûra sıralama yöntemi ile başkanı seçer ve kararı şûranın çoğunluğu değil, başkan alır. İsterse şûranın %99’u başka yönde karar alınmasını istesin, fark etmez. Son kararı başkan verir.
وَاعْلَمُوا أَنَّ فِيكُمْ رَسُولَ اللَّهِ لَوْ يُطِيعُكُمْ فِي كَثِيرٍ مِنَ الْأَمْرِ لَعَنِتُّمْ
Ve bilin ki içinizde Allah’ın resulü vardır. Eğer işlerin çoğunda size uysaydı zorluğa düşerdiniz. (Hucurat 7)
Bu ayet çok güzel açıklıyor. İşlerin çoğunda size uysaydı, durumunuz sıkıntılıydı diyor. Hem de müminlere diyor. Yani mümin de olsa doğru kararı verecek olan topluluğun çoğunluğunun kararı değildir. Muhakkak ki yine Kuran’a göre şûra gerekli bir müessesedir. Ancak son karar başkanındır.
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ
Ey iman edenler Allah’a itaat edin ve resule ve sizden olan ulu-l emre (başkanlara) itaat edin. (Nisa 59)
Bu ayette Allah’a itaat fiili ayrı olarak kullanılmış, sonra itaat fiili tekrarlanmış, Resul ve başkanlar için ortak olarak kullanılmıştır. Bu demektir ki başkana itaat etmek resule itaat etmekle aynıdır.
Bize düşen, çoğunluğun hoşlandığı, meylettiği bir yön varsa, dikkatli olmamızdır. Onlara hemen uymamamız ve işin aslını derinlemesine incelememizdir. Çünkü büyük ihtimalle bu, bizi dalalete götürür.
Kuran eksere-n nas (insanların çoğunluğu) tabirinin karşısında başka bir kavram daha kullanır: ulu-l elbab.
Latince de beynin parçaları için bir kelime vardır: lob. Arapça da aynı kelime akıl için kullanılır. Kuran bu kelimeyi elbab yani loblar şeklinde çoğul olarak kullanır. “Ulu” kelimesi ise sahipler anlamındadır. Ulu-l elbab ise lobları olanlar demektir. Türkçeye çevrilirken akıl sahipleri şeklinde çevrilir ve etimolojisine uygundur. Kuran’da 16 yerde geçmektedir.
Bakara 179’da “Ey ulu-l elbab, kısasta sizin için hayat vardır” denmektedir. Normalde eksere-n nas şunu düşünür. Adam öldürülenin cezası adam öldürme olursa bu insani bir ceza değildir, hapis cezası onu engelleyici olduğundan insanidir der. Batı mantığı da böyledir ve bugün Türkiye’de de Kuran’a değil de batı modasına uyma nedeniyle idam cezası kaldırılmıştır. Ancak Kuran bu konuda ulu-l elbaba hitap eder. Çünkü eksere-n nas bunu anlamaz. Ulu-l elbab bilir ki kısas cezası nedeniyle insanlar başka insanları öldürmekten çekinir ve bu nedenle hayatlar korunur. Yani adam öldürmede sizin için hayat vardır mantığını ancak ulu-l elbab anlar. Saçma batı modasına uyan eksere-n nas değil.
Ali İmran 190’da göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ve gündüzün birbirinin yerini almasında ulu-l elbab için ayetler vardır denmektedir.
Yusuf 111’de Kuran’daki kıssalarda ulu-l elbab için ibret olduğu söylenmektedir. Eksere-n nas için onlar bir hikayedir. Ancak ulu-l elbab onlardan sonuç çıkarır, ibret alır ve ona göre hayatını düzenler.
İbrahim 52’de Kuran’ın insanların uyarılması, ulu-l elbabın anlaması için gönderildiği söylenmektedir. Bu ayette tezekkür, yani anlama işinin insanlar için değil, ulu-l elbab için olduğunu bildirmektedir. İnsanları uyaracak olan da işte o ulu-l elbabdır.
Zümer 9’da bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını, ancak bunu ulu-l elbabın anladığı bildirilmektedir.
Zümer 18’de her söze kulak verip en güzeline uyanların Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimseler olduğu, bunlarında yalnızca ulu-l elbab olduğu belirtilmektedir.
Kuran’ı incelediğiniz zaman size yolu göstermektedir. İnsanların çoğunu uyarma işi ve şûra ulu-l elbabdan olmalıdır. Ancak son söz ve kararlar bu ulu-l elbabdan olan başkana ait olmalıdır.
Bugün batı modası içinde gelişmiş ve yayılmış olan çoğunluk demokrasisi denen saçma yönetim biçiminin terk edilip, Allah’ın istediği, hicret demokrasisine dayanan, içinde zorlama olmayan ve tek gerçek demokrasi olan İslam düzeninin gelmesi gereklidir.