06.12.2009
ALMANYA'da 15 bin nüfuslu bir şehir. Bin kadarMüslüman var. Türk işçileri, Mağribliler, Afrikalılar... Bunların bir ibadet yerine ihtiyaçları var. Alman belediye de yardım ediyor, minareli küçük bir cami yapıyorlar. Cami derneği minareye hoparlör koyuyor. Sabahın köründe, sesi ve musiki bilgisi olmayan biri avaz avaz ezan okumaya başlıyor. Gayr-i Müslimler yataklarından fırlıyor, çocuklar uyanıyor, hastalar rahatsız oluyor.
Yerli halk şikayet ediyor, bizim Müslümanlar direniyor. Almanlar ezan düşmanı diyorlar. Bir kavga, bir çekişme, bir huzursuzluk havası oluşuyor.
Bendeniz o caminin dernek başkanı veya imamı olsam, bir kere minareye kesinlikle hoparlör koydurtmam.
İkincisi: Almanlar istemiyorsa, rahatsız oluyorsa dışarıda bile ezan okutmam, caminin içinde okuturum.
Her hâl ü kârda çoğunlukta olan yerli halkı öfkelendirecek bir şey yapmam. Onlarla iyi geçinirim.
Pavarotti gibi biri ezan okusa hiçbir Avrupalı rahatsız olmaz.
Düşünebiliyor musunuz: Dünyanın en iyi sesli yüz kişisi listesinde olan biri ezan okumaya başlıyor. Herkes olduğu yerde dikilip kalır ve huşu içinde dinler, büyük zevk ve haz alır, duygulanır, hattâ ağlar bile.
Bundan yüz sene kadar önce İstanbul'da öyle müezzinler varmış ki, gayr-i müslim halk onların ezanını dinlemeye koşarmış.
Ezan sadece dinî bir değer değildir, aynı zamanda bir sanattır.
Ezanı kötü okumak, ezana eza etmektir.
Ezan bir davettir. Bu davetin mutlaka güzel olması gerekir.
Bendeniz namaz kılan bir Müslümanım. Ezana karşı olmam düşünülemez.
Lakin:
1. Hoparlöre karşıyım.
2. Sesi müsait olmayanların avaz avaz ezan okumasına karşıyım.
3. Avrupalılarla aramızda bu konuda ihtilaf ve çekişme çıkartılmasına karşıyım.
Sesi, müzik bilgisi, aşkı, heyecanı olmayan kişilerin hoparlörü sonuna kadar açarak 125 desibel bağırmaları hizmet ve sevab değil, hezimet sebebi ve günahtır.
Kırsal kesim, bedevîlik, taşra, varoş kültürü, Müslümanların belini büküyor.
Müslümanlar olmasa Avrupalılar akın akın İslâm'a girecek. Bizi görüyorlar, tereddüt içinde kalıyorlar.
İlimsiz, irfansız, aşksız, şevksiz, neş'esiz, sevgisiz Müslümanlık olmaz. Müslüman, nezaket ve zarafet âbidesidir.
Endülüs Müslümanları nerede, biz nerede...
Fâtih'in, Kanunî'nin torunlarıyız havalarındayız. Yahu Fatih kim, biz kim. Bugünkü Yunanlılar ne kadar Sokrates'in Eflatun'un, Aristoteles'in torunları ise biz de o kadar Fatih'in torunlarıyız.
İyi, medenî, vasıflı bir Müslümanın konuşmasına bile lüzum yoktur. O, hal diliyle İslâm'ı anlatır ve tebliğ eder.
İsviçre'deki minare yasağının İslâm'a hiçbir zararı olmaz. Minare farz değil, vâcib değil, Sünnet değildir. Peygamberimiz zamanında (Salat ve selam olsun ona) minare mi vardı? Minare yoktu ama müezzinlerin pîri Bilali Habeşî hazretleri vardı. Bilal ezan okurken yer gök sarsılırdı.
Aşksız ezan olmaz.
Şevksiz ezan olmaz.
Ezan ölü ruhları canlandırır.
Ezan gönüldeki pasları siler.
Ezan yücedir, yüceltir.
Ezan bağrılmaz, güzel sesle, güzel bir şekilde okunur.
Sur içi İstanbul'da (Akşemseddin mahallesi) Mimar Sinan'ın kendi adına yaptığı küçük bir cami vardır. Onun minaresi hiçbir minareye benzemez. İsviçre'ye öyle minareler yapılsaydı yerli halk hayran kalır, minare yasağına oy vermezdi.
Kızacak, tekdir ve protesto edecek birini mi arıyoruz, hemen aynaya bakalım.
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
Yazarın yazdıklarına ben de canı gönülden katılıyorum. Yazarında dediği gibi Müslümanlar, mümin insanlar güzel, doğru, bilgili, kültürlü ve güvenilir davranışlar sergilemelidir. İnsanlar onları takdir etmeli, sevmeli ve onları kendilerine örnek almalıdır. Peygamber efendimiz de peygamber olmadan evvel sevilen, yumuşak huylu, adaletli ve doğru sözlü insan olduğu için İslâmiyet’in tebliğinde daha etkili olmuştur.