04.09.2009
Gelin önce iddiaya girelim: Benim iddiam, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarıyla, MGK üyesi olan bakanların da katıldığı Başbakan Erdoğan başkanlığındaki “güvenlik toplantısı”, gazetelerin ilk sayfalarında kendine iri yerler bulurken...
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Irak Su ve Doğal Kaynaklar Bakanı Abdüllatif Jamal Rasheed ve Suriye Sulama Bakanı Nader al Bounni’nin katılımıyla gerçekleştirilen “Su Zirvesi” üvey evlat muamelesi görecek.
Hâlbuki...
Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için kişi başına düşen yıllık su miktarının az 8-10 bin metreküp arasında olması gerekiyor.
Türkiye’de ise kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı ancak bin 430 metreküp.
Su fakiriyiz ve fakirliğimiz gittikçe artmakta...
Ne var ki kamuoyu algılamasında “susuzluktan kırılma” tehlikesi, “askeri güvenlik” sorunu kadar önemsenmiyor.
Galiba “susuz ama çok güvenli” olmak
yetiyor.
Hâlbuki “demokratik bir güvenlik” bilincimiz olsa, yani güvenlik sorununun aynı zamanda halkın su sorununu da en fazla gözeten anlayışı esas olsa, askeri güvenlik ile su güvenliği eş değer konular olarak medyada aynı oranda yer bulurlar.
“Askeri güvenlik” denince “devlet”, “su güvenliği” denince “insan” öne çıktığı için mi eskimiş reflekslerle dün yapılan iki toplantıdan biri çok önemli olurken, diğerine kimse aldırmıyor?
***
Bugünkü toplantıların medyada “nasıl değerlendirileceği” konusunda iddiaya girmem boş yere değil... Zihniyeti bilmem kadar, günlük olarak da bu garipliği yaşıyorum.
Nitekim dün sabah gazeteleri okurken de aynı yaklaşımın esiri oldum. Bir saç telinin 10’da biri kalınlığındaki plaka üzerine “Sayın Cumhurbaşkanım hoşgeldiniz” yazısı ile karşılanan...
Yaklaşık üç saat boyunca Bilkent Üniversitesi’nin Ulusal Nanoteknoloji Merkezi’ni ziyaret eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu ziyareti ve orada yaptığı çok önemli konuşmayı bir ikisinin iç sayfaları dışında neredeyse hiç bir gazetede bulamadım. “Sanayi devrimini çok sonra yakaladık. Ondan sonra ortaya çıkan diğer bilimsel gelişmeleri hep arkadan takip ettik. Bilgisayar konuları ortaya çıktıktan ancak çok sonradan takip ettik. Teknolojiyi transfer eden bir ülke olduk” dedikten sonra... “İnanıyorum ki nanoteknolojide de kısa sürede dünyada sözü geçen bir ülke olacağız” iddiasında bulunuyordu.
***
Biliyorsunuz...
Nanoteknoloji atomlarla bir tür oynama sanatı. “Bir metrenin milyarda biri” gibi küçük bir ölçekte materyaller, sistemler ve cihazlar oluşturan bir teknoloji...
***
Bence...
İstanbul’da gürültü kirliliğini 3-10 desibel azaltacak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın da nezaret ettiği E-5 Karayolu’ndaki “sessiz asfalt” çalışması da, insanın yaşam kalitesini yükseltecek çok önemli bir hizmet olması açısından, çağımızın tek belirleyicisi haline gelen nanoteknoloji haberiyle birlikte ilk sayfada yer almalıydı.
Ne var ki nanoteknolojideki iddiamız yerküredeki varlığımızı, sessiz asfalt da günlük yaşamdaki nitelik konusunu belirlediği halde, bu iki haber de ilk sayfalarda maalesef yer almadı.
***
Ankara’daki Su Zirvesi mi?
Irak, Suriye ve Türkiye’nin küresel ısınmanın potansiyel etkileri bakımından risk grubunda yer aldığını vurgulayan Çevre Bakanı Veysel Eroğlu, Fırat ve Dicle’deki durumu şöyle özetlemiş: “Fırat havzasında uzun yıllar yağış ortalaması ile 2006-2008 dönemine ait yağış ortalamasının karşılaştırılması neticesinde uzun yıllar ortalamasına göre yüzde 14’lük bir yağış azalması olduğu görülür. Dicle havzası 2008 yılı değerleri uzun dönem yağış-akış değerleriyle karşılaştırıldığında yağışta yüzde 32, akışta yüzde 53 azalma olduğu tespit edilmiştir.”
***
En büyük tehlike olan susuzluk yok...
Yarınımızı belirleyecek olan nanoteknoloji de yok...
Yaşam kalitemizi derinden etkileyecek olan “sessiz asfalt” da yok...
Ne var?
Askeri güvenlik.
İnsanın varlığını esas alan “demokratik güvenlik” zihniyetine geçinceye kadar da, toplum için asıl ve esas konular anlaşılan hep gölgede kalacak
YORUM
Türkiye gündemi haftalardır Kürt açılımı, olmadı Demokratik açılım konusuna kilitlendi.
Sanki başka konu kalmadı. Kıbrıs meselesi, Ermenistan ile sınır kapısının açılması protokolü
imzalanması ve tabii ki Ergenekon meselesi gündemimizi dolduran konular.
Dikkat edilirse bu ve benzeri konuların ortak karakteri Türk halkının kendi meseleleri değil, yabancı güçlerin Türkiye üzerinde oynadıkları oyunların çıkardığı suni gündemlerdir.
Ne zaman Türkiye ve Türk halkının çektiği çileleri ve çareleri konuşacak gündemler oluşturacağız!?