HÛD SÛRESİ - 25. Hafta
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ (90) قَالُوا يَاشُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَاكَ فِينَا ضَعِيفًا وَلَوْلَا رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَ وَمَا أَنْتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍ (91) قَالَ يَاقَوْمِ أَرَهْطِي أَعَزُّ عَلَيْكُمْ مِنَ اللَّهِ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَاءَكُمْ ظِهْرِيًّا إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌ (92) وَيَاقَوْمِ اعْمَلُوا عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ وَارْتَقِبُوا إِنِّي مَعَكُمْ رَقِيبٌ (93) وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَأَخَذَتِ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ (94) كَأَنْ لَمْ يَغْنَوْا فِيهَا أَلَا بُعْدًا لِمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ (95)
***
وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ (90)
Va iSTaĞfİRUv RabBaKuM ÇümMa TUvBUv ELaYHi EinNa RabBIy RaXIyMun VaDUvDun
“Ve Rabbinize istiğfar ediniz. Sonra O’na tevbe ediniz. Rabbim rahimdir, vedûddur.”
Resul Şuayb önce kendi grubuna hitap etmiş, onlara ölçü ve tartıları doğru yapın, fiyatlara ve ücretlere müdahale etmeyin diye uyarmıştı. Sonra dönmüş ve bütün Medyen halkını başlarına geleceklerden haberdar etmişti.
Devam ederek “Ve istiğfar ediniz” diyor. Bu emir sigasıdır. Bundan önceki emir sigasına atfedilmiştir. “Allah’a ibadet ediniz, O’ndan başka ilâhınız yoktur” denmiştir. O Medyen’in ileri gelenlerine hitaptı ama bütün Medyen halkı dâhildi. Şimdi de “Ve” harfi ile atfetmiştir. Bundan önce hazif vardır. Bu emir oradaki mahzuf emre atfetmektedir. Muhataplar değişmiş, yalnız kendi grubuna dönmüştür. Rabbinize istiğfar ediniz. Sonra O’na tevbe ediniz. Önce istiğfar, sonra tevbe.
Aynı ifade ile bu sûrede Kur’an bize de söylemektedir.
İstiğfar ediniz, sonra tevbe ediniz diyor.
Sonra diğer peygamberlerin kavimlerine de aynı emri emretmektedir.
Zulüm düzeninde insanlar günah işlemeden yapamazlar. Önce günah işlemez hale geleceksiniz. Bunun için Kur’an hicreti emretmektedir. Önce günah işlemekten kurtulmak için hicret edeceksiniz. Kötü topluluk içinde iyi insan olamazsınız.
Nereye hicret edeceğiz?
Kendimizin kuracağı köye hicret edeceğiz.
İşte, Akevler bu amaçla kuruldu. Bazı hatalarımızdan dolayı başaramadık. Şimdi yüz lojmanlı apartmanı (apartmanları) bunun için kurmaya çalışıyoruz.
Kur’an hicret ediniz demiyor, birbirinize hicret ediniz diyor. Sonra yani kötü düzen içinde çalışmak ve yaşamak zorunda olmadığımız zaman artık Allah’a dönebilir, şeriatı yaşayabiliriz. İstiğfar etmeden, bozuk düzenden ayrılmadan iyi yaşamak mümkün değildir. Önce hicret ederek kötülükleri yapmayacaksınız. Sonra aranızda İslâm düzenini kuracaksınız.
Gülen cemaati bu hatayı yaptı. Millî Görüş bu hatayı yaptı. AK Parti zaten bu hata üzerine kurulmuştu. Tüm İslâm cemaatleri bunu yapıyorlar. İstiğfar etmeden (semt kooperatifi kurmadan) İslâmî hayatı yaşamak istiyorlar. Bu mümkün değildir. Cemaatiniz bu düzende biraz sonra paralelleşir.
Burada üzerinde durulacak ikinci önemli husus, Rabbinizden istiğfar ediniz, sonra O’na tevbe ediniz dedikten sonra, “Rabbim veduddur, rahimdir” diyor. “Rabbiniz” yerine “Rabbim” diyor. Çünkü Rab mutlak rahim ve vedud değil, müminlere ve müslimlere rahim ve veduddur. Kendisini örnek gösteriyor. Öylece koruyacaktır. Ayrı ayrı istiğfar ve tevbe geçerlidir. Burada da çoğul sigası kullanılsaydı, herkese rahim ve vedud olurdu. Rahman herkese rahmettir, rahim çalışanlara rahmettir.
“Rahm” annenin karnında bulunan döl yatağıdır. Allah rahimdir demek çocuğun anası ne ise tüm Kâinattaki her şeyin anası da Allah’tır. İzmir Akevler Lügati’nda böyle diyor.
“Vadi” bir ırmağın veya derenin içinde bulunduğu sahadır. “Vedd” bu yakalardan biridir. Dayanışma ve meyl etme anlamlarına gelir. Birbirine yaklaşma anlamına da gelir.
وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ
Va iSTaĞFiRUv RabBaKuM
“Ve Rabbinize istiğfar ediniz”
“İstiğfar etmek” demek yapılan yanlışların düzeltilmesini istemek demektir. Eski yanlışlar yerinde bırakılacak ama yanlışlar devam etmeyecek, kötü etkileri ortadan kaldırılacak demektir.
Hazreti Şuayb Peygamberin kıssasını iyi anlamak için günümüze bakalım.
Günümüzde de hem ölçülerde ve tartılarda hile yapılmakta hem de fiyatlara, ücretlere, kiralara baskı yapılmaktadır. Hükümetler halktan istedikleri vergiyi istedikleri şekilde almaktadırlar. Bunlar insanlığa yapılan en büyük zulümdür.
Önce kendimizi bu zulümden kurtarmamız gerekir. İstiğfar etmek demek, ölçü ve tartılarda hile yapmayacağız, fiyatlara ve ücretlere karışmayacağız, devlete vergiyi meşru sınırları içinde vereceğiz demektir.
Bunu nasıl başaracağız?
Rabbimizden istiğfar ederek yani O’nun kitaplarına ve şeriatına sarılarak; O bize yol gösterecektir. Biz 1960’larda bu başvuruyu yaptık, birinci adımı attık ve büyük başarılarla yolumuzu aldık. Eksiğimiz vardır. Bilgimiz vardır. Şimdi ikinci adımı atıyoruz.
Kur’an bize ne emretti?
Hicret edin diye emretti. Mevcut olan topluluk içinde bunlardan kurtulmanız mümkün değildir. Herkes vergi kaçırırken siz kaçırmazsanız iflas edersiniz. Zaten bu dayanılmaz vergileri siz iflas edip onun işçisi olasınız diye sermaye koydurmuştur.
Müteahhitler çalsın diye demirleri projede fazla koyuyorlar. Normal çalan müteahhitlerin binaları yıkılmıyor. Siz çalmazsanız dairenizi satamazsınız. Çalarsanız, işte Medyen halkının yaptığını yaparsınız.
Ancak hicretle bu zulüm dünyasından kurtulmanız mümkündür.
Nereye hicret edeceksiniz?
Kur’an bunu bildiriyor. Birbirinize hicret edeceksiniz. Yani bir yer alacaksınız, orada toplanacaksınız. Birden çoğalmayı istemeyeceksiniz. Kur’an, çoğalayım diye temenni etme diyor. Bulunduğunuz topluluğun sözleşmelerine uyun deniyor. O halde mevzuatımız içinde uygun ortaklık arayacağız. Bu da kooperatiftir.
Önce yüz ortaklı semt kooperitifi kuracağız ve oraya hicret edeceğiz. Karşılıksız parayı kullanmayacağız. Biz para ile mal satmayacağız, mala-mal olarak satacağız. Semt bonosunu çıkardığımızda biz ürünlerimizi “semt bonosu” ile satacağız. Bakkalda o bono ile malları alacağız. Biz TL’ye veya dolara el sürmeyeceğiz. Tüccarlar semt bonosu ile aldıkları malları başka pazarlarda satacak ve o gün bakkalda satılacak malları alacaklardır.
İşte…
Rabbe istiğfar etmek demek, topluluktan ayrılıp böyle bir cemaate girmek demektir.
ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ
ÇümMa TUvBUv ELaYHi
“Sonra O’na tevbe ediniz”
Evet, önce istiğfar edilecek, sonra gerekli hazırlık yapılacaktır. Yani Allah mağfiret edecektir. Yani semt kooperatifleri kurmaya karar vereceksiniz.
Semtinizi kuracaksınız. Oraya hicret edeceksiniz. Orada şeriata göre yaşamaya başlayacaksınız. Kendi semtinizi kurmadan mevcut düzende ben şeriata göre yaşayacağım derseniz iflas edersiniz, hayattan elenip gidersiniz. İstiğfar edince Allah sizi mağfiret edecek, semtinizin kurulmasına imkân verecektir.
Hazreti Peygamber de hicretten sonra şeriatı yaşamaya başladı. Hazreti Musa da denizi geçtikten sonra Tevrat’ı yaşamaya başladı. Hazreti Nuh tufandan sonra şeriatı kurdu.
Mevcut bozuk düzende şeriata göre yaşamak mümkün değildir. Bu sebepledir ki biz arkadaşların işlerine ve hayatlarına karışmıyoruz. Kötü insan yoktur, iyi insan yoktur; iyilik yapan var, kötülük yapan vardır.
O’na tevbe etmek demek O’nun şeriatına girmek demektir, O’nun düzenini kabul etmek demektir. Hak düzene girmek, “Adil Düzen”e girmek demektir. Demokratik, laik, liberal, sosyal hukuk düzenini kurmak demektir.
إِنَّ رَبِّي
inNa RabBIy
“Rabbim”
Onlara hitap ederken “Rabbiniz” diyor. Bu Rabbimiz anlamındadır. Sonra Rabbimize dönelim. Önce istiğfar edelim, sitemizi kuralım, sonra Rabbimize dönüp şeriata göre yaşayalım anlamında olur. “Rabbiniz” veya “Rabbimiz” denmesi gerekirken “Rabbim” diyor.
Bunun anlamı nedir?
Eğer bu dediklerimi yaparsanız, istiğfar ederseniz, Rabbimiz rahimdir, size bu imkânları sağlayacak, sizi bu kötü topluluktan kurtaracaktır. Rabbim bana rahimdir ve veduddur. Sizden bana uyanlar da veduddur ve rahimdir.
Ben tek başıma olsam da O’na dönmüş ve sığınmış oluyorum, sizden de bazıları bizimle beraber olmayı isteyeceklerdir.
Yalova’da ahşap evler atölyesini kuruyoruz. Ahşap villalar yapıyoruz. İnsanlar dinlenmek üzere oraya geldiklerinde birbirleriyle tanışacaklar. Yüz lojmanlı işyeri apartmanları kuruyoruz. Çalıştıkları yerlerde oturacaklar ve kendi semtlerinde şeriata göre yaşamaya çalışacaklar. Komünistler de kendi sitelerinde yaşayacaklar.
Bakalım, Marks mı daha akıllı imiş, yoksa nebiler mi?
رَحِيمٌ وَدُودٌ (90)
RaXIyMun VaDUvDun
“Rahimdir veduddur.”
“Rahm” annenin karnındaki çocukları büyüttüğü yerdir.
“Rahmet” kişinin yaşaması için gerekli her şeyin mevcut olduğu alandır.
“Rahmet etmek” demek annenin çocuğuna duyduğu sevgiyi duymaktır.
Allah insanları yarattı ve onlar da annenin çocuklarına duyduğu merhameti duyar demektir. Ona göre onlara rahmet eder. Rahmanda tamamen karşılıksızdır. Rahimde çalışmaya karşılıktır. Burada rahim sıfatı gelmiştir. İstiğfar edeni mağfiret eder, tevbe edenin tevbesini kabul eder. Rahim nekre getirilmiştir. Çünkü rahmet topluluk eliyle olacaktır. İnsanlık eliyle üçüncü binyıl uygarlığı kurulacak ve insanlar saadet içinde yaşayacaklardır.
Biz 1967’de kooperatifi kurduk. Partimizi kurduk ve 1973’de seçimlere girdik. Programı anlattık. Ankara henüz tam benimsememişti. Ama İslâmî eğitim onlara CHP ile koalisyon yaptırdı. Sabahattin Zaim özel sohbette bilgi aldı ve sonunda insan kendisini cennette olacak sanıyor, dedi.
“Vedûd” “vadi” kelimesinden oluşmuştur. Bir arada yaşayan insanlar arasında sevgi bağları oluşur. Askerlik arkadaşın, okul arkadaşın, çalışma arkadaşın, yol arkadaşın unutulmaz günleri yaşatır. Bu duygulara meveddet denir. Muhabbet ise insanın kişisel ilişkilerinden doğan bir sevgidir. Meveddet ise sosyal ilişkilerden doğan sevgidir.
“Allah veduddur” demek kişilerin sorunlarını ayrı ayrı çözdüğü gibi, topluluğun sorunlarını da çözer demektir. Kişi çıkarları ile topluluğun çıkarları paralelleştirilmiştir. Sen çalışırsan üretirsin, sana yararlıdır, çünkü onu satacak ve yerine senin ihtiyaçlarını alacaksın. Ama senin ürettiklerin topluluğa da yararlıdır. Sen üretmeseydin onlar nerden alacaktı?
Semt kooperatifini kurduğunuzda semt sakinleri ayrı ayrı hayatlarını her türlü pislikten kurtarmış olacakları gibi semtleri de pislikten kurtulacaktır. Şeriat içinde oluşmuş bir topluluk olacaktır. Semtler çoğalırsa birlik oluşturacaklar ve bir gün tüm insanlık artık bu pislikten kurtulacaktır. Tüm halk semt kooperatifleri kurar da artık hilesiz mallar üretirse, fıyatlar ve ücretler, kiralar ve vergiler hilesiz olursa, sermaye ve devlet buradaki kooperatiflerle alış veriş yapacak, böylece onlar da düzelmiş olacaktır.
“Rabbim rahimdir veduddur” derken, tüm insanlığın saadete ereceğini ancak istiğfar edip tevbe ettikten sonra bu rahmet ve meveddetine ulaşacaklarını ifade etmektedir.
قَالُوا يَاشُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَاكَ فِينَا ضَعِيفًا وَلَوْلَا رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَ وَمَا أَنْتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍ (91)
QAvLuv YAv ŞuGaYBu MAv NaFQaHu KaÇIyRan MinMAv TaQUvLu Va EinNAv LaNaRaKa FIyNAv WaGIyFan Va LaVLAv RaHOuKa LaRaCaMNAvKa Va MA ENTa GaLaYNAv BiGaZIyZın
“Ey Şuayb diye kavl ettiler. Kavl etmekte olduklarının kesirini fıkh edemiyoruz. Biz seni içimizde zayıf olarak re'yediyoruz. Rahtın olmasaydı seni recm ederdik. Sen bizim üzerimize aziz değilsin.”
Bir toplulukta sosyal gruplar oluşur. Genellikle bu gruplar iki kutupta toplanırlar. Kabile döneminde devlet başkanı yoktur, yargı yoktur, polis yoktur. Sosyal denge kan gütme üzerinde kurulur. Her iki tarafta erkekler bir güç oluştururlar. Aralarında çekişme olsa da karşı grupla çatışma olunca herkes kendi kutbunda yer alır. Bu silahlı gruba “raht” denmektedir.
“Raht” kavm gibi topluluk adıdır. Tekil de çoğul da olabilir. “Tis’ate rahtın” denmektedir, “rahtın” burada çoğul olmaktadır.
Rahtlar son derece dikkat ederler, birbirleri ile dalaşmaktan kaçınırlar. Eğer aralarında dalaşma ortaya çıkarsa kanla biter ve bu kan gütme aralarında sürüp gider, topluluk mahvolur.
Şimdi burada Hazreti Şuayb kendi rahtına değil, karşı tarafın rahtına hitap etmektedir. Bundan önce kendi rahtına ve ayrıca tüm Medyen halkına hitap etmişti. Şimdi de karşı taraftaki sosyal gruplara hitap etmektedir.
Akevler’i kurduğumuzda önce bütün inanmışlar ve namaz kılanlar bizi desteklediler. İlk olarak partiyi de onlarla kurduk. Sonra karşı taraf organize etti, o zamanki MİT de katıldı ve kendi cemaatimizle mücadele etmek zorunda kaldık. F. Gülen ayrılıp alenen Millî Görüşe saldırmaya başladı. Millî Görüşçüler de bir olup Erbakan’ı bizden yani “Adil Düzen”den uzak tutmakla meşgul oldular; hâlâ bu tutumlarına devam etmektedirler.
Hazreti İsa’nın muhalifleri Romalılar olmamıştı, Yahudiler muhalif olmuştu. Onlar onu astırmaya kalktılar. Günümüze kadar aralarındaki çekişme devam ediyor.
Akevler ondan sonra karşı kutbun rahtı ile çatışmaya girişti. Mason ve Sabataist olan Osman Kibar, İzmir Belediye Başkanı olarak bizimle çatıştı. Kendi belediyesi sınırları içinde olmadığı halde rüşvetsiz elektriği alamadık, çok uzun mücadelelerden sonra alabildik. Ruhsat almak için yıllar geçti. Çevremizdeki halkı organize ettiler, bize karşı çıktılar. Yeşilyurt Belediyesi’ni askerlere feshettirdiler, bizim ruhsatlı binamızda matbaa çalışmasına (AKYOL Matbaası ve Yayınevi) izin vermediler. Ayrıca Orman İdaresi satın aldığımız tapulu dört bin dönüm arazimizi orman olmadığı halde orman deyip elimizden gasp etti. İzmir Belkahve’de 250 dönümlük yerimize dört defa imar çıkarttık ama yine faaliyete imkân vermediler. Muhasibimizi MİT ayarladı, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde gezdik...
Benzer durum Hazreti Şuayb aleyhisselamda olmaktadır. Bir taraftan kendi grubu muhalefet ederken, diğer taraftan karşı grup hepten saldırmaktadır. İbni Haldun tarihi anlamak için sosyoloji ilmini oluşturdu. Bizim de Kur’an’ın kıssalarını anlarken bunları günümüzdeki olaylarla karşılaştırmamız gerekir.
Allah peygamberleri gönderirken zenginlerden veya siyasi gücü olanlardan göndermez, halk arasından sıradan kimseleri seçer. Böylece kendi şeriatını halka servetle veya silahla değil, ilimle ve imanla kabul ettirir. Akevler de böyle ortaya çıkmıştır. Siyasi gücü yoktu. Parası yoktu. Ama Allah’a inanmış olan garibanlar Akevler’e ortak oldular. İman, ilim ve amel ateşi yakıldı, artık onu söndürmek mümkün olamamaktadır.
Şimdi siyaset ile cemaat birbirlerine saldırıyor. Bunun İslâmiyet’e zararlı olduğu zannedilir. Bu iki tarafı daha da büyütecek, daha da savaşçı yapacak. Sonunda sermayenin istediği olacak, bu iki gücün yöneticileri devre dışı olacak ama güçlenmiş olan halk fevc fevc “Adil Düzen”e gelecekler ve böylece üçüncü binyıl uygarlığı oluşacaktır.
“Recm etmek” taşlamak demektir, kovalamak demektir. Recm alet olarak kullanılan taşlardır. Karşı tarafın ölmesi gerekmez. Kişinin topluluktan kovulması recmdir. Eğer saldırıya devam ederlerse öldürülürler.
Kur’an’da zina edeni recmetmek diye bir şey yoktur. Fıkıhçıların tanımladığı recm de Kur’an’da tanımlanmamaktadır. Birinci Kur’an uygarlığı müçtehitlerinin Kur’an’a aykırı icmaları vardır. Bunlar ya yanlış uydurma sünnete dayanır yahut Kur’an nazil olmadan yapılan uygulamalardır. Bunları şöyle sayabiliriz: a) İmamın Kureyş’ten olması. b) Mirasın dede öksüzlere verilmemesi. c) Vasiyet ayetlerinin nesh edilmiş kabul edilmesi. d) Fahişelerin recm edilmesi. e) Kadılığın emirlikten ayrılması bunlardandır.
Biz bunları Kur’an’ın diğer ayetlerine göre düzelterek kabul ediyoruz. İmamlar Kureyştendir demek, Mekke bucağının başkanı tüm insanlığın imamıdır demektir. Bunlar da ticaretle geçinirler. Mekke’de tarım yapılmadığı gibi sanayi işleri de yoktur.
Recm ayetini de erkeklerin bucaktan sürülmesi, kadınların evlerinde hapsedilmesi manasında anlıyoruz.
Mirası meta mülkiyetinde, vasiyeti kıyam mülkiyetinde anlıyoruz.
“Aziz” demek halka sözünü korkutarak değil, silah zoru ile değil, parası ile değil, ilmi ve ahlaki saygınlığı ile söz geçiren kimse demektir. Senin bizim üzerimizde azizliğin de yoktur diyerek onu dinlemeyeceklerini ifade ediyorlar.
Akevler’in durumu da böyledir. Bize diyorlar ki; siz mühendissiniz, doktorsunuz, avukatsınız, iktisatçısınız, bizim işimize karışmayın! Oysa bu zavallılar bilmiyorlar ki Arif Ersoy hem siyasal hem ilâhiyat mezunudur, Sabri Tekir hem maliye hem de ilâhiyat mezunudur. Osman Eskicioğlu Akevler’in ilâhiyat profesörüdür. Bunlar bir gün olsun bana, artık senden daha çok biliyoruz, bize bırak demediler, sonuna kadar ilimde saygılı oldular.
Evet, biz onlar nezdinde aziz değiliz ama bizim profesörler nezdinde aziziz.
Ondört kişiden oluşan akademisyen arkadaşlarınız Erbakan’ın “Adil Düzen” siyasetine karşı rapor hazırladılar. Hiçbirisi Akevler çalışmalarının boş olduğunu söylemedi, sadece eksiktir dediler. Biz zaten tamdır demedik. “Adil Düzen” kıyamete kadar gelişecektir.
Hazreti Şuayb Peygambere aziz değilsin dedilerse de ona tabi olanlar vardı.
Akevler ekolüne yukarıdan bakanlar varsa da onun içtihatlarını kabul eden insanlar vardır. Katılanlar ve katkıda bulunanlar gün geçtikçe artmaktadır. Eskiler giderken yeniler daha ileri bir şekilde hazırlanmaktadırlar.
قَالُوا يَاشُعَيْبُ
QAvLu YAv ŞuGaYBu
“Ey Şuayb diye kavl ettiler”
Burada söyleyenler Hazreti Şuayb’ın karşı grubundan olanlardır. İki grup arasında çatışma olduğu için Hazreti Şuayb’ın söylediklerini beğenmediklerinin yanında şahsına karşı da direnmeleri vardır.
Demek ki her topluluk kutuplaşır, kötülükte veya iyilikte yarışırlar. İlk kuruluş sırasında iyilikte yarışırlar, yaşlandıkça da kötülükte yarışmaya başlarlar. Cumhuriyet’in şanssızlığı Osmanlı’nın vârisi olan devlet olmasıdır. Üzerinden henüz yaşlılık hallerini atmış değildir. Hâlâ bürokrasi, hâlâ kanun yığını, hâlâ merkezi fetvalar sistemi devam etmekte, bu nedenlerle bir türlü kendisine gelememektedir.
Hazreti Şuayb’ın dönemi kötülerin yarışma dönemidir.
Bugün de yeryüzü aynı durumdadır. “Adil Düzen” uyarıları dünyayı sarsmıştır ama henüz merkezi yönetim sistemini dağıtamamıştır. Hâlâ karşılıksız para, hâlâ gümrükler ve vizeler, hâlâ merkezi yönetim ve bürokrasi, hala şeriat düşmanlığı devam etmektedir.
Hazreti Şuayb’a karşı Medyen halkı açıkça cephe aldıkları halde, bugünkü sermaye değişik kılıklarla karşı çıkmaktadır. “Ey Şuayb” deyip tartışmaktadır. Millî Görüşçüleri ve Nur Risaleleri cemaatlerini paralel yapılarla işgal ederek onları yeneceğini zannetmektedir. Şimdi onları çatıştırıp yıkmayı tasarlamakta, böylece “Adil Düzen”e yol açmaktadır.
مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِمَّا تَقُولُ
MAv NaFQaHUv KaÇIyRan MinMAv TaQUvLu
“Kavl ettiklerinin kesirini fıkh edemiyoruz”
Batı’da sermaye doları ile fenle ilgili ilim adamlarını çalıştırmakta ve teknolojide süratle ilerleme kaydedilmektedir. Bilgisayarlar banka işlemleri ile sömürü gerçekleştirdiği gibi yönlendirilmiş bombalar insanları oturdukları yerde mefluç etmektedir. Dolar gücü ile tüm yöneticiler satın alınmaktadır. Herkes farkında olmadan onun tuzağına düşmektedir.
İnsanların beyinleri öyle kodlanmıştır ki çok basit bir sistemi anlamakta zorluk çekiyorlar. Örnek olarak, ‘eğer Hakkârililer İran’a veya Irak’a katılmak istiyorlarsa biz neden mani olalım’ dediğimizde çok acayiplerine gitmektedir.
Bunun diğer anlamı nedir, biliyor musunuz? Barzani yönetimi de Türkiye’yi tercih ederse, orası neden bizim eyaletimiz olmasın? Irak ve Türkiye yarışacak, halkını kendisine silahla değil adil yönetimle bağlayacaktır.
Bugünkü mantık içinde devleti küçültme zayıflatma anlamına geldiği için acayip görünüyor. Biz zaten şimdi bunu uygulayalım demiyoruz. Yeni dünya düzenini kuralım, Adil Düzeni kuralım. Bunun için önce semt kooperatifleri kuralım. Ondan sonra insanlık “Adil Düzen”e geçsin. O zaman bu söylediğimiz cümlenin manası vardır.
Marks da bizim söylediklerimizi söylemiş, insanlık onun dediklerini anlamamıştır. Onun yaptığı hata, o makrodan zorla silahla bu işi yapmayı istemektedir. Biz ise yüz hanelik semt kooperatiflerini mevcut kanunlarla kuralım, halk devletlerine sadık olsun, halk devleti değil kendilerini değiştirmeyi denesin. Halk değiştikten sonra yöneticiler halka uymak zorundadırlar. Hele serbest seçimlerin olduğu ülkelerde bu en basit şekilde gerçekleşir.
Medyen’de karşı kutupta olanlar Hazreti Şuayb’ın dediklerini anlayamıyorlardı yahut anlamak istemiyorlardı. Bizim yazdıklarımızı bugünkü okumuşlar anlamıyorlar. Anlamaları mümkün değildir. Üzerinde çalışmaları gerekmektedir.
وَإِنَّا لَنَرَاكَ فِينَا ضَعِيفًا
Va EinNAv LaNaRaKa FIyNAv WaGIyFan
“Ve biz seni içimizde zayıf görüyoruz”
İnsanlar bakıyorlar, paranız varsa siz doğru konuşuyorsunuz diyorlar! Silahınız varsa siz doğru konuşuyorsunuz diyorlar. Müritleriniz var ve kalabalık iseniz siz doğru konuşuyorsunuz demektir. İlminiz varsa ve gerçekten doğru konuşuyorsanız sizin söyledikleriniz onlara göre yanlıştır. Sizin neyinize inanacaklar; paranız yok, silahınız yok, oyunuz yok, müritleriniz yok, sizi ne yapacaklar?!.
İşte, bugünkü mantık aynen Hazreti Şuayb Peygamber zamanında da vardı.
Evet, Akevler’in ne parası, ne silahı, ne cemaati vardı ama dünyayı değiştirdi. Erbakan’ın “ADİL DÜZEN” çalışmalarından önce yazdıklarına ve söylediklerine bakın, bir de ondan sonraki yazdıklarına ve konuşmalarına bakın. İnsanlığın Erbakan’ın “Adil Düzen”i insanlığa duyurduğu zamandaki insanlık yazılarına bakın, sonra ondan sonraki yazılara bakın. O zayıf Akevler’in neleri değiştirdiğini göreceksiniz.
Bugün de biz çok zayıfız ama çalışmalarımıza devam ediyoruz.
“ADİL DÜZEN” insanlığa tebliğ edilecek, insanlık değişecektir. Biz iktidar olacağız demiyoruz. İktidarda yine onlar olacaktır ama “Adil Düzen”i kabul etmiş olacaklardır.
وَلَوْلَا رَهْطُكَ
Va LaV LAv RaHOuKa
“Ve rahtın olmasaydı”
Bugünkü bizim rahtımız aslında Türk ordusudur.
Türk ordusu İstiklal Savaşı’ndan beri İslâm düzenini korumaktadır. Lozan’da iki taraf vardı; İslâm ve diğerleri. İslâm’ı yalnız biz temsil ediyorduk. İstiklâl Savaşı’nı hilafeti kurtarmak sloganı ile yaptık. Sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne tevdi ettiler, askerler; görünürde İslâmiyet’e karşı oldular ama hep onu savundular.
Karşı tarafın rahtı ise sermayedir, dolar sahipleridir.
Hazreti Şuayb’ın zamanında da raht vardı, kendisine muhalif idiler ama raht anlayışı içinde onu koruma durumunda idiler.
Bugün de tüm insanlık Müslümanlardan çekinmektedir. Çin’de Çin ve Türk Müslümanları vardır. Rusya zaten yarıya yakın Müslümandır. Avrupa’da milyonlarca Müslüman çalışmaktadırlar. ABD’de zenci Müslümanlar vardır. Ayrıca Papalık da bizim yanımızdadır. İnsanlık Müslümanlara saldırmaktan çekinmektedir. Dolayısıyla İslâm ülkelerinin üstüne fazla yürüyememektedirler. Müslümanları birbirlerine düşürerek sonuç elde etmek istiyorlar. Ne var ki bu çatıştırma gerçekleşmiyor. İran ve Türkiye birbirine saldırmadıkça sonuç almaları mümkün değildir.
لَرَجَمْنَاكَ
LaRaCaMNAvKa
“Seni recm ederdik”
Yani sana söz söyletmez ve konuşturmazdık.
Akevler varlığını sürdürmektedir. Çünkü ondan daha tehlikeli Erbakan vardı. Onu bertaraf etmeden Akevler’e sıra gelmemektedir. Erbakan’dan sonra şimdi AK Parti ve Cemaat var, şimdilik sorunları onlarla.
Cemaat tehlikesi şöyle ortaya çıktı. Cemaat okullarında okuyanlar şimdi devlet kadrolarında yer almaya başladılar. Bunlar hem daha bilgili hem de daha samimidirler. Dolayısıyla halkla birleşip devletlerini yüceltmeye başladılar. Bu da sonunda sermayenin oradaki sömürüsünü bitirecektir demektir. AK Parti de dünya için tehlike olmaya başlamıştır. Sermaye ile devletler arasındaki çatışmada AK Parti kilit noktadadır. Sermaye AK Parti varken İslâm terörünü harekete geçirememektedir.
İşte, bugün bizim rahtımız bunlardır. Türk ordusu ile birlikte bizi korumaktadırlar.
وَمَا أَنْتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍ (91)
Va MA EnTa GaLaYNAv BiGaZIyZın
“Ve sen bizim üzerimizde aziz değilsin.”
Doların var mı? Yok! PKK gibi dağda silahlı teröristin var mı? Yok! Nakşîler gibi Uşşakiler gibi cemaatin var mı? Yok! O halde siz yok hükmündesiniz. AK Parti’nin ve Cemaatin işini bitirdiği zaman zaten siz de bitersiniz. Tam tersine onlar “Adil Düzen”e karşı olmaya devam ederlerse onlar biter. Ama o zaman Adil Düzen Çalışanları devreye girer.
Hazreti Şuayb aleyhisselam zamanında durum budur. Medyen helak olacak ama ondan sonra Hazreti Musa ortaya çıkacak ve tamamen farklı hak uygarlığı başlayacaktır.
Sûre Allah’tan başkasına ibadet etmeme emri ile başlamış ve önce istiğfar ediniz, sonra tevbe ediniz denmiştir. Ondan sonra sırası ile Hazreti Nuh, Hazreti Hûd, Hazreti Salih, Hazreti İbrahim, Hazreti Lut ve Hazreti Şuayb peygamberleri anlatmıştır. Bundan sonra Hazreti Musa Peygamberi anlatacaktır. Böylece İslâm inancını değil de İslâm düzeninin oluşmasının tarihi olacaktır bu sûre. Yirminci yüzyıla kadar o uygarlıklarla bugüne geldik.
Beş bin yıllık tarihten sonra biz şimdi peygambersiz bu uygarlığı uygulayacağız. Her şeyimiz hazırdır. Ne var ki şimdilik aziz olan biz değil sermayedir. Günü gelince aziz olan biz olacağız; sermayemiz olmayacak, silahımız olmayacak, cemaatlerimiz olmayacak ama herkes bize kulak verecektir. Hazreti Şuayb’ın beldesinde eğitim gören Hazreti Musa sonra dünyayı değiştirecek yepyeni uygarlık kuracak, Hazreti Muhammed de ona benzer resul olacaktır. Hazreti Nuh, Hazreti İbrahim, Hazreti Musa ve Hazreti Muhammed bugünkü uygarlığın kurucusu azimet sahibi resullerdir.
قَالَ يَاقَوْمِ أَرَهْطِي أَعَزُّ عَلَيْكُمْ مِنَ اللَّهِ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَاءَكُمْ ظِهْرِيًّا إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌ (92)
QAvLa YAv QaVMı Ea RaHOIy EaGazZu GaLaYKuM MiNa elLAvHı Va itTAPaÜTuMUvHu VaRaEKuM JıHRıyYAn EinNa RabBİy BiMAv TaĞMaLUvNa MuXIyOun
“Ey kavmim diye kavl etti; rahtım size Allah’tan daha aziz midir? Onu veraınızda zıhrıy ittihaz ettiniz. Rabbim bütün amel ettiklerinizi muhittir.”
Hazreti Şuayb onlara durumlarını anlatıyor. Ama âyet sanki bize şimdi nazil olmuş, biz sermayeye durumu anlatıyoruz. Allah vardır. Âlemlerin rabbidir. Kâinatı O var etmiştir. İnsanı da O yaratmıştır. Yarattığı Kâinatı O yönetmektedir. Sonra insanlığı kendisine halife kılmıştır. İnsanlık uygarlaşmaya devam etmektedir.
Bugünkü Türk Ordusu, bugünkü Millî Görüş, bugünkü Nur Cemaati bu büyük projenin küçük görevlileridir. Biz sizi “Adil Düzen”e davet ederken bunlara davet etmiyoruz, büyük düzene davet ediyoruz.
Siz ne yaptınız?
Yarım bin yıldır laiklik deyip ateizmi getirdiniz. Dünya işlerine Allah karışmaz dediniz. İlim demek ateist olmak demektir dediniz. Batıda rönesansla başlayan dinsizleşme hala devam etmektedir. Tevratı’ı, İncil’i ve Kur’an’ı arkanıza attınız, onları görmezlikten geldiniz. İnsanlığı ahlaksızlığa ve inançsızlığa zorladınız. Tanrı yoktu, âhiret yoktu. Böylece insanlar menfaatin peşinde koşacaktı. Dolarla insanlığı idare edeceğinizi sandınız. Basın, yayın, okullar, işyerleri seferber edildi. Tanrı unutturulacaktı. 1897’deki Basel Kongresi’nde karar aldınız. Bugünkü nesil bitince Tanrı’ya ve âhirete inanan kalmayacaktı. Gelecek yüz yılı öyle planladınız. 1997’de yepyeni bir dünya oluşacaktı. Tanrı yok, âhiret yok. Herkes sadece yaşamak ve zevk için çalışıyor. Ailesiz, inançsız, mülkiyetsiz, devletsiz bir dünya...
28 Şubat bunun uygulaması idi ama başaramadınız.
Kur’an bu âyette önemli bir açıklama yapmaktadır. Siz zannetmeyiniz ki bütün bunları bize rağmen yaptınız. Bütün bunları yapmanıza biz izin verdik. Sermaye terakümünün olabilmesi ve sanayi inkılâbının gerçekleşmesi için faizli sömürü düzenine ihtiyaç vardı. İnsanlığın dinlerine karıştırdıkları batıl inançları yok etmek için ateizme ihtiyaç vardı. Donuklaşmış mülkiyet anlayışını yeniden düzenlemek için eski mülkiyet anlayışının yok edilmesi gerekiyordu. Bu sebeple siz bütün bunları Allah’ın bilgisi ve müsadesi nisbetinde yaptınız. Nasıl gece ve gündüz varsa, nasıl yaz ve kış varsa, aynen bunun gibi uygarlaşmada da gece var gündüz var, yaz var kış var. Biliniz ki buraya kadar size ihtiyaç olduğu için faaliyetinize imkân verdik diyor, Allah. Bundan sonra ise yeni bir dünya oluşacak, “ADİL DÜZEN” oluşacak, Kur’an düzeni gelecektir. Beş bin yıldır hazırlanan “Kur’an düzeni” üçüncü binyılda tam uygulama imkânını bulacaktır.
Bir meyvalık yaşlandığı zaman onları kökünden sökerler ve tarlayı boş olarak hazırlarlar. Sonra oraya yeni fidanlar dikerler. Böylece yeni bahçe oluşur.
İşte, kapitalizm ve sosyalizm yeryüzünü böylece eski yaşlanmış, bozulmuş, işe yaramaz hale gelmiş sistemlerden temizledi. Şimdi hazır alana yeni uygarlığın fidanlarını dikme zamanıdır.
Her şey Allah’ın bilgisi ve takdiri içinde yürümektedir.
Bizim “ADİL DÜZEN” çalışmalarımız da bu takdir içindedir.
قَالَ يَاقَوْمِ
QAvLa YAv QaVMı
“Ey kavmim diye kavl etti”
Yani bugün bizim insanlığa söyleyeceklerimizi söyledi. Hazreti Şuayb Medyen halkına söyledi. Biz de Türkiye halkına söyleyeceğiz. Karşı kurupta olanlara söyleyeceğiz.
Bugün Türkiye’de iki grup var.
Biri İslâmiyet’i esas alan grup ve onun karşısında görünürde birleşmiş üç grup; CHP grubu, MHP grubu, HDP grubu. CHP laik devlet istiyor yani Allah ve insanlık sırtını arkasına atacak, onu göremeyeceğiz. MHP İslâmiyet’i bir kavmin kültürü olarak ele alıp geçmişteki inanışları uygulamadan muhafaza etme durumundadır. İslâmiyet’e karşı değildir ama yönetime İslâmiyet’in hâkim olmasını da istememektedir. HDP ise ne istediğini kendisi de bilmemekte, bu ülkenin düşmanları ile birlik içinde debelenmektedir. İnanmış insanları da 7 Haziran seçiminde HDP tarafına geçirmekle büyük başarı elde etmiştir.
İkinci kutup ise İslâmiyet’i benimsemektedir ama yenilik taraftarı değildir.
Şimdi biz hasseten İslâmiyet’e karşı olan gruba hitap ederek söylemek durumundayız.
Hazreti Şuayb aleyhisselam da bunu yapmıştır.
أَرَهْطِي أَعَزُّ عَلَيْكُمْ
Ea RaHOIy EaGazZu GaLaYKuM
“Rahtım size daha aziz gelmektedir”
Allah var, insanlık var. Büyük uygarlık gelişmesi devam etmektedir. Allah Kâinatı insan için yarattı. İslâm uygarlığı, barış uygarlığı adım adım ilerlemektedir. Devlet aşamasından önceki toplayıcılık, avcılık, çobanlık ve çifçilik dönemlerinden sonra Hazreti Nuh ile başlayan ve bin yılda bir yenilenen uygarlıklar devam ediyor. İnsanlık bir kişi gibi bundan altmış bin yıl önce doğmuş, beşbin yıl önce baliğ olmaya başlamıştır; yirminci yüzyılın sonunda baliğ oldu. Şimdi kendi medeniyetini kurma durumundadır. Asıl güçlü olan ve kulak verilmesi gereken bu büyük oluşu oluşturan Allah’tır; O’nun halifesi olan insanlıktır. Nur cemaati, AK Parti, muhalif partiler; bunlar bu büyük oluşum içinde yer alan birer parçadan ibarettir. Onlar bugün güçlü olur yarın olmazlar, bugün güçsüz olur yarın güçlenebilirler ama daha izzetli görülmemelidirler.
Bakınız; biz size demiyoruz ki biz sizden izzetliyiz. Tam tersine, biz asıl izzetli olana bağlıyız. Gelin siz de bize katılın diyoruz.
Biz semt kooperatifleri kurmalıyız ama güçlenip sermayeyi çökertmek için değil. Kendimizin sömürülmeden yaşama imkânı bulmamız için semt kooperatifleri kuruyoruz. Biz izzetli olmayacağız. Bütün izzet Allah’ındır; O’nun halifesi olan insanlığındır.
مِنَ اللَّهِ
MiNa elLAvHı
“Allah’tan”
Burada “Allah’tan” dediği zaman Âlemlerin Rabbi Allah anlaşıldığı gibi insanlık da anlaşılır. Âlemlerin Rabbi Allah Hazreti Âdem’den beri insanlara peygamberleri göndermekte ve onları eğiterek geliştirmektedir. Böylece uygarlığı onlar oluşturdular. Kuvvet uygarlıkları o uygarlıkların uzantılarıdır. O halde izzetli olan bu düzeni düzenleyen Allah’tır.
Bu tarihî akışa bakıp O’nun kitaplarını ve uygarlıklarını öğrenip O’nun izzeti istikametinde ilerlememiz gerekmektedir.
Buradaki ikinci mana ise insanlıktır. İnsanlığın yöneticileri değil, insanlığın halkı değil, kişilerdir. Onların ayrı ayrı direnmeleri sonucunda zalim yöneticiler teslim olurlar. Türkiye ve Sovyetler bunun açık örnekleridir. Türk halkının diretmesi sonunda ateist yönetim sona ermiştir. Sovyet halklarının direnmesi sonunda komünizm ideali son buldu.
Sermaye ve siyaset şunu bilmelidir ki sonunda halkın dediği olacaktır.
وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَاءَكُمْ ظِهْرِيًّا
Va itTaPaÜTuMUvHu VaRaEKuM JıHRıyYan
“Ve onu veraınızda zıhrıy ittihaz ettiniz”
“Zıhr” arka demektir. İnsanın verası görünmeyen taraftır. Arkası vera olduğu gibi uzağı da veradır. Ufkun arkasındaki veradır. Arka tarafındaki veradan bahsederken zıhrıy denmektedir. Uzaklara atıp görünmez hâle getirmeleri halkın gözünden uzak tutma şeklinde ortaya çıkmıştır.
İnsanlara ispatsız varsayım olarak tanrısız yani Allah’sız bir Kâinatı oluşturup onu her sahada hâkim kılmadır. Örnek olarak biyolojik evrimin moleküllerin tesadüfen birleşmesi şeklinde oluştuğunu açıklamak böyledir. Tanrı yoktur ama kendi kendine nasıl bu dünya oluştu? Tüm aydınlanma çağı dedikleri dönem işte bu dönemdir.
Bu âyetin manasını görebilmek için Darwinistlerin eserlerini okumanız yeterlidir.
“Adil Düzen” bu anlayışı reddetti.
İlmin peşin kabul ettiği veya reddettiği bir şey yoktur. Varsayıma dayanarak hareket eder. Çıkmaza girdi mi onu terk eder. Başka varsayımı koyar. Tanrı’sız ve âhiretsiz varsayımlar çıkmaza girmiştir. Artık o varsayımlar üzerinde ısrar etmek küfrün kendisidir.
إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌ (92)
EinNa RabBiY BiMAv TaĞMaLUvNa MuXIyOun
“Rabbim amel ettiklerinizi muhittir.”
Burada da “Rabbim” kelimesi geçmektedir.
“Ta’melûne”yi amel ettikleriniz değil de amel ettiğimiz şeklinde anlamalıyız. “Rabbim” demekle buna işaret etmektedir.
Kavmi farklı amel etmektedir. Hazreti Şuayb ayrı amel etmektedir. Ama sonunda bunlar işi oluşturmakla Rabbin takdiri ortaya çıkmaktadır. Her şey O’nun takdirine göre yürümekte, bize farklı görevler vermiş bulunmaktadır.
“İhata etmek” çevirmek demektir. Hait çeperdir. İçerdekiler dışarı çıkmasın diye çeviririz. Dışarıdakiler içeri girmesin diye çevreleriz. Uygarlaşmadaki tüm olaylar sınılandırılmıştır, kapalı alanda serbestlik verilmiştir. Çeperde dışarıdan içeriye de girilmemektedir.
O halde olayların tamamını Allah çevrelemiştir ve kendi istediği istikamette hareket etmektedir. Bugün yeryüzünde mevcut olan dini kuruluşların hepsi iyi insan yetiştirmektedir, iyi yapı malzemesi üretmektedir, ne var ki bunu karşı taraf alıp kullanmaktadır.
“Adil Düzen” bu malzemeyi yapı hâline çevirecektir.
وَيَاقَوْمِ اعْمَلُوا عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ وَارْتَقِبُوا إِنِّي مَعَكُمْ رَقِيبٌ (93)
Va YAv QaVMı iGMaLUv GaLAy MaKaNaTiKuM EinNıY GaMiLun SaVFa TaGLaMuvNa MaN YaETIyHı UaÜaBun YuPZIyHi Va MaN HuVa KaÜıBun Va iRTaQıBUu EinNIy MaGaKuM MüRTaQıYBun
“Ve Ey Kavmim! Mekânetiniz üzerine amel ediniz. Ben amel edenim. Onu ihza edecek azabın kime ety edeceğini ve kimin kâzib olduğunu ilerde ilmedersiniz. İrtikab ediniz, ben de sizinle beraber rakîbim.”
Hazreti Şuayb bu karşı grupla konuşmalarından sonra tüm Medyen halkına dönüp diyor. Bulunduğunuz yerde işlerinizde işlemeye devam ediniz. Ölçüde ve tartıda hile yapınız, fiyatlara ve ücretlere müdahale ediniz. Şeriatı, Allah’ı unutarak laik kafanızla yaşamaya devam edip ahlaksızlığı ve dinsizliği telkin ediniz. Ben de bunların kalkması için çalışmaya devam edeceğim. Onu hızy edecek azabın kime geleceğini ileride yani kıyamet gününde öğrenceksiniz. Bu dünyada öğrenemezsiniz, çünkü birden helak olup gideceksiniz. Ben mi yalan söylüyormuşum, yanlış söylüyormuşum, orada göreceksiniz.
Kizb yanlışın da yalanın da karşılığıdır.
Bizim bugün “Adil Düzen”e karşı olanlara söyleyeceklerimiz bunlar olacaktır. Hileli hayata devam ediniz. Fiyatlara ve ücretlere müdahaleye devam ediniz. Biz de “Adil Düzen” çalışmalarına devam edeceğiz. Âhirette, biz mi hata ediyoruz, yoksa siz mi inat ediyorsunuz, orada göreceksiniz. İnsanlar içinde kimin aziz kimin zelil olacağını öğrenmiş olacaksınız.
“Rakaba” boyun demektir. “İrtikab etmek” kendi kendine beklemektir. “Adil Düzen” gelmeden insanlığın idare edileceğini sanın ve bekleyin. Ben de rakıbım yani gelecek olan “Adil Düzen”i sizinle beraber bekliyorum…
وَيَاقَوْمِ
Va YAv QaVMı
“Ve Ey Kavmim”
“Ve” ile atfedildiğine göre önceki muhataplardan farklı demektir. Gelecek azab yalnız karşı gelenlere ait olmayacaktır, halktan onlara uyanlara da gelecektir. Âhirette iyi olanlar cennete, kötü olanlar cehenneme gideceklerdir. Ama bu dünyada kötü düzende yaşayan iyiler de helak olacaklardır, cihad yapmayan iyiler de helak olacaklardır. Cihad yapanlar ve onların yakınları kurtulacaktır.
اعْمَلُوا عَلَى مَكَانَتِكُمْ
iGMaLUv GaLAy MaKaNaTiKuM
“Mekânetinizde amel ediniz”
“Mekânet” “Mekân”ın müennesidir. Fe’ale vezni üzeredir. Yerinizde amel ediniz demek olur. Yani herkes kendi yaptığı işi yapsın anlamında olur. Buradaki “t” çoğul tesidir. Her birinin ayrı mekânı vardır, her birinin yaptığı ayrı hile vardır, ayrı baskı vardır.
Buradaki emir şöyledir; ben sizi zorlamıyorum, ben sadece söyledim demektir.
Biz de insanlığa diyoruz ki; yaptığınız kötülükleri yapmaya devam ediniz. Biz sizinle mücadele etmeyecek, sizi yaptıklarınızdan vazgeçirmeyeceğiz.
Birinci “Adil Düzen” uygulamasında bence burada hata yapılmıştır. Biz iktidara talip olduk. Biz uyaracaktık. Meclis’e girecektik, iktidarı destekleyecektik ama “Adil Düzen”in gelmesi için çalışacaktık. Ülkemizi “Adil Düzen” kooperatifleri ile dolduracaktık.
Benzer hatayı Cemaat de yaptı. Devlet görevlerine talip olmayacaktı. Nur siteleri kuracaktı, tüm dünyaya nur siteleri ile yayılacaktı. Okul kurmayacaktı. Okullarında batının ateist dünyasını okutma yerine onların okullarına öğrenci gönderecekti. “Adil Düzen”i yaşayarak gösterecekti. Cari sistemde haram para ile hizmet yerine, Akevler’de kazanılacak helal para ile hizmet yapılacaktı. Böyle yapılsaydı bugün dünya “Adil Düzen” yani şeriat düzeni işletmeleri ile dolardı. Evet, Gülen’in okulları var ama ne yapıyor, ateizmi tedris ediyor!
إِنِّي عَامِلٌ
EinNı GaMiLun
“Ben âmilim”
Atıf yapmadan ben de âmilim denmektedir. Çünkü birbirine yakın ve birbirini tamamlayan bir amel değil, tam tersine birbirini yıkan ve yok eden bir ameldir.
سَوْفَ تَعْلَمُونَ
SaVFa TaGLaMuvNa
“İlerde bileceksiniz”
Başka türlü karine yoksa “sevfe”yi âhiret olarak “se”yi de dünya olarak anlıyoruz.
Bizim bu dünyada onları ikna etmemiz mümkün değildir,” ölürler de inatlarından vazgeçmezler.
مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ
MaN YaETIyHı UaÜaBun YuPZIyHi
“Onu ihza edecek azab kime gelecektir”
Bir kimse bir şey söylüyorsa ona kulak vereceksiniz, sonra üzerinde düşüneceksiniz; öyle oldu mu olmadı mı? Tartıda ölçüde hile yapıldı mı, karşılıksız para çıkarıldı mı, fiyatlara ve ücretlere müdahale edildi mi, ateistlik yapıldı mı? Sonra doğru ise sözleri değerlendirmek gerekir. Söylenenlere kulak tıkamak helake sebep olur.
وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ
Va MaN HuVa KaÜıBun
“Ve kimin kâzib olduğunu”
Yalancı veya hatalı kimdir, ancak orada öğreneceksiniz.
Biz çalışmamıza devam edecek ve zaferimizi göreceğiz.
Birinci Akevler uygulaması açıkca başarımızı ilan ediyor. O gün parti kuralım dedik, bugün ahşap evler ve yüz lojmanlı daireler kuralım diyoruz. Parti kurduk. Yarın bu da gerçekleşecek, semt kooperatifleri kurulacaktır.
وَارْتَقِبُوا
Va iRTaQıBUu
“Ve irtikab ediniz”
Kendi kendinizi denetleyip devam ediniz, başınıza hep aynı şeyler gelecektir.
AK Parti “Adil Düzen”i benimsemeden, Akevler”le işbirliği yapmadan eski satvetine kavuşacağını sanıyorsa hata içindedir. Ben geçmişte Kur’an’ın söylediklerine dayanarak iddialarda bulundum. İlkin yanılmış gibi oldum ama sonra hep isabet ettim. AK Parti tek başına iktidar olsa bile artık eski yaptıklarını bu düzende yapamaz.
إِنِّي مَعَكُمْ رَقِيبٌ (93)
EinNIy MaGaKuM RaQıYBun
“Ben de sizinle beraber rakıbım.”
“Mürtekıbun” denmiyor “rakıbım” deniyor yanı yalnız kendimi takip etmiyorum, genel olarak tarihi akışı takip ediyorum. Hatalı olursa düzeltmeye çalışıyorum.
1960’larda başladığımız geleceğe ait içtihatlarımızda şurada yanılmışız diyebileceğimiz bir şey yoktur. Tarih Kur’an’ın verdiği bilgiye doğru akmaktadır.
وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَأَخَذَتِ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ (94)
Va LamMAv CAvEa EaMRuNAv NacCaYNAv ŞuGaYBan ValLaÜIyNa EAvMaNUv MaGAHUv BiRaXMaTin MinNAv Va EaPaÜaTi elLaÜIyNa JaLaMuv elÖayXaTu FaEÖBaXUv FIy WARıHıM CaÇiMIyNa
“Ve emrimiz ciet ettiğinde Şuayb’ı ve onunla beraber iman edenleri bizden olan rahmet ile tenciye ettik ve zulüm etmiş olan kimseleri ise sayha ahz etti, dârlarında casim oldular.”
“Cae Emruna” Kur’an’da Hûd Sûresi’nde Nuh, Hûd, Salih, Lut ve Şuayb kavmi için geçmektedir. Bir de Nuh kavmi için Müminûn Sûresi’nde geçmektedir. Onunla beraber iman edenleri bizden olan rahmet ile tenciye ettik denmektedir. Yani kurtulmaları özel bir durumda olmuştur.
Akevler zulümle cihad etmeye başlayınca peşpeşe askeri darbeler olmuş, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne bile gidilmiştir. Ama hiçbir yöneticimiz veya sorumlumuz bir gece bile karakolda sabah etmemiştir, mahkûm olmamıştır. Allah bizi hep necata erdirmiştir. Eğer bir gün başımıza bir bela gelirse bilelim ki bu bizim hatamızdır yahut düzen gereği öyle olması gerekmektedir. Biz sevabımızı alacağız.
Bediüzzaman sürülmüştür, hapsedilmiştir ama ne olmuştur? O sayede arkadaşlar bulmuştur. Onun cihad arkadaşları hapishane arkadaşlarıdır. Zulüm yapalım derken ona hizmet edilmiştir. Gülen ABD’ye sürülmüştür ama oradan dünyaya nurları yaymıştır.
Zulmetmiş olanları sayha almıştır.
Sayha aslında gürültü demektir. Ne var ki bütün helak amillerinde sayha vardır. Kur’an azabı dört grupta toplar. Semadan gelen hasib, sayha, arza hasif, gark. Yere gömme ve suda boğma bellidir. Sayha yeryüzünde oluşmaktadır. Hasıb ise semadan gelmektedir. Yıldırım, fırtına sayha grubundandır. Sel deniz afetlerindendir. Hasıb gökte görevli kimselerin yere inip bombalaması şeklinde de düşünüleblir. Bugün bu hususa inanılmamaktadır. Ancak olmaması için hiçbir sebep de yoktur. Meleklerin gelip de yeryüzünde insanlara korku salması veya cesaret vermesi bu grup içinde sayılmaktadır. Yahut hesap içinde olabilir. Casim ise suda dibe çöken çökeltidir. Binalar yıkılmış, yere çökmüş, casim olmuş olur. Burada yıkılan binalar değil helak olup yerlere serilen bedenlerden bahsetmektedir. Atacağınız bir kimyasal bomba ile oradaki halkın hepsi dibe çöker.
“Casimîn” beş defa geçmektedir. İkisi Hazreti Salih Peygamberin kavmi için ölçüde Hazreti Şuayb Peygamberin kavmi için geçmektedir.
Bugün binaları yıkmadan içindekileri helak edecek bombalar aranmaktadır. Bulmuşlardır da. Demek ki Hazreti Salih ile Hazreti Şuayb kavimlerine benzer helak gelmiştir. Bugün böyle bir savaşla karşı karşıya kalınacaktır. İstanbul’un üzerinde bomba atıldığı zaman elektrik kesilir, yollar tıkanır, benzin istasyonları kapatılır, İstanbul halkı yerinde susuz ve elektriksiz helak olup yerlere çökmüş olurlar. Bu sesi çıkaran bir göktaşının atmosfere girmesi de olabilir.
Bizim getirdiğimiz ahşap dinlenme evleri sayesinde böyle durumlarda halkın oraya taşınıp bu helakten kurtulması önerilmektedir. Bizim önerdiğimiz yüz lojmanlı apartmanlar en az altı ay dışarıyla ilişkisini kestiği halde yaşanacak şekilde olacaktır. Ayrıca bu apartmanlar yeter derecede uzakta olacakları için daha az hasar göreceklerdir. Savunma araçları yaklaşacak, bombayı gelmeden patlatacak. Askerler değil bizzat apartman sahipleri bu savunma imkânına sahip olacaklardır.
وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا
Va LamMAv CAvEa EaMRuNAv
“Ve emrimiz ciet edince”
“Emrimiz” kelimesi buyruğumuz anlamında olduğu gibi işimiz anlamına da gelir. Vakti gelince, şartlar oluşunca demektir.
Adil Düzen Çalışanları hazırlanınca ve görevlerini yapacak hâle gelince, halka da yeterli tebliğ ulaşmış ve kendilerini koruyacak hal alınca demektir.
Demek ki şartlar “Adil Düzen”i getirecektir.
PKK sorununu çözümü için yıllardır diyoruz ki:
a) Herkese iş bulunmalıdır. Bu arada PKK’lılara da iş bulunmalıdır.
b) Yerinden yönetim kabul edilerek iç işlerinde özgür hâle getirmeliyiz. Kendi dilleri ile lise eğitimini yapabilmelidirler.
c) Hakemlerden oluşmuş yargı sistemi getirilmelidir. Çıkacak nizalar hakemler kararı ile çözülmelidir.
d) Bölge merkezlerinde güçlü ordularımız bulunmalı, bölgeleri savunmalıdır. İller arasında nizalar çıkar, komşular saldırırlarsa, ordu hakemler kararı ile müdahale etmelidir. İller iç güvenliği sağlayamazlarsa ordu desteklemelidir diyoruz.
Kimse kulak vermiyor. Şimdi savaş devam ediyor. Ordu PKK’yı yenecektir ama PKK bitmeyecektir. Bir gün gelir ülke birbirine girer, halk birbirlerini öldürür. Ordu bölünür ve aralarında savaş başlar.
نَجَّيْنَا شُعَيْبًا
NacCaYNAv ŞuGaYBan
“Şuayb’ı necata erdirdik”
Erbakan kendi eceliyle öldü, Bediüzzaman kendi eceliyle öldü.
Allah cihat yapanları hep korumuştur.
Adil Düzen Çalışanları o gün kurtulacaklardır, çünkü lojmanlı apartmanlara taşınacaklar, dinlenme evlerine taşınacaklar.
وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ
ValLaÜIyNa EAvMaNUv MaGAHUv
“Ve onunla beraber iman edenler”
Evet, beraber iman edilecek. Bir yerde toplanılacak, birlikte cihat yapılacaktır.
İktidara çatmak cihat değildir. Cihat nefsiyle cihattır. Kur’an’ın emirleri dışında oluşmuş kötü biatları terk edebilmektir. Kendimizi Allah’tan daha akıllı görmemektir.
“Meahu” kelimesi bunu ifade eder.
بِرَحْمَةٍ مِنَّا
BiRaXMaTin MinNAv
“Bizden bir rahmet olmak üzere”
Kurtulmaları için özel durumları yapacaktır, koruyacaktır.
وَأَخَذَتِ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ
Va EaPaÜaTi elLaÜIyNa JaLaMuv elÖaYXaTu
“Ve zulmedenleri sayha aldı”
Karadaki olaylar veya sosyal olaylar bu zulmü almıştı.
Bugün de çevre kirliliği, silahlanma, mafya, neslin dejenerasyonu bu sayhalardandır.
فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ (94)
FaEÖBaXUv FIyt WıYARıHıM CaÇiMIyNa
“Diyarlarında casimin olacaklardır.”
Kaçma imkânını bulamayacaklardır. Bulundukları yerlerde ölüler olarak serileceklerdir.
كَأَنْ لَمْ يَغْنَوْا فِيهَا أَلَا بُعْدًا لِمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ (95)
KaEan LaM YaĞNaV FIytHAv ELAv BuGDan Li MaDyANa Ka MAv BaGiDaT ÇaMUvDu
“Sanki orada gani olmadılar. Medyen Semud’un buud etmesi gibi buud etti.”
Kur’an’da “Lem Yağnev” üç defa geçmektedir. Biri Hazreti Salih, diğer ikisi de Hazreti Şuayb aleyhisselam için geçmiştir. Böylece ikisinin helakinin benzer olduğu ifade edilmiştir.
Bugün bir tufan beklenmiyor. Tüm yeryüzü denizlerle kaplanmayacaktır. Gökten hasıb da gelmeyecektir sanıyorum. Bugünkü afet Semud ve Medyen’e gelen bir afet gibi olacaktır. Beşeri saldırılar ile olacaktır.
Bir gün gelecek bu devre unutulacak, sermayenin 500 yıl içinde yaptıkları hatırlanmayacak bile, tarihin içinde izole yarım binyıl olacaktır.
Kur’an üzerinde işbölümü içinde çalışıp bugünkü uygarlığın üçüncü binyıl uygarlığına nasıl geçeceği ortaya konmalıdır.
Bundan sonra ne olacaktır?
Ancak Kur’an’daki kıssalar bugünkü ilimlerle yorumlanınca anlaşılır ve gelecekte olacakları bildirir.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92