NUR SÛRESİ- 9. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اللَّهُ نُورُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (35) فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ (36) رِجَالٌ لَا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ (37) لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ (38)
***
اللَّهُ نُورُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ
elLAvHu NUvRu elSaMAvTı Va eLEaRWı (elLAvHu FuGLu eLFaGaLAvTı Va eLFAGLı)
“Allah semavat ve arzın nurudur”
Nar, Nur, Ziya, Sıraç ve Vahhac (نَار- نُور - ضِيَاء - سِرَاج-وَهَّاج)
سِرَاجfitil demektir. Güneş’te depolanmış hidrojen vardır. Bu, enerji deposudur. Hidrojen 1637 elektronu ve pozitronu içerir. Kendisi + yüklüdür. Elektron dışarıdadır. Elektron çekirdeğin üzerine düşerse sahip olduğu enerjiyi dışarıya salar. Dört hidrojen atomu birleşerek helyum oluşur. Bu bir olaydır. Böylece Güneş’te hidrojenden oluşmuş atmosfer vardır. Güneş’te helyumdan oluşmuş yer vardır. Güneş’in yaşam alanlarında oluşan ışık dışarıya çıkarken atmosferde değişikliğe uğrar ve bize atmosferdeki oluşmuş şekliyle gelir.
Güneş’in hidrojen ile helyum arasındaki alanı hayat alanıdır. Cinler orada yaşarlar. Aynen yeryüzünde olduğu gibi dağları, dereleri, denizleri, bitkileri hayvanları vardır. Biz molekül hayatı yaşarız, onlar atom hayatını yaşarlar. Biz kömürün yanmasından yararlanarak yaşarız, onlar Karbon-12’nin Karbon-14’e dönüşmesinden yararlanarak yaşarlar.
Güneş’ten gelen ışıkları tahlil ettiğimizde böyle dönüşmenin mevcut olduğunu görürüz. Yani oksijen, azot, karbon orada da döngü içindedirler. Gerek Güneş’te gerekse bizde ışık hayatın kaynağıdır. Biz ışıktan yararlanır ve bu sayede çevremizi görürüz ve besinimizi temin ederiz.
“Allah semavat ve arzın nurudur” demekle tüm canlıların enerji kaynağıdır nur ve Allah nuru ile kâinatta varlığını göstermektedir.
مَثَلُ نُورِهِ
MaÇaLu NUvRIyHIy (FaGaLu FuGLıHIy)
“Nurunun meseli”
Allah’ın nuru olduğunu söyledikten sonra nurunun meseli diyerek Allah’ın nuru olmadığını da ifade etmiştir. Bir mesel olarak Allah nurdur. Zamanla o tezahürün birleşmesidir. Gerçekte ise zaman ve mekân dışında olduğu için Allah zaman ve mekân içinde nur olamaz. Kelamcılarsa Allah’ın sıfatları için “Ne kendisidir ne de gayrısıdır.” derler. Zaman içinde tezahürü gayrıdır. Çünkü biz onları farklı görmekteyiz. Zaman dışında var olma Allah’ın vasfıdır. Ayrı sıfatları yoktur.
كَمِشْكَاةٍ
Ka MıŞKAvTin (Ka MiFGAvLın)
“Mişkât gibidir”
Mumdan çıkan ışık çevresine çarparak yönlendirilir. Güneş’ten çıkan ışık çevreye yayılır, oradaki cisimlere çarparak özel biçim alarak gözümüze gelir, biz onu görürüz. Gördüğümüz cisim değil cisimden yansıyan ışıktır.
O halde görünen bütün varlıklar birer mişkâttır.
Cisimler birbirlerine etkilerini dalgalarla yaparlar. Elektromanyetik dalgalar ışık dalgalarıdır, boşlukta da seyrederler. Ses dalgaları cisimlerin titreşimidir. Koku gaz parçacıklarından oluşur. Tat sıvılarda oluşur. Bunun dışında dokunma duyumuz vardır, sertlik yumuşaklık bilinmektedir. Elimizin nerede olduğunu bilmekteyiz.
Bütün bunların hepsi sonunda sinirlerin ucunda 01’lere çevrilir ve beyne öyle gider. Bilgisayar da böyledir, biz tuşlara bastığımızda 01’leri üretir. Bilgisayar onu ekrana götürür, mikrofona götürür.
Sonunda uyarıcılar birer mişkâttır, onlar 01 elektromanyetik dalgaları yönlendirirler.
فِيهَا مِصْبَاحٌ
FıyHAv MıÖBAvXun (FıYHAv MıFGAvLun)
“İçinde misbah vardır”
Sabah aydınlık demektir. Yeryüzünün ilk 10 kilometresi Sema-i Ma’dır, yağmur oradan bize gelir. Ondan sonra gelen 100 kilometre Sema-i Şihab’dır, hava tabakasından oluşur. Gökten gelen meteorlar orada ısınır ve erir, yeryüzüne göktaşları çok ender inerler. Ondan sonra gelen 1000 kilometresi ise Sema-i Sabah’tır, ozon tabakasının bulunduğu alandır. Güneş ışıkları burada etkili olur ve bu tabakanın kalınlığı sabit kalır. Bu tabakadan geçen zararlı ışıklar filtre edilir ve bizim atmosferimize yalnız zararsız ışık gelir.
مِصْبَاحkelimesi مِفْعَال vezni üzere olduğu için ismi alettir yahut ismi zaman ismi mekândır.
Yunanlılar elektriği biliyorlardı. Cam veya kehribar üzerinde kumaşı sürterseniz tüyleri çeker, sürtülmüş cam sürülmüş camı iter, sürülmüş kehribar da sürtülmüş kehribarı iter, sürtülmüş cam sürtülmüş kehribarı çeker.
Yunanlılar buna elektrik demişlerdir, kehribar demektir.
Osmanlılar döneminde yayımlanan Ahterî-i Kebir isimli bir lügat vardır. Orada “misbah kehribar denen taştır” denmektedir yani Kur’an Yunanca tercümesi olan مِصْبَاحٌkelimesini aynen kullanmaktadır, içinde elektrik vardır diyor.
الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ
eLMıÖBAvXu FIy ZuCAvCaTin (elMiFGAvLu FIy FuGAvLaTin)
“Misbah zücac içindedir”
Elektriğin ışık verebilmesi için çok yüksek sıcaklıkta ısınması gerekmektedir. Hava ile temas ederse maden yanmaktadır. Edison bunun için on kişilik ekip kurmuş, 5000 deneyden sonra tungsten yarım saat dayanmış. O halde cam havadan tecrit eden ama ışığı geçiren bir maddedir. Bu sayede ampul bulunmuş olmaktadır. Elektrik benzetmesini kullanarak bize günümüzde keşfettiğimiz elektriği anlatmaktadır.
Erzurum’da talebe iken Cuma namazına gitmiştim. Erzurum müftüsü bunu anlatmış, Bediüzzaman’ın keşfini söylemişti, ondan sonra onun İşaretü’l-İcaz’ını okudum. Kur’an’daki ayetleri bir bir anlatmaktadır. İzmir’e gittiğimde ilk konferansımda bunları anlattım ve Bediüzzaman’ın Kur’an’ı anlamadaki maharetini açıkladım. Risale-i Nur şakirtleri ondan sonra benimle beraber oldular. Süleyman Tunahan’ın şakirtleri ondan sonra benimle beraber oldular. Müsbet ilme olan uyumumuzdan dolayı ordumuz bizim yanımızda oldu. Ordumuz Bediüzzaman’ı o konferansta tanımıştır.
الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ
elZuCAvCaTu KaEanNaHAv KaVKaBun (eL FuGAvLaTu KaEanNaHAv FaVGaLun)
“Züccac, kendisinin kevkev gibi olmasıdır”
كُوب büyük kazan demektir. كُوبَةtaş demektir. Taşın oyulmasıyla yapılan kazanlardır. كَوْكَب yıldız demektir.
Yıldızlar birer kazan mahiyetindedirler. Orada hidrojen kaynatılmakta ve ışık üretilmektedir. Bunlardan bir arada görünenlere burçlar denmektedir. Bunlardan milyarlarcası bir araya gelmekte ve galaksileri oluşturmaktadır. Bizim galaksimiz Samanyolu’dur.
Galaksimiz Sema-i Dünya’dır. Birbirine yaklaşmakta olan yıldızlardan oluşur. Kâinatın çapı büyüse de bunlar arasındaki mesafeler değişmez. Oysa galaksiler ışık hızıyla birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar.
دُرِّيٌّ
DurRıyYun (FuGLiyYun)
“Dürriye”
Yıldızların özelliği hidrojeni helyuma çevirmeleridir. Nasıl hayvanın memesinden süt sağılırsa, Güneş’ten de ışık sağılmaktadır. Güneş’in ışın salması ile lambanın ışın salması hep benzer olaylardır. Elektrik ampulünü tarif ederken aynı zamanda genel oluşumunu da anlatmaktadır.
يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ
YUvQaDu MiN ŞaCaRaTin MuBAvRaKaTin (YuFGaLu MiN FaGaLaTin MuFAvGaLaTin)
“Mübarek bir şecerden vakd edilir”
شَجَرَة dallanarak çoğalma anlamındadır. Bundan 13,7 milyar yıl önce Kâinat bir bilye büyüklüğünde patlamış, ışık hızına yakın hızla büyümektedir. İlk patladığı an, saniyenin %1’inde çıkan ışık şimdi bize ulaşmaktadır. Zaman o saniyede başlamaktadır. Ondan önce zaman yoktu, mekân yoktu, hareket yoktu.
Elektronlar ve pozitonlar vardı. Bunlar birbirine çakışık idi. Bunların özellikleri vardır. Bu parçacıkların özellikleri şunlardır. Maddeleri ile birbirini çekerler, yükleri ile birbirlerini iterler. Hepsi bir arada yerleşmiş iken çekmeler ve itmeler birbirine eşit olduğu için hareket yoktur, zaman yoktur, uzaklık da yoktur.
q elektrik yükü ise; m de kütlesel yük ise dört çeşit parçacık vardır.
(q+jm), (q-jm), (-q+jm), (-q-jm) vardır. Patlamada serbest kalan parçacıklarda +q, +q birbirini itecektir. -q, -q de birbirini itecektir, çünkü çarpımları pozitiftir.
Yükler ise -jm ile +jm çarpımları negatif olduğu için birbirini çekecektir. +jm ile -jm de birbirini çekeceklerdir. İşte bizim dünyamız budur.
İlk koptuğu anda birbirinden uzaklaşmaya başlayan -jm, +jm parçacıklar başka kâinatı oluşturmaktadırlar.
Mübarek şecer ilk patladığı zaman çoğalmaya başlamış, sonra dallanmış bugünkü kâinatımızı oluşturmaktadır. m’lerin yalnız çekeni vardır, iteni yoktur. q’ların hem çekeni hem de iteni vardır.
İlk patladığı zaman ne kadar parçacık varsa bugün de o kadar parçacık vardır. Buna “maddenin sakımı kanunu” diyoruz. İlk patladığı zaman ne kadar enerji varsa bugün de aynı enerji vardır. Artıp eksilmez. Parçalar birbirinden ayrıldıkları gibi birleşip varlıklar oluşturmaktadırlar.
Elektron ve pozitronlar birbiri etrafında dönerler ve dengelerini korurlar. Ne var ki birbirlerinin etrafında dönerlerken mıknatıslanırlar. Böylece onu dengede tutan başka mıknatıslara gerek kalmaz. Sekiz yüzlü şeklin yüzünde yerleşen çiftler merkezdeki pozitron veya elektron miktarı ile dengelenir. Böylece 17 atomlu ve pozitif veya negatif yüklü bir parçacık meydana gelir. Bu ilk birleşik parçacıktır. Bunlardan altı tanesi birleşerek bir merkezin etrafında dönmeye başlayarak birbirlerini dengelerler, 102 parçacıklı ikinci parçacık oluşur. 6*17=102
Bu parçacıklar da yine kürenin altı üç çemberinde yerleşir ve dönmeye başlar üçüncü birleşik parça oluşur. Böylece 612 parça eder. Bunlardan üçü bir pozitronun etrafında dönerek dengelenir, böylece 1836+1 (merkezdeki pozitron) en büyük parçacık proton oluşur. Bunlar da etrafındaki elektron ile hidrojen atomunu oluşturur. Proton sağlam bir parçacıktır. Diğer parçacıklar da bunların birleşmesinden oluşur. Protonu meydana getiren üç parçacık gözlenir. Ancak 102 parçacıklı parça ile 17 parçacıklı parça daha gözlenmiş veya keşfedilmiş değildir.
مُبَارَكَة olması bunların yer altında bol olması ve شَجَرَة olması bunların dallanarak gruplar oluşturmasını ifade etmektedir.
زَيْتُونَةٍ
ZaYTUvNatTin (FaGLuVLaTin)
“Zeytune”
Bu oluşmada madde ve enerji sakımı kanunu vardır. Ayrıca termodinamiğin ikinci meşhur kanunu vardır. İlk yaratılışta depolanmış halde bulunan hidrojen enerjisi ışık enerjisine dönüşmekte ve en yüksek seviyedeki ışık olmaktadır. Çünkü ışık hızı aynı istikamette giden bir düzeneğin enerjisidir. Zamanla ışık ısıya dönüşmekte ve diğer enerjileri oluşturmaktadır. a) Kimyasal enerji, b) Atom enerjisi, c) Elektrik enerjisi, d) Mekanik enerji. Isıya dönüşerek önce kademe kademe dönüşünce o enerjiden de yararlanırız.
زَيْتُونَة kelimesi زَيْتُون kelimesinden türetilmiş bir kelimedir, hidrojenin taşıdığı potansiyel enerjiyi ifade eder.
لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ
LAv ŞaRQıyYaTin Va LAv ĞaRBiyYaTin (LAv FaGLıyYaTin Va LAv FaGLıyYaTın)
“Ne şarkın ne de garbın”
Şarka veya garba mensup değildir. Elektrik enerjisi depolanmaz ama bir yerden diğer yere ışık hızıyla ulaşır. Nerde olursa olsun kullanılır. Mekân itibariyle şarklı ve garplı değildir. Aynı zamanda yeniden üretilmez, tüketilmez de; enerji sakımı kanunu vardır. Formüller enerji sakımı kanunlarına dayanır. Işık enerjisi ısı enerjisine dönüşür ama artmaz ve eksilmez.
يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ
YaKAvDu ZaYTuHAv YuWIyEu (YaFGaLu FaGLuHAv YuFGıLu)
“Neredeyse zeyti ida’ olacaktı”
كَوْد kelimesi كَوْن kelimesinin değişmesi ile oluşmuştur. كَادَ olmak üzeredir anlamına gelir. كَانَ oldu demektir. كَادَ olabilir demektir. Burada fiili muzari olarak kullanılmaktadır, olabilme manasındadır. Zeytin oluşmadan alabilirler demektir.
Işık salma olayı iki şekilde olmaktadır. Ya atomdaki elektrondan bir kısım çekirdekler birleşerek daha fazla atom ağırlığında parçalar oluşturur. Buna atom enerjisi veya hidrojen enerjisi diyoruz. Mıknatısla hareket eden parçacıklar ya demirden küçük atomları birleştirir demire yaklaşan atomlar oluşturur. Buna hidrojen enerjisi denir. Yahut demirden büyük atomlar parçalanarak atom ağırlıkları azalır. Buna da atom enerjisi diyoruz.
Her ikisinde ışık kaybı oluşur yani enerji ortaya çıkar.
Demir en düşük enerjiyi içeren maddedir. Onun için inzal olunmuştur. Kıyamete kadar olan olaylar hep demire dönüşme biçimindedir.
وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ
VaLaV LaM TaMSaSHuv NAvRun (VaLaV LaM TaFGalHu FaGLun)
“Ona nar hiç mess etmez halde”
Kimyasal olaylarda ateş tutuşturulur. Yani siz yakmaya başlarsınız, o devam eder. Oysa elektrikli olaylarda elektrik kendisi ısıtır, sıcaklık belli dereceye vardıktan sonra ışık verir, madde tükenmez. Yuvarlak ampullerde madde yüksek sıcaklıktadır. Helyum atomu elektron alır, ışık verir. Elektrik gelir onu iter yine elektrona dönüşür. Böylece devam eder. Orada bir şey tükenmez. Tükenen Güneş’teki hidrojendir. Ampulde ışık salan enerjiyi hızlandırılan elektronun ışık vererek tekrar eski haline dönmesi şeklinde olur.
Kur’an bu ayette elektrik enerjisinin ışık olarak kullanılış şeklini anlatmaktadır. Zariyat Suresi’nde ise Maxwel’in dört elektrik yasasını anlatmaktadır.
Elektriğin ışık üretmede kullanımı 1880’lerde Edison’un ampulü yapmasıyla başlamıştır. 20. Yüzyılın ortalarında başında bilgisayarlar kullanılmaya başlanmıştır. Yani elektriğin kullanılması yirminci yüzyılda tamamlanmıştı. İnsan sinir sitemi bilgisayarı tam olarak kullanmaktadır. Canlılarsa kas sistemi ile elektrik enerjini mekanik enerjiye dönüştürmektedir. İnsanın başka canlılarda görülmeyen bir kullanış şekli daha vardır, bu da elektrik motorlarıdır, buhar makineleridir. Hücrelerde enerji motor tekniği ile kullanılmaktadır. İnsanlar ise bugün motorla uzaya ulaşmaktadırlar.
Kur’an, ayetleri ile bunları bildirmektedir.
نُورٌ عَلَى نُورٍ
NuvRuN GaLAv NUvRın (FuGLun GaLAy FuGLın)
“Nur üzerine nurdur”
Allah semavat ve arzın nuru olarak başlamış, مَثَلُنُورِهِ ile gerçekten nur olmadığını, o nurun haliki olduğunu bildirmiştir. Buna göre elektrik enerjisinin ışık enerjisine çevrilmesini anlatmıştır.
نُورkelimesinin nârdan (نَار) farkı vardır. نُورaydınlatan demektir. Yani ışık gelir, cisimlere çarpar ona göre dalgaları değişir gözümüze gelir. Gözümüz onu mercekten geçirerek gözde 01’lere dönüştürür. Beynimiz 01’leri okur. Ruha bilgi verir, biz onu görürüz. Yani nârda fiziki yakıcılık vardır. Burada ruhi idrak vardır.
Allah burada “nur üzerine nurdur” demektedir. Yani insanın bilincinin ruhunu anlatmaktadır. Bir sabit mıknatıs alır, ona elektrik vermeseniz de onun mıknatıslığı devam eder, demiri çeker. Ama yumuşak demir sarılı bobine elektrik verirseniz, onun mıknatıslığı başlar ama elektriği çekerseniz mıknatıslığı gider.
Allah haliktir, devamlı olarak halk etmektedir. Yani Allah eğer kâinattan kendi halkını çekse kâinat birden varlığını kaybeder. Kâinat nur üzerine kurulmuştur. Nurun nuru da Allah’tır. Allah kendi nurunu bizim yaşadığımız nurdan çekecek olursa tüm kâinat bir anda zulumatta kalır.
يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَنْ يَشَاءُ
YaHDı elLAvHu Li NUvRIyHıy MaN YaŞAvEu (YaFGaLu elLAvHu Li FuGLiHİy MaN YaFGaLu)
“Allah nuruna, meşiet edeni (veya meşiet ettiğini) hidayet eder”
Buradaki مَنْيَشَاءُ iki anlama gelir. Allah kimi isterse ona hidayet eder yahut Allah isteyene hidayet eder. Kur’an gelinceye kadar Allah hidayet edeceği kimseleri kendisi seçer ve onlara görev verirdi, onlar da Allah’ın hidayeti ile kendileri hidayete erer insanları onlar hidayete götürürlerdi.
Kur’an’dan sonra ise artık hidayet edecek kimseleri kendisi seçmiyor. Hidayet yolunu arayanlara imkânlar hazırlamaktadır. Onlar kendileri nuruna talip olurlarsa giderler, talip olmazlarsa kendi gayya kuyularında gark olup giderler.
Artık şimdi hidayete ermek için onun talibi olmak gerekir. Dini istismar etmek veya dinde fitne yaparak dalalette kalmak kişilerin kendilerine aittir. Buna karşılık eğer insan nurunu arıyorsa, Marx bile samimi ise Allah onu nuruna hidayet edecektir.
Marx bana göre Marksizm’de samimi değildir. O Marksizm’de Yahudi emperyalizmini ilmileştirmek için teoriler geliştirdi. Mevcut olan düzeni yıkmaya çabaladı; aileyi, mülkiyeti, dini, devleti inkâr etti. Mevcut düzeni yıkacak, yerine Yahudi tek devletini getirecekti.
1960’larda bunun farkına vardık. İşe bir kooperatifle başladık. Sonra parti kurduk. Adil Düzen’i ortaya koyduk. Marksizm yıkılıp gitti. Bugün de Sermaye yıkılıp gitmektedir.
Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. Kimler Allah’ın nurunu istiyorlarsa onlar tamamlayacaklardır. Yalnız Sünniler değil, Şiiler de cihaddalar. Yalnız Kuran ehli değil Hıristiyanlar da cihaddalar. Papalık cihaddadır. Ortodoks Rusya cihaddadır. Budistler cihaddadır, Hindular cihaddadır.
Nurun ala nurdur, Allah. Kur’an ve diğer ilahi kitaplar O’nun nurudur. O kitaplar O’nun sözleridir. Kur’an’ın desteği ile Allah her gün hidayetini göstermektedir. Bu vahye dayanan nur olduğu gibi bugün insanların ulaştığı müsbet ilimler de Allah’ın nurudur. Kitaplar üzerine oturmuş olan ilimdir. Bizim usulümüz şudur. Eğer vahiy ile kesin bir sonuca varılmışsa onda yanlış olmaz. Eğer müsbet ilimle de bir sonuca varılmışsa onda da hata olmaz. Eğer naklin ve ilmin kesin olarak vardığı sonuçlar arasında çelişki varsa o zaman nursuz demektir.
Said-i Nursi’nin başlattığı Kur’an’ı ilimle tefsir usulünü şimdi siz bu denemeleri oluşturmakla teyit ediyorsunuz. Evet, bu seminerler nur üzerine nurdur, çünkü bu seminerler Kur’an’ı müsbet ilimlerle anlama usulüdür.
Kur’an’ı müsbet ilimlerle tafsil etme görevine siz talip oldunuz. Allah da size bunu nasip etti. Devam edecek inşallah.
وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ
Va YaWRiBu elLAvHu eLEaMÇAvLa (Va YaFGıLu elLAvHu eLEaFGAvLa)
“Ve Allah meselleri darb eder”
Diğer hayvanlar ancak görünenleri fark ederler. Onların beyinlerinde başka kâinat yoktur. Oysa insan beyni kendisi dünyalar oluşturur. Çevremizle beynimiz arasında bir etkileşme ve uyum vardır. Allah kendisini bize misallerle anlatmaktadır. İnsan mesel sayesinde zaman ve mekândan münezzeh yaratıcıya ulaşabilmektedir.
لِلنَّاسِ
LıEnNAvSi (LieLuFGALı)
“Nâs için”
İnsanlara meseller anlatmaktadır. Bu sayede biz yaratılanlar sınıfından yaratanlar sınıfına doğru adım atıyoruz. İnsan uygarlaşan varlık olarak yaratılmıştır. Uygarlaşma demek tanrılaşma demektir, Tanrı’nın bazı vasıflarının benzerlerini taşımaya başlama demektir. Kendi zavallılığımızı ve acziyetimizi gördükten sonra ulaştığımız yüksek başarılar ancak ve ancak O’nun lütfu ve ihsanı olmaktadır.
İnsanları ikiye ayırdı. Biri hidayet ettiği kimselerdir. Diğeri ise bütün insanlıktır. Şunu bilmemiz gerekir ki insanlık üçüncü binyıl uygarlığına girerken ona karşı çıkanlar da O’nun rahmeti sayesinde yeni dünyanın nimetlerini yaşayacaklardır.
Erbakan nerede yetişti? Erdoğan nerede yetişti? Daha başkaları nerede yetişti? Bugün insanlık bunları konuşuyor. Bizim ne kadar zavallı olduğumuzu hepimiz biliyoruz. Ama savunduğumuz görüşler dünyanın görüşleri olmaktadır.
Akevler kurulmadan öncesinde ABD’liler zencilerden tiksinmekteydi. Aynı otobüse binmezler, aynı lokantada yemek yemezlerdi. Bugün ABD’de Yahudiler kadar zenciler de etkilidirler.
وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (35)
Va elLAvHu BiKulLi ŞaYEin GaLIyMun (Va elLAvHu BiKulLı FaGLın FaGIyLun)
“Ve Allah her şeye alimdir.”
Darb fiilinden sonra gelen isim cümlesi hal için olur. Allah misaller darbetmekle her şeyi öğretmektedir. Burada nekre gelmesi Allah’ın her şeyi insana misallerle anlatmış olmasından ileri gelmektedir. Allah her şeyi öğretendir ama O her şeyi herkese değil hidayeti isteyenlere veya ilmi yapanlara öğretir.
Marife gelseydi insana her şeyi öğretmiş olurdu.
YORUM
Tüm yeryüzündeki bütün insanları içerir, hatta yaşamakta olanları, yaşayanları ve yaşayacakları içine alır. İnsanlık en büyük canlıdır. İlk yaratıldığı zaman yapısı bitkideki yapı idi. Aralarındaki ilişki maddeseldir. Beş duyu ile çevreyi algılıyor, sonra beş duyu ile anlatıyorlardı. Kişisel yapıları hayvandı, sosyal yapıları bitki şeklinde idi. Çünkü henüz aralarında ilişki kurarken elektriği kullanamıyorlardı.
İnsanlık beş bin senedir uygarlaşmaktadır. DNA’lardan oluşan bitkisel hayattan 01’leri de kullanmak için çaba göstermiştir. Ancak yirminci asrın sonunda cep telefonlarının icadı, bilgisayarın icadı ile bitkisel yapıdan hayvansal yapıya geçmiştir, DNA’ların yanında 01’leri de kullanmaya başlamıştır.
Bu ayet büyük inkılabı haber vermektedir. Topluluk hayvansal yapıya kavuşmuştur.
İnsanın her hücresi arasında sinirsel bağlar vardır. Saç gibi tırnak gibi çok az yerlerde sinirler yoktur. Yirmi birinci yüzyılda artık herkesin cebinde cep telefonu var, 10 milyar insanla konuşma imkânına sahiptir. Eski yapı hala devam etmektedir. Belki bu asrın sonunda hiç kimse artık devlet dairesine başvurup bir iş yapmayacaktır. Telefonda işlemleri tamamlayacak ve işini yapacaktır. Süleyman Akdemir bugünlerde böyle doçent oldu. Bir taraftan kişiler arası sıkı ilişki doğacaktır. Artık insanlık bir bedene dönüşecektir. Hac Yolları haberleşme sayesinde, program ve muhasebe hakkında elde edilecek sonuç bizi mekânda değil zamanda birleştirecektir.
Medhal’dekiler bana bankadan çekme yoktur, havale var deyip Lütfi Hocaoğlu’nun yaptığından daha ileri program yaptılar. Şimdi fırsat ele geçince akıllarına getirmiyorlar. Güngören’de Lütfi Hocaoğlu’nun sorumluluğunda bilgisayar merkezi oluşmalıdır. Bilgisayar derslerini Lütfi Hocaoğlu vermelidir. Ortaklık muhasebesinde Tayibet Erzen, cari muhasebede Yılmaz Güney’in müşavirliğinde ortaklık muhasebesi işler hale getirilecektir. Sedat Aksakal ise ortaklık projeleri yapacaktır. Çalışma gücünü kaybettiğim için benim katkılarım olamayacaktır. Bu çalışmalara katılacağım. Yaptığınızı görürüm inşallah.
Öz Türkçe ile:
“Allah göklerin ve yerin aydınlığıdır. O’nun aydınlığının benzeri, içinde ağartı olan mumluk gibidir. Ağartı cam içindedir. Cam, ağılan bir yıldız gibidir. Ne doğuda ne de batıda olan bol bir zeytin ağacından yakılmaktadır. Yağı ona ağartı hiç değmez halde neredeyse aydınlatır, ağartı üzerine ağartıdır. Allah isteyeni/istediğini ağartısına yol gösterir. Allah beşerlere örnekler verir. Allah her nesneyi bilendir.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Allah semavat ve arzın nurudur. O’nun nurunun meseli, içinde misbah olan mişkat gibidir. Misbah züccac içindedir. Züccac, dürri’ kevkeb olması gibidir. Ne garbta ne de şarkta olan mübarek zeytin şecerinden vukud edilir. Zeyti, ona nar hiç mess etmez halde neredeyse iza eder, nur üzere nurdur. Allah meşiet edeni/meşiet ettiğini nuruna hidayet eder. Allah nasa meselleri darb eder. Allah her şeye alimdir.”
اللَّهُ نُورُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (35)
elLAvHu NUvRu elSaMAvTı Va eLEaRWı MaÇaLu NUvRIyHIy Ka MıŞKAvTin FıyHAv MıÖBAXun eLMıÖBAvXu FIy ZuCAvCaTin elZuCACaTu KaEanNaHAv KaVKaBun DurRıyYun YUvQaDu MiN ŞaCaRaTin MuBAvRaKaTin ZaYTUvNaTin LAv ŞaRQVıyYaTin Va LAv ĞaRBiyYaTin YaKAvDu ZaYTuHAv YuWIyEu Va LaV LaM TaMSaSHUv NAvRun NuvRuN GaLAv NUvRıN YaHDı elLAvHu Li NUvRIyHıy MaN YaŞAvEu Va YaWRiBu elLAvHu eLEaMÇAvLa LıelNAvSi Va elLAvHu BiKulLi ŞaYEin GaLIyMun
***
فِي بُيُوتٍ
FIy BuYUvTin (FIy FuGUvLin)
“Beytler içinde”
Allah semavat ve arzın nuru değil orada nurdur. Semavat ve arzdaki nur Allah’a aittir demektir. نَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي (Hicr, 15/29)ayetindeki izafet ona ait olan onun mülkü olan Allah’a aittir. Yoksa Allah ruhun bir parçası değildir. Bundan sonra bahsedecek beytlerdeki ışık Allah’a aittir, O’nun mülküdür.
فِي مَسَاكِنَdemeyip فِيبُيُوتٍ denmiş olmasının hikmeti, yüz lojmanlı apartmanlar yalnız meskenlerden oluşmayacaktır; sanayi lojmanlarını, tarım lojmanlarını da ifade etmektedir. Yani orada hem kalınacak hem çalışılacak. Beytler çoğul getirilmiştir. Nekre olarak gelen cemlerde asgari sistem ele alınır. Çoğulun ilk asgarisi üçtür. Üç katlı binalara için أَنْ تُرْفَعَ denemeyeceğine göre burada asgari on veya yüzdür. Topluluklar için on alıyoruz. Binalar için yüz alıyoruz. Her kat on dairedir. Her kat yükseltilmiştir. Bundan dolayıdır ki zemin katlarını işyeri yapıyoruz. Mesken olan katlar on tanedir. Kur’an bu topluluklara “Karye” demektedir. Diğer taraftan tüm apartman lojmanlarının sayısını 100 olarak alıyoruz. Çünkü bunlara ehli beyt, ehli karye denmektedir. Onlu sistemde Karye, Belde, Medine, Mısr yüzlerin katlarıdır. On apartman bir kabile olmaktadır.
مِائَة kelimesi yüz sayısını gösterir, مءي kökünden gelir. Dolayısıyla sayılarda da 10, 100 10 000 topluluklar için geçer. 10 ocak, 10 000 Bucak için geçer. O halde “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nda yer alan rakamlar bu sure içinde de teyit edilmektedir. Kur’an’ın bütün ayetleri birbirine uyum halindedir.
أَذِنَ اللَّهُ أَنْ تُرْفَعَ
EaÜiNa ealLAvHu EaN TuRFaGa (EaFGıLa elLAvHu Ean TuFGaLa)
“Ref olunmasına Allah izin verdiği”
Evet, elektriğin icat edildiği ve uygulamasının tam gerçekleştiği zamanda yüz lojmanlı binalar da gerçekleşmektedir.
Akevler’i ilk kurduğumuz zaman bahçeli evler moda idi. İzmir’in kenarında Akevler sitesinin yakınında bahçeli evler vardır. Onlar da bunu yapmak istediler. Ben Kur’an’ın bu ayetlerine dayanarak katlı yapıları önerdim. Kur’an’a uydum. Gecekondular Akevler örnek alınarak katlı apartmanlar olarak yapıldı. Sonunda ne oldu? Bahçeli evlerin iki katlı binalarını yıkıp yeni on katlı binalar haline getirdiler.
Devremülk sistemini sonra getirdiler, apartmanları da bahçeli evler yaptılar. Biz bahçeli devremülk siteleri yapmak için 4000 dönüm yer aldık, içinde sadece bir ağaç vardı, onu da ben kestim. Yeniden ağaçlandırmaya başladım. ‘Siz kooperatifi şeriata göre yönetiyorsunuz’ diyerek o yere orman dediler! Yönetim arazimizi gasp etti. Gasp hala devam ediyor.
وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ
Va YüÜKaRa FIyHAv iSMuHUv (Va YuFGaLa FIyHAv FiGLuHUv)
“Ve orada ismi zikr olunur”
İşte o Akevler kuruluşunda bazı mollalar çıktılar ve bize peygamberin hadisi var zina ve bina medeniyeti dediler, önce bize karşı çıktılar, katlı binaların meşru olmadığını ileri sürdüler. Sonra baktılar ki Akevler’in dediğine halk uyuyor, sırf halkı bizden uzak tutmak için İstanbul’da Erenköy kurdular, Ankara’da Öz Elif kurdular, Konya’da da Erenköy kurdular. Turgut Özal da bizim bu uygulamamızdan yararlanarak bugünkü kooperatifleri kurdu, sonra tekelleştirerek Sermaye’ye teslim etti.
Bu mücadelemizi Hayrettin Karaman, Sebahattin Zaim, Beşir Atalay, Bülent Arınç, Abdullah Gül bizzat yaşamışlardır.
Ben kâhin değilim. Ben Kur’an’dan anladıklarımı size anlatıyorum. Kur’an’da hata yok, eksik yok. Hatalar ve eksikler bana ait, isabet varsa ona aittir, onun mucizesidir.
يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا
YuSabBiXu LaHUv FIyHAv (YuFagGıLu LaGHUv FIyHAv)
“Orada O’nu tesbih eder”
Dün meclis başkanı Oramiral Cuma namazını kıldı diye sonraki seçimde listeye bile koymadılar. Bugün neredeyiz? Kılıçdaroğlu kendisi Cumayı kılamıyor ama Cuma kılanları partisinin adayı olarak cumhurbaşkanlığına aday gösteriyor.
Bu ayetleri biz şimdi açıklamıyoruz, o tarihlerde açıkladık. Herkesin olmaz dediği yola koyuldular. Allah’ı tesbih etmek demek topluluğun işlerini yapmak demektir.
Evet, şimdi köşkte Allah tesbih ediliyor.
Biz o zaman ayetleri yazıp yorumlamakla kalmadık, bizzat Akevler’in 14 katlı binalarını diktik. Akevler’in yolunu tutan Gülen dünyada Nur apartmanlarını dikti. Tabi bu 60 sene önce oluyordu. Bugün seksen yaşında olanlar o zaman daha üniversite bitirmemiş gençlerdi. Allah’ın dediği oldu mu? Oldu. Ondan sonra başkalarına bir şey demiyorum. Bugün bu gerçekleri görüp sesime kulak vermeyenlerin nasıl uyuduklarına şaşarım.
بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ (36)
Bi eLĞuDuvVi Va eLEAvÖALı (Bi elFuGUvLı Va eLEaFGAvLı)
“Ğuduv ve asalda”
Sabah ahşam dönemleri demektir. Gündüz namazlarından bahsetmektedir. Yüz lojmanlı apartmanlarda, kadınlar, yaşlılar, çocuklar ve sakatlar çalışırlar. Erkeklerin işi ise tarımda veya ağır sanayide çalışma olacaktır. Onlar gündüzün apartmanda bulunamayacaklar ve orada namaz kılamayacaklardır. Bu apartmanlarda öğle ve ikindileri kılamayacakları için yalnız apartman dışında çalışanların zikrini yapacaklardır. O zaman bu ayetlere mana veremiyorduk. Bugün ise bunların hepsi bir mucizedir. Siz seminerleri takip edenlerden bir isteğim vardır. Burada anlatılanları iyi belleyin de dilsiz, sağır ve körlere anlatmaya çalışın.
Burada namaz vakitlerini de yeniden hatırlayalım.
1- Sabahleyin vitir ezanı okunur, herkes kalkar ve üç rekâtlı vitir namazını kılar.
2- Güneş doğmadan önce birlikte sabah namazı kılınır. Ocak ikiye ayrılır. Rical olmayanlar apartman içinde kalırlar, çalışırlar ve yaşarlar. Rical olanlar uzağa giderler ve ağır sanayide yahut tarımda çalışırlar, öğlen ve ikindiyi orada kılarlar.
3- Sabah mesai tatil edildiğinde öğle namazını kılanlar ikindiye kadar istirahat ederler. Akşamları duruma göre rical akşam namazını eve döner orada kılarlar yahut işyerinde kılıp dağılırlar. Mevsime göre ve işe göre davranırlar.
4- Akşamdan sonra mescitte toplanıp yatsı namazı kılınır, erkekler ve kadınlar beraber namaz kılarlar.
YORUM
Üçüncü binyıl uygarlığı 2000 yıllarında oluşacak ve Kur’an 50 yıl önce haber vermiş olacaktır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısını ele alın. Akevler tarihini ortaya koyun. Kur’an’ın mucizesi gerçekleşmiştir. Uygarlaşma yeni bir peygamber gelmeksizin olduğu için her isteyen bu yolun yolcusu olmuştur.
Yüz lojmanlı işyeri apartmanları tasvir edilmiştir.
Demir en sert madendir. Kuvvet taşıyan elemandır. Çekme kuvveti büyüktür. Çimento ise basınca dayanıklılığı çok yüksek olan bir cansız varlıktır. Duvarların kireçle betonlanması daha önce bilinmiyordu. Beton ve demirin en iyi bir şekilde birbirini kavraması keşfi elektriğin keşfedildiği asra dayanmaktadır. Kur’an elektriği anlatmış, bunların kat kat olmasına izin verilen evlerde olduğu anlatılmıştır. Elektrik ve betonarmenin gelmesi bir mucizedir. Ama bunun aynı uygarlık kademesinde keşfedileceği başka bir mucizedir. Bu evlerin yüz lojmanlı işyeri apartmanlar olması burada ricalin Allah’ın ismini zikredeceğini bildirmesi asıl mucizedir. 1970’de başladığımız semt kooperatifleri çalışmalarımız aksamadan devam etmektedir. Bunun sadece demir ve beton uygarlığı olmadığını Kur’an açıkça ifade etmektedir.
Öz Türkçe ile:
“Yükseltilmesine Allah’ın olur verdiği ve içinde O’nun adının anıldığı evlerde. Onun içinde günün ertesi ile bitişinde O’na akarlar.
Kur’an kelimeleri ile:
“Ref edilmesine Allah’ın izin verdiği ve içinde O’nun isminin zikredildiği beytlerde. Onun içinde ğuduv ve asalda O’nu tesbih ederler.”
FIy BuYUvTin EaÜiNa ealLAvHu EaN TuRFaGa Va YüÜKaRa FIyHAv iSMuHUv Va YuSabBiXu LaHUv FIyHAv BieLĞuDuvVi VaL eLEAvÖALı
فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ (36)
***
رِجَالٌ
RiCAvLun (FıGAvLun)
“Rical”
Allah canlılar düzenini eşleşme üzerine kurmuştur. Virüsler, kromozomlar eşleşme ile başlarlar. Her canlının bir aile yapısı vardır. Canlılar içinde biyolojik seviyede gelişme insanda en yüksek seviyeye ulaşmıştır. İnsanın yaratılması ile biyolojik evrim durmuştur. Yeni canlı türleri artık var olmuyorlar.
Âdem biyolojik olarak bizden daha gelişmiş bir varlıktır. Onda mevcut olan genler artık bugünkü insanlarda yoktur. Birçok kromozomlar ortadan kalkmamış, mutasyonla bozulmuştur. O özellikleri biz taşımıyoruz. Aramızda vahiy alan nebiler artık yoklar.
İnsanlar ise sosyolojik bakımdan da evrimleşen varlıklardır. Kadınlarla erkekler arasında işbölümü yapılmıştır. Kadınlar çocuk doğuracak, süt verecek, büyütecek ve yemek, temizlik, tekstil gibi işleri de kadın yapacaktır. Buna karşılık erkekler yani rical ise savunma ve üretim yapacaktır. Bundan dolayıdır ki erkekler dendiği zaman kadınlar dâhil olmazlar. Nisa dendiği zaman çocuklar ve yaşlı erkekler de onların içinde yer alırlar.
Hemen şu soru sizin aklınıza gelmiş olacaktır: Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarında kadınlar, yaşlılar, hastalar yaşamayacaklar mı, zikretmeyecekler mi? Niye burada sadece erkekleri zikretti? Evet, bu ayette bizim yüz lojmanlı işyeri apartmanlarında rical olanlarla rical olmayanlar anlatılmaktadır. Rical olmayanlar apartmanda yaşamaktadırlar ve apartmanda çalışmaktadırlar. Rical ise sadece akşam ve sabah apartmana gelip birlikte yaşamakta ve eğitim almaktadır. Böylece yüz lojmanlı apartmanlarda ricalin görevini anlatmaktadır.
Apartman katlarında onar aile aşiret olarak kalırlar. Orada ortak üretim ve tüketim yapılır. Apartmanın hizmet katlarında da herkes çalışmaktadır. Ancak apartmanda yaşayanlar isterlerse çalışmayabilirler.
Şöyle açıklayabiliriz.
Apartman nisanın çalışması ve yaşaması içindir. Rical ise apartmanda çalışabilir ama onun apartman dışında da görevi vardır. Onlar güvenliği sağlarlar, ağır sanayide ve tarımda üretim yaparlar. Sadece akşam ve sabah tüm apartman sakinleri bir olurlar.
لَا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ
LAv TuLHIyHiM TiCAvRaTun (LAv TuFGıLuHUM FıGAvLaTun)
“Onlara ticaret ilha etmez”
لَهْوeğlence demektir. Zamanı üretim dışı harcamadır. لَعِب bedenidir. لَهْو ise zihnidir, hissidir. Yüz lojmanlı işyeri apartmanları üretim ve tüketim yerleridir. Apartmanda yaşayanlar orada üretirler ve ürettikleri ürünlerini tüccarlara satarlar. Tüccarlar onları piyasa malları ile değiştirirler ve apartmana getirirler. Halk da bakkallardan mallarını değiştirmiş olur. Yaşama devam eder. Her semt bir insanlık hücresidir. Kimse ürettiğini kendisi tüketmez, kimsenin tükettiği kendi ürettiği değildir.
Bundan dolayıdır ki rical semtler arası irtibatı sağlayanlardır. Barışta görevleri apartman üretimini götürüp satmak, dışarıdan da üretimi alıp getirmektir. Bundan dolayı başta tüccardan bahsetmektedir. Tüccarlar kan hücreleridir. Bey’ edenler ise sinir hücreleridir. Hücrenin yaşaması ile ilgili olanlar kan damarları ve sinir damarları düzenler.
وَلَا بَيْعٌ
Va LAv BaYGun (Va LAv FaGLun)
“Ve ne de bey’ ’”
Ticaret burada bey’den farklı zikredilmiştir, oysa bey’ de bir ticarettir.
بَيْعkelimesinde tokalaşmanın bir görevi budur. Komisyonculuk yaparlar. Onları anlaştırırlar. Bu meşrudur. Sosyalistler bunu kabul etmemektedirler. Ticareti sosyalistler faiz olarak görürler, onu yasaklarlar. Aslında Kur’an’da da bey’ vardır ticaret yoktur. Ticaret istisnai olarak vardır.
Semtin bonoları bunları sağlamaktadır. Halk ürettiği malları kendi bonosu ile değiştirerek tüm dünya piyasasına arz eder. Tüketici mallara talip olup değişimi gerçekleştirir. Tüccar alış-satışta zarar edeceği için bu zararı karşılamak için de ticaret meşru yapılmıştır.
Bazı şartları vardır:
a) Sermayenin zekâtını kamuya vereceksiniz. Eğer %2.5’tan fazla kazanıyorsanız ticaret deniyor yoksa piyasadan çekilme anlamındadır.
b) Tekel oluşturmayacaksınız, külfetsiz mal alıp satacaksınız. Herkesle eşit haklara sahip kılmak için ambar ve nakliye masrafları kamuca karşılanmalıdır.
c) Tüm mübadelede serbest piyasa hâkim olmalıdır. Kamu fiyatlara müdahale etmez, devlet tekelleşmeye müdahale eder.
تجر Türkçedeki becerikliyle akraba olan kelimedir. Tüccar kendiişinibiliranlamındadır. Bunlar alıcı ve satıcı arasında yapılan anlaşmayı realize ederler. Değişik piyasalar da bey’ ile oluşur. Zaman veya mekân farkından doğan kararlara sahip olma tüccarın işidir. Eski piyasalarda haberleşme daha çok mekân içinde olmuştur. Bugün bilgisayar sayesinde mekândaki fiyat farkları nakliye farkları bilinir. Zaman farkları ise devam etmektedir. Tüccarlar hangi malların fazla fiyat edeceklerini bilirler. Onları bakkallardan sipariş alırlar. Tüccarlar işyerine sipariş verirler. Piyasa dönem başlarında oluşur. Bugün peşin ödemeli sipariş yerine faizli veresiye sistemi ile denge kurmaktadır ama aslında kuramamaktadır.
Ortaklık döneminde Kur’an düzenini benimseyenler için dört özellik sayılmaktadır.
Semt kooperatifleri kurulacak, kooperatifler için de aşağıdaki vasıfları sayılan rical refah içinde olacaklardır, saadet içinde olacaklardır.
عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ
GaN ÜıKRı elLAvHı (GaN FiGLi elLAvHı)
“Allah’ın zikrinden”
Kur’an seminerleri yapmak Allah’ın zikridir.
Her gün yatsı namazlarında ve sabah namazlarında Kur’an yorumlarından en az iki sahifelik seminerler okunacaktır. Böylece Allah anılmış olacaktır. Zikr Allah’a izafe edildiği için marifedir. Herhangi bir zikri yapma değildir. Belirlenmiş zikirdir.
“Suphanallah, suphanallah” demek Allah’ı tesbih etmek demektir.
Kur’an’ın dört ismi vardır. Kitap yazılandır, Kur’an okunandır, zikir onu anlamaktır. Her seviyede insana hitap eder ve herkes seviyesinde anlar. Kur’an’ın dördüncü adı da furkandır, bu da Kur’an’dan hükümler çıkarmadır. فَالْفَارِقَاتِ فَرْقًاde furkandır (Mürselat, 77/4).
وَإِقَامِ الصَّلَاةِ
Va EiKAvMı elÖaLAvTı (Ve iFGAvLı eLFaGLAvTı)
“Ve salatı ikame etmektir”
Rical sabah akşam seminerlerinin dışında toplanılarak şartları ile salatı ikame edebilmelidir. Sabah ve akşam. Sabah vakitlerinde vitir evde kılınır ve mescide erkence gelinir. Sabah zikri ve salatı yapılır. Salat başkadır, zikir başkadır. Sabah salatı ikame edildikten sonra dağılınır. Rical kendi işine nisa da kendi işine gider.
وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ
Va EİyTAvEi elZaKAvTı
“Ve zekâtı îtâ etmektir”
Zekât bu toplantılarda îtâ edilmektedir. Bu toplantıların konusu aynı zamanda çalışmadır. “Onlar zekât için faildirler” deniyor. O halde ameli salih işlenecektir. Plan ve projeye göre hareket edilecek. Kimse kimseye emretmeyecek. Ama herkes kendi yapacağı işi kendisi seçecektir. Kendisi istediği zaman çalışacaktır. Çalışmasa da üretimin yarısından pay alacak ve yaşayacaktır. Diğer yarısı ise çalışanlara ücret ve kira payları olarak verilecektir.
Yapılacak işlerle ilgili kararları herkes kendisi karar verecektir. Ama ilgili anlaşmalar akşam toplantılarında yapılacaktır.
Teklifler akşam üzeri yapılır. Kabuller sabah yapılmış olur. Yani internete girilerek yarın yapacakları işler önerilir. Ertesi gün ise rical ve nisa ne yapacaklarına karar verirler.
يَخَافُونَ يَوْمًا
YaPAvFUvNa YaVMan (YaFGaLUvNa FaGLan)
“Bir yevm havf ederler”
خَوْف demek gelecek kötülüğe karşı gerekli tedbirleri almak demektir.
Zelzele ile ilgili makalemde semt kooperatiflerinin nasıl tedbirler alacaklarını anlattım.
Havf edilecek günler nelerdir?
a) Zelzele, b) kasırga, c) yangın, d) savaş.
Bunlara karşı havf ederler ve gerekli tedbirleri alırlar demektir. Havf tehlikeleri görüp gerekli tedbirleri almadır.
خَافَة arıları sağarken kullanılan maskedir. Arı sokmasın diye maske takmak havftır. Arı dişler diye bal sağmamak değildir havf.
تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ
TaTaQalLaBu FIyHIy elQuLUvBu (TaTaFagGaLu FIyHIy elFuGUvLu)
“İçinde kalpler takallub eder”
Merkezler takallub eder. İktidarlar değişir. Doğa kanunudur bu. İnsanlık uygarlaşacaktır. Ömürlerini doldurmakla iktidardan inerler, yeni düzeni kuracak olanlar iktidar olurlar. Bu değişme acı sancılar taşır. Bugünkü işçilikten ortaklığa geçiş inkılabı en büyük inkılap dönemidir. İnsanlık bugün bu doğum sancılarını yaşıyor.
وَالْأَبْصَارُ (37)
Va EaLEaBÖAvRu (Va eLEaFGAvLu)
“Ve basarlar”
Kalpler iktidarlardır. “Basar/Ebsar” hizmet ortaklıklarıdır.
İşçilik döneminde ücretler sisteme dönüşecektir. Kamu görevlilerinin yerini serbest meslek sahipleri faaliyette olacaklardır. Düzen değiştiğine göre yönetim de değişecektir.
YORUM
Yüz lojmanlı işyeri apartmanları sistemini sonunda herkes kabul edecektir. Sermaye de yüz lojmanlı işyeri apartmanlar düzenine geçecektir. Çünkü başka çıkar çaresi yoktur. Artık dolar dayatması ile sorunları çözemeyecektir, terör olayları ve savaşlarla sorunları çözemeyecektir. Önce silah gücünü elinde bulunduran devletler kendi aralarında anlaşacaklar ve Sermaye’ye karşı cephe oluşturacaklardır. Biz bunu 50 sene önce yazdık, şimdi yaşıyoruz.
Erdoğan Putin ile görüşüp anlaştı. Şimdi Trump ile görüşüyor. Böylece Suriye’ye barış içinde giriliyor. Terör ortadan kalkıyor. Yarın Erdoğan Çin’e de gidecek ve zamanla devletlerarası barış oluşacaktır.
Bu barışı Erdoğan oluşturmuyor. Bu barışı Adil Düzen oluşturuyor. Prof. Dr. Arif Ersoy 1990’larda Çin’e gitti ve dokuz ay boyunca orada Adil Düzen’i anlattı. Çin yönetimi ondan sonra Gorbaçov’un SSCB’inde yaptığını yaptı. Biraz sonra Rockefeller ve Rotschildler de görüşmeler yapacak. Bu yetmeyecek, tam cephe oluşacaktır.
Sonunda üçüncü cihan savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı?
Buna Türkiye karar verecek.
Eğer Erdoğan Akevler’e kulak verirse ve Türkiye’de işçilikten ortaklığa geçilirse Türkiye Kur’an düzenini insanlığa ihraç edecek ve tüm insanlık Kur’an düzenini benimseyeceklerdir. Bu yalnız Kur’an düzeni değildir; bu Tevrat düzenidir, bu Furkan düzenidir. İnanç olarak herkes kendi dininde kalacaktır ama düzen olarak herkes ortaklık düzenini benimseyecektir.
Ortaklık düzeni sadece Kur’an düzeni değildir, tüm ilahi kitapların düzenidir, ek olarak yirminci yüzyılda ulaşılan müsbet ilim düzenidir.
Bu ayetlerle bize bunları müjdelemektedir.
Öz Türkçe ile:
“Ne satışın ne de kazancın onları Allah’ı anmaktan, toplantı yapmaktan, kamu payı vermekten alıkoyduğu erkekler (akarlar). Yüreklerin ve görme duyularının içinde döndüğü günden korkarlar.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ne ticaretin ne de bey’in onları Allah’ın zikrinden, salatı ikameden, zekatı itadan ilha ettiği rical (tesbih eder). Kalplerin ve basarların içinde takallub ettiği yevmden havf ederler.”
RiCAvLun LAv TuLHIyHiM TiCAvRaTun Va LAv BaYGun GaN ÜıKRı elLAvHı Va EiKAMı elöÖaLAvTı Va EİyTAvEi elZaKAvTı YaPAvFUvNa YaVMan TaTaQalLaBu FIyHIy eLQuLUvBu Va EaLEaBÖAvRu
رِجَالٌ لَا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ (37)
***
لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ
LiYaCZiYa elLAHu (Li YaFGaLaHUMu elLAvHu)
“Allah’ın onlara ceza vermesi için”
Buradaki هُمْ zamiri ricale gitmektedir.
Yüz lojmanlı evlere taşınarak Kur’an düzenini yaşamaya başlayan rical dünyaya hâkim olacaktır. Onlara yalnız cennet vaat edilmiyor, burada da en ileri hayat yaşayacaklardır, dünya ve ahiret saadetini bulacaklardır. Erbakan’ın ifadesi ile Adil Düzen’in kokusu bile bugünkü başarıyı sağladı. Şimdi kokusu değil kendisi gelecektir.
Ak Partililerin bir kısmı biz Adil Düzen’i benimsemiyoruz demişlerdir. Kim bunlar biliyor musunuz? Ak Partinin kurucuları Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül.
Demişlerdir ama yaşarken Adil Düzen içinde yaşamayı tercih etmişlerdir, Adil Düzen’in kokusunu yaşamışlardır. Adil Düzen’in onları nerelere kadar yükselttiğini hepimiz görüyoruz. Adil Düzen’in ilk uygulaması mevcut olmasaydı tereddüt içinde kalabilirlerdi.
Ama şimdi Adil Düzen’in bütün nimetlerinden yararlanmış olan bu iki kişiyi göreve davet etmek istiyorum. Onlardan fazla bir isteğim yok; Akevler’in on bin ortaklı Ar-Ge Ortaklığına kurucu olsunlar ve biner ortak getirsinler.
Birinci Adil Düzen çalışmaları ile Allah sizleri oralara yükseltti. Allah bize de ihsan etti. Size makam ve zenginlik verdi. Bize de ilim verdi, ilmi uygulama imkânı verdi.
Çıkmazdasınız. İşçilik sistemi ile sorunları çözemiyoruz. Gelin on bin ortaklı Ar-Ge merkezini kuralım. Yöneten yine siz olun. Biz sizden sadece Adil Düzen’i uygulamanızı istiyoruz. Biz hiçbir zaman biz iktidar olalım demedik, bundan sonra da demeyeceğiz.
أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا
EaXSaNa MAv GaMiLUv (EaFGaLa MAv FaGıLUv)
“Amel ettiklerinin ahseni”
Gülen cemaati ve Ak Parti bir olup Adil Düzen’e cephe aldıktan sonradır ki bu ihsan sona erdi. Oysa bizimle beraber iken Allah fadlından size ihsan ediyordu. Siz bize cephe aldınız.
Biz size cephe almadık, karşı olmadık, sadece yanlış yaptıklarınızı hatırlattık.
Gelin tekrar Adil Düzen’e dönün, Kur’an düzenine dönün, ortaklık düzenine dönün, ilmin düzenine dönün ve bu müjdeyi istihkak edin.
وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ
Va YaZIyDaHuM MiN FaWLiHIy (Va YaZIyDaHuM MiN FAWLiHIy)
“Ve onları fadlından ziyade etmesi”
Önce yeryüzü onların çalışıp üretmeleri için kendilerine verilecektir. Ortaklık düzeni içinde çalıştıkları için alacakları ücret ahsen olacaktır yani en fazla verilecektir, gün/saat en büyük olacaktır. Sonra da elde edilen kira payları yine kendilerine ait olacaktır. Fadlı yine onlara verilecektir. Onların altyapısı yapılacak, onların ulaşımı ve haberleşmesi sağlanacak. Ürünleri on misli değerlenmektedir.
وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ
Va elLAvHu YaRÜuQu MaN YAŞAvEu (Va elLAvHu YaRZuQu MaN YaFGaLu)
“Ve Allah meşiet ettiğini/meşieti olanı rızıklandırır”
Rical Adil Düzen’i kuranlar olacaktır. Semt kooperatiflerini kuracaklardır. İnsanlara yüz lojmanlı işyeri apartmanlarını yapmayı öğreteceklerdir. Onlara fadlından da ziyade edecektir. Genel hizmet verecekler ve karşılığını kira payı olarak alacaklardır.
Ama bir de ortaklık düzeni için çaba sarf etmeyenler olacak, onlar da ikiye ayrılacaklar. Kendi düzenleri bozulacak diye ortaklığa karşı çıkanlar, Adil Düzeni ve Milli Görüşü bırakanlar karşı olanlar olacaktır. Onları sonra anlatacaktır. Başlangıçta akılları ermediği için Adil Düzene yani Kur’an düzenine karşı çıkanlar zamanla ortaklık düzeninin sorunlarını çözeceğini öğrenince onlar da ortaklık düzenini benimseyecek ve semt kooperatiflerini kuracaklardır.
İşte, Allah bunları da rızıklandıracaktır.
Biz ortaklık düzenine, Kur’an düzenine ısrar ediyoruz. İnsanlık da adım adım bizim düzene gelmektedir. Yararlanmış olacaklardır. Çünkü dünya nimetlerinden yararlanmada müminlerle müslimler arasında fark yoktur.
بِغَيْرِ حِسَابٍ (38)
Bi ĞaYRı XıSAvBın (Bi FaGLı FıGAvLın)
“Ğayrı hisab”
Ortaklık düzeninde herkes çalışır. Kim olursa olsun emeğinin karşılığını eksiksiz alır. Bu, hesaptır. Herkes katkıları nisbetinde karşılığını alır. Emeğini katar, hizmetini katar, malını katar, taşınmazda kiralama payını katar. Bu hesabi bölüşmedir. Diğer yarısı doğanın kirasıdır.
Burada bölüşme girdilere göre değil de ihtiyaçlara göre yapılır. Ortak kişilerden bir şey istenmez. Hasta tedavi edilir ücret istenmez. Doktorun ücreti kamu payından yani Allah’ın payından karşılanır. Adil Düzen Anayasası’nda bunlar hep düzenlenmiştir. Kur’an’ın bu ayetleri de o düzeni teyit etmektedir.
Buradaki مَنْيَشَاءُ Allah’ın istediği değil, ortaklık düzenini kabul eden herkes demektir. Baştan karşı çıksalar bile, sonra ortaklık düzenini kabul eden bütün semtler bundan yararlanırlar. Yararlanmaları katkıları nisbetinde olmaz, ihtiyaçları nisbetinde olur.
“Allah” kelimesi tekrar edilmiştir.
YORUM
Çalışanlar %40’nı emeklerinin payı olarak alırlar, % 40’nı da aile kurup onları yaşatmak için alırlar. Yani kira payının beşte ikisini yine kendilerine veriyoruz, bizim adımıza evin giderlerini karşıla diye. Kalan beşte biri ile de ailede karşılanmayan ortak giderleri karşılamak içindir.
Böylece fıkıhta tespit edilen kamu payı beşte birdir. Ancak kamu görevinin yarısı yine üreticiye bırakıldığı için üreticinin payı beşte dörde çıkarılmıştır.
Ailedeki miras ve mihir, nafaka hep bu uygulamanın hükümlerini içerir.
Fıkhın illetleri var, hikmetleri var. Fıkıhçılar illetler üzerinde durmuşlar, hikmetler üzerinde durmamışlardır. Birinci Akevler uygulaması sizlere birçok çalışmalar bırakmıştır. Siz bunları yeniden ele alacak ve fıkhın hikmetlerini içeren fıkıh kitaplarını yazacaksınız.
Bu ayetler bir taraftan işçilikten ortaklığa geçişleri anlatmaktadır, diğer taraftan da fıkhın hikmetlerine işaret etmektedir.
Bin Dil Üniversitesi sadece dil üniversitesi olmayacaktır. Uluslararası terimler üretilmiş olacaktır. Arapça üretilecek ve tüm dünya dillerine nasıl çevirebileceğimizi de öğreneceğiz.
Öz Türkçe ile:
“…Allah’ın onlara yaptıkları işlerin daha iyisini karşılık vermesi ve onları kazancından artırması içindir. Allah istediğini/ isteyeni karşılıksız besler.”
Kur’an kelimeleri ile:
“…Allah’ın onlara, amel ettiklerinin ahsenini ceza vermesi ve onları fadlından ziyade etmesi içindir. Allah meşiet ettiğini/meşieti olanı ğayrı hisab rızıklandırır.”
LiYaCZiYa elLAHu EaXSaNa MAv GaMiLUu MiN FaWLiHIy VaelLAvHu YaRÜuQu MaN YaŞAEu Bi ĞaYRı XıSAvBın
لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ (38)
İstanbul; 30 KASIM 2019
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
resatnurierol@gmail.com
www.akevler.org (0532) 246 68 92