‘Erbakan Olsa Yumruğunu Masaya Vururdu’-4
‘Erbakan; “İsrail-İran savaşı, asıl hedef Türkiye”-24’ ana başlıklı yani -Erbakan Hoca uyarmıştı: “İsrail İran'la savaşacak ama asıl hedef Türkiye'dir.”- içerikli tam 24 adet köşe yazımızdan sonra; ‘Bosna-Gazze Mukayesesi’ ve ‘Erbakan-Erdoğan Mukayesesi’ yani ‘Türkiye’nin bu konulardaki davranışları’ içerikli yazılarımızla devam edelim…
Temmuz ayındayız; “20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı” Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan sayesinde 51 yıl önce yapılabilmiş ve soykırım sona ermişti…
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
***
Kötü bir düzen, kötü bir sistem iyi insanı da bozar. İyi insanlar ancak iyi düzende rahat ederler. İyi düzende kötüler yapamaz; tersine, adil bir düzen, bozuk insanı bile hizaya sokar.
Kötü düzen de kötü insanlar yapar. İşte, meselenin özü ve özeti budur.
Bu bozuk zalim sömürücü sistem açısından bugün nerelerdeyiz?
Bugün geldiğimiz noktada sistem/düzen/nizam hâlâ bozuk. Yargı kurumları bağımsız ve adil değilse, bütçeler faiz ve borçla ayakta duruyorsa, siyasi partiler çare çözüm üretemiyorsa; her seçimde sadece iyi adayları konuşmak, artık yetmiyor.
“Adil Düzen” şahıs düzeni değildir; kuralların, kurumların, denetimlerin düzenidir.
“Adil Düzen” olan yerde “kim” sorusu ikinci plandadır.
Asıl soru, asıl sorun: “Nasıl bir düzen?”dir.
İşte, nasıl ki kâinat “HAK” üzere ise sosyal yapılarda “HAK” üzere bir düzen/sistem/nizam kurma yarışıdır “Adİl Düzen” sistemi.
Bugün 2025’e geldiğimizde hâlâ sistem değil, kişiler konuşuluyorsa…
Biz kendimizi aldatarak hâlâ “kanserli bedene parfüm sıkıyoruz” demektir.
Erbakan Hoca “Adİl Düzen” derken sadece ekonomik modelden söz etmedi.
Bozuk düzende sadece insanları değiştirmekle milletin kurtulamayacağını biliyordu.
Erbakan Hoca kişi merkezli değil, kural merkezli bir Türkiye kurmak istiyordu.
Velhasıl, bugünün iktidarına düşen şey:
“İyi insanları getirdik, sistem de düzelir” demek değildir;
“Adil bir sistem kurduk, artık kötü insanlar da yanlış yapamaz” demektir.
O zaman bu işler birden olmaz ama doğru ve adil bir sistem/düzen/nizam kuruldu mu, bozulması da kolay olmaz. Gelin küçük denemeler ile bir yerlerde başlayalım...
***
Yumruğu Masaya Vurmak Gazze’ye Suskun Kalmak Mıdır?
Sahi hangi çağa doğduk, hangi çağda yaşıyoruz? Nasıl bir akıl tutulması yaşıyoruz? Geçen yüzyıldaki II. Dünya Savaşı’nın ana aktörleri olan Almanya ve İngiltere bile birbirleriyle askeri koruma anlaşması yaparken biz coğrafyamızla nasıl kanlı bıçaklı olduk?
Bu soruları geçen haftalardaki yazdığımız tam 24 adet “İsrail-İran Savaşı, asıl hedef Türkiye” ana başlıklı yazılarımızda sormuştuk ama cevaplar hâlâ puslu...
Şimdi ise iki yıldan beri Gazze’de tarihin belki de ilk “canlı yayınlı soykırımı” yaşanırken, çuvaldızı kendimize batırma vakti geldi de geçiyor. Refah Sınır Kapısı’nın önünde kıvranan ambulanslara, çaresiz bakan çocuklara, enkaz başında dua eden analara rağmen hâlâ susabiliyorsak, önce kalbimizi sonra aklımızı muayene etmemiz gerekiyor...
Sahi, Refah Kapısı’nı açamayan coğrafyanın ülkelerine ne demeli?
“Hâdimü’l-Haremeyn” ünvanını taşıyanlar… Mısır’ın vârisi olduğunu unutanlar… Osmanlı'nın torunlarıyız diye övünen bizler... Pers diyarının vârisleri, “İsrail’in cevabını biz veririz” dedikten sonra sessiz kalanlar... Düştüğümüz acziyetin fotoğrafı tam da budur. Zira bu bir güç meselesi değil, bu bir izzet meselesidir. Allah’ın “İzzet Allah’ındır, resulünündür ve müminlerindir” dediği bir dünyada, zilleti bu kadar kolay kabullenmek neyle açıklanabilir?
Çağımızdaki sözde medeni rejimler en insani sorunları bile çözemiyor.
(Devamı var)