Yeni yıl ve yeni üç aylar iyiliklere vesile olsun-53
NECMETTİN Erbakan Hocamızı Erbakan haftasında anmaya devam…
Erbakan Hocamı 14 yıldır yazılarımla anıyor ve anlatıyorum ama bu sene farklı olarak Ocak ayı başından itibaren 50 yazı yazarak 2 ay boyunca 50 yazı yazarak anmış oldum...
Ocak-Şubat ayları boyunca yazdığım 50 yazıdan sonra “Erbakan’ı Anma Haftası” vesilesiyle Mart ayında da kısaca anmamıza 28 Şubat darbe değerlendirmesi ile devam…
***
28 Şubat; ‘Darbeciler Unutulsa da Darbeler Unutulamaz, Unutturulamaz!’
Yazar Mustafa Kır, 28.02.2025 tarihinde işte bu başlık altında bir hülasa yapmış…
“Millet iradesine, insan haklarına, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, özellikle milletimizin inanç değerlerine yapılan en alçak saldırılardan birisi olan 28 Şubat Post modern darbesinin üzerinden tam 28 yıl geçmesine rağmen milletimizin bünyesinde açtığı maddi ve manevi tahribatı darbe öncesinde ve sonrasında yapılanların darbelerin şahidi olarak; unutmama, unutturmama, hafızalara kazıma, genç nesillere hatırlatma gibi bir sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz. Çünkü zaman bize unutulan darbelerin tekrarlandığını hep hatırlatmıştır.
28 Şubat post modern darbesi, askerler tarafından gerçekleştirilen diğer darbelerden farklı olarak, içeriden FETÖ’nün, dışarıdan Siyonist İsrail’in organizesiyle; medya, iş dünyası, bürokrasi, yargı, YÖK ve sözde bazı sivil toplum kuruluşlarının dayanışması ile gerçekleştirilen bir koalisyon darbesidir.
Darbede Fiili müdahale yerine psikolojik yöntemlerin devreye sokulması, kansız ve idamsız gerçekleşmesi sebebiyle; 28 Şubat darbesi her ne kadar (Post modern) yumuşak darbe olarak adlandırılmış olsa da doğrudan halkın inanç değerleri hedef alınmak, inanan insanların demokratik, sosyal, hukuksal, yönetimsel, temel hak ve özgürlüklerine çökülmek suretiyle gerçekleştirilen bu darbenin kitleler üzerinde oluşturduğu psikolojik ve sosyolojik travmalarının hala giderilemediği bilinen bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Öteden beri darbeciler tarafından “irtica” kavramı T.C. Devletini yıkmak için bir tehdit olarak, algılanmış, insanların inançlarını yaşama, öğrenme ve öğretme talepleri irticai kavram içinde değerlendirilmiştir. Laiklik ise bu tür düşünce ve eylemleri engellemek; işe gelmeyen siyasi partileri, vakıfları, dernekleri kapatmak, işlerine gelmeyen hükümetleri düşürüp, istediklerini iş başına getirmek için bir aparat olarak kullanılmıştır. Bu yüzdendir ki, 28 Şubat 1997 günü 9 saat süren MGK toplantısının ardından hükümete rağmen 18 Maddelik MGK bildirisinde; laikliğin demokrasi ve hukukun teminatı olduğu vurgulanmış, hükümetten 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi, tarikatlara bağlı okulların MEB’na devredilmesi Kur’an kurslarının denetlenmesi, olmayan kılık-kıyafet kanununa uyulması gibi bir dizi hukuk dışı eylemlerin hayata geçirilmesi istenmiştir.
Darbenin ayak sesleri duyulmaya başlaması ile beraber; FETÖ’nün elebaşısı Fethullah Gülen’in Refah-Yol hükümetine yönelik, “Başörtüsü füruattandır!” “Beceremediniz artık bırakıp gidin!” MGK kararları hakkında “İsabetli içtihat” “Asker Anayasal yetkisini kullandı” “Askerler, bazı sivil kesimlerden daha demokrat”, “8 yıllık kesintisiz eğitimin İmam Hatiplere kaynak açısından zararlı olacağını zannetmiyorum.” Şeklindeki söz ve davranışları ile darbeciler ile aynı safta yer tutmuş, devrin İsrail Cumhurbaşkanı Weizman da İsrail’in sesi radyosuna yaptığı açıklamada: “Süleyman Demirel’i çok iyi tanıyorum ve Ordu’nun da kenarda bekleyeceğini sanmıyorum. Şu anda korku üzerine değerlendirme yapmanın bir anlamı yok” sözlerinden sonra gereğinin yapılması için harekete geçilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet başsavcısı Vural Savaş tarafından RP hakkında “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu, gerekçesiyle kapatma davası açılmış, Genel Kurmay karargâhında gazetecilere, yargı ve YÖK ve üst düzey bürokratlara irtica tehdidine karşı brifingler” verilmiş Genel Kurmay bünyesinde binlerce kişi, kurum ve olay hakkında fişlemelerin yapıldığı Batı Çalışma Grubu adı altında yasa dışı bir birim oluşturulmuştur.” (Devamı var)