İnsan, aile, komşu ve Suriye’de bir Adil Düzen-2
Önceki yazıyla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Önceki yazımızın en sonunda ne demiştik; tekrar hatırlayalım…
‘Devamı var; yazılanların devamı var ve anlatılanlar bizim/sizin hikâyeniz…’
Bu bir!
Bu dediğimizin bir öncesinde yani yazarın üç cümleden oluşan ve birinci bölümün ana hükümlerini içeren cümlelerini teker teker hatırlayalım ki durumu daha iyi idrak edebilelim…
Birincisi: “Bu hayat komşuluğu kaldırmaz.”
İkincisi ve daha önemlisi: “Bırakın onu akrabayı istemez.”
Üçüncüsü ve vahim sonucu: “Bir adım ötesi aile fertleri ile iletişimi kesmektir.”
Dördüncüsünü hem ‘teşhis ve tedavi’ metodumuzla hem de ‘çare ve çözüm’ içerikleriyle hep beraber düşünelim ve bir an önce gereğini yapalım çünkü bu böyle gitmez…
Bu da iki!
“TÜİK 2023 verilerine göre ülkemizde tek kişilik hane halkı sayısı son on yılda %77 artarak beş milyonun üzerine çıkmış. Geniş aileden sonra çekirdek aile de çöküyor.
Bu hayat insanları yalnızlığa itmekte, yalnız kalan insan özgür olduğunu sanmaktadır.
Hani ağızlarda sakız olan bir laf var.
“Kendi ayaklarım üzerinde durmak istiyorum”.
Buyurun efendim durun. Ama bir zaman sonra, “Yalnızım çok yalnız” diye salya sümük ağlamayın. Depresyona girip psikologların kapısını çalmayın.
Çelişki şurada: Geleneksel hayatın değerlerini muhafaza etmek, yaşamak istiyoruz; lakin modern hayat (Amerikan hayat tarzıdır bu ve bütün dünyayı sarmıştır) buna izin vermiyor.
Milletçe maruz kaldığımız bu maceranın tarihi seyrini Prof. Dr. İsmail Kara yazdı: “Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak” (Dergâh Yay.).
Geleneksel hayatımızda fert-cemiyet ilişkisi bir dengede bulunur. Ben bu dengeyi şöyle ifade ediyorum: Cemaat ferdi ezemez. Ezerse şahsiyet oluşmaz, kişiliksiz bir topluluk yetişir. Buna mukabil fert de imkân bulup iktidar olursa cemaate hükmedemez. Ederse buna istibdat denir.
Cemaatte rahmet, ayrılıkta azap vardır.
Dinimizde ve töremizde tarif edilen komşuluk ilişkisi öncelikle güven duygusunu oluşturur. Ardından yardımlaşma ve dayanışma gelir. Hastalıkta, cenazede, darda kalındığında, düğünde, doğumda, bayramda, sevinçte ve tasada, hatta günlük hayatta komşuluk, insanın insana olan yakınlığının alâmetidir. Bir arada ve huzur içinde yaşamanın en ufak bir cüz’üdür ki zaman içinde âdet ve anane olarak “Komşuluk hukuku”nu doğurmuştur. Bu hususta âyet ve hadisler vardır.
17 Kasım 2024 tarihli Yeni Şafak gazetesinin 2. sayfasının sağ alt köşesinde küçük bir haber vardı. Bir ölüm ilanı gibiydi sanki. İçim burkuldu. Oturup bu yazıyı yazdım. Haberi sizinle paylaşıyorum. Başlığı “Komşuluk mazide kaldı”dır.
“Areda Survey, ülkemizin komşuluk karnesini gün yüzüne çıkardı.
Türkiye genelinde 4 bin 277 kişinin katıldığı araştırmaya göre, Türk halkının yüzde 63,6’ü komşuluk ilişkilerinin eskisi gibi güçlü olmadığını düşünüyor.
Katılımcıların yüzde 31,2’si komşuluk ilişkilerinin tamamen bittiğine inanıyor.
Katılımcıların yüzde 48,3’ü komşularının çoğunu bilip tanıdığını ifade ederken komşusuna her konuda güvendiğini belirtenlerin oranında yıllar içinde düşüş yaşandığı gözlemleniyor. Bununla beraber “Komşuma pek gidip gelmem” diyenlerin oranı ise artıyor.”
Not: Suriye’de muhalifler zafere ulaştı. 61 yıllık zulüm sona erdi.
Sevinçle karşıladık, alkışladık.
Şimdi merak edilen şudur: Suriye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
Umulan ve istenen odur ki muhalifler aralarında bir adİl düzen kurma konusunda anlaşmış olsunlar. En kötüsü tefrikaya düşmek.” (Mustafa Kutlu, 11.12.2024)