‘Ya Rab bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?’
Mehmet Akif Ersoy hemşerim…
Meşhur şiirinde işte böyle feryat ediyor…
Ben de benzer bir şekilde ve bu başlık altında soru-yorum…
‘Ya Rab, bu uğursuz zalim dünya düzeninin sonu ne zaman?’ diyorum…
Aslında her iki ‘soru ve sorunun’ cevabını biliyorum ama yine de bu bunalımlardan dolayı bugünkü yazıma bu feryat ve bu sorularla başlayarak kendimce teselli arıyorum…
Bu yazı her yılın en uzun gecesi olan 21 Aralık ile 22 Aralık arasındaki gecede yazılmaya başlandı; saat 22.00’den itibaren önce her hafta çekim yaptığımız İsveç merkezli Dünya Barış TV programında söyleyeceklerimi söyledim (*), sonrasında yazı-yorum…
TV programımın başında ve sonunda işte bu en uzun geceye atıfta bulundum…
Meramımı insanlığın bir-iki asırdır devam eden karanlık dönemine atıflarda bulunarak ve devamında elbette ‘tedavi, çare ve çözümlerimizi’ de sunmaya gayret ederek anlattım…
Malum olduğu üzere, her sene 21 Aralık'ta güney yarım kürede yaz, kuzey yarım kürede kış başlangıcıdır. Bu tarihten itibaren kuzey yarım kürede gündüzler uzamaya (kış gündönümü) güney yarım kürede kısalmaya (yaz gündönümü) başlar ve en uzun gece olur...
Bu girizgâhtan sonra Mehmet Akif Ersoy’un şiiri ile devam edelim…
***
“İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helâk eder misin, Allah’ım?”
(A’râf Suresi 155. ayetin bir kısmı; Mehmet Akif bazı şiirlerinde ayet tefsiri yapar.)
Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?/ Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı! / Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!/ Yandık diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!
Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında, / Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında, / Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i İslâm; / Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm!
Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn'i, / En sonra, salîb ormanı görmek Harameyn'i!.. / Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicaz'ın / Âteşli muhitindeki sûzişli niyâzın
Emvâci hurûş-âver olurken melekûta? / Can sesleri boğsun da gömülsün mü sükûta / Sönsün de, İlâhi, şu yanan meş'al-i vahdet, / Teslis ile çöksün mü bütün âleme zulmet?
Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman / Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban?/ Enfâs-ı habisiyle beş on rûh-u leimin,/ Solsun mu o parlak yüzü Kur'an-ı Hakim'in?
İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet? /Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet? / Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ? / Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ!
Câni geziyor dipdiri can vermede mâsûm! / Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm? / Lâ yüs'ele binlerce sual olmasa du kurbân; / İnsan bu muammalara dehşetle nigeh-bân!
Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık;/Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık!/Mâdem ki, ey adl-i İlâhi yakacaktın/Yaksaydın a mel'unları, Tuttun bizi yaktın!
Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi: / Binlerce cevâmi' yıkılıp hâke serildi! / Kalmışsa eğer bir iki mâbed, o da mürted: / Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed!
Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar, / Bir giryede bin ailenin mâtemi çağlar! / En kanlı senâatle kovulmuş vatanından, / Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan!
İslâm'ı elinden tutacak, kaldıracak yok... / Nâ-hak yere feryâd ediyor: âcize hak yok! / Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi?/ Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i İlâhî!
***
Bundan önce yazdığım yazıların sadece başlıklarını hatırlayalım ki meramım da demek istediğim de daha iyi anlaşılsın… “İnsan, aile, komşu ve Suriye’de bir Adil Düzen…” (2 yazı), “Adil Düzen’i çocuklara ve gençlere anlatmak…” (4 yazı) ve nihayet devamında yazdıklarım; “Son yaklaştı, İsrail ve yandaşlarının sonu geldi” başlıklı 3 yazı…
Aslında bu son başlık altında birkaç yazı daha yazacaktım ama…
21 Aralık gecesinde önce konuştuklarım sonrasında bu satırları yazdırdı…
(*) 21 Aralık gecesi TV’de söylediklerim: https://www.youtube.com/live/JpQuRRQf6Gg