Hıristiyan birinin duası kabul olur mu? Dr. Soares diye bir adam var. 40 yıldır canlı yayında millete dua edip iyileşmelerine vesile oluyormuş. Hıristiyanlığı, İncil’i anlatıyor. İşin kötü tarafı buna inanan Müslümanlar da var. Buna karşı Müslümanları nasıl bilgilendirebiliriz?
Bismillâhirrahmânirrahîm.
“Hıristiyan birinin duası kabul olur mu” sorusu çok önemli bir Kelâm mevzusuna parmak basmış olmaktadır, şöyle ki;
Allah -ister Hıristiyan olsun, ister Musevi olsun, ister başka herhangi bir batıl inanca sahip olursa olsun, ister rabbini bilmek şuurunda, isterse bilmemek gafletinde bulunsun, velhasıl mahlûkattan kim ve ne halde olursa olsun- yarattığı bütün mahlûkatın rabbi olduğundan dolayı, samimi bir kalp ile kendisine yönelen kullarının dualarına icabet eder. Mü’min Sûresi 60. Âyette geçen “Bana dua edin, size icabet edeyim” ifadesinden bu mananın anlaşılması mümkündür.
Allah’ın, kendisine dua eden kullarının dualarına ne zaman ve ne şekilde icabet edeceği bizim bilemeyeceğimiz bir husustur. Kimi zaman anında icabet eder, kimi zaman geciktirir. Kimi zaman aynen dua edildiği gibi, kimi zaman da değiştirerek icabet eder. Zira kullar değil, hayırlı olanını Allah bilir. Bu hususta genel kural budur.
Mahlûkatını yaratan Allah, yarattığı mahlûkatının rızkını da tekeffül etmiştir. Yani Allah hiçbir canlıyı rızıksız bırakmaz, bir şekilde rızkını gönderir. Kullarının en hayati ihtiyaçları olan rızıklarını veren Allah, kullarının diğer ihtiyaçlarını da elbette karşılayacaktır. Herhangi bir ihtiyaç anında kendisine yönelip dua edenlerin durumu da böyledir. Her şey Allah’ın kulu ve her şeyin Allah’a ihtiyacı vardır. Hiçbir şey Allah’tan müstağni değildir.
Ancak, yarattığı mahlûkat içinden şuur sahibi olup da sorumluluk taşıyanların, Rabblerinin muradının ne yönde olduğunu bilme ve buna göre hareket etme mecburiyetleri vardır. Allah bunun için peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Allah kullarına kâinatla barışık yaşamanın yolunu göstermiş ve buna hak din, sırât-ı müstakîm demiştir. Şuur sahibi olup da sorumluluk taşıyan varlıkların Allah’ın gösterdiği sırât-ı müstakîm yolunda, Allah’ın gönderdiği hak din olan İslâm yolunda yaşamaları gerekmektedir.
Hak din olan İslâm’ın gösterdiği şekilde yaşayanlar imtihanı kazanmış olarak bu dünyayı terk ederler.
Hak din olan İslâm’ın gösterdiği şekilde yaşamayanlar imtihanı kaybetmiş olarak bu dünyayı terk ederler.
Yine ayrıca bu dünyada başımıza gelen her türlü hadise de bizler için birer imtihan vesilesidir. Zira Allah’ın bilgisi ve izni olmaksızın gerçekleşecek olan hiçbir olay yoktur.
Dr. Soares isimli gayrimüslim şahsın insanlara dua ederek iyileşmelerine vesile olması meselesine gelince:
Bu şahsın dua ederken acaba kimden yardım dilediğini biliyor muyuz? Yani, yerin göğün yaratıcısı olan Allah’a mı dua ederek insanlara şifa dilemektedir, yoksa Allah’ın dışında kudret atfettiği başka herhangi bir şeye mi dua etmektedir? Bu husus önem arz etmektedir.
Eğer Allah’a dua ediyorsa ve samimi bir kalp ile ediyorsa, dualarının bir kısmı kabul olabilir. Onun duasıyla da bazı kimseler iyileşmiş olabilir. Sonuçta biz, bu şifaların yine Allah’tan geldiğini bilir ve böyle kabul ederiz. Dr. Soares’e herhangi bir kutsallık atfetmeyiz. Hatta öyle ki, bu hadisede Dr. Soares’in Müslüman veya gayrimüslim olup olmadığının bile önemi yoktur. Tek vasfı, samimi bir kalple dua edip etmemiş olmasıdır. Bazen samimi olmamış da olsa duası kabul olabilir, biz bunu bilemeyiz, zira bunlar onun için bir imtihandır.
Eğer Allah’ın dışında kudret atfettiği başka herhangi bir şeye dua ediyor da duası kabul olunuyorsa, yine onun duasını gerçekleştiren âlemlerin rabbi olan Allah’tır. Allah’tan başka bir kudret sahibi olmadığı için, duasını gerçekleştirebilecek başka bir merci de bulunmamaktadır. Hakikat budur. Biz bunun böyle olduğunun farkında ve şuurunda olmalıyız. Buraya kadar olan açıklamalarımızın iyice anlaşılmış olduğunu ümit ediyoruz.
Bu hususları böyle kabul ettikten sonra, mesele gelip şuraya dayanmaktadır:
Allah kendisi dışında başka varlıklara dua edip onlardan yardım dileyen, diğer bir tabirle şirk işleyen kullarına niye yardım etmektedir? Onların dualarını niye kabul etmektedir? Meselenin özeti budur.
Allah’ın herhangi bir hususta nasıl davranacağını belirlemek bize mi kalmıştır? Allah “yef’alu men yeşâ’dır” Dilediğini dilediği şekilde yapacaktır. Hayırlı ve doğru olan Allah’ın yaptığı ve yapacağıdır. Kur’ân’a ve İslâm’a inanan mü’minler olarak böyle düşünmek mecburiyetimiz vardır.
Bu ve benzer meseleler insanlar için, inananlar ve inanmayanlar için birer imtihandır. Nitekim benzer hususlar Kur’ân-ı Kerîm’de çokça anlatılmaktadır. Tarih boyunca her çeşit müşriklerin Allah dışında türlü türlü putlara ibadet edip taptıkları, onlardan yardım diledikleri, ama buna rağmen yine yeryüzünde yiyip içip yaşamaya devam ettiklerini Kur’ân’dan öğrenmekteyiz. Sonuçta hepsinin rızkını, ihtiyaçlarını veren Allah’tır.
Demek ki, Sünnetullah böyledir. Allah, yarattıklarını terk edecek değildir. Allah Rabb’liğini iyi bilir. Kullara düşen ise, kulluklarını yerine getirmeleridir.
“Sübhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ, inneke entel Ğafûr-ur Rahîm.”