ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
Süleyman Karagülle
2014 1.Baskı
1235 Okunma
PLANLAMA HİZMETLERİ

ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER – XXII

PLÂNLAMA HİZMETLERİ

 

HARİTA

Yeryüzü insanlığındır. Nerede ne olduğunu bilmezsek ondan yararlanma imkânımız olmaz. Araştırma hizmeti bize nerede neler olduğunu, ne zaman nelerin değiştiğini bildirecektir. Bu hizmet tüm insanların ortak gibi çalışmaları ile sağlanacaktır. Bu çalışmaları da yine Genel Hizmet Payları ile değerlendirilecektir. Toplanan bu bilgiler rakamlar hâline dönüştürüldükten sonra plânlamaya gidecektir. Plânlama bunu haritalara çevirecektir. Gözle görünür hâle getirecektir. Her türlü sayısal değerler yarışma ve ihale yolları ile araştırma merkezlerinde hazırlanacaktır. Rakamlar ise plânlamada şekillere dönüşecektir.

Yeryüzünde ve deniz altında ışık veya kısa dalga radyo dalgaları yayan merkezler yerleştirilir. Bunlar devamlı olarak yayınlar yaparlar. Bunlardan karada ve denizde olmak üzere 5000 kadar yerleştirilir. Bunların koordinatları yerleştirildikten sonra ölçülür ve bildirilir. Bunların 1000 kadarı karalarda bulunur. Herhangi yerimizde bulunduğumuzu belirtmemiz için bunlardan herhangi üçünden gelen sinyallerin geliş yönleri ile geliş düzlemi belirlenir. Bunun yatayla olan açısı tesbit edilir. Bu sayede nerede olduğumuz kesin olarak bilinir. Açıların tesbiti yerimizi belirler. Bu aynı zamanda denizden yüksekliğini de belirler.

Araştırmacı âlet ile yerlerini değiştirir ve bulunduğu yerde ne olduğunu belirler. Bunu kaydeder. Böylece bu ölçüler birleştirilerek haritalar yapılmış olur. Kişiler hobi çalışmalarında kendilerine ayırdıkları yerin harita koordinatlarını böyle verirler. Bugün biz evlerimizin plânlarını 1/50 büyüklükte çiziyoruz. Detaylar ise 1/5 ile çizilecektir. !/1’in yanında 5/1,  50/1,  500/1 gibi haritalarımız olacaktır. Hücrelere ve atomlara böyle gireceğiz. 1/500,  1/5000,  1/50 000,  1/500 000,  1/5 000 000’luk haritalar yapılacaktır. Ayrıca, bunlar iki ve yarı ölçekli şeklinde büyütülüp küçültülecektir.

Bu haritalar bilgisayarlara yüklenecek ve her yıl güncelleştirilecektir. Böylece dünyamızın geçirmekte olduğu maceralar hep hafızalara yüklenmiş olacaktır. Bu haritalar rakamlarla kotlanıp saklanacak, isteyen kimse görüntülendirebilecektir. Bunların kopyalanması serbest olacaktır. Oysa, şimdi bunların bir kısmı gizlidir. Bir kısmı gizli olmamakla beraber, telif hakları sebebiyle kopya edilememektedir.

Askeri bilgiler araştırmacılar tarafından verilmeyebilir. Dolayısıyla askerliğin gizli tutabildiği bilgiler haritalara geçmeyebilir. Bunun dışında bütün bilgiler açık olmalıdır. Savaş haritaların gizli tutulması ile değil, haritada gösterilenlerin tersini yapmak suretiyle gerçekleştirilebilir. Meselâ, radar merkezi başka bir yerde gösterilir. Düşman orasını tahrip eder. Haritalar devamlı olarak güncelleştirildiği yani değişiklik kaydedildiği için düşman son varyanta bakacaktır. Savaşta bu bilgiler yanlış verilmiş olabilir. Düşman yanıltılabilir.

Telif hakları ise araştırma hizmetinde verdiğimiz bilgilerden biliyoruz ki zaten herkese açıktır. Savaş, askerin savaştan önce kendisinden başka kimsenin bilmediği silâhı keşfetmesiyle kazanılır. Çünkü yeni silâh yeni savunmayı gerektirir, düşman bu silâhı bilmediği için tedbir de alamaz. İnsanlığın hep tutucu olmasının sebebi budur. Yenilikte yeni tedbirler gerekiyor, bunu kimse istemiyor. Oysa, Allah evrimi zorunlu kılmıştır. Kim yenilik yaparsa o yaşar. Biz de yaşamak istiyorsak savunmada da yenilik yapmak zorundayız.

Türkler Kıbrıs Çıkarması’nı başardılar. Çünkü uçakları yoktu. Çıkarmada helikopteri kullandılar. Oysa düşman böyle bir şey beklemiyordu. Baskına uğradı. Zayiat vermeden çıkarma yaptık. Yeni silâh keşfetmedik ama bir silâhı yeni amaçla kullandık. Haritaları halkımızdan gizlemek bir şey ifade etmez. Tam tersine, düşman saldıracağı yerlerin haritasını çok kolay alabilmektedir. Bu nevi gizlilik ve yasaklar, sırf ülkeleri geri bırakmak için Batının icat ettiği hilelerdir.

Haritaların basılması son derece güçtür. Oysa, şimdi bilgisayarlar sayesinde en ince teferruatlı haritalar yapılabilmektedir. Bilgiler sayı şeklinde saklandığı için de son derece kolaylık sağlanmış bulunmaktadır. Haritalardan sonra projeler yapılır. Bu haritalar üzerinde projeler işlenir. Sonra da aynı haritalar üzerinde araştırmadan gelen bilgiler işlenir. Böylece proje ve uygulama arasındaki farklılıklar kayda geçer, sebepleri araştırılır. Gereği yapılır. Artık anlıyoruz ki, Genel Hizmet ayrı ayrı ve başlı başına yapılan iş değildir. Birlikte dayanışma içinde çalışarak başarılır. İnsanlık Adil Düzene kavuşunca bu sorunlar kamu düzenlemesi ile çözülmüş olacaktır. Ancak, siyasetle bunların realize edilmesi çok zordur. Vakıf kurmalıyız. Halkımızı organize etmeliyiz.

Haritalarımızı bilgisayarda yapmalıyız. Pusulanın yerine geçen basit âleti projelendirip üretmeliyiz. Herkes bunu alabilmeli.

Gideceğimiz yerlerin en ince detaylı haritası olmalıdır. Disketleri ortaklarımıza verebilmeliyiz. Bu hususta mevcut olanları toparlayıp birleştirmeliyiz. Bu husustaki gelişmiş teknolojimizi kullanmalıyız. Yapılmış haritaları birleştirmeliyiz.

 

PLÂNLAMA

Plânlama, semt plânlama hizmeti tarafından yapılır, bucak meclisince onaylanır. İlçe plânlama görevlileri tarafından yapılır, il meclisince onaylanır. Bölge plânlama danışmanlarınca yapılır, ülke meclisince onaylanır. Kıta plânlamasınca yapılır, insanlık meclisince onaylanır.

Genel plânlama hizmetliler tarafından doğrudan yapılır. Her hizmetli plânını meslekî ve ilmî şûra üyelerine kabul ettirmek zorundadır. Böylece plânlar hazırlanır. Her hizmetli ilmî ve siyasî şûra üyelerinin muvafakatini aldığı bir plân ile yarışmaya katılmış olur. Meclis üyeleri sıralama yaparlar. Telifte birinci gelen plânlama yarışına katılan ile takdirde birinci gelen meclis üyesi kendilerine bir baş plâncı seçerler. Gerekli yerlerle istişare yaparak plâna son şeklini verirler. Bucaklarda bucak, illerde il, ülkelerde devlet ve insanlıkta insanlık başkanının onayladığı plân yürürlüğe girer. Meclis üyelerinin hakemlere gitme yetkileri vardır.

İnsanlık plânlamasında ülkelerin sınırları ile bölgeleri birbirine bağlayan yolları içerir. Ayrıca ülkelerin bu yollarla sağlanacak irtibatlar belirlenir. Yollar şerit şeklinde olup meskûn hâlindedir. Kıta merkezleri Güney Amerika, Kuzey Amerika, Avrupa, Ortadoğu, Afrika, Hindistan, Çin ve Adalar olarak belirlenmiştir. Ortadoğu’nun merkezi Mekke’dir. Yol Kudüs’ten geçer. Ülkelerarası sınırlar hakemlerin kararları ile belirlenir. Kabul etmezlerse savaş yapılır. Bir ülkenin nüfusu 30 milyondan az olamaz, 100 milyondan da fazla olamaz. Nüfus sıklığına göre devlet merkezleri belirlenir ve plânlarla oralara yollar götürülür.

Benzer şekilde ülke plânında il sınırları ile bölgeleri birbirine bağlayan yol şeritleri gösterilir. Bir ilin nüfusu 300 000’den az olamaz, 1 000 000’dan fazla olamaz. İl sınırları ülke plânlamasında ortaya çıkar. Hakemlere gidilerek itiraz edilebilir. Hakem kararlarına uymayan ilin altyapı hizmetleri kesilir. Çıkış serbest bırakılır, giriş yasaklanır. İl ablukaya alınır ve teslim olması istenir. Zayiat vermeden teslim olması hâlinde, ülke başkanı ülke dışına sürülür. Teslim olmazsa, abluka nüfusu 300 000’den aşağı ininceye kadar ablukaya devam edilir. Hakem kararı ile askeri birlikler o il içine girerler.

Bunun gibi il plânlamasında bucak sınırları belirtilir. Son karar hakemlerindir. Hakem kararlarına uymayanlar il güvenlik kuvvetleri tarafından ablukaya alınır. Çıkış serbest bırakılır, giriş yasaklanır. Nüfusu 3 binden aşağı düşünce, güvenlik birlikleri hakem kararı ile bucağa girerler.

Ocak sınırları bucak plânlamasında belirtilir. Sınırları kabul etmemesi hâlinde bucak başkanı sürülür. Gitmezse kanı heder olur. İsyan olursa ilçedeki güvenlik kuvvetleri çağrılır. Böylece yönetim sorumluluğu sınırları plânlamada belirtilmiş olur. Sınırlar kodlarla tesbit edilir. Yerinde ihtilâf olursa hakemler halleder.

Plânlamada yapılması gereken yollar çizilir. Yerleşme yerleri belirlenir. Sanayi yerleri belirlenir. Genel Hizmet merkezleri belirlenir. İnsanlık bir insan gibi haritada inşa edilir. İnsanlık haritasında ülkelerin sadece başkentleri ve başkente giden insanlık yolu gösterilir. Ülke haritalarında illerin sınırları ile il merkezleri ve bağlayan yollar gösterilir

Bucak haritalarında ocak sınırları ile ocak merkezi işaretlenir. Merkez bucaklarını ve yol kenarlarındaki yerleşmeyi plânlar.

Vücut, ulaşım ve haberleşme yolları ve Genel Hizmetlerle bir varlık olur. O halde birliği oluşturmak ancak ulaşım ve haberleşme ile olur. Bunun için şunların yapılması gerekir.

a)    İnsanları ve katı varlıkları ulaştıran araçlar.

b)    Sıvıları nakleden yol ve araçlar.

c)    Gazları taşıyan araçlar.

d)    Elektriği veya sinyalleri taşıyan yollar.

Ocak içinde kişiler yaya dolaşırlar. Bucak içinde kişiler şahsi arabalarını veya ortak arabaları kullanırlar. İl içinde toplu taşıma araçları kullanılır. Ülke içinde araba taşıyan araçlarla taşınır. İnsanlık taşıma araçları büyük işletmeler hâlinde işletilir. Tüm taşımalar Genel Hizmet statüsünde yapılacaktır. Bunun için ürünlere bir taşıma payı yüklenecektir. Ürün yakında da satılsa, uzakta da satılsa, bu payı yüklenecektir. Üründen pay alınacaktır. Bundan sonra eşya bedava taşınacaktır. Üreticilere kupon verilecek, o kuponla istediği yere malını gönderecektir. Bu hakkını satabilecektir. Taşıma para ile değil de kuponla yapılacaktır. Şoförlere taşıma kuponu verilecektir. Kişilere de bir dolaşma kuponu verilecektir. Bu dolaşma kuponu ile gezebilecektir. İsterse bunu satabilecektir. Plânlamada yollar gösterilir. Ancak plânlama zamanlamayı içermez. Plâna göre iş yapmak zorunludur, ama plânı uygulama ise kişilerin kendi takdirlerine kalmıştır. Yani, mekân itibarı ile plânlama vardır ama zaman itibarı ile plânlama yoktur. Ne zaman imkânlar elverirse, gerek hâsıl olursa, o zaman plân realize edilir. Demek ki, plâna göre hareket herkese örnek olmalıdır. Zamanını ise ihtiyaç ve imkâna bırakmalıyız.

 

ÖLÇÜLENDİRME

Kâinat ışık hızı ile büyüyor. Bu hız sabittir. Bundan önce geçen zaman da sabit olduğundan, Kâinatın bugünkü çapı bellidir. Öyleyse, C ışık hızı ve R Kâinatın yarıçapı bilinen sayılardandır. Bundan başka Kâinat içindeki en küçük parçacık sayısı da sabittir. Elektronun sıfır hızdaki kitlesi ile belirleyeceğimiz bu parçacığın pozitif ve negatifi vardır. mo ve qo çiftlerinin büyüklükleri ve sayıları da sabittir. Kâinatta artmamaktadır ve eksilmemektedir. Değişik şekillere girmektedir. Elektronların hız toplamları da sabittir. Yani, mo*v lerin toplamı da sabittir. Parçacıkların hız kareleri toplamı da sabittir. Buna enerji diyoruz.

Kâinatta bunların sabit olması dışında, bunların artıp eksilmesi sayısaldır. Meselâ, hızlar basamak basamak yükselirler. Yarım basamaktan başlarlar. Buna parçacık sabitesi denmektedir. H ile gösteriliyor. Kâinatın bu sabiteler dışında henüz matematikle tesbit edilen diğer sayılardan elde edemediğimiz bazı büyüklükler daha vardır. Çekim sabitesi bunlardandır. Ancak Kâinat sayılı birkaç sabitenin ve onların bağlı olduğu kanunların eseridir.

Bu ölçülendirme canlılarda tamamen kendisini göstermektedir. İki katını alma, yarısını bulma, oluşumda tamamen temel esastır. Ben önce insan ile ilgili bazı ölçüleri vermek isterim. 

Başparmağımızı alalım, bunu birim kabul edelim. Bunun insanlardaki ortalaması 9.41 cm civarındadır.

Birinci boğum yarım parmak, ikinci boğum dörtte bir parmak, tırnak sekizde bir parmak etmektedir. Tırnak kalınlığını tırnağın onda biri olarak alabiliriz.

Bileğe kadar iki parmak, dirseğe kadar dört parmak, omuza kadar sekiz parmak. Sağ parmakla sol meme arası on parmak. İnsan başının çapı bir parmak, alt çene dişi bir parmak, insan boyu 18 parmak. İnsanın yoğunluğu su yoğunluğuna yakın.

En yüksek dağ ile en derin denizdeki derinlik birbirine yakındır. Ortalaması on bin kulaçtır. Sulu atmosferler ile sulu toprağın derinlikleri de o kadardır. Hava tabakası sulu atmosfer kalınlığının 10 katı, toprak kalınlığı da 10 sulu toprağın 10 katı, sonra da kaya tabakası gökteki elektrikli tabakada onar kat. Yerin kabuk kalınlığı elektrikli tabaka ile hava tabakasına eşit. Yerin çapı bunun yedi katı. Yerin hava ile birlikte çapının 50 katı mesafede Ay var, Ayın 400 katı mesafede Güneş var. Yer-gök arası 4, 3, 3 olarak bölünmüş ve iç gezegenler ona göre dizilmiş. Ondan sonrakiler arası 6, 12, 24, 48, 96, 192 ve 384 aralıklarla sıralanmıştır.

Yıldızlar arası mesafe 4 ışık yılı, galaksiler arası mesafe 2 milyon ışık yılı.

Görülüyor ki, Allah yeryüzünü, canlıyı hep seçkin sayılar ile var etmiştir. İşte bizim de plânlamalar yaparken bu sayı sistemine uymamız gerekir. Plânımızı ona göre yapmalıyız. Buna mümtaz sayılar, seçkin sayılar, norm sayılar, standart sayılar denmektedir. Bu şekilde oluşturacağımız ölçüler sayesinde birimizin yaptığı parça diğerinin yaptığı parçaya uyacaktır. Uluslararası ölçüler ve uluslararası standartlar gittikçe yaygınlaşmaktadır: Ne var ki, henüz tam böyle standartlama oluşmamıştır.

Türkiye’de Standartlar Enstitüsü vardır. Ancak yasaklayıcı zihniyetle hareket etmektedir. Batıdan taklit edilmiş standartlar ülkemizin ekonomisine yeterli olmamaktadır. Bunu bir misalle anlatalım. Bir Amerikan bezinin standartları vardır. Bunlar birim santimetredeki iplik sayısı ile belirlenir. Bunu sağlayabilmek için ipliğin standart olması gerekir. İpliğin standart olması için pamuğun standart olması, pamuğun standart olması için tohumun, tarlanın, gübrenin, ziraat tekniğinin standart olması gerekir. Bunlar yetmez. Makinalar, işçiler, boyaları ağartan maddeler hep bu standart içinde olur. Buradan öğrendiğimiz şudur. Bir nitelikli malı üretmek mümkün değildir. Tüm sanayi birden nitelikli olacaktır. Dolayısıyla normlaşma dışarıdan alınanla olmaz.

Bunun için yapılacak iş, normlaşmayı üreticiye bırakmaktır. Üretimin kuralları vardır. Önce proje yaparsınız, onu üretirsiniz. Sonra onun vasıflarını belirlersiniz. Yani, ölçülerin hangi aralıklarla olduğunu tesbit edersiniz. Sonra onun üretim zamanını belirlersiniz, ondan sonra da maliyetini belirlersiniz. İşte plân yapan kimse, üreticinin imkânlarına, isteklerine, piyasanın satın alma gücüne, piyasanın zevkine bakarak proje üretecektir. Bir ürün üzerinde devamlı olarak gelişme kaydedilecektir. Daha kaliteli, daha ucuz üretim imkânları araştırılacaktır. Böylece uzun zaman çalışarak ilerleme kaydedilir.

Plânlama teşkilâtının devamlı olarak projeler üretmesi, piyasanın emrine vermesi gerekir. Müteşebbislerin bu projeleri denemesi gerekir. Tutan projeler selem senedine konu olmalıdır. Bunun için örnek ürünler ortaya konmalıdır. Bunlar sergi salonlarında teşhir edilmelidir. Sipariş verilen mallar üretilmelidir. İşte mağazalar bunun için var olacaktır. Orada yalnız standart mallar değil, özel projeler de alınıp sergilenecektir. Mala -Mal Sistemi ile satın alınacaktır. Müşteriler beğendiklerini alacaklardır. Hatta sipariş verebileceklerdir. Böylece müşterilerin çoğaldığı mal seri imalâta geçecektir. Ve seleme konu olacaktır. Bütün bunların yapılması için devlet olmaya gerek yoktur. Kuracağımız Konsinye Satış Mağazaları ile Mala-Mal Mağazaları bu sistemi çalıştıracaktır. Projeleri de aynı şekilde satın alınıp proje hizmetine konacaktır.

 

PROJE ORTAKLIĞI

25 Genel Hizmetten biri olan “Plânlama Hizmeti”ni yürütmek üzere kooperatif kurucularından biri “Plânlama Sorumlusu” olacaktır. Bu plânlama sorumlusu 10 plânlama hizmetlisi ortak bulacaktır. Bunlar haftada bir gün kendi aralarında toplanacaktır. Plânlama Hizmet Sorumlusu ise ayrıca haftada bir yapılan kooperatif toplantılarına katılacaktır. Diğer hizmetliler de dinleyici olarak bu kooperatif toplantılarına katılabileceklerdir. Kooperatif toplantılarında 25 Hizmet Sorumlusuna sıra ile söz verilir. Diğer 250 hizmetliden katılanlardan söz isteyen olursa, onlara da söz isteyenlerin sayısına göre söz verilir. Bunlara verilen toplam süre bir saattir. Kooperatif toplantısına diğer ortaklar, hatta yakınları da katılabilir, herkese açıktır. Ancak bunlara söz verilebilmesi, kooperatif kurucu üyesinin kendi söz hakkını ona kullandırması suretiyle sağlanır.

Kooperatif proje hizmetlilerine proje satın alma kredisi tanınır. Yıllık bütçede belirtilen bu miktar bu hizmetliler arasında bölüşülür. Başlangıçta eşit olarak bölüşülür. Altın-gram olarak belirlenen bu değer proje ortaklık payıdır. Proje ortaklığı kurucu üyeleri ortakların ürettiği projeleri satın alırlar. Bu proje sadece bir fikir olabilir. Bir avam proje olabilir, uygulama projesi olabilir, örneği yapılmış bir proje olabilir. Proje altın-gram değeri ile satın alınır. Eksik olan projeler başkaları tarafından satın alınarak geliştirilir, sonra tekrar proje ortaklığına satılabilir. Aşağıdaki safhalardan her biri ayrı ayrı değerlendirilir.

a)    Fikir bazında ortaya konan yazılı bir öneri, teklif.

b)    Öneri avam proje hâline getirilir. Proje şartnamesini içerir.

c)    Uygulama projesi yapılır.

d)    Projeye uygun örnek üretim yapılır.

e)    Uygulama projesi yapılır, eksiklikler tamamlanır.

f)     Uygulama yapılır, son olarak üretim projesi çizilir.

g)    Üretim plânlaması yapılır.

h)    Malzeme finanse edilir.

i)      Seri üretime geçilir.

j)     Pazarlanır.

İşte bütün bu hizmetler hep plânlama hizmet ortaklılığı program payları olarak bunları yapanlara pazarlık yapılarak verilmiş olur.

Bu üretimden bir proje ortaklık payı alınır. Yani, bu projeyi kullanan üreticiler üründen bir payı proje bedeli olarak bu ortaklığa verirler. Böylece artık ortaklığın bankada nakdi toplanmaya başlar. Ortaklar kendi paylarını nakde çevirmek isterlerse, payın nakit cinsinden değeri toplam ortaklık sermayesine bankadaki nakit bölünür, senedin nakit değeri bulunur.

Proje üretenler proje hizmetlilerine gelirler, projelerini pazarlık yaparak satarlar. Proje sahipleri pahalı satmak isterler, işe yaramayan projeleri de satmak isterler. Hizmet ortakları ise daha çok satılabilecek projeleri ucuz almak isterler. Hizmet ortakları arasında rekabet olduğu için proje değeri ile konmuş olur. Projeyi koyanın buradaki hakkı biter, ister satılsın ister satılmasın o payını almış olur. Bununla beraber proje satılıp değerlendiğinde proje bedeline %5 konur ve bu artan miktar o günkü sermayeye bölünür. Böylece eski ortaklar yararlanmış olurlar. Zamanla eski proje ucuzlayacaktır. Satın almaya gerek kalmayacak hâle gelebilir.

Projeyi alan ortak onu kullanarak yeni proje üretebilir,onu uygulayarak imal etmiş olabilir. Bu suretle artık proje mağazası çalışş olur. Sonunda projeye göre mal üretir ve satarsak, onun proje payı sözleşmede belirlenmiştir. Ürünün beşte birinin yirmibeşte biridir. Sözler dinlenecek olursa başarı için tereddüde mahal yoktur.

Toplanan paralar o satılmış bulunan paylara bölünür, pay değeri ortaya çıkar. Başlangıçta bu değer azdır. Ayrılan olursa bankada nakit azalır ama piyasadan pay da çekilmiş olur. Öyleyse, ayrılma diğerlerini rahatsız etmez. Zamanla proje bedeli normal seviyeye ulaşır. İsteyen proje yapar, payını alır ve projeci olarak yaşar. 

Kooperatiflerce şimdi başlanarak geliştirilecek bu sistem ileride devlet teminatı ve organizasyonu hâline dönüşür, insanlık teminatına dönüşür. Bakarsınız, bir semtte yapılan basit bir proje bir gün gelir tüm insanlıkta uygulanır. Adil Düzende takip edilen yol; merkezi yönetim yerine merkezi düzenleme, halkın devamlı katkısı, günlük olarak gelişmesi. Evrim ve değişme. İhtilâllerle değişme değil, doğrudan müesseseler tarafından değişme. Bunu sağlayan mekanizmaları devlet mi yapacak, yoksa vakıf ve kooperatifler mi yapacak? Biz şimdi vakıf ve kooperatiflere yaptırmaya çalışacağız. Bunu halkı sömüren projeciler, hizmet vermeden bol bol proje karşılığı alanlar engellemek isteyecektir. Bunu normal karşılamamız gerekir. Denge başka türlü oluşmaz. Her gün yenilik de yok olma demektir. Yenilik ile sebat birbirini dengeleyeceklerdir. Biri gaz, diğeri de fren pedalı olacaktır.

 

PROJE YARIŞMALARI

Proje mağazaları ilçelerde kurulur. Semtlerdeki plân hizmet temsilcileri katılanlardan aldıkları projeleri ilçedeki hizmet görevlilerine gönderirler. Hizmet görevlisi de bu projeye bir değer takdir edip mağazaya koyar. Böylece ilçe merkez bucağında proje mağazası oluşmuş olur. Halk gezerek bu projeleri satın almak ister. Projeyi geliştirmek için satın alır, yahut uygulamak için satın alır. Bu projelerin birer nüshaları bölge merkezlerindeki büyük mağazalarda teşhir edilir. O bölgenin merkez mağazasını gezen bu projeleri görüp satın alabilirler. Kıta merkezlerinde ise bu projelerin kendileri değil de konuları yer alır. Böylece orada tetkikat yapacak kimseler o kıtadaki harekâtı takip ederler.

Projelere şûralar tarafından ödüller ayrılır. İl merkezindeki ilmî şûra üyeleri illerindeki ilçeleri dolaşarak örnek projeler seçerler. Kendilerine göre sıralarlar. Böylece il içinde derece alan projeler ortaya çıkar. Bu projeler ödüllendirilir ve beğenilen projeler içinde sergilenir. İlin bütün ilçelerinde sergilenir. Ülke ilmî dayanışma sorumluları bölgeleri dolaşarak projeler seçerler. Bunları derecelendirirler. Ortak sıralama usûlü ile projeler derecelendirilir. Bu projelere ödül dağıtılır. Ayrıca ülkenin bütün bölgelerinde bu projeler yerelini alırlar. İnsanlık ilmî dayanışma sorumluları kıta merkezlerini dolaşarak, projeleri seçer ve sıralarlar. İnsanlık ilmî dayanışma sorumlularının yaptıkları sıralamada derece alanlar tüm insanlık proje mağazalarında sergilenir.

Bu yarışmalardaki ödüllendirme derece alan herkese ödülü bölüştürmedir. Yani, bir ilmî dayanışma sorumlusu tarafından dereceye sokulmuş ise o da sırasını alır ve ödülden pay alır. Birinci 1, ikinci ½, üçüncü 1/3 böylece toplanır. Tüm ödül bunlara bölünür. Kademe kademe ilk beş birinci, sonraki beş ikinci şeklinde de derecelendirilebilir, ona göre ödül almış olurlar. Uygulama yapılırken bazan anormal durumla karşılaşılır, kural uygulanmaz olur. Kurala göre dengesizlik ortaya çıkar. O zaman kural içinde ek bir  kural konmalıdır. O dengesizlik giderilmelidir. Meselâ, onbin kişi iştirak etmiş, şimdi teker teker derecelendirme anormal rakamları verebilir. Küsur bedelleri doğurabilir. O takdirde bunlar yuvarlatılarak belli derecelere eşit ödül verilir.

Bu yarışmalar yılda bir yapılır ve bütçeye konan ödül ile belirilenmiş olur. Kamu gelirlerinden bir pay ayrılabileceği gibi, proje mağazalarında satın alınan projelerin değerleri bu yolla yükseltilerek değerlendirilir. Farz edelim ki, bir kişi projesi ile ilçe proje mağazasına katıldı. Diyelim 10 ag bedel aldı. İl yarışmasında derece aldı ve ondan da 5 altın gram aldı. Onun eserinin kıymeti 15 gram-altındır. Ülke ve insanlık yarışmalarına da katıldı ise orada aldığı değerler de maliyetlere bindirilir. O projeden yararlanmak isteyen ona göre katkıda bulunmuş olur. O yıl proje yarışmasına katılanlar projelerini o kadar pahalı satmış olurlar. İlmî dayanışma sorumlularına buna göre bir ag verilir. Toplam proje bedelinin beşte biri bunlara verilmiş olur.

Bir yıl içinde üretilen projelere böylece yarışma ödülleri verildiği gibi, geçmiş yılların projeleri de değerlendirilir. Yani, ilmî dayanışma sorumluları başka bir ödül olarak da geçmiş yıllarda yapılan projeleri değerlendirip seçerler. Şüphesiz bu uygulama yapılmış projeleri de içerir. Son 5 yılın, 10 yılın, 20 yılın, 50 yılın ve 100 yılın projeleri her yıl değerlendirilir. Derecelerine göre onlara da ödüller verilir. Böylece değeri sonradan ortaya çıkan projeler de değerlenmiş olur. Bu değerlenmede onun getirdiği yarar da belirlenmiş olur. Meselâ, ampulü bulan Edisson bir asır içi değerlenmelere tâbi olmuş olacaktır.

Bu ödüllerin uygulamasında ilmî keşifler de yerlerini alırlar. Meselâ, bir kimse bir proje üretecek ama o projede bir ilmî keşiften yararlandırılacaktır. Meselâ, ampulü bulan kimse elektriğin teorisini yapan kimseden yaralanarak projesini üretecektir. O takdirde o buluştan yararlanan kimse ona bir bedel ödemek durumundadır. Bunun anlamı şudur. Proje bedeli takdir edilirken eskilerinin buluş payları düşülmüş olur. Dolayısıyla ampulü bulan kişinin ampuldeki payı ne ise onunla satın alınmış olacaktır. Ne var ki, bunun satışı farklı olacaktır. Orada ilmî buluşlara da yer verilecektir.

Araba misâlini ele alalım. Dizel arabasını bulan kişi benzin arabalarının hilâfına bir şey üretmiştir. Buji tertibatını kullanmadan motoru çalıştırmıştır. Bu buluş satın alındığında, dizeli bulana değerlendirilen ve pazarlıkla elde edilmiş değer verilir. Sonra bu motoru imal eden kimse satıştan bir proje payını öder. Ancak bu pay o proje yapanlara değil de, ileride proje yapacaklara gidecektir. Ne var ki, burada proje dışında ilmî buluşlar da sözkonusudur. Bu paydan ilmî buluşlara da paylar ayrılır. Yani, onunla ilmî buluşlar da satın alınır. İlmî buluşlar projeler gibi uygulanmadığı için onlardan bir gelir gelmemiş olur. Başka bir ifade ile proje gelirlerinden araştırma hizmetlerine de pay ayrılır.

Genel Hizmet Projemiz bir bilgisayar programı gibidir. Bir defa kurulup çalışmaya başladı mı, tıpkı bilgisayarlarda olduğu gibi süratli gelişmeler kaydedecektir. Bugün nasıl bilgisayarlar fizikî yapımızı etkilemiş bulunmakta ise, yarın Genel Hizmetler de sosyal yapımızı etkileyecektir. Kamu ve Genel Hizmetlere karşı yazılacak eserler ve uygulamalar gelecek nesli en az bilgisayarlar kadar meşgul edecektir. İnsanlık artık sporun peşinde değil, bilginin ve buluşun peşinde koşacaktır.

 

PROJE DİLİ

Tarihte ilk defa şekil dili doğmuştur. Orta Asya’dan gelen bir Türk kabilesi olan Sümerler, Mezopotamya’ya geldiklerinde yazıyı keşfettiler. Sümerlerin dili Türk dil grubuna benzemektedir. Göktürk alfabesinin yazılış şekli de çivi yazısına benzemektedir. Büyük bir ihtimalle Sümerler Mezopotamya’ya gelmeden önce yazı yazmayı bilmekte idiler. Ancak, göçebe halkı olduğu için yazıyı kalıcı bir şeye değil de yürüyüp giden şeylere yazıyorlardı. Başka bir deyişle, her topluluğun şekil yazısı vardır. Düşüncelerini çizerek göstermektedirler. Mezopotamya’daki gelişme, bu yazının tabletler üzerinde yazılmasıdır. Büyük bir ihtimalle Mezopotamya yerlileri de toprağı pişirmeyi biliyorlardı. Sümerler bu teknolojilerini kullanarak çivi yazısını geliştirdiler.

Mezopotamya yazısı Mısır, Hindistan ve Çin’e kadar yayıldı. Amerika yerlilerinin kullandığı ve hâlen okunamamış yazı dışındaki bütün yazılar hep Sümer yazısıdır. Başlangıçtan itibaren şekil yazısıdır. Şekil yazısının özelliği insanlığın ortak dili olmasıdır. Atın resmini yaparsanız, artık o attır. Bunu herkes bilir. Ne var ki, şekil yazısı zamanla o kadar değişti ki, harf yazısı gibi başkası bir şey anlamaz oldu. Çivi yazısının kaynağı olan Mezopotamya peygamberler ülkesidir. Nuh, Hud, Salih, Lut ve İbrahim peygamberler orada yetiştiler. O medeniyeti onlar kurdular. İlk harf yazısı da Filistin’de Tevrat’ın bulunduğu ülkede bulundu. Dünyaya Fenikeliler tarafından yayıldı. Ancak, asıl kaynağı İbranilerdir, Tevrat’tır. Harf yazısı sesleri ifade etmektedir. Ama anlamları taşımamaktadır.

Gelecek dünyada insanlık dört çeşit yazıyı kullanacaktır. 

Harf Yazsısı: Kaynağı Filistin’dir. Yunanlılar geliştirmişlerdir. Lâtin, Grek, Kiril gibi değişik şekilleri vardır. Burada sesli harfler de sesiz harfler gibi ayrı harf sayılmaktadır. Matematik diline çok elverişli bir yazıdır.

Hareke Yazısı: Bu yazıda kısa sesli harfler harf sayılmaz, harflerin bir özelliği kabul edilir. Harflerin üzerine konan özel işaretlerle belirlenir. Arap yazısıdır, Kur’an yazısıdır. Mantık yazısı olmaya çok elverişlidir.

Hece Yazısı: Hecelerin birer işaretle gösterilmesidir. Hece dili olan Çince de gelişmiştir. Aynı dil grubunda olan dilleri benzer işaretle birleştirmekte ve yazı dili tüm halklar tarafından anlaşılır olmaktadır.

Şekil Yazısı: İlk yazı olmuş ve Mezopotamya, Mısır, Anadolu medeniyetleri bu yazılar üzerine kurulmuş olmakla beraber, bugün konuşma dilinde hiç kullanan kalmamıştır. Bununla beraber bugün yeni bir şekil dili doğmaktadır.

a)    Matematik yazısı uluslararası bir şekil yazısına dönüşştür. Sayılar ve değişken işlemler artık şekil yazısı ile yazılmaktadır. 3 dediğimizde biz “üç”, Araplar “selase”, Fransızlar “truva”, Ruslar “tri”, İranlılar “se” diye okumaktadırlar. Çarpma, bölme gibi işlem işaretleri de böyledir.

b)    Trafik işaretleri de şekil yazısına dönüşştür. Virajlar, duraklar, park yasakları, gidiş ve dönüş istikametleri hep insanlığın ortak yazısı olmuştur.

c)    Seslere konan harfler de şekil yazısına dönüşştür. Gerçi bugün hâlâ değişik harf yazıları kullanılmakta ise de, yaygın harf yazısı Lâtince ve Arapçadır.

d)    En önemli ortak yazı proje dilinde doğmaktadır. Artık proje yapanlar hep şekil dilini kullanmaktadırlar.

Projenin şekil dili resim tekniğine dayanmaktadır. Önden baktığımızda görünen şekil çizilmektedir. Bu gerçek görüşten farklıdır. Çünkü şekilleri biz merkezden görürüz. Ama kâğıda sonsuzdan bakıyormuş gibi çizeriz. Böylece o şekle yine merkezden baktığımızda cisme bakıyormuş gibi görünür. Ayrıca cismin değişik yerlerinin kesitini göstererek resim çizeriz. Geliştirilmiş bazı kurallar vardır. Görünmeyen çizgiler nokta nokta çizilir. Ölçü çizgileri ince yapılır.

Projede başvurulan ortak yazının başında üç boyutlu resimlerdir. Derinlemesine olan çizgiler eğik çizilerek şekil üç boyutlu içinde yerleştirilir. Ayrıca boyalandırılarak cismin üç boyutlu içinde görünmesini sağlarız. Bugün fotoğraf makinelerinden yararlanarak şekillerin düzlemde nasıl göründüğünü kolaylıkla bilebilmekteyiz. Çocuklara at ile atın resmini gösterdiğimizde tanıyabilmektedirler. Zaten insan yüzü satıhtan görmektedir.

Proje yapımında artık özel işaretler de kullanılmaya başlanmıştır. Meselâ, haritalarda yollar, dereler, yapılar, kentler ormanlıklar, denizler özel işaret ve renklerle ifade edilmektedir. Harita okuma tekniğini öğrenen kimse dilini bilmeden de okuyabilir ve anlar. Projeler için de aynı sistem gelişmiştir. Elektrik projesini yapanlar, elektrik parçalarına özel işaretler belirtmişlerdir. Böylece şekil dili hayatımıza girmeye başlamıştır.

Önemli olan şekil dilinin gelişmesi, değişmesi ve mekanizmasının kurulmasıdır. Şekil dilini tamamlamalıyız. Kur’an’daki köklere birer şekil koymalıyız. Arap yazısının harflerinden terkip edilmiş olabilir. Yine Kur’an’dan hareketle çekim kurallarına göre işaretler konur. Bugünkü Arap yazısının değişmiş şekli ortaya çıkacaktır. Kur’an esas alınacaktır. Bir şekil dili doğacaktır. Bu şekil dilini her topluluk kendi diliyle okuyabilecektir. Proje dili de ayrı bir şekilde geometri, izdüşüm ve kesitler bilgisine dayanarak gelişecektir. Çocuklarımız her dört yazıyı daha temel eğitimde öğrenmiş olacaklardır.

 

DEĞER ARALIKLARI

İnsan bir yüze uzaktan baktığında genel yapısını görür. İnce ayrıntıları göremez. Yüze yakından baktığında ince ayrıntıları görür, ama genel görünüşü kavrayamaz. Bir çarşının sokaklarını dolaşan kimse ev ev, kapı kapı ince ayrıntıları belirleyebilir. Bütün sokakları ezberlemiş olsa bile, sonra uçaktan baksa o kenti tanıyamaz. Ama uçaktan seyrettikçe kenti tanır ama ayrıntıları bilemez. İşte insan bir bakışta hatasız bir işlem yapamaz. Ya detaylara inmek ve genelden vazgeçmek zorundadır, ya da genele bakıp detaya inmekten vazgeçecektir. Bunu bir misalle anlatalım.

Bir kâğıdın üstüne noktaları serpiştirelim. Bu noktalar yakında iken ayrı ayrı görünürler. Belli bir mesafeye geldikten sonra noktalar arası mesafeler kaybolur, şekil bütün olarak görülür. Ortak bir renk alır. Ayrı noktalar ayrı ayrı renkte görünmez, tek renk olurlar. Demek ki, ya şeklin renginden vazgeçeceğiz, ya da noktanın renginden vazgeçeceğiz. Bir anda öldüğümüzde mutlaka birinden vazgeçeceğiz. Plânlamada bunun önemi hiçbir zaman yüzde yüz doğru bir değer ortaya konamaz. Daima yaklaşıklı değerler vermek zorundayız.

Yunanistan’da insanın kişi olarak kesin bilgilere sahip olacağı iddia edilmiştir. Oysa İslâmiyet kişinin kesin bilgiye sahip olmayacağını ortaya koydu ve kesinliği icmalarda aradı. Eğer tüm insanlığın aklı aynı şeyi doğru kabul ediyorsa, buna hata dememiz mümkün değildir. Çünkü ondan daha ileri bir bilgi yoktur. Bugünkü ilmî çalışmalar çok önemli buluşlara sahne olmuştur. Bilgide dört tane kusur vardı, eksiklik vardı. Bunlar 20. asrın buluşlarıdır.

a)    Bilgilerimiz nisbidir. Biz bir varlığa nereden bakıyorsak, o varlık oradan nasıl görünüyorsa, biz o varlığı öyle biliriz. Diğer tarafı hakkında bir şey iddia edemeyiz. Mesela, bir silindire üstten bakan ‘dairedir’ der, yandan bakan ‘dikdörtgendir’ der. Öyleyse biz varlıkları bize göründükleri kadarı ile biliriz, gerçek varlıklarını hiçbir zaman bilemeyiz. Bu eskiden beri filozofları meşgul eden bir konudur. Kelâmcılar da buna dayanarak Allah’ın zâtı bilinmez demişlerdir.

b)    Bilgilerimiz izafidir. Bu da algılayanın araçlarına bağlıdır. Gören kimse için portakal başkadır, kör için başkadır. İnsan dıştan gelen bilgileri kendi beyni içinde bir yere yerleştirir. Herkesin onu kavraması ve anlaması farklıdır. Dolayısıyla benim için böyle olan bir şey sizin için öyle değildir. Çünkü onu farklı gözlerle algıladık.

c)    Bilgilerimiz takribidir. Bunun boyu 1.90’dır derken; yaklaşık olarak 1.90’dır demiş oluyoruz. Yoksa gerçek boyunu kimse ölçemez ve bilemez. İşte projede en çok bu husus önem kazanır. Biz bir ölçü verdiğimiz zaman mutlaka bir aralık içinde vermiş oluruz. Taraflar kararlaştırmasalar bile o demektir. Çünkü gerçek ölçüyü kimse belirleyemez.

d)    Bilgilerimiz ihtimalidir. Biraz evvel 1.80 olan boyun biraz sonra kaç olduğunu bilemeyiz, belki değişmiştir. Böyle kabul edersek o zaman da hiçbir şey bilmiş olmayız. Değişme ihtimalini esas alırız. Ona göre projemiz bir ihtimaliyat içinde geçerlidir. Bunun anlamı nedir? Yüz ayakkabı diken biri yüzde birini bozmuş olabilir, farkına varılmadan karşı tarafa geçilmiş olabilir. İşte dolayısıyla sözünü yerine getirmeyi bir ihtimaliyat içinde kabul etmek zorundayız.

Proje üzerine konan ölçülerde alt ve üst aralıklar konur. Yani, bundan küçük olamaz, bundan büyük olamaz. Bu aralık ölçüleri azsa maliyetini yükseltir, çoksa kalitesini düşürür. O halde proje yapma demek, aynı zamanda bu aralık sınırlarını en ekonomik şekilde belirlemek gerekmektedir. Hesaplanması hayli zor olan bir olaydır. Deneyler, uygulamalar bunları ortaya konacaktır.

Bir projenin tam istenildiği seviyeye gelmesi için bir yetişme derecesini geçirmelidir. Uygulamalar sonunda çıkan aksaklıklar zamanla giderilerek ideal durum alacaktır. İşte o zaman tam verimli çalışma imkânı bulunacaktır. Bu durum olgunluk çağıdır. Ne var ki, bu uzun zaman devam edemez. Hayat şartlarının değişmesi ve ihtiyaçların değişmesi, sebebiyle yeni teknoloji doğar. Eski ürün piyasadan çekilmeye başlar. Buna da ancak yeni proje imkânları ile yeniden başlanır.

Böylece her projenin diğer varlıklar gibi doğması, gelişmesi, yaşaması, yaşlanması ve ölmesi vardır. Demek ki, bir taraftan projenin olgunlaşması için sabırla üzerinde durulması gerekir. Ama yaşlanıp işe yaramaz hâle gelince de toprağa verilmesi gerekir. Plânlama hizmetleri bunu yapan bir kuruluştur. Projeleri halk yapar, kamuya satar, kamu da onu işletmelere koyar ve üretim yapar. Üründen bir pay projeye verilir. Bu mekanizma ile hem herkesin ahlâkı korunur, hem de herkes bedelsiz yararlanma imkânını bulur. Bu projeleri uygulayanlar ise özel masraf ödemez. Bütün bu düzen acaba devletçe organize edilirse daha iyi olmaz mı? Olmaz, çünkü Türkiye’de böyle bir organizasyon var. Ama halk bunlardan yararlanmıyor. Akevler Kooperatifleri bu hizmetleri halk kuruluşları olarak organize etmelidir.

 

PLÂNLAMA VE EVRİM

Bir insanın oluş şeklini düşünelim. Baba tarafından gelen 22 kromozom ile anne tarafından gelen 22 eş kromozomlar insanın cinsiyet dışındaki özelliklerini oluşturur. Baba tarafından gelen X ile ana tarafından gelen X çiftleri kız çocuğunu oluşturur. Eğer baba tarafından X yerine Y kromozomu gelirse erkek çocuğu oluşturur. Bu bir hücredir. Bir insanın bütün özellikleri burada yazılıdır. Proje hâlindedir. Ama şimdilik realize olmamıştır.

Döllenmiş hücre ikiye ayrılır. Birbirine tamamen benzeyen bu hücreler yan yana olmazlarsa tamamen aynıdırlar ve aynı kalırlar. Birbirine komşu olunca hücreler farklılaşırlar ve işbölümü yaparlar. Hücrelerden biri hareketli hücreleri oluşturur, diğeri sabit hücreleri oluşturur. Hareketli hücre de bölününce, biri yaşama ile ilgili hareketli hücreleri oluşturur, diğeri ise çoğalma ile ilgili hücreleri oluşturur. Çoğalma ile ilgili hücreler de ikiye ayrılır. Biri cinsi hücreleri üretir, diğeri ise hormon salan hücreleri üretir. Yaşam ile ilgili hücreler de, biri taşıma işlerini yapan alyuvarlar ve diğeri de savunma işlerini yapan akyuvarları oluşturur. Buna karşılık sabit yapı hücreleri iç yapı ile ilgili hücreleri yaparlar ki, bunlar kas ve kemiklerdir. Bir de dış işler ile ilgili işleri yapan hücreler vardır ki, bunlar deri ve sinir hücreleridir.

Böylece oluş devam eder. Yavaş yavaş hücreler farklılaşırlar. Dikkati çeken husus, hücrelerin genetik yapısı projesi bozulmaz, sonuna kadar bütün hücreler aynı projeyi kullanırlar. Bizim buradan alacağımız ders nedir? Bir oluş projesi her şeyi ihtiva etmelidir. Proje bir bütün olmalıdır. Sadece herkes projenin kendi tarafını ele alıp uygulamalıdır. Gereksiz kalan genlerin ortadan kalkması, kromozomların yok olması gibi bir düşünce yerine, projenin bütün hücrelerde sonuna kadar korunması önemli tesbittir.

Allah bu yolu niçin seçmiştir? Çünkü bazı zamanlarda hücreler diğer doku hücre görevini görme zorunda da kalabilir. Bu bakımdan korunmuş olabilir. Bir başka sebep de, projede değişiklik yapıyı bozar. Proje her şeyi göstermelidir. Proje değişmemelidir. Sadece projeye göre uygulama değişik olmalıdır. Genel plânlamada kabul ettiğimiz bu ilke yani bir kentin projesi tadil edilemez. Ancak kent öldürülür, yerine yeni kent kurulur. İmar o zaman değişir, ilkesini getirmekle tabii kanunlara uymuş oluyoruz.

Şimdi evrimi tanımlayalım: Evrim, birbirine benzeyen ama aralarında işbölümü olmayan varlık yığınından birbirine benzemeyen ama aralarında işbölümünün doğduğu bir birliğe doğru ilerlemedir. Bir solucanı parçalarsanız iki solucan olur. Oysa insanı parçalarsanız ölür. Çünkü insan evrimleşmiş varlıktır. Projeler insandaki genlerdir. Kromozomdaki dizilerdir. Özellikleri nesilden nesile aktarır. Projelerdeki yenilik ise evrim kanunlarına tâbidir. Ne kadar zor iş! Bir taraftan eski yapıyı sürdürecek, böylece eski müktesebat korunacaktır. Diğer taraftan da değişiklikler yaparak evrimi gerçekleştireceksiniz. Demek ki, proje hizmetleri bu dengeyi sağlayan bir kuruluş olacaktır.

Bir taraftan eskiden yapılıp üretilmiş projeler korunmaktadır. Halka bedava sürülerek eski değerlerin hayatta gerçekleşmesini sağlamaktadır. Diğer taraftan yaşlanmış ve ömrünü doldurmuş projeleri kaldırıp yerine yeni projeler üretmektedir. Bu da evrim ve irs arasındaki dengenin sağlanması imkânını ortaya koymaktadır. Yeni projeler oluştururken diğer taraftan da eski projelerin gerçekleşmesi için çalışılmaktadır.

Bir arzda önce çeşitli bitkiler biter. Bitkiler büyüdükçe diğerleri yarıştan çekilir. Onlar çürüyüp diğer bitkilere gübre olur. Bir medeniyet oluşurken de önce çok çeşitli ve farklı projeler ortaya çıkar, zamanla uygulamadaki sonuçları ile başarılı olanlar gelişir, diğerleri ise ortadan kalkar. Bu çokluk zararlı değil, yararlıdır. Binlerce değişik projeler arasından sıyrılabilen en güçlü olandır. En sağlam olandır. Diğerleri olmasaydı bu projenin güçlü olduğu bilinemezdi. Serbest rekabet sağlanmıştır.

Üretilen projeler piyasadan çekilmelidir. Uygulama sahasını bulmamalıdır. Ancak geleceğe de bir hazine bırakmalıdır. Yani, uygulama imkânı bulunmamış olsa bile, gelecek neslin tetkiki için elde tutulmalıdır. Eskiden kitaplarda saklanan bu bilgiler şimdi bilgisayar hafızalarında saklanmaktadır. Daha küçük hacimlerde bilgiler yerleştirilebilmektedir. Böylece gelecekte günümüzün düşüncelerini ve çalışmalarını öğrenmek isteyenler rahatlıkla bize ulaşabileceklerdir. Bugün bir işe yaramayan değersiz görülen bir bilgi zamanla çok önem kazanır ve insanlığa hizmet eder. Bunun tipik misâli İbni Haldun’dur. İbni Haldun sosyal ilimlerin bir kitabını yazdı. Şimdi ayrı ayrı ilim hâline gelmiş bütün sosyal ilimlerden bahsetti. Bunları sekiz ilimde toplayabiliriz: Din, ilim, ekonomi ve yönetimdir. Bunlar medeniyet ilimleridir. Diğer taraftan dil, sanat, teknik ve hukuk ilimleri de önemli sosyal ilimlerdir. Bunları aldı ve teker teker inceledi. Ne var ki, İslâm âlemi ilgilenmedi. Ama sonra Avrupa’ya bu eser etki etti. Birçok ilimlerin ortaya çıkmasına vesile oldu. Çalışanların çalışmaları günümüzde değerlendirilmeyebilir. Ancak gelecek nesil ondan yararlanır. Çalışanların çocukları bu değerleri korumalıdırlar. Ne yazık ki, bugün henüz insanlık bu bilince ermemiştir. Öğrenme yerine ezberlemeyi yeğliyor.

 

PLÂNLAMA VE İMAR

Belli büyüklükte bir toprak ele alalım. Bunu bir ada farz edinir. Dışarıya bir şey satamıyor ve dışarıdan bir şey alamıyor. Bu ada üzerinde insanlar yaşıyorlar. Şimdi bir tanım yapalım. Bir insanın kendisini yaşatması için günde kaç saat çalışması gerekiyorsa o ülkenin imar durumunu gösterir. Bunu şöyle ifade edebiliriz. Çalışmak zorunda olduğu 24’ü, çalışmak zorunda olduğu saate bölersek bu o ülkenin imarını verir. Hiç çalışmadan bir insanın yaşaması sözkonusu olamaz. Hiç olmazsa yemek için vakit ayıracaktır.

Şimdi imar ile nüfus arasında bir ilişki kurabiliriz. Önce bir tek kişi varken imar sıfırdır. Sonra nüfus arttıkça imar da artar. Yani insan daha az saat çalışarak yaşama imkânını bulur. Nüfus sıklığı belli bir sayıya ulaşınca orada nüfus arttıkça ülkenin imarının artması düşmeye başlar. Nüfus çoğaldıkça insanlar daha çok çalışarak geçinmek zorunda kalırlar. İstenen bu kritik nüfusu artırmaktır. Yani, ülke daha çok nüfus besleyebilsin. Hedef, kaba ifade ile daha az emekle daha çok nüfusun beslenmesi istenir.

Yeryüzünün imarı Adem Peygamber ile başlar. İnsanlar toplayıcılık, avcılık, çobanlık, tarım, pazar mübadelesi, tüccar mübadelesi ve işçilik dönemlerinde hep yeryüzünün nüfusunu artırmışlardır. Şimdi de ortaklık dönemine geçiliyor. Yeryüzü daha çok nüfus besleyecek hâle gelecektir. Bu insanlığın çalışmalarını birbirine eklemesi suretiyle elde edilmiştir. Babalarının mirasına konan çocuklar onu daha da geliştirmeyi istediler ve ocaklarını yaşattılar.

Plânlamaya bunun için ihtiyaç vardır. Plân yaparsak herkes o plâna göre hareket eder, sonunda bir yapı ortaya çıkar, bir eser ortaya çıkar. Plânınız olmazsa herkes bildiği gibi yapar, sonra onlar bize yığın olur, külfet olur. Türkiye bugün plânsızlıktan çekmektedir. Batıdan gelen kredilerle Türkiye tarım döneminden sanayi dönemine geçti. Ne var ki, batılılar kredilerini azınlığa verdiler. Onları Türkiye’ye hâkim kılmak istediler. Onlar da bu kredilerini İstanbul’da, kısmen de Ankara ve İzmir’de kullandılar. Fabrikaları buralarda kurdular. Anadolu’da iş bulamayan halk bu fabrikalara taşındı. Kalacak yeri olmadığı için gecekondulara yerleşti. Şimdi İstanbul apartmanlı gecekondular şehridir.

Oysa o zamanın belediyesi sadece kâğıt üzerinde ve kurallarla İstanbul’u parselleseydi. Yollarını, kanallarını, parklarını, mesken sahalarını, sanayi sahalarını, ticaret yerlerini ve genel hizmet yerlerini ayırsaydı, bu gecekonducular bu parselasyon kurallarına uyar, gecekondularını onun içinde yaparlardı. İmkânları olduğunda da gecekondularını normal meskenlere çevirirlerdi. Belediye de zamanla alt yapısını tamamlardı. Böylece bir asır içinde İstanbul 20 milyonluk modern şehir olurdu.

Fabrikalara yer verirken, hemen fabrikaya yakın yerde orada çalışanlara da bir yer ayıracaktı. Böylece halk işyerlerine yakın yerlerde kalacak ve trafik sorunu olmayacaktı. Gecekondu sorunu olmayacaktı. Plânsız projesiz yola çıkan Türkiye dev borçlar altında ezilmektedir. Bugünkü 150 milyar dolar borç bu israfın mahsulüdür. Projenin başka yararı da olabilir. Biz şimdi 5*4’lük bir oda yapıyoruz. 3*4’lük oda, mutfak, banyo ve tuvaleti olacak. Bu odaya beş mikap kereste gitmektedir. Kavaktan bu 300 dolar etmektedir. İşçiliği de 300 dolar alabiliriz. Demek ki, 600 dolara bir odaya sahip olacaktır. İlk gelen işçi arsasına bunu koyacaktır. Altı ay sonra 600 dolar daha verecek ve ikinci odayı koyacaktır. 3000 dolara üç odalı, tuvaleti ve banyosu olan bir eve sahip olacaktır. Bu ev bütün gecekondu evlerinden daha sağlıklı olacaktır. Bu proje kamu tarafından yapılmış olacaktır.

İleride beton inşaat yapacağı zaman bu evi daha ucuz bir fiyatla yeni gelen satacaktır. Böylece mesken sorunu çok daha ucuz ve zararsız şekilde çözülecektir. Burada devlet sadece proje vermiştir. Projeye göre inşaat yaparsan elektrik ve suyu veririm demiştir. Gecekonducular bu evleri yapmaya başlayacaklardır. Bu sayede bunun sanayii doğacaktır. Bu da iş sahalarını açacaktır. Bir sektörün sanayisi doğunca kalitesi gittikçe artar, buna karşılık ucuzlamaya başlar. Bunun anlamı nedir? İnsanların yaşamaları için daha az emek harcamaları anlamına gelecektir.

Bu ahşap ev projesinin faydası bundan ibaret değildir. Bugün köylerde yaşayan birçok kimse kentlere taşınmayı istemektedir. Fırsat beklemektedir. Ya evlerini yapmıyor veya yaptığında orasını bırakıyor ve millî servet boşa gidiyor. Oysa köyünde böyle taşınabilir ahşap ev edinirse, yarın şehre gelirken evini de beraberinde getirecektir. Parselli arsa içine koyacak, şimdilik orada gününü geçirecektir, sonra onu satıp betonarme inşaat yapacaktır. Şantiye binaları ve dinlenme evleri hep bu mantık üzerinde olacaktır. Bu projelendirme işine kooperatif başlamalıdır. Tıp uygulamalar yapmalıdır. Böylece ülkenin kaderi değişecektir. Şimdi büyük yokluklar içinde ahşap ev projesini yürütmekteyiz. Maliyetleri büyük 12 000 dolar diyoruz. Oysa bunun maliyeti 6 000 dolar olabilir. Bundan daha kalitelisi böyle olabilir. Mesela, dışı kestane, içi kavak, bundan ucuz elde edilebilir, daha üstün vasıflı olabilir.

 

PLÂNLARIN MUHTEVASI

Plân veya proje yaptığımız zaman bütün gerekli bilgileri içermelidir. Yalnız bunların neler olduğu kolay kolay bilinmez. Proje yaptıktan sonra sorunlar çıkar. O sorunların birçoğu uygulayıcılar tarafından tamamlanır. İşletme esnasında sorunlar çıkar ve işletmeciler tarafından tamamlanır. Bakım esnasında sorun çıkar, bakımı yapanlar tarafından tamamlanır. Hayat böyle gelişmiştir, hâlen d e böyle gelişmektedir. Bizim buna ilâve edeceğimiz husus gerek imalâtçı, gerek işletmeci, gerekse bakımcılar tarafından yapılan tüm bu yeniliklerin projelendirilmesi gerekmektedir.

Uygulayıcılar tarafından yapılan değişiklikler plânlama hizmetlilerine haber verilerek yapılır. Plânlama hizmetlisi de bunu ek proje ile projelendirir. Böylece proje zamanla olgunlaşır ve tüm eksiklikler tamamlanmış olarak ortaya çıkar. Bu değişikliklerin kaydı ve muhafazası demirbaş kayıt hizmetlisine ait olacaktır. Şüphesiz bütün hizmetler belli usuller içinde değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirme sistemini uygulama esnasında düşünüp değerlendirmesini yapmalıyız. Şimdi bir sorun ortaya çıkmaktadır. Genel olarak bunları kimler düşünecektir? Meselâ, şimdi biz bu çalışmaları yapıyoruz. Diyelim ki, uzun çalışmalar sonunda kooperatifimiz kurulmuştur. 25 Genel Hizmet tamamlanmıştır. 25 ortak bulunmuştur. Bugün bu çalışanlar karşılığını alabileceklerdir. Bizim çalışma saatlerimiz değerlendirilecektir.

Önce esas kuralımızı söyleyelim. Bu çalışmalar proje çalışmasıdır. Arkadaşlar bir proje çalışmasını yapmaktadırlar. Bu çalışmalarla kurulmuş kooperatif gelişecektir. Belki ileride parti kurulacaktır. Her yönüyle büyük sonuçlar elde edilecektir. Bugün yapılan çalışmalar da kaybolup gitmiş olacaktır. Çünkü biz bu çalışmaları henüz kayda almış değiliz. Arkadaşlarımız bu çalışmaları değerlendirmeden çok, bu çalışmaları hobi olarak yapmaktadırlar. Çalışmalarımızın değerlenmesi için her şeyden önce çalışmaları kayda almamız gerekmektedir.

Her arkadaş kendi çalışmalarını bu kayıtlara alsın, eserler meydana gelsin, sonra bu eserler ortaya konsun. Bunlar kayda girsin. Sonra değerlendirilmeleri çok sonra başlayacak ve mümkün olacaktır. Şunu da kabul etmek gerekir ki, ileride Genel Hizmet veren bir kooperatif ortaya çıktığı zaman bütün bunlar çok basit olacaktır. Çalışan bir kooperatife, geliri olan bir kooperatife herkes katkıda bulunup karşılığını almak isteyecektir. Bu sayede tüm çalışmalar kayda geçmiş olacaktır. Bugün ise böyle bir yer yoktur. Kooperatifimiz de bunu yapacak duruma gelmiş değildir.

Bununla beraber bu çalışmaları yaptık ama sonuç elde edemdik, işler yarım kaldı ve çöktü. O zaman zaten bir şey elde edemeyeceğiz, bizim çalışmalarımız boşa gidecektir. O halde niçin böyle sonu belli olmayan bir çalışma içine girmiş bulunuyoruz. En büyük başarımız, bu seminerlerin devam etmesi ve eserlerin oluşmasıdır. Yazılı hâle gelmektedir. Bu büyük başarıdır. Bizim ikinci başarımız ise ortaklarımızı maddi zarara sokmamamız olmalıdır. Bu çok kolay değildir. İzmir Akevler’de biz büyük başarılar elde ettik. Ne var ki, bozuk düzende değerlendirip ortaklarımıza bir şey veremdik. Biz kendimizi de yoksulluktan kurtaramadık.

Parti çalışmalarını yaptık. Desteklediklerimiz büyük başarılara ulaştılar, birinci parti oldular. Belediyeleri yönetiyorlar. Şunu gördük ki, ilk günlerde büyük sıkıntılarla ve başarı için canları pahasına çalışanlar bu siyasi gücü elde ettiler. Benzer şekilde Risale-i Nûr şakirtleri de böyle oldular. Şimdi eskilerinin yerine yenileri gelmiş, nimetlerden yararlanıyorlar. İlk kuranlar, sâbikûnlar, evvelûnlar, mukarrebûnlar unutulmuş; sıkıntılar içinde dünyayı terk ediyorlar.

Bu durum ilâhi takdirdir. Hıristiyanlar en büyük zulmü ve sefaleti çektiler. 300 yıl onlara zulmettiler. Sonra Hıristiyanlığa yenildiler ve eski zalimler Hıristiyan oldular. Ne var ki, zülüm bitmedi, Hıristiyanlık adına zulüm devam etti. Sonra solcular bu zulme karşı direndiler. Ama sonunda eski zalimler solcu olup yine zulme solculuk adına devam ettiler. Şimdi sol yıkılmıştır, eski zalim solcular şimdi lâik oldular ve zulme lâiklik adına devam ediyorlar.

İnsanlık tarihi hep zulmedenlerin zulmüne karşı direnen hak sahipleri ile ilerlemektedir. İnsanlığa hakkı öğreten mü’minler iktidarı ellerinde tutamıyorlar, zalimlere kaptırıyorlar, yahut iktidar olunca zalim oluyorlar. Bunun sonu olmayacak mıdır? Şunu belirtelim ki; mü’minler Allah’a inanıyorlar. Cennete gidiyorlar. Zalimler ise cehenneme gideceklerdir. Mü’minlerin çalışması bu dünya çıkarı için değildir. Başka türlü bu sıkıntılara dayanmak mümkün değildir. Ama insanlık adım adım Adil Düzene gitmektedir. Zalimler yine varolacaklar, ama Adil Düzende zalimlerin değil adillerin borusu ötecektir. Zalimler adiller bozulduğu zaman ortaya çıkmaktadırlar. İnsanların adaletten ümitlerini kesip zulme teslim olmaları insanlığı yok eder. İnsanlıkta evrim o mazlumlar sayesinde olmaktadır.

Bizim duâmız; zâlim varlıklı olmaktan ise, mazlum yoksul olmayı tercih etmede Allah’ın bize yardımcı olmasıdır. Hâlimize sonsuz şükürler eder olmalıyız.  

 


ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
1-ADİL DÜZENE GİRİŞ
2085 Okunma
2-BAŞKAN
1478 Okunma
3-EVRAK KAYITLARI
1567 Okunma
4-YAPI KAYDI
1421 Okunma
5-MUHASEBE
1347 Okunma
6-İLMÎ DAYANIŞMA
1315 Okunma
7-MESLEKÎ DAYANIŞMA
1416 Okunma
8-DİNÎ DAYANIŞMA
1313 Okunma
9-SİYASÎ DAYANIŞMA
1231 Okunma
10-TESCİL HİZMETİ
1238 Okunma
11-TESBİT HİZMETİ
1269 Okunma
12-TAHKİK HİZMETİ
1278 Okunma
13-TAHKİM HİZMETİ
1289 Okunma
14-BASIN HİZMETİ
1254 Okunma
15-YAYIN HİZMETİ
1421 Okunma
16-ULAŞIM HİZMETİ
1265 Okunma
17-HABERLEŞME HİZMETİ
1283 Okunma
18-UYARI HİZMETİ
1254 Okunma
19-ARAŞTIRMA HİZMETİ
1287 Okunma
20-AMBAR HİZMETLERİ
1238 Okunma
21-BANKA HİZMETLERİ
1308 Okunma
22-PLANLAMA HİZMETLERİ
1235 Okunma
23-BAKIM HİZMETLERİ
1269 Okunma

© 2024 - Akevler