ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
Süleyman Karagülle
2014 1.Baskı
1340 Okunma
MUHASEBE

ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER - IV

MUHASEBE

Tabiatta atomlar ve moleküller birbirlerine borçlanarak oluşurlar. İnsanlar birbirlerine borçlanarak topluluklarını oluştururlar. İnsan ancak topluluk içinde yaşar. O halde borçlanma, hava gibi her an teneffüs ettiğimiz bir ihtiyaçtır. Borçlanma deyince sadece nakit borçlanma anlaşılmamalıdır. İnsanlar dört çeşit borçlu veya alacaklı olurlar:

a)        Bir kimse diğer bir kimseden bir eşya alacaklı olur veya borçlu olur. Burada eşyanın hem yararlanma hem de kullanma mülkiyeti devredilecektir. Buna “mülkiyet hakkı” denir.

b)  Bir kimse diğer kimsenin eşyasından yararlanma hakkına sahip olur. Kiraladığı evden yararlanma hakkı kişiden kişiye intikal eder. Burada zaman önemlidir. Bir eşyanın belli bir zaman içinde başkasında kalması ve ondan yararlanması demektir. Buna “menfaat hakkı” denir.

c)  Kişi bedeniyle başkasının malına karşı bir iş yapmaya borçlu olur. Emeğiyle onun ekonomisine katkıda bulunur. Buna “emek hakkı” denir.

d)  Kişi emeği ile başkasının bedeni veya rûhi varlığına hizmet eder. Buna da “muta hakkı” denir.

Bunlardan kişi karşılıklı veya karşılıksız olarak borçlanır. Bu borçlanma günümüzün her safhasında cereyan eder. Mesela, baba çocuğunu korumakla borçludur. Anne emzirmekle borçludur. Hak ve vecibe dediğimiz olay borçlanma demektir. Kişi bir yeri kiraladığı zaman evin menfaatini borçlanmış olur, buna karşılık alacaklı hâle gelir.

Borçlanma ve borcun bitmesi aşağıdaki aşamaları geçirir. Borç aşağıdaki dört yolla doğar:

a)  Tarafların iradesi dışında cereyan eden olaydan dolayı bazı kişilerde ona karşı borç ve alacak doğar. Mesela, babası önceden ölmüş bir çocuk dünyaya geldiğinde dedesinin ona karşı birtakım hak ve vecibeleri doğar.

b)  Kişilerin kendilerinin yaptığı fiillerden bir borç veya alacak doğmuş olabilir. Zarar veren kişi tazmin eder. Kişi gıyabında kişiye bir hizmet vermişse karşılığını ister.

c)  Sözleşmenin yapılması ile birtakım borç ve alacaklar doğar.

d)  Bir arada yaşayanların ortak giderlerinden ve ortak hizmetlerinden borç ve alacak doğmuş olur.

Eskiden göçebe ve tarım dönemlerinde herkes herkesi tanıyordu, borç ve alacak yükü daha hafifti. İnsanın belleği bu borç ve alacakları tesbite yeterli idi. Oysa bugünkü sanayi döneminde birbirlerini tanımayan kişiler arasında ve pek çok olaylar cereyan etmektedir. Artık insanların bellekleri buna yeterli değildir. Ancak borç ve alacak kaydedildiği takdirde akılda kalmaktadır. Kur’an bunun için; “Az olsun, çok olsun, mutlaka yazın, yazmaktan üşenmeyin.” diyor.

Yazma son derece sıkıntılı ve zor bir iştir. Ayrıca güven de ister. Çünkü her zaman her yarde kâğıt-kalem bulunduramazsınız. Bulundurup yazsanız bile, onları saklayıp koruyamazsınız. Bize bugün yazmak zor gelmektedir. Birçokları yazılmasını istememektedir. Buna karşı direnmeler vardır. Çünkü herkes çarpmak, hırsızlık yapmak, yaptıklarını da unutturmak istemektedir. Ama insanlığın çöküşü buradan gelmektedir. İşte Kur’an bir şey haber veriyor. Borç ve alacaklarını tutmayanlar, hesap yapmayan topluluklar helâk olacaklardır.

Bugün üretim kollektiftir. Artık kişi kendi ürettiğini tüketmiyor. Kendi işyerinde iş yapmıyor. Bu sorunu günlük kullandığımız nakit ile çözmeye çalışıyoruz. Bu uygulama sorunları çözmediği için tekeller oluşuyor. Bu sebeple birinci ve ikinci cihan savaşları oldu. Bu sebeple faşizm, nazizm, komünizm dünyayı kasıp kavurdu. Sorun hâlâ çözülmüş değildir. Tekeller hâlâ önlenememiştir. İşte bütün bunların sonucunda sağlıklı muhasebe zorunluğu ortaya çıkmaktadır. Devlet bunu mecbur ediyor. Kişilere muhasebe zorunluğu getirilmiştir. Ne var ki, tutulan muhasebe tamamen hayalidir. Mağazaya gidiyorsun, hiç çekinmeden ve korkmadan; “Fatura istiyor musun?” diyor. Çünkü Türkiye’de kanunlar uygulanmak için yapılmaz, istenmeyen kişiyi gerektiğinde sıkıştırmak için yapılır. Herkesi yolsuzluğa sürüklemek için yapılır. Herkese suç işletip hukuk düzeninde keyfi yönetim yapabilmek için yapılır.

Diyeceksiniz ki; bunu yapanlar hain midirler? Kasıtları nedir ki böyle yapıyorlar? Bunu yapanlar hain değiller. Biz istiklâlimizi daha tam olarak kazanmış değiliz. Bizi hâlâ dış güçler yani düşmanlarımız yönetiyor. Eskiden bu örtülü idi, kapalı idi. Halk duymazdı. Şimdi artık aleni olarak yapılıyor. Bizi İMF yönetiyor. O öyle istediği için, düşmanımız olduğu için Türkiye’yi yıkacak önerilerde bulunuyor; biz de şimdilik dediklerini yapmaya çalışıyoruz.

Demokrasilerde meclisler vardır. Hükümetler vardır. Meclisleri halk seçer, kanunları onlar yapar ve hükümetler uygular. Kuvvetler ayrılığı vardır, meclis hükümete karışmaz, hükümet de meclise karışmaz. Yasaları meclis yapar, hükümetler yasaları uygular. Türkiye’de böyle değildir. Kuvvetler dengesi yoktur. Teoride meclis her şeye hâkimdir. Ama pratikte asla. Pratikte bütün güç hükümetin elindedir. Hükümetler de seçilmiş olduğu için onların elinde değildir. Güya ordunun, güya bürokratların elindedir. Türkiye’yi gizli bir güç yönetir. Bu gizli gücün merkezi Türkiye değildir. Emperyalist ülkelerdir. Kanunları Meclis yapamaz. Güya hükümet yapar. Oysa hükümet kanunu nasıl yapacaktır? Ne vakti ne de bilgisi vardır. Türkiye’de kanunlar dışarıda hazırlanır. Bir sıradan memur onu tercüme eder veya altına imza koyar. Şefe gider, şeften müdüre gider, müdürden reise gider, reisten müsteşara gider, müsteşardan gelen öneri bakana imzalatılır. Hükümete gelir. Hükümet imzalar. Komisyona gelir. Görüşülür. Ama hükümetler baskı yapar, tek kelime değiştirtmezler. Meclise gelir ve hükümetlerin buyrukları doğrultusunda eller kalkar, kabul edilmiş olur!

İşte böyle çıkarılmış kanun ülkede uygulanmaz, herkes kaçak çalışır, muhasebe tutulmaz. Bütün hesaplar yalandır, faturalar yalandır. Bu sebepledir ki Türkiye’nin iki yakası bir araya gelmiyor. Adil Düzende her şey muhasebeleşecektir ve her şey doğru yazılacaktır. Kayıtlar yaşanan hayatı gösterecektir. Bu nasıl başarılacaktır? İşte kooperatif bunu başarmak için vardır. Kooperatif çözümler üretecektir. Nedir bu çözümler? Bir taraftan her şey muhasebeleşecek, hiçbir şey yalan yazılmayacak; diğer taraftan da vatandaşın yaşaması sağlanacaktır. Buna başka bir misal verelim. Mesela, enflasyon vergiye tabidir. Siz yıl içinde hiçbir şey kazanmasanız da, yıl sonunda kağıt üzerinde kazanmış görünür ve ana paradan büyük kısmını devlete verirsiniz. Bir zaman sonra ana sermayenizi de kaybeder gidersiniz. Şimdi bu mantık mıdır? Bu kanunu yapanlar bu kadar basit şeyi bilmezler mi? Bilmez olurlar mı? İnsan süt veren ineğini keser mi? Komşu kestirir. Borçlu kapıya dayanınca her şeyi yaparsınız. İşte kooperatif bunlara çareler aramaktadır. Bu ancak sağlıklı gerçek muhasebe ile gerçekleşir. Bunun için ne yapılmalıdır? Şu kriterlere başvurulur:

a)    Veresiye yerine peşin ödemeli sipariş sistemini uygulamalıyız. Veresiye, malı peşin verip parayı sonra almadır. Bu da enflasyonu kâr gösterme zorunluğunu getirir. Oysa peşin ödemeli siparişte önce para veriliyor, sonra mal alınıyor. Burada ödeme peşin olduğu için enflasyonun etkisi sıfırdır. Muhasebeye enflasyon aksetmez, sadece gerçek kâr akseder. Onun vergisini ödersiniz.

b)  Her türlü borçlanmayı bir değer üzerinden altın, demir, buğday veya toprak üzeriden yapın; ödemeleri Türk Lirası ile yapın. Ödemeleri Türk Lirası üzerinden yapınca Türk Lirasının değerini korursunuz, borçlanmayı mal üzerinden yapınca da siz enflasyondan kurtulmuş olursunuz.

c)  Kârlarınızı nakit olarak değil de mal olarak yapmaya çalışınız. Kasada nakit biriktirmeyiniz, mağazada malı biriktiriniz. Kârlılığınızı nakdin artmasında değil, mal artmasında arayınız. Nakit ile zararı hiç kâle almadan işlere devam edin. Bu da sizi enflasyonun haksız vergisinden koruyacaktır.

d)  Altın olarak borç veriniz. Kullanmadığınız ve değerlendirmediğiniz bir varlığınız varsa onu hapsetmeyin, faizsiz olarak başkalarına veriniz. Onlar onunla üretim yaparlar. Ülkede mal çoğalır. Enflasyon düşer.

Bunlarla birlikte sizlere başka tavsiyelerim de olacaktır:

a)  Ceza almaktan değil, suç işlemekten korkunuz.

b)  Görevlilerden değil, mevzuattan korkun. Görevlilerin arzularını değil, mevzuatın istediğini yapın.

c)  Zarardan değil, iş yapamamaktan korkun. Durmak hepten zarardır. Telafisi mümkün değildir. Oysa zarar kısmidir.

d)  İş yaparken kamunun da hakkı olduğunu ve onun payını vermenin ibadet olduğunu unutmayın. Hükümetin zâlim olması devletin haklarını size helâl kılmaz.

İşte bu tedbirleri aldığınızda yaşamak için artık vergi kaçırmanıza gerek kalmaz. O zaman gerçek ve en ince noktalar ile hesap tutmanızda herhangi bir zorluğunuz olmaz. İşte biz kooperatifte genel hizmet olarak muhasebemizi tutacağız. Ancak biz genel hizmet payımızı ücret olarak almayacağız. Yaptığımız işten % de olarak alacağız. O halde bizim kârımız müessesenin çok iş yapmasıdır. Bu onun kârınadır. Kamunun da kârınadır. Çünkü üretim olmuştur. Mallar çoğalmıştır. Ucuzlamıştır. Devletin de yararı vardır. Asıl devlet geliri maldadır. Malın artışındadır. Yoksa nakdi zaten kendisi basıyor, onda artış olsaydı vergi almadan ülkeyi yönetirdi. Her türlü borç ve alacak yazılacak ve bunlar da açık olacaktır. Bu birçok kimsenin canını sıkacaktır. Ne var ki, Allah böyle emrediyor. İnsanlar uymak zorundadırlar. Uymazlarsa hesaplarını O görür. Bugünkü sosyal ve tabii ilimler bu hesabın görüleceğini çok açık şekilde belirtiyor. İşte 25 hizmetten biri, belki de birincisi bu hizmettir. Muhasebe hizmetidir. Bu hizmet görülecektir.

 

HESAP SAHİPLERİ

Muhasebe hesap sahipleri için yapılır. Bunlar borçlu ve alacaklı olanlardır. Gerçek kişilerdir.

a)  Gerçek kişilerin işlerine göre alt hesapları vardır. Kendi harcamaları, ev için harcamaları, iş için harcamaları, borç-alacak hesapları kişinin alt hesaplarında tutulur.

b)  Ortaklık hesapları da vardır. Bunlar, birkaç kişi sözleşme ile bir hesaba ortak olurlar. O ortaklık bir kişi imiş gibi hesaba sahip olur. Sonunda sözleşmelere göre kişilere aktarılır.

c)  Taşınmazların zimmet hesabı. Taşınmazlar için yatırılan değerler ve onlar için yapılan harcamalar bir hesapta toplanır. Gelirler bir hesapta toplanır. Payların dağılışları bir hesapta toplanır. Böylece taşınmazlar kişiler imiş gibi hesap sahibi olurlar.

d)  Senetler. Hâmiline yazılı olarak çıkarılan senetler bir değer ifade ederler. Bunların çıkarılışları, satılmaları, el değiştirmeleri, değerleri kendi hesaplarında görülür.

Yeryüzü enlem ve boylamla kodlanacaktır.

   5/ -5             1.         E         Kaynar İklim                           

   5/15             2.         B         Çöl      İklimi                                  

  -5/-15            2.         K         Çöl      İklimi                                  

 15/25             3.         C         Sıcak   İklim                              

-15/-25            3.         L         Sıcak   İklim                              

 25/35             4.         D         Yaz     İklimi                               

-25/-35            4.         M        Yaz     İklimi

 35/45             5.         H         Orta     İklimi                         

-35/-45            5.         N         Orta     İklimi

 45/55             6.         V         Kış      İklimi                            

-45/-55            6.         S          Kış      İklimi                            

 55/65             7.         Z         Soğuk İklim                            

-55/-65            7.         G         Soğuk İklim

 65/75             8.         X         Buz     İklimi                          

-65/-75            8.         F          Buz    İklimi

 75/90             9.         O         Kutup İklimi

-75/-90            9.         Ö         Kutup İklimi

Bundan Sonra Mekke merkez kabul edilecek; doğu pozitif, batı negatif olacaktır.

Harfler aynen konacaktır.

Her on enlem derecesi 100’e bölünecek, böylece alt rakam bir derecenin onda birini gösterecektir. Bu iki rakamla yazılacaktır.  BC 25 demek,   7.5 Enlem ve  7.5 Batı Boylamı demektir.

Bu da yaklaşık 10 kilometrekarelik sahaları içerecektir. Demek ki her ilçenin 8 rakamla ifade edilen bir kodu olacaktır. Bundan sonra ilçeye bağlı aşiretle kodlanacaktır. Bir ilçede 1000 aşiret olacaktır. 10000 sayı yetecektir. İlk iki harf ve sonra iki rakam yeterli olacaktır. Demek ki her ocak dörder harfli üç kelimeden oluşacaktır. Kişinin kodu doğduğu ocağın kodu ve doğum tarihi ile belirlenecektir. Bir ocakta bir yıl içinde ondan fazla doğum yok farzedilerek yine iki harf ve bir sayı ile adlandırılabilecektir. 100 yıl çift harfle belirtilir. Ondan gelen iki sayıdan biri yıl sayısını ve biri yıl içindeki doğum sırasını ifade eder. Yine dört harflidir.  Dört harf isim, dört harf de ocak adı ve soyadı olacaktır.

Kişilerin kodlanması böyle yapıldıktan sonra sıra yerlerin kodlanmasına gelecektir. 

10 kilometrelik yerin adı enlem ve boylam ile belirtilecektir. Bunlar 1/25000’lik haritalarda yer alacak ve sınırlar orada gösterilecektir.

Kod numarası merkez olacak, her 100 metrelik birimlerle sağdan ve soldan enlem usûlü kodlanacaktır. Yüz metre 100’e bölünecek ve bir metre olarak kodlanacaktır. Ondan sonra artık rakamlar kullanılacaktır. 1 rakam yazılırsa desimetre, 2 rakam yazılırsa santimetre, 4 rakam yazılırsa milimetre olur. Virgül metreye konur.

Yerler muhasebede böylece kodlanmış olur.

Bunlar hesap sahipleri için açılan kodlardır. Bunlar borçlu ve alacaklı olurlar.

Kişinin alt hesapları kişi kodundan sonra, yazılan rakamlar veya harflerle belirtilir.

Ortaklıkların üst hesapları ise ortaklık merkezinin kodundan sonra rakamlarla belirtilir.

İlim ortak ölçünün ortaya çıkması ile gelişir. Eğer bir şey rakamla ifade edilemiyorsa o ilim değildir. Adlandırmalar ilmî olursa hem kesin olur, hem de öğrenilmesi ve kullanılması kolay olur. Kur’an’da demirin özellikleri EBCED hesabiyle verilmiştir. O halde kıyas yoluyla her şeyin özelliğini ebced hesabı ile göstereceğiz ve her şeyi ona göre adlandıracağız.

Temel ölçüler zaman ve mekandır. Mekan yeryüzünün enlem ve boylamı ile ölçülendirilir. Metre birimi olarak dünya çevresinin 40 milyonda biri alınmıştır. Zaman da dünya dönüşüne göre yıl olarak alınmıştır, gün alınmıştır, saat alınmıştır. Tarih boyunca tüm ilimler bu ölçülere oturtulmuştur. Suyun özgül ağırlığı 1 kabul edilerek kitle birimi bulunmuştur. Kuvvet bu kütleye saniyeye göre ivme kazandıran şey olarak tarif edilmiştir. Bunlar, batılıların Müslümanların onluk sistemini benimsemiş olmalarından dolayıdır. Rakamlara Arap rakamları diyorlar. Biz de kodlamayı buna göre yapacağız.

 

CİNS VE BİRİM

Muhasebe borçlu ve alacaklıların birbirlerine ne borç ve ne alacaklı olduğunu belirtmek içindir. Değerler çok çeşitlidir. Borç veya alacağın değerleri senetlerinde belirtilir. Muhasebeye intikal eden değerlerin mutlaka sonunda ölçülmesi gerekir.

Kooperatif gümüş getirip verene gümüş belgesini verir. Gümüş kuyumculara faizsiz olarak verilir ve kendilerine bu belgeyi getirene ödemeniz şartı ile size bu faizsiz veriliyor denir. Bunun için kendilerinden taşınmaz teminatı alınır. Bu gümüş mahiyetindedir. Sadece gümüşü taşımamak için bu nakit çıkarılır. Bu senet ile günlük alışveriş yaparlar. Fiyatlar bu nakit ile oluşur. Gümüşün birimi olarak atom ağırlığının onluk katı alınmalıdır. Buna bir dirhem denmelidir. Kur’an’da bu kelime geçmektedir. 

Kooperatif altın senedi bastırarak ortaklık kuyumcularına kredi olarak verir. Karşılığında taşınmazı satın alır. Kuyumcular bununla altın satın alırlar. İade etmek isteyenlere de iade ederler. Altın senedi ile dört senet alınıp satılır.

a)  Gümüş senedi alınıp satılır. (Döviz bununla değerlendirilir. Hizmetler bu senetlerle değerlendirilir.)

b)  Demir senedi alınıp satılır. (İnşaat malları bununla değerlendirilir. Mal senetleri bunlarla değerlendirilir.)

c)  Buğday senedi alınıp satılır. (Tüketim malları bununla değerlendirilir. Selem senetleri bunlarla değerlendirilir.)

d)  Toprak senedi alınıp satılır. (İnşaat işçiliği bununla değerlendirilir. Hisse senetleri bununla değerlendirilir.)

Bu senetler kuyumculara, inşaat malzemesi satanlara, tüketim malzemeleri satanlara ve inşaat yapanlara kredi olarak verilir. Bunlar bu kredilerle gümüş, tüketim malzemeleri, inşaat ve taşınmazları alıp satarlar. Bu senedi bankaya götürüp altın senedi ile her zaman değiştirebilirler.

Altının ve gümüşün standardı yoktur. Arıtıldığında elde edilebilecek altın veya gümüş onun değeridir. Bunlar başka maddelerle karışmakla değişmezler.

Demir için esas alınacak değer inşaat demiri olacaktır. 14’lük inşaat demiri esas alınabilir.

Buğday için ise o yıl üretilen buğday hep aynı değerde kabul edilir. Onlar harman yapılarak tek tip ekmek unu üretilir. Bu harmanlama önce ilçelerde olur. Sonra bölgelerde olur. Buğdayın fiyatı aynıdır.

İnşaat işçisinin ücreti ise tahsil ve yaşa dayanan, beceri ve sorumlulukla orantılı bir ücrettir. Resmidir. Herkes ancak onunla iş yapmış olur.

Burada insanların baremleri ile ilgili kriterleri verelim.

İnsanlar; başlangıç, temel, ilk, orta, yüksek ve üstün olmak üzere sınıflanırlar. Bu sınıflama test usûlü imtihanlarla olur. Herkes 7 yaşından itibaren ehliyet ibraz eder. 63 yaşında emekli olur.

Yılda başlangıç ehliyetliler 5, temel ehliyetliler 6, ilk ehliyetliler 7, orta ehliyetliler 8, yüksek ehliyetliler 9, üstün ehliyetliler 10 derece terfi ederler.

Bunun dışında bir bu kadar da mesleki kabiliyet dereceleri dağıtılır. Bu dağıtma dayanışma ortaklıkları tarafından yapılır. Ayrıca kadrolara bir sorumluluk ve ağırlılık değerleri verilir. Bunlar planlarda ilmi dayanışma tarafından belirtilir. Kişinin böylece derecesi ortaya çıkar. Resmi ücret bu derece iledir. İnşaat işinde çalışanlar bu resmi derece ile ücret alırlar.

a)  İnşaat işinde resmi ücretle çalışılır.

b)  Kamu hizmetlerinde resmi ücretle çalışılır.

c)  Ortaklar arasında işçilik ücretleri resmi ücret oranında dağıtılır.

d)  Emeklilik de resmi ücret oranında yapılır.

İnşaatın değerleri yapılırken arsa ve altyapının payı yapıların beşte biridir. Malzeme demir parası ile alınır, toprak parası ile satılır. Alış bedelleri serbesttir. Satış bedelleri resmidir. Bu bedeller stoklara göre belirlenir. Böylece her inşaatın maliyeti kesindir. Tüm yapılar buna göre değerlenir.

 

STANDARTLAR

Medeniyetler içinde dil, sanat, teknik ve örf oluşup gelişir. Tekniğin dili standartlardır. Bir malın özelliğini belirlemektedir. Kişi bir mal üretir. Bunun teknik özelliklerini sözleşme içinde belirler. O sözleşmeye uygun olarak imal edilen mal kontrolden geçerek ambara girer. Karşılığında sahibine senet verilir. Bu senet mal senedidir. Belli standarttaki malı ifade eder. İşte bu mal bir standart kod alır. Bu kodun belirlenmesinde malın veya hizmetin ne olduğu belirtilir. 

a)  Mallara önce üretildikleri hammaddelere göre kod verilir. Sonra kullanıldığı yere göre kod verilir. Biri ad, diğeri ise soyadı gibidir. Bunun dışında standart numarasını da ihtiva eder.

b) Standartlar, ilçelerdeki tescil görevlilerince hazırlanır. Tescil görevlisinin numarası ile borçlananın numarasını ihtiva eder.

c)  Mallar kullanıldıkları yerlere göre de numara alırlar. Yani yaradıkları işlere göre de kod alırlar.

d) Bir de ambalaj türüne göre adlandırılırlar.

Görülüyor ki, gelecek dünyanın muhasebesi sanıldığı kadar basit ve sade değildir. Geniş teknik yapıyı da içerecektir. Birlikte çalışmalarla bunlar sağlanacaktır. Başlangıçta daha sade bir muhasebe sistemi ile işe başlanacaktır.  Kooperatife gelir geldikçe genel hizmet çalışanları artacak ve böylece genel hizmetin seviyesi yükseltilecektir.

Malların tasnifi ve tasnif edilen malların kodlanarak bilgisayara geçirilmesi sistemi kooperatifin temel hizmeti olacaktır. Gelecek dünyada artık bugün olduğu gibi mallar ambar ambar taşınmayacaktır. Mal üretildikten sonra kontrol edilerek ambara girecektir. Malın her aşaması da standartta ayrı kod alacaktır. Sonra ambardan malın kodlu belgesi ortaya çıkacaktır. Belge piyasada satılıp alınacak, sonunda tüketici dağıtıcıya belgeyi verip malı isteyecektir. Dağıtıcılar malları ambarlardan alıp üreticiye ulaştıracaklardır. Bu sayede hem kollektif üretim olacak hem de serbest piyasa korunacaktır.

Kişilerin eline verilecek olan belgeler de dört çeşit olacaktır:

1- Paralar: Bunlar gümüş, demir, buğday ve toprak senetleri olup para hükmündedir. Doğrudan altın senetleri ile değiştirilebilirler. Sonunda da karşılığında yalnız altın senedi istenir. Altın senedi karşılığı mal olarak yalnız altın alınıp verilebilir.

2- İşletme Senetleri: Bunlar ancak özel işletmelerde geçerli olan paralar gibidir. Bir mal karşılığı çıkarılır. Onunla yalnız o işletmenin ürünleri alınabilir. Mal olarak başka bir şey istenemez. Değerleri de kendi kasalarında geçerlidir. Ancak işletme ortakları bu senetle baş vurarak mamul madde alırlar. Bu senetler kasalarda paralarla değiştirilebilir.

3- Mal Senetleri: Bunlar bir mala karşı çıkarılan senetlerdir. Para gibi elden ele dolaşır. Alınır ve satılır. Sonunda dağıtıcılara sipariş verilir ve teslim alınır. Bu senetler bir defa kullanılır. İtfa edildikten sonra işi biter. Mallar üretildikleri zaman nakliye bedelleri de yüklenir. Dağıtım kamuca yapılır. Bedeli her yerde bir olur. Ancak malın senedi üzerinde nerelere kadar dağıtılacaksa oralara kadar bedelsiz gider.

4- Son olarak; Makbuzlardır: Makbuzlar hamiline değil, iş yapana verilmiştir. Ambardan çekilebilmesi için ona havale edilmiş ve imzalanmış olması veya muhasebede öyle görülmesi gerekir.

İşte bu belgeler muhasebenin temel belgeleri olacaktır.

 

BİRİMLER

Malların cinsleri kadar birimleri de önemlidir. Birim, aynı ambalajda saklı bulunan parçalar demektir. Birimler ölçme araçları ile belirlenir. Standartlarda bunlar da belirtilmiş olur. Bir eşyanın değişik değerleri olur. Bu değerleri şöyle sıralayabiliriz:

a)  Teminat Değeri: Toprak parası ile belirlenirler. Eğer herhangi bir sebeple borç ödenemezse, senet çıkaranın taşınmazına bu senet miktarınca el konur.

b) Nominal Değerler: Bunlar belgeler çıkarılırken belgede belirlenirler. Gümüş, altın, buğday veya toprak değeri ile belirlenirler. Mal bulunamazsa senedin hamiline bu miktarda para ödenir.

c)  Senedin Satış Değeri: Senet alınıp satılırken bu değeri iler alınıp satılır. Bu her el değiştirmede değişmiş olur.

d) Senedin Kredi Değeri:  Bir senet bankaya tevdi edildiğinde kredi değeri ile kredi istihkak eder. Her senedin kredi değeri bankalar tarafından belirlenir. Bu değer diğer değerlerden tamamen farklı olur. Düşük tutularak piyasada değeri de düşürülür. Yüksek tutularak piyasadaki değeri yükseltilir.

Çok önemli olan bu değeri sizlere biraz daha tanıtalım.

Borsa muhasebeye dayanır. Kişiler senetleri satın alırlar. Bekletirler ve pahalılaşınca satarlar. Yahut sıkışınca zararla da olsa satarlar. Bu sayede oluşan borsa sebebiyle piyasada tasarruf gerçekleşir. Senetlerin satılmış olması malların üretimini sağlar. Bir işletmenin senedini alıp bekleyen o işletmenin üretiminden sermaye payı alır. 

a)  Tüketim mallarında para önce yatırım beklenirse kişilere tenzilatla verilmiş olur. Bu tenzilat o esnada satılan mallardan gelen sermaye payının bölüştürülmesi ile elde edilir.

b) İnşaat malzemelerinde ise sermaye payı yoktur. Malzeme pahalılaşğında kâr etmiş olur. 

c)  Hisse senetlerinde ise gelen kira payları ile  kâr dağıtılmış olacaktır.

d) Kooperatifte  genel hizmet görenlere hizmet belgeleri verilir. Bu belgelerin sayısı önce fazladır. Geliri azdır. Belgenin değeri düşüktür. Genel hizmet gelirleri hizmetten fazla gelmeye başlayınca değerleri de artar.  Böylece kişi beklemekle kâr etmiş olur. Baştan çekerse çok ucuz çekmiş olur.

Kişiler bu sermayelerine kâr ettirmeleri yanında senetlerini bankaya koyarlar ve karşılığında kredi istihkak ederler. Bununla şu şekilde yararlanılmış olur:

a)  Kişi bir malı taksitle alacaksa, önce taksitlerini bankaya yatırır ve karşılığında kredi istihkak eder, yarısını yatırdıktan sonra malı satın alır. Sonra taksitlerine devam eder. Böylece taksitli satışlar gerçekleşmiş olur. Bu mevduatın nakit olması gerekmez. Herhangi bir senet olabilir. İşte her senedin bir mevduat değeri olacaktır. Senedin rizikosunu kişi taşıdığı halde kredi değeri kadar da krediden yararlanma hakkını istihkak eder.

b) Bunun dışında elinde senetleri olan ama şimdi nakde çevirmek istemeyen kimseler bankaya giderek kendi senetlerini mevduat olarak verirler. Karşılığında istedikleri senetleri kredi olarak alırlar. Böylece o senetleri nakde veya mala çevirirler. Böylece nakit ihtiyaçlarını zarar etmeden gidermeye çalışırlar. Bunun makro ekonomideki yararı ise bu sayede kasadan hiç para çıkmadan malların sübvanse edilmesidir. Kredi değeri çok yüksek nominal değerin birkaç katı olan senedi şimdi pahalı olarak alır. Gider onunla kredileşir. İşini görür. Sonra piyasadan satın alarak itfa eder. Böylece bir senetten zarar eder ama onunla elde ettiği nakitten daha çok sağlamış olur. Böylece senet sübvanse edilmiş olur.

Burada çok önemli bir hususun belirlenmesi gerekecektir. Yalnız faiz yasak değildir. Borçlanma da yasaktır. Kişiler kamuya borçlanırlar ve kamudan alacaklı olurlar. Kişiler birbirlerine borçlanmazlar. Çünkü dayanamazlar. Kur’an çok açık hüküm koymuştur. Darda olana müddet verilecektir. O halde cebri icra yoktur. Biri bir borcu ödeyemediği zaman kendisinin hiçbir malına ve değerine el konmaz. Sadece taşınmazların satışları durdurulur. Kullanma hakkı devam eder. İkincisi kendisinden borçlanma yetkisi kaldırılır. Ona borç veren kimse mahkemeye baş vurup dava açamaz. Kişi bütün mal varlığı ile ömrünün sonuna kadar çalışır ve borç öderse itibarı iade edilir. Ödemezse, varislerine bir şey kalmaz. Müflisin ne malı varsa devlete kalır. Bu iflas etmeden önceki mal varlığı için söz konusudur. İflas zamanında kazandığı mallar ise kendisinin olur. Taşınmazları teminat olarak gösteremez.

Şimdi de borçlanma türünden bahsedelim:

Bir işletmede veya bir malda artıp eksilme söz konusudur. Artıp eksilme kime aitse mal için yapılacak harcamalar da ona aittir. Bir kimse terkedilmiş bir araba bulsa kişi bu arabayı alıp kullanabilir. Ancak yakıtı ve bakımı bulana aittir. Arabaya kira ödemez. Araba helak olsa onu öder. Araba sahibi ancak arabasını bıraktığı gibi alma hakkına sahiptir. Kira ödemez. Bunun gibi rehin verilen mallarda da hüküm böyledir. Eğer neması borçluya aitse külfet de ona aittir. Eğer neması rehin verene aitse külfeti de ona ittir.

Bunun dışında verilen borçlarda eda günü gelmeden talep edilemezse vadeli alacaktır demektir. İstenildiği gibi talep edilecekse vadesiz borç demektir. Eğer talep gerekmeden ödenmesi gerekiyorsa acil borç demektir. Yoksa karz borcudur demektir. Hâsılı, alacağın değişik türü vardır. 

Bir kimseye bir malı verdiniz, bunu götürün filana teslim edin denmişse, eğer o maldan bu arada yararlanırsa malın rizikosu hâmile aittir ve ücret isteyemez. Ama sadece al götür denmiş, o da yararlanmadan o malı yerine teslim ederken mala bir şey olmuşsa, o takdirde taşıyan sorumlu değildir. Buna veriş türü denmektedir.

Şimdi bir borçlanma belgesinde neler olacağını belirtelim.

 

BELGEYE AİT BİLGİLER

Belge kim tarafından tanzim edilmiştir? Tanzim tarihi numarası nedir?

Belgeyi kim muhasebeleştirmiştir? Muhasebeleştirme tarihi ve numarası nedir?

Belgeyi kayda kim vermiştir? Kayıt tarihi ve numarası nedir?

Belgeyi yevmiyeye kim kaydetti? Kayıt tarihi ve numarası nedir?

Belge kime teslim edilmiştir? Tarih ve numarası nedir?

Belgenin üzerinde böylece değişik tarih ve numaralar olacaktır. Esas numara kayıt numarasıdır. Bunlar belgenin bilgi yüzüne yazılır.

Belgenin kayıt yüzüne ise;

Muamele Tarihi ve Numarası

Verenin Kodu

Veriş Türü

Alanın Kodu

Alış Türü

Borç veya alınanın cinsi (Birimini de içerir.)

Miktarı

Değerleri (Teminat değeri, nominal değeri, cari değeri ve kredileşme değeri.)

Bunlardan zorunlu olanlar şunlardır:

Veren veya alan, cins, miktar. Kayıt numarası ve tarihi, belge sahibinin kodu.

Belge sahibi yazılmayan taraftır. Tarihler kayıt tarihleridir. Kaydeden bilgisayar sorumlusu muhasibidir. Veriş ve alış türü peşin ve borç yani artıp eksilme alana aittir.

Halk alıp verirken kâğıtlara serbestçe istedikleri şekilde yazarlar. Her belge geçerlidir. Her hesabın bir muhasibi vardır. Veren kimse belgeyi doldurur. Her akşam toplantısında hesapları herkes kendi muhasibine verir. Ertelenmiş hesaplar da geçerlidir. Ancak karşı tarafın imzalaması gerekir.

Muhasip serbestçe doldurulan belgeyi alır ve hesap diline çevirir. Hesap diline çevrilen belgeye muhasip bir numara verir. Bu belge yeni belge verilirken iade edilir. Boş belge vererek de alabilir. Asıl belge hesap sahibinde kalır. Yani onun evrak dosyasına girer. Muhasip tanzim ettiği hesap belgesini genel muhasibe verir. Muhasip yeni belge verirken eski belgeleri alır. Kendisinde kalır.

Borçlunun muhasibine hafta sonunda extralar çıkar ve bu borçlunun muhasibi borçluyu haberdar eder. İtiraz vaki olmamışsa hesap kesinleşir. İtiraz olursa hakemlere gidilir. Bu suretle hesaplar şu yerlerde kaydedilmiş olur:

a)  Ana belgede.

b) Yevmiyede.

c)  Alacaklının muhasebesinde.

d) Borçlunun muhasebesinde.

e)  Çıkarılan ekstrada.

Hesapların bu şekilde tutulması insanın hayatını takip etmesidir. Burada bazı hususları belirtmekte yarar vardır:

a)  Alacaklı isterse bir hesabı muhasebeye intikal ettirmez. Bu miktar kooperatifin garantisinde değildir.

b) Muhasebe kişilerin emrindedir, ne isterlerse o hesaba geçer. Tarafların rızası olmada veya hakemler karar vermeden kimse borçlu yapılamaz. Re’sen tarih ancak muhatap tarafından kabul edilirse geçerlidir. Etmezse, hakemlere gidilir. Gelen belge hesaba geçer. İtiraz da bir belge ile olur. Aksi madde yazılır ve muhasebeye gider. Bunlar ayrı hesapta toplanır.

c)  Muhasebe açıktır, herkesin hesabını görmeye ve bilmeye hakkı vardır. Gizlilik yoktur.

d) Muhasebedeki kayıtlar hesap yılı içinde muhasipler tarafından düzeltir. Tarafların rızası ile ters madde yazılarak sonuç istenen sonuç olur. Devre sonunda bir hafta içinde son satır mühürlenir ve artık geçmiş yıla ait bilgi ve belge geçerli değildir. Ancak hakemlere her zaman gidilir ve hakem kararları ile eski yılların hesapları da ortaya çıkar.

 

MUHASİPLER

Muhasiplerin atanması ve denetimi siyasi kuruluşlara aittir. Çünkü dayanışma esası vardır. Borç ve alacak kamu garantisindedir. Diğer hususlar tamamen diğer görevlilerinki gibidir.

Üstün muhasipler muhasebe mevzuatını oluştururlar. Muhasebe dili bunlar tarafından üretilir. Değişik muhasebe usulleri geliştirilir. Zamanla kendiliğinden bir veya iki sistem oturur.

Yüksek muhasipler işletmelerin muhasebe statüsünü oluştururlar. İşletmeyi kurmak demek muhasebeyi kurmak demektir. Nasıl bir makinenin çalıştırılması için özel eğitime ihtiyaç varsa, bir iş yapılırken, bir kimse çalışırken onun katkısının muhasebeye geçmesi için mutlaka bir sistem mevcut olmalıdır.

Orta muhasipler işletmelerde iş yapanların nasıl yazılacağını bilirler. Bu hususta sorumlu oldukları kimselere müşavirlik yaparlar. Herkesin ilçede bulunan hesap görevlilerinden birini kendisine muhasip yapmak zorundadır. Her türlü hesaplar kişiler için karşılıksız tutulur. Muhasipler paylarını genel hizmetten alırlar. Halka hizmet ederler. Onların sayısınca ücret istihkak ederler.

Belgeleri toplamak, sonra iade etmek görevi ise ilk muhasiplere aittir. Kişi isterse ilk belgeyi bu ilk muhasiplere doldurtur. İlk muhasip belgenin üzerinde yazılış şeklini belirler. Benzer kayıtlardan biri için hesap görevlisinin imzası yeterlidir.

Kişiler her zaman muhasiplerini değiştirebilirler. Muhasebe açık olduğu için bir sorun sözkonusu değildir.

Muhasipler aynı zamanda genel hizmet gelirlerinin de muhasibidirler. Kişi çok kazanırsa onun payı da yüksek olur. Burada vergiye ait kuralları belirleyelim:

1- Bir işletmede artan mal kâr sayılır, kamunun payı da mal üzerindendir. Maliyeye mal belgesi verilir. Onu satar ve memuruna nakit öder.

2- Vergi kaçırmak suç değildir. Vergi beyan etmeyen onun sağladığı imkanlardan yararlanamaz. Bu imkanlar şunlardır:

a)                  Vergisi ödenmiş mallar sigortalıdır. Beşeri âfetler sebebiyle bir şey olursa tazmin edilir. Tabii afetler için şûranın olay üzerinde karar alması gerekir.

b)                 Taşınmazların değeri ödenmiş vergilerin yüzdesi ile belirlenir Sanayi mallarında %20, zirai mallarda %10’dur.

c)                  Kredi ve tahsislerden ödenen vergiye göre yararlandırılır. Su, elektrik, nakliye, telefon gibi kamu hizmetleri de bedavadır. Ancak ödenen vergi nisbetinde verilir.

İleride insan sağğı ile ilgili yazılarımızda su, elektrik, haberleşme, nakliye gibi hizmetlerin karşılıksız nasıl çözüleceğini anlatacağız.

3- Vergi mamul maddeden ham maddenin değeri düşüldükten sonra kalan kısımdan beşte veya onda birlere göre alınır. Mal olarak alınır. Değer artışlarından doğan kârlardan vergi alınmaz. Bunların stoklarından yüzde 2.5 alınır. Bu da banka masraflarıdır. Yılda bir defa nisaptan fazlasından alınır.

4- Dayanışma ortaklıkları kamudan pay alırlarken yani bütçeyi bölüşürlerken mensuplarının ödedikleri vergi ile orantılı alırlar, bir de mensuplarının az suç işlemiş olmaları ile alırlar. Böylece dayanışma güçlü olur.

Muhasebe işletme demektir. Ahşap evlerin muhasebe programı sunulacaktır. İnşaallah.

 

ENVANTER MUHASEBESİ

 

ENVANTER BAKANLIĞI MESLEKİ ŞÛRAYA BAĞLIDIR

Ocakta, ilde, ülkede ve İnsanlıkta İlmi Meclisler vardır. Bu meclislerin ilmi, dini, mesleki ve siyasi şûraları mevcuttur. Bunlar ilmi, dini mesleki ve siyasi dayanışma ortaklıklarından oluşur. Şûralar sıralama usûlü ile bakanları seçer. Dayanışma başkanları dava açar ve hakemler karar verir. Siyasi denetim böyle olur.

 

                                                         MECLİS

İLMİ ŞURA           DİNİ ŞURA                MESLEKİ ŞURA              SİYASİ ŞURA

CUMHUR BAŞKANI

DEMİRBAŞ          EVRAK                        ENVANTER                     ZİMMET

BAKANLIĞI         BAKANLIĞI                BAKANLIĞI                     BAKANLIĞI

BAŞBAKAN

 

Şemadan görüleceği gibi kayıt bakanlıklarından dördü dörde bölünmüş ve her biri bir şûraya bağlanmıştır. Kayıt Bakanlıkları doğrudan doğruya başbakana bağlanmıştır. Oysa diğer bakanlıklar başbakan yardımcılarına bağlıdır.

Tescil, Tesbit, Tahkik ve Tahkim Bakanlıkları doğrudan doğruya cumhurbaşkanına bağlıdırlar. Bağımsız bakanlardır.

Kayıt yahut Nüfus Bakanlıklarında Evrak Bakanlığı kişilerin özel kayıtlarını tutmaktadır. Kişilik doğuştan başlar ve ölünceye kadar sürer. Bu ehliyet dini ehliyettir. O sebeple Dini Şûranın denetimindedir.

Demirbaş yahut Tapu Bakanlığı planlama ile ilişkili olduğu ve planlama da ilmi şûranın denetiminde olduğu için bu bakanlık İlmi Şûraya bağlıdır.

Zimmet yahut Muhasebe Bakanlığı borç ve alacağını içerdiği ve bu borç siyasi gücün teminatı altında olduğu için Siyasi Şûraya bağlıdır.

Envanter yahut Maliye Bakanlığı bütçeyi ilgilendirdiği, üretim yanı gelir kaynağı olduğu için Mesleki Şûraya bağlanmıştır.

Ülkede bakanlıkların bölgelerde genel müdürlükleri vardır. Bu genel müdürlükler ihtisas genel müdürlükleridir. Bu genel müdürlükler yönetim kurullarınca idare edilirler. Yönetim kurulu başkanlarını bakanlar atar. Üyelerini şûralar sıralama usûlü ile seçerler. Hizmetler merkezin denetimi altında bölgelerde bağımsız olarak yapılır.

İllerdeki bakanlıkların ilçelerde hizmet görevlileri vardır. Onlar onların baş sorumlularını bakanlar atar. Hizmet görevlilerini ilgili şûralar sıralama usûlü ile atarlar. Her konuda on kadar hizmet görevlisi vardır. Buraya kadar anlattıklarımız makro teşkilâtlanmadır. Yasalarla düzenlenecektir. Bundan sonra anlatacaklarımda tamamen kooperatif şeklinde halk kendisi teşkilâtlanacaktır. Bugünkü kanunlara tamamen uygun şekilde kurulacak Kredi ve Dayanışma Kooperatifleri bu teşkilâtlanmalarını kendi içlerinde yapacaklardır. İşte ülke bu şekilde kooperatifler olarak ayrı ayrı teşkilâtlanırsa, sonra kurulacak Adil Düzen Partileri bu teşkilatlanmayı önce il seviyesine yükseltecek, sonra da ülke seviyesine çıkaracak, sonra diğer ülkeler de benzer teşkilatlanmayı tüm insanlık seviyesinde benimseyecektir. Bu olacaktır; tutucular istese de istemese de olacaktır. Tarihte göçebelik dönemi vardı. İnsanlık direndi ama tarım dönemine geçmeyi önleyemedi. Bunu Nuh Peygamber başardı. İnsanlık putperestti, direndi, ama sonunda tek tanrılı dinler hâkim oldu. Bunu İbrahim Peygamber başardı. İnsanlık hanedan yönetimine sahipti, demokrasiye karşı direndi, ancak bugün demokrasiye geçildi. Bunu Hazreti Muhammed başardı. Şimdi de Adil Düzene karşı direnmektedirler... Ama başarılacaktır. Tarihte tutucular hiçbir zaman başarıya ulaşmadılar. Bunu yeni peygamber değil ilim başaracaktır. Siz başaracaksınız.

 

KOOPERATİFLER BUCAK SEVİYESİNDEDİR

Bin hanelik siteler kurulacaktır. Bu siteler ahşap evlerle dağlarda birer dönüm arazi içinde kurulacak ve o sitede kooperatif olarak Adil Düzen uygulaması yapılacaktır. Ayrıca kentlerde satış merkezleri oluşturulacak ve buralardaki sakinler kooperatif hâline getirilecek, buradaki kimseler Adil Düzene göre teşkilâtlanacaklardır. Adil Düzende mikroda teşkilâtlanma ile makroda teşkilâtlanma arasında benzerlik vardır. Hücre yapısı ile insan yapısı birbirine benzer. Ocak Adil Düzenin hücresidir. Hücre olmadan bütün olmaz. Şimdi hücre inşa edilecektir. Elbette tutucular çıkacak ve birtakım saldırılara uğrayacaksınız. Bu saldırılar devletten çok, size çok yakın olması gereken ve “Müslümanım!” diyenler arasından olacaktır. Siz doğru yolda iseniz Allah sizi koruyacaktır. Biz yapmakla yükümlüyüz, sonuçlar bizi ilgilendirmez. Sonuç Allah’a aittir.

Kooperatifin bir kongresi vardır. Buna bütün ortaklar üyedir ve eşit söze sahiptirler. Bunlar site sakinleridir. Bunların seçtikleri bir ilmi şûra vardır. Bunlar kooperatifin yönetim kurulunu oluştururlar. Bunların içinde 10’ar civarında dört şûra vardır: İlmi, mesleki, sosyal ve ahlâki şûra. İlmi ve mesleki şûralar makroda ve mikroda aynıdır. Kooperatiflerin askeri güçleri olmadığı için siyasi şûralar sosyal şûralar şekline dönüşştür. Ülkemizde dine karşı allerji vardır. Bu sebeple bu husustaki tereddütleri ortadan kaldırmak için bizce dini şûra yerine ahlâki şûra ikame edilmiştir.

Ortaklar dayanışma ortaklıklarını oluşturacaklardır. Bilgisizlikten doğan zararlar ilmi, beceriksizlikten doğan zararlar mesleki, ihmalden doğan zararlar ahlâki, kasden iras edilen zararlar sosyal dayanışma ortaklıkları tarafından tazmin edilecektir. İlmi şûra sıralama usûlü ile kooperatif genel başkanını seçecektir. Kentler semtler hâlinde siteleşeceklerdir. Semtlere başkanlar birer yönetici atayacaklardır. Ortaklar semtlerde koruma nöbetleri tutacaklardır. Her ortak kendi semtinde değil de başka semtte koruma nöbeti tutacaktır. Semtini dolayısıyla yöneticisini kendisi seçecektir. Böylece kooperatif içinde teşkilâtlanma olacaktır. Ayrıca kooperatif merkezinde sorumlular olacaktır. Bunlar devletteki bakanlara tekabül edecektir. Sorumlular kendi şûraları tarafından denetleneceklerdir.

10 kadar kooperatif birleştirilip Kooperatif Birliği kurulacaktır. Ortak hizmetleri ancak bunlar arasında olacaktır. Yani şimdi başladığımız ve henüz başlangıç merhalesinde bulunduğumuz bu Genel Hizmetin tam olarak yapılabilmesi için 1000’er ortaklı 10 kooperatif kurulduğu zaman gerçekleşecektir. Söylenenler hemen olmuyorsa bundan sıkılmamalısınız. “Bu olur mu?” diyeceksiniz. Elbette olur. 10 kooperatifin ortağı 10 000 kadar kişi olacaktır.

Refah Partisi’nin oyu 6 milyon olmuştu...

Fethullah Gülen’in Cemaati ne kadardır?..

Bunlar Akevler’e sırt çevirmeseydiler bugün çok büyük adımlar atılmış olurdu.

Allah öyle olmasını istemiştir.

O halde “olmaz!” demeyeceksiniz.

“Allah isterse çok kolay olur.” diyeceksiniz.

Hedefinize doğru yürüyeceksiniz...

İşte kooperatifin şimdi birer evrak, demirbaş, zimmet ve envanter sorumluları olacaktır. Onlar bu düzenlemeleri yapacaklardır. Ayrıca her on ortağın birer evrak, demirbaş, zimmet ve envanter hizmetlisi olacaktır. Diğer yönden her ortak bu hizmetlerden birini yüklenecektir. Yani aramızda işbölümü yapacağız. Şimdilik bu hizmetlerimizi saatlendirip muhasebeye vereceğiz. Bunlar muhasebede sözleşmeye göre değerlendirilecektir. Bunu Zimmet Muhasebesi yapacaktır. Sonunda bu çalışmalar karşılığında kooperatif içinde mal varlığı oluşmaya başlayacaktır. Bu mallar üzerinde çalışan veya nakden katkıda bulunan ortakların payları olacaktır. İşte ileride bu ürünlere mâlik olacaksınız. O zaman bunu yine Adil Düzene göre bölüşeceksiniz.

    

KOOPERATİFLER ORTAKLARIN KATKILARI İLE OLUŞACAKTIR

Kooperatif kurulurken ortaklar birtakım verileriyle katılacaklardır:

a)    Nakit vereceklerdir. Bu nakit şimdi dolar hesabiyle yapılmaktadır. İleride bu altın-grama dönüşecektir.

b)    Mal verebileceklerdir. Ortakların malları olur. Altın-gram üzerinden değerini koyar. “Bunu satın ve kooperatife sermaye yapın veya kullanın, ben bununla katılayım” der. Bu suretle kooperatife katılmış olur.

c)    Taşınmazla katılabileceklerdir. Kişi, “Alın bu taşınmazı, kullanın, ben kira payımla size katılmış olurum” der.

d)    Emekle katılabileceklerdir. “Ben size şu işleri yaparım” der ve emeklerini kooperatife koyar. Onunla iş yapılır, sonunda ortak olmuş olur.

İşte ortaklar bu katkılarda bulunarak kooperatif oluştururlar. Kooperatif böyle verilerle kurulur. Burada önemli olan husus, ortakların aidata bağlanıp zorlanması sözkonusu değildir. Kim ne kadar katabilirse katacaktır. Kooperatif kuruluncaya kadar, çalışmaya başlayıncaya kadar kişi bir şey istemeyecektir. Katkıları bu kadar az olacaktır. İleride sıkışıp çökmemelidir. Sabredebilmelidir. İşte kooperatifi kurma böyle olacaktır. Kooperatif kimseyi katılmaya zorlamamalı, onlardan aidat istememelidir. Ortaklar da kooperatiften ayrılmayı düşünmemelidirler. Kooperatif kurulup faaliyete geçtikten sonra ayrılmayı düşünmelidirler.

 

KOOPERATİF KATKILARI İLE TAŞINMAZ ELDE ETMELİDİR

Kooperatif çalışanları aldıkları nakitleri taşınmaza çevirip onları ortak etmelidirler. Ortakların nakit gelirlerini cari harcamalar içinde harcamamalıdırlar. Taşınmazlar için yaptıkları harcamalarının en çok beşte birini cari harcama olarak yapmalıdırlar. Elde ettikleri taşınmazların değeri bu kadar arttığı için bu  kadar harcamakla ortakları zarara sokmamış olurlar.

Ortaklar hizmetlerinden dolayı ücret değil ortaklıktan pay almalıdırlar.

Taşınmazlara yatıracakları malların beşte biri ile arsa alırlar, beşte ikisini beton yapı yapabilirler, makine alabilirler, beşte ikisini de ahşap yapılara ayırabilirler. Böylece üretime doğru kayarlar.

Bugün Akevler Kooperatifi’ne 50 000 dolarlık katkı vardır. Bunun dörtte biri yapıya verilmiştir. Dörtte biri makine stokudur. (2500 dolar Kooperatif kuruluş masrafı.) Dörtte biri de Ahşap Ev olarak bulunmaktadır. Diğer dörtte bir ise ilk yapılan Kavak Ev denemesidir Ve kooperatifin kuruluşudur. Bu meblağa Süleyman Karagülle borçludur. Kooperatif kurulursa ve üretime geçerse, kuruluş payı olarak kooperatif ödeyecektir. Geçemezse, bunu şahsen kendi Akevler’deki mal varlığından, Özdemir Çelik’teki hisse payı ile ödeyecektir.

Bu meblağın içinde kooperatif ortaklarının çalışmaları yoktur. Kooperatif kurulup faaliyete geçtikten sonra, başarısı nisbetinde bir değerlendirme yapılacak ve katkıda bulunanlara bölüştürülecektir. Kimlerin ne katkıda bulundukları yaptıkları ile değerlendirilecektir. Bu husustaki bölüştürme Kurucu Süleyman Karagülle tarafından yapılacaktır. Kendi payı ise o zamanki şûra tarafından sıralama usûlü ile verilenecektir. Kimlerin ne katkıda bulunduklarını anlatabilmek için yapılmakta olan işler belirlenir:

a)        Ortaklar bulunmuş ve 50 000 dolar nakit temin edilmiştir. Bunları kimler buldu?

b)        İki kooperatif kurulmuş ve faaliyete geçmiştir. Kim kurdu?

c)         Kooperatif kuruluş merkezleri olarak Koba ve Vakıf kullanılmıştır. Bunların payı nedir?

d)        İki Ahşap Ev yapılmıştır. Bunlara ücretsiz bedeni katkıları kimler yapmıştır?

e)         Kaynarca’da taşınmaz alınmıştır. Bu alımda kimlerin emekleri geçmiştir?

f)         Ahşap Evler İzmir’e taşınmış ve orada faaliyete geçirilmiştir. O faaliyette kimlerin katkısı olmuştur.

g)         Kuran Matematiği Seminerleri, Usul Çalışmaları, Arapça Çalışmaları, Kooperatif Sözleşme ve Anlaşma Çalışmaları yapılmış ve ürünler elde edilmiştir. Kimlerin bunlara ne katkıları vardır?

h)        Muhasebe ve Program Çalışmaları yapılmıştır. Kimlerin buradaki katkıları nedir?

İşte bunlar muhasebeleştirilecektir. Sonunda harcanan nakitle orantılı bir değer yüklenecek ve ortaklara bölüştürülecektir. Kooperatiften o kadar pay sahibi olunacaktır.

 

ENVANTER MUHASEBESİ NEDİR?

Zimmet Muhasebesinde kişilerin borç ve alacakları belirlenmiştir. Mesela, benim Hasan’a 500 tane Arsel’e Reddiye Kitabı borcum vardır. Muhasebede bu değer yer alır. Burada bu kitabın gerçekte mevcut olması gerekmediği gibi, ileride de mutlaka olması icab etmez. Borç ibra yoluyla ortadan kalkabileceği gibi, mirasın taksimi ile de sona erer. Her zaman ödenmeyebilir. Ödeme dört şekilde olur:

a)       Aynen ödeme, borcun muhasebede geçen şekliyle ödenmesidir.

b)       Tarafların rızası veya hakem kararı ile aynen yerine mislen de ödenir. Mislen demek, benzerini vermek demektir. Başkasının arabası ile kaza yapan birinin aynı model başka arabayı satın alıp vermesi mislen ödemedir.

c)       Kıymeten ödeme, aynı değerde aynı işi yapan başka bir mal ödeme böyledir. Adı geçen kazada başka model araba ödeme kıymeten ödemedir.

d)       Bedelen ödemektir. Bedel aynı değerde ama ayrı fonksiyonu yapmamaktadır. Nakitle tazminat ödeme böyledir.

Görülüyor ki, Zimmet Muhasebesinde ödeme her zaman muhasebede yapılan şekliyle yapılmamaktadır. Bu muhasebe hakları dağıtan bir muhasebedir. Zimmet Muhasebesi topluluğu oluşturan muhasebedir. Ne var ki, Zimmet Muhasebesinde hayali değerler istendiği kadar artar ve yalancı muhasebe oluşturulabilir. Bunu bir misalle belirtmeye çalışalım. Farz ediniz ki Türkiye’nin mallarını dolar cinsinden değerlendirdik. 10 milyar dolar mal varlığımız vardır. O yıl dolar 500 000 lira idi. Bir devalüasyon oldu ve 1 dolar 1 000 000 lira oldu. Şimdi mallarımız artmadı, malımız aynı. Dolar değeri değişmedi. Ama TL değeri iki misline çıktı. % 100 zengin olduk. Başka bir şekilde bakarsak, paramızın değeri yarıya düştü. % 100 fakirleştik. O halde Zimmet Muhasebesi gerçek zenginliğimizi göstermez. Gerçek zenginlik Envanter Muhasebesinde görülür.

 

ENVANTER MUHASEBESİNİN YARARLARI

Envanter Muhasebesinin birçok yararları vardır.

1-    Kooperatifimizde Envanter Muhasebesi olmazsa çalışmalarımızı değerlendiremeyiz. Diyelim ki, ben 12.500 dolarlık makinelerimiz vardır diyorum. Bu doğru mudur? Bunu ancak envanterimizde görebiliriz. Şimdi nelerimiz var?

a)    Profil Makinesi.                                                                                            4500 dolar.

b)    Delik delme, baş kesme, vinç makinesi, kaldırma, vida açma, bıçaklar.      2000 dolar.

c)    Torna ve rovelver.                                                                                         2000 dolar.

d)    Hızar rayları.                                                                                                   500 dolar.

Şimdi bu makineler her zaman kontrol edilir. Değerleri yükselmişse kâr gibi görünür, düşşse zarar gibi görünür. Değerleri nasıl ölçeceğiz? Asıl sorun budur. Taşınmazları getirdikleri gelirlerle ölçmeliyiz. O zaman da her taşınmaz bir değer getirmelidir. Evet, bugün batı mantığında bir taşınmaz sadece getireceği kâr için satın alınır ve yeter derecede kira getirmediği zaman hemen satılır. Türkiye henüz tarım topluluğu yapısından çıkmamış olduğu için herkesin birtakım taşınmazları vardır. Ama kira getirmemektedir. Adil Düzen öyle bir düzendir ki, her taşınmaz bir kira getirebilir. Bunun için şu müesseseler oluşmuştur:

a)    Taşınamazı kiraya vermek isteyen komisyoncuya verir ve komisyoncu onun bakımını yapar. Kiraya vermeye çalışır. Kiraya veremezse bile, diğer kiraya verdiği taşınmazlardan bunun kirasını dayanışma içinde öder.

b)    Kooperatif inşaatta çalıştırdığı kimselere toprak senedini verir. Bunun beşte birini altyapı ortaklığına verir, o da işçilere verir. Malzeme de toprak senedi ile değerlendirilir. Böylece inşaat bittiği zaman inşatta harcanan toprak senedi kadar bir değer elde edilir. Bu değer karşılığı o tesisin değeri ortaya çıkar, bu maliyet değeridir. Yapının hisse senetleri satışa çıkarılır. Önce maliyet değeri ile satılmaya başlanır. Kira yalnız satılmış senetlere bölüşüleceği için satış hızla gerçekleşmeye başlar. Satılan miktar o kadar olur ki gelen kira diğer kiralara eşit olsun. İşte bu binanın gerçek değeridir. Senet sayısı sınırlandırılmaz.

Toprak senedinin altın senedi cinsinden değeri ise getirdiği kira payları ile orantılı olacaktır. Böylece denge kendiliğinden oluşmuş olur. Eğer kiralar yüksekse yatırıma gidilir. Kiralar düşükse yatırım yavaşlar. Hangi yapıların senetleri daha çok satılıyorsa yatırım o tür yapılara kaydırılır. Bina kira getirmeye başlayınca senetler iade edilmeye başlanır. Sonunda bütün senetler iade edilince taşınmaz da kooperatife kalır. Kooperatifin bunu çalıştırabilmesi için 1 000 000 dolar gelir getiren taşınmazlara ihtiyaç vardır. Ahşap Evler yayan tesisleri kurduğumuzda bu sistemi çalıştırma imkanını bulmuş olacağız.

c)    Değiştirme Mağazaları kurulacaktır. Değiştirme Mağazalarına mal satın alan komisyoncular olacaktır. Bunlar aldıkları malların takdirini yapacaklardır. Bunlara bir kredi tanınacak ve Mağaza Senedi verilecektir. Bu Mağaza Senedi kadar mal satın alacak ve mağazaya koyacaklardır. Kendilerine %1 verilecektir. Mağaza satın alıcıları arasında rekabet olacaktır. Kimin malı daha çok satılırsa onun %’de payı fazla olacaktır. Böylece satıcı en pahalı satmak isteyecek, alıcı komisyoncu en aza almaya çalışacaktır. Rekabet de olunca malların gerçek değerleri ortaya çıkacaktır.

d)    Bunun dışında malların mağazadaki stok durumlarına göre de bir fiyatlama yapılır. Ambara vasat bir stok tanınır. Stok artarsa fiyatı düşer, stok azalırsa fiyatı yükselir.

İşte yukarıda sayılan şekliyle malların değerleri tesbit edilir. Bunların toplam değeri toplam stoku ifade eder. Maliyet toplam değeri ile cari fiyatlarla toplam değerleri arasındaki fark, malların gerçek değer artışını ifade eder. Bütün bunlar bir mala yani altına kote edilir. Bir işletmenin kârı o işletmenin parası ile altın, demir, buğday ve toprak değerleri ile ölçülür. Gerçek kâr-zararımız ancak envanterdeki değerleri ile belli olur. Zimmetteki değerler o malların kimlere ait olduğunu gösterir.

2-    Envanterin başka bir yararı, hangi malların nerelerde olduğunu topluluğun bilmesidir. Herkesin malı kendi ambarında olur. Ancak bu malı bildirirse kendisine bir kredileşme puanı verilir. İstediği zaman geri almak şartıyla bunu kullandırmayı taahhüt etmiş olur. Diyelim ki, bende bir kutu aspirin vardır. Biri hastalandı, aspirine ihtiyaç duyuldu,  envantere bakılır, kimde varsa o gün alınır kullanılır.   İlaç veren alacaklı hâle gelir. Ertesi gün veya başka bir gün herhangi bir eczaneye gidip ilacını parasız alır. Çünkü gece aspirini alan parayı zaten ödemiş olacaktır. Yahut kimde ne olduğunu bilirsem pazarlık yaparak ondan satın almayı veya borç almayı isteyebilirim. Demek ki Envanter Muhasebesinin ikinci yararı kimde ve nerede ne olduğunun toplulukça bilinmesi ve ondan yararlanma yollarının aranmasıdır.

3-    Envanter hesabının başka bir faydası, imalatta malların akışını takip etmektir. Misal, ben bir çuval un verdim ve karşılığında 200 ekmek alacağım, benim unumun ekmeğini alacağım. Bunu takip etmek için envanter hesabının tutulması gerekir. Un ambara konur. Sonra unu eleyecek kimse çeker ve eler, elenmiş unu ambara teslim eder. Elenmiş unu hamurcu alır, maya katar ve yoğurur. Ambara verir Bu sefer somuncu alır, onu ekmek hâline getirir, yine ambara verir. Somun ambarından fırıncı alır, fırına sokar, pişirir. Ambalaj ambarına koyar. Ambardan ambalajcı alır ve saklar. İşte bu işlemler olurken ben ambara koyar diyorum. Aslında ambara koymaz, el değiştirir. Ancak her değiştirme bir devir muamelesi olur ve saatleriyle tarihlenir. Böylece ileride eğer bir bozulma olursa, bozulmanın nereden geldiği kolayca tesbit edilebileceği gibi, akış durumu da her zaman bilgisayardan takip edilebilir. Kişi siparişinin durumunu her zaman kontrol edebilir.

4-    Malların en önemli özelliği, korumaya ve bakıma ihtiyaçları olmasıdır. Envanterde malların zilyetleri de görüneceğinden sorumluları bilinecektir. Artma veya eksilme borçluda veya alacaklıda olabilir. Ancak normal bakım ve koruma daima zilyetindir. O halde zilyetin bilinmesi gerekmektedir. Bu zimmet muhasebesinden çok envanter muhasebesinde yer alacaktır.

 

DEĞİŞİK MUHASEBELER VE HESAP TÜRLERİ

Bir devir senedinin kaydedileceği hesaplar değişiktir. Genel olarak birden fazla muhasebede yer alması gerekir. Hesap türünde bu gösterilir. Mesela, bir evrak zimmetlenecekse evrak dosyasına gider. Evlenme akitleri evrak dosyalarına gider. Buna karşılık sadece borçlanma zimmet muhasebesine gider. Sadece yer değiştirme envanter muhasebesine gider. Senet alış ve satışları demirbaşlar muhasebesinde yer alır. Karma da olabilir. Her hangi bir maddenin hangi muhasebelere gideceği hususu hesap türünün ilk harfi olarak verilir.

E= Evrak,  D= Demirbaş,  Z= Zimmet,  T= Envanter (tadat) harfleri ile gösterilir.

ED=B   EZ=C   ET=F   DZ=G   DT=H   ZT=I

EDZ= J    EDT= K    EZT= L     DTE= M    DTZ= N     ZTD= O        

EDZT= P harfleri ile gösterilir.

Buna göre yazılan devir senetleri onların muhasebe demirbaşlarında kaydedilir.

Envanterlerde en önemli husus kodlamadır. Kodlama öyle yapılmalıdır ki o kod ile tarif edilen mal o kodla bilebilmelidir. Bu sınıflandırma demektir. Çağımızda o kadar mal vardır ve o kadar da fazla genişlemiştir ki bunun bir merkezden kodlanması imkansız merkez kodlama ilmini geliştirecektir. Ona göre malı imal eden kendisi kod koyacaktır. Bunun için önce firmanın kodu bulunacaktır. Firmanın kodunu ise merkezinin bulunduğu rakamla kodlandığını daha önce görmüştük. Yeryüzünü kodlamış, nihayet bir bucaktaki yerleri kodlamıştık. Sonra da yapıların demirbaş dosyalarında kodu vardır. İşte bu kod malın kodunun birinci kodudur. Bu kodlar tamamen objektiftir. Mal imal edenin değiştirme hakkı yoktur.

Bundan sonra mal çeşitlerinin kodlaması yapılır. Bunun da iki çeşit kodlaması olacaktır. Biri, malın içeriğinde bulunan madde esas alınır, ona göre kod verilir. Diğeri ise, kullanıldığı yer ve işe yaraması esas alınır. Mesela, araba lastiğinin iki çeşit kodu vardır. Biri, organik maddelerden biri olan kauçuğun kodu olacaktır. Diğeri de, kullanılacak arabanın parçası olarak kodu olacaktır. Bir lastik değişik arabaların lastiği olabiliyorsa bir kod verilecek, o arabaların ortak kodu yer alacaktır.

Genel tasnif ortak olarak yapılacaktır. Ancak kişi kendi imal ettiği mala yapısına ve fonksiyonuna göre kod verilecektir. Mala verilen kodun müşteriyi yanıltıcı mahiyette olmaması gerekir. Böyle bir durum olduğunu gören her zaman hakemlere gidip kodu iptal ettirebilir.

 

ADİL DÜZEN İŞLETMESİNDE HİZMETLER  İÇ İÇEDİR

Nasıl insanın bedeninde bütün sistemler birlikte çalışırlarsa, sistemlerden biri bozulduğunda insan hayatı durursa, Adil Düzende de bütün 25 hizmet birlikte yürüyecektir. Sadece bir müessese tek başına çalışmaz. Mesela, ambar hizmet yeri yoksa envanter de çalışmaz. Kontrol hizmet yeri yoksa ambar hizmetleri de çalışmaz. Bu sebepledir ki sorun kolay çözülmüyor. Nasıl çözeceğiz? Nereden başlayacağız. Değişik denemeler yapacağız. Bu denemelerde başarısızlığımız olsa bile bize halk işletmesinin mahiyetini öğretecektir. Bir yerden gericiliği delip girmiş olacağız. Peygamberler ne yapmışlarsa biz de onu yapacağız. Değişik peygamberlerin usullerini uygulayacağız. Hazreti Musa’ya Tevrat birden geldi. Sonra onu yavaş yavaş uyguladı. Hazreti Muhammed’e Kur’an parça parça geldi. İlk on üç sene sadece sosyal olarak uyguladı. Son on senede ise siyasi olarak uyguladı. Ekonomi uygulamasını sonra insanlara bıraktı. Çünkü Arabistan devlet aşamasına gelmemişti. Biz ise devlet aşamasına çoktan gelmişiz; hatta demokrasi, İslâm düzeni içinde yaşıyoruz. O halde biz nereden başlamalıyız?

 

ASRIMIZIN MUCİZESİ “HERKESE AŞ VE HERKESE İŞ”TİR

Her çağın bir sıkıntısı vardır. Sorunu vardır. Peygamberler o sorunu çözmekle görevli idiler. Bugünün sorunu “Herkese Aş ve Herkese İş” sorunudur. Çünkü tarım döneminden sanayi dönemine geçiyoruz. Artık tarlamız yoktur. Güvencemiz yoktur. Bir gün işsiz kalsak açlıktan ölebiliriz. Kur’an öyle bir sistem getirmelidir ki, “ben işsizim” diyen mutlaka iş bulmalıdır. “Ben açım” diyen karnını doyurabilmelidir.

Karnımızı doyurmak için önce işsize iş bulmalıyız. Yani önce herkese iş düzeninden hareket etmeliyiz. Bugün önemli olan budur. Çünkü ekonomik kriz olduğu zaman çalışanların karnı doymaz ki çalışmayanlara pay düşsün. Ekonomik kriz nasıl doğar? Ekonomik kriz işsizlikten doğar. İnsanlar iş bulamazlarsa mal alamazlar, mal almayınca da olan mallar da satılmaz. Olan mallar satılmayınca işyerleri durur. Hepten iş bulunmaz. O halde öyle bir sistem getirmeliyiz. Herkes iş bulmalıdır. İş bulunca halkın eline para geçer. Bu sefer bunlar mal almaya başlarlar. Mağazalar boşalır. Fabrikalara sipariş gelir. Sonuç olarak herkese iş bulmuş olur. Bereket olur.

Bu işi devlet mi yapsın? Merkez mi yapsın? Bu işi, kapitalistlere göre sermaye sahipleri yapsın; sosyalistlere göre devlet yapsın. Oysa denemeler göstermiştir ki, bu işi ne kapitalistler ne de sosyalistler yapabiliyor, bu işi halk yapıyor. Türk halkı krizlere her zaman çare bulmuştur. Şubat krizlerine de çareler bulacaktır. Adil Düzen halkımıza nasıl çare bulacağını göstermektedir. Takas, bartır, değiştirme, mübadele mağazalarını kursun.

 

“MALA MAL MAĞAZALARI” ÇAĞIMIZIN MUCİZESİ OLACAKTIR

Bir semtte bir mağaza açacağız. Buraya isteyen istediği malı getirip satacaktır. Kendisine nakit verilmeyecek, altın-gram cinsinden bir kart verilecektir. Bu kartla mağazadaki mallardan karşılığında istediğini alabilecektir. Bu mağazanın bize sağlayacağı yarar çağın mucizesi olacaktır. Şöyle ki herhangi bir malı olan buraya gelip satabilecektir. Kimseye senin malını almıyoruz demeyeceğiz. Böylece kimse işsizim demeyecektir. Üretebildiği her malı satma imkanına erecektir. Bu işi devlet yapsa, nakit verse iş daha kolay olur. Ancak devlet yapmaz. Devlet yıkıldığı zaman halk aç kalır. Onun için Adil Düzende devlet bunu yapmaz. Bunu birbirine rakip mağazalar, mala mal mağazaları yapar. İstiklâl Savaşı’nda devletimiz yıkıldı ama biz yeni devlet kurduk. O halde bir topluluğun garantisi devletleri yıkıldığı zamanda direnme gösterebilmelidir. Türkiye elli yıllık ekonomik krizlere bunu hep başarmıştır. Devletleri yıkılmamış ama devlet ekonomik krizler yaratmıştır. Yöneticileri gaflet ve dalalet içinde olmuşlardır.

Kişi neyi üretebilir? Onu kendisi bilecektir. Bir sanatı olacaktır. Bir tezgahı olacaktır. Onu biz değil kendisi çözecektir. Ham maddeyi bizden parasız alacaktır. Tezgahı bizden parasız alacaktır. İşleyecek ve bize mal verecektir. Karşılığında da bizden mal alacaktır. Biz ona nakit vermeyeceğiz. İşte bunun olması için bazı tedbirlerin alınması gerekir. Fiyatlandırma nasıl olacaktır? Adil Düzenin burada getirdiği sistem işte bu sorunu çözmektir. Bu sorunun temeli envanter muhasebesidir. Onun mekanizmasıdır.

a)   Kişi bir malı ürettiği zaman onu önce kontrole getirir. Kontroller onu kontrol eder ve damgalarlar. Böylece üreticinin sorumluluğu biter. Bu mal bozuk çıksa bile artık üreticiden kimse bir şey isteyemez. Kontrol edip damgalayan sorumlu olacaktır. Bir mağazanın ona yakın kontrolörü vardır. Kişi kime malını beğendirirse ona kontrol ettirir. Kontrol payını mağazadan alır. Sağlam malı reddederse payını alamaz. Sakat malı kabul ederse yarın onu tazmin eder. Böylece denge kurulmuştur. Serbest rekabet sağlanmıştır.

b)  Böylece damgalanan mal aynı zamanda kodlanan maldır. Mağaza ambarına girer. Üreticiye mal belgesi verilir. Şu kodlu maldan şu kadar teslim edilmiştir, denir. Ambarcılar da ona yakındır. İstediğin teslim eder.

c)   Sonra mağazanın tüccarları vardır. Onlar gider ve onlarla pazarlık yapar. Tüccara bir kredi tanınmıştır. O kredi kadar mal satın alma hakkına sahiptir. Kendisine alıp satılan mal üzerinden %2 verilecektir. Ancak sermayesi sınırlıdır. Çünkü biz ona sınırlı kredi tanıdık. Bu kredi altın-gram hesabı kredidir. Ne kadar çok mal alınıp satılırsa o kadar kazançlı olur. Onun için tüccar ucuz almak ister. Buna karşılık satıcı da pahalı satmak ister. Tüccarlar arasında rekabet vardır. Mal uygun değerde satın alınmış olur.

d)  Envanter hesaplarında her kod maldan stokların ne miktar olduğu bellidir. Buna göre resmi bir fiyat belirlenmektedir. Ancak tüccarlar bu fiyatın dışına çıkıp alışveriş yapabilirler.

  

İNSANLIK ADİL DÜZENE MALA MAL MAĞAZALARI İLE GEÇEBİLİR

Şimdi bir semtte, belki de bir köyde veya bir dinlenme sitesinde böyle bir mağaza kurabileceğiz. Oradaki insanlara kısmen bu değiştirme imkanını sağlayacağız. 10’a yakın tüccarımız oraya mal getirip koyanın malını satın alacaklardır. Halk da o malları tüketecektir. Bu mallar belki de hâlen çalışan marketlerin malları olacaktır. Bizden biri gidecek ve mesela Metro ile anlaşacak, ona o teminat verecek. Kendisine verdiğimiz reyonda onun malları satılacaktır. Başka reyonda başkasının malları satılacaktır. Sitedekiler burada mal ile alışveriş yapamayacaklardır. Onlar bu satıcılara nakit verip mağaza kartını alacaklardır. Alışverişi kartla yapacaklardır. Yani nakdi biz almıyoruz. Mağazamızda ticaret yapan tüccarlarımız alıyor. Bunlar on kadardır. Kime güveniyorlarsa, kim daha çok kâr ettirebiliyorsa, nakitlerini aybaşlarında onlara vereceklerdir. İşte bizim envanter muhasebemiz yine işe yaramaktadır. Kimin ne kadar, ne kadar zamanda ve kimde kaldığı hesaplanacaktır.

Şimdi, bir mağaza üzerinde yaptığımız bu çalışma sonra mağazalar zincirine dönüşecektir. Bilhassa İstanbul bu hususta merkez olacaktır. İstanbul’da 200’e yakın mağaza oluşturacağız. Üretilen mal yalnız bir mağazada değil, değişik mağazalarda alınıp satılacaktır. Dağıtımı kuracağız. Bunlar da 10’a yakın kimseler olacaktır. Mağazalardan mağazalara mal taşıyacaklardır. Tüccarlar bu taşıma işiyle meşgul olmayacaklardır.

İstanbul Türkiye’nin Ekonomik Merkezi olduğu için Anadolu’ya sıçramamız çok kısa zamanda gerçekleşecektir. Bu mala mal sistemi dünyaya yayılacaktır. Dünyanın 1000 yerinde “Mala Mal Mağazaları” açılacak. Herhangi bir ülkede oradaki mallar alınacak, Türkiye’ye getirilecek, Türkiye’de üretilen mal oraya mala mal usulü ile gidecektir. Hangi mal dünyada ucuz ise o mal öbür ülkeye mala mal mağazaları ile gidecektir. İşte ekonomi bakımından Adil Düzen tüm dünyaya böyle yayılmış olacaktır. Ben Türkiye’de kendi seçtiğim bir malı üreteceğim. Onu mala mal mağazalarına satacağım. Dünyada üretilen mallardan istediğimi alacağım. Böylece işsiz kimse kalmayacaktır. Bu mağazalarda bir pay da sosyal dayanışmaya ayrılacak ve ortakların iş yapamayan yakınlarına dağıtılacaktır. Böylece aşsız kimse kalmayacaktır.

 

MALA MAL MAĞAZALARINDA VERGİLENDİRME BEYANA DAYANACAKTIR

Yeni bir şey yaptığınız zaman birçok insan rahatsız olur. Muhasipler rahatsız olur. Mali müşavirler rahatsız olur. Maliyeciler rahatsız olur. Avukatlar rahatsız olur. Hakimler rahatsız olur. Çünkü bilmedikleri konularda karar verme güçlüğü ile karşılaşırlar. Bu zorluğu aşmamız için sistemde direnmek zorundayız. Önce biz maliyeci imişiz, biz hakim imişiz gibi sorunları net olarak çözmek zorundayız. Sonra da onlara anlatmak zorundayız. En iyi anlatma yeri davalardır. Karşılıklı davalar açılır. Orada tartışılır. Sonunda gerçekler ortaya çıkar. Bu arada biz de onlar da öğrenmiş olurlar. Bu davalardan bazılarını kaybedebiliriz. Bu kaybımız adil de olabilir, bazan adil de olmayabilir. Ancak bundan korkmamalıyız. Genel olarak bürokratlar birbirlerini tutarlar, siz ne kadar haklı olsanız da sizi haksız çıkarırlar. Bunu normal karşılamanız gerekir. Ama bu arada haksızlıklarını öğrenir ve bir daha yapmazlar. İşte bu sebepledir ki başarı beklenen kadar süratle olmaz. Sabır ve ittika gerekir.

Mağazalara gelen malları vergilendirme mağaza tüccarlarına aittir. Onlar malları nakde çevirirler. Fiyatlandırırlar, KDV alırlar, öderler. Sorumluluk tamamen kendilerine aittir. Bununla beraber, zimmet ve envanter muhasebeleri kooperatif tarafından tutulur. Onlar ne beyan ederlerse kayıtlara o geçirilir. Ama ortaklık içinde kayıtsız hiçbir şey yürümez.

 

VERGİDEKİ ADALETSİZLİKLERE MEŞRU YOLDAN ÇARE BULUNMALIDIR

Ülkemizde vergi kapitalizm ve sosyalizm karması bir sistemdir. Hedefi halk ekonomisini çökertmektir. Maalesef dış baskılarla bu şekliyle gelişmiştir. Halk bu durumda çözüm ve çareyi vergi kaçırmakta buluyor. Bu da onların sağlıklı muhasebe tutmalarını önlüyor. Bunun için geri kalmış ülkeler gelişemiyor. Esasen dış baskılar zaten bunun için yapılıyor. Bunun çaresi, vergi kaçırmak değil, sistemin içinde çözümler bulmaktır.

a)   Haksız verginin başında enflasyondaki değer artışının kâr kabul edip vergilendirilmesidir. Aslında hakimler adil davransalar bu sorun çözülür. Çünkü bu tür bir vergi anayasaya aykırıdır. Verginin alınmasına ancak gerçek gelir üzerinden hükmedebilirler. Ne var ki, böyle dava bile açılmamıştır. Bu bir yana, sistemin içinde de çözüm vardır. Bu da “selem sistemi”dir; yani “peşin ödemeli sipariş sistemi”dir. Ödeme peşin olunca enflasyon artık vergide etkili olmaz.

b)  Ürün alınmadan ödenen vergilerdir. Ödenen ücretler, ödenen kiralar, verilen faizler kâr kabul ediliyor ve peşin ödeniyor. Oysa sonra üretim olmuyor. Böylece müessese çöküyor. Bunun çaresi daha da basittir. Ortaklık sistemi bütün bunları çözer. Ortaklıkta girdiler üründen pay alırlar ve gerçek değerleri ile kazanmış olurlar. Onun da vergisini verirler.

c)   Verginin nakit olarak alınması da vergi adaletsizliğidir. Elinizde mal var, beyanda bulunuyorsunuz. Verginiz doğuyor. Nakit olarak ödemeniz için onu satmak zorundasınız. Satılırken de yok pahasına satılıyor. Böylece verginin ödeme şekli sizi çökertiyor. Bunun çaresi de yine envanter muhasebesidir. Envanter muhasebesinde kimde ne miktarda nakit bulunduğu bellidir. Kredileşme ilkesinden hareket ederek günü gelene kredi verilir. Vergisini öder. Sonra malını satar, nakdi bizim hesaba yatırır. Ne kadar kredi kullanmışsa o kadar da bizlere kullandırır.

d)  Vergideki dördüncü adaletsizlik, asgari gelirin altındaki kazançlardan da vergi alınmasıdır. Kişi kendisini geçindiremiyor, ondan vergi alınmaktadır. Bunun çaresi, mala mal sisteminde nakit değerlendirmelerin aşağı tutulması ile olur. Mesela, bir kimse kendi ürettiği malı kendisi tüketiyorsa buna istediği değeri koyar. O zaman da istediği vergiyi ödemiş olur. Malı dışarı satıyorsa veya malı dışarıdan alıyorsa gerçek fiyatlandırma orada vardır. Mala mal sisteminde iç tüketimde asgari geçimi vergiden muaf tutacak bir değerlendirme yapabiliriz. Mallar başka mağazalara gidecekse veya başka mağazalardan gelecekse piyasa değeri sözkonusu olacaktır. Kooperatifler kanunu bu tür iç tüketiminde vergiden muafiyet imkânlarını tanımıştır. Bunları işletmek gerekmektedir.

Burada görülüyor ki, gerçek muhasebe tutulduğu zaman da verginin altında ezilmemek mümkündür. Türkiye’de kanunlar sanki öyle yapılmış ki; sağlıklı işletme mi kurmak istiyorsun? Yalan söylemeden, vergi kaçırmadan iş mi yapmak istiyorsun? O zaman “Adil Düzen İşletmesi”ni kur diyor. İktidara talip olmaya gerek yok. Mevcut mevzuattan yararlan, yeter. Şimdi insanlar parmaklarını kulaklarına tıkamış, bizi dinlemiyorlar! Ancak yarın dinlemek zorunda kalacaklardır. Çünkü başka çıkar yol yoktur.

 

MALA MAL MAĞAZALARINDA SOSYAL DAYANIŞMA

Envanter hesaplarının bize sağlayacağı faydalar yukarıda anlatılmıştı. Eksik kalan bir hususa işaret ederek bu husustaki anlattıklarımızı sona erdirelim. Genel Hizmet konuları okunacak ve fikirler edinilecektir. Ondan sonra genel olarak kavranacak, sonra da üstünde düşünülerek projeler üretilecektir. Sonra da bu projeler hayata geçirilecektir. Bu arada deneme mahiyetinde kısmi uygulamalar yapılacaktır.

Mağazalarda mala mal satışı yapılırken, kooperatif hizmet payları alınacaktır.

Bu payları şöyle sıralayabiliriz:

a)   Genel Hizmet payı                 %2

b)  Taşıma payı                            %2

c)   Sermaye payı                          %5

d)  Kira payı                                %4

e)   Emek payı                              %4

f)   Sosyal yardımlaşma payı                   %3

Satış 1/5 zamla olacaktır.

Bu payların nisbetleri sözleşmede belirlenebilir, değişik olabilir.

Önemli olan husus bunun tahsilidir. Kişi kontrolünü yapıp ambara teslim ettiğinde kendisine beş mala karşı dört mal makbuzunun verilmesidir. Yani, Genel Hizmet payı mal olarak alınır. Bu paylara karşılık ilgililere dağıtım yapılır.

Şimdilik %3 gibi küçük bir meblağ ile sosyal yardımlaşma oluşacaktır. Kooperatifte temsilciler vardır. Dayanışma ortaklıkları vardır. Kimlerin yardıma muhtaç olduklarının listelerini dayanışma ortaklık sorumluları verirler. Bu %3’ler onlara bölüştürülür. Bunu isterlerse bedava mal olarak alırlar, isterlerse tenzilat şeklinde alırlar. İşte bu meblağ kendilerine karşılıksız verileceği için vergilendirilmemiş olurlar.

Bunun vergideki görünümü iki şekilde olur. Muhasebede bu tenzilatlı satış olarak gösterildiğinde vergilendirme olmamış olur. İşte bu husus dava konusu olabilir. Kanun konusu olabilir. Bakanlıktan mukteza istenebilir. Yani dilencinin topladığı para asgari geçimin altında ise vergiden muaf olmalıdır. Üzüm bahçesine gelip karşılıksız yiyen kimseler vergi ödeme durumunda olmamalıdır. Ancak bu husus da belli oranı aşmamalıdır. Mesela, %3’ü geçmemelidir.

Mala mal mağazaları devlete vergi getirmelidir. Bizim görüşümüz, üretimin beşte biri devletin olmalıdır. Fiyatlandırma öyle yapılmalıdır ki devlet beşte birini nakit olarak alsın. Bu adil bir davranış olur. Tabii ki bütün bunlar yapılırken kanunlara aynen uyulacaktır. Ancak kanunların açıkları bulunduğu için mevzuat içinde takip edilen bir yol ile hiç vergi vermeyebilirsin. Bu yanlış bir tutum olur. Çünkü o zaman devlet zayıflar ve düzen kalmaz. Yapılacak iş, mevzuat içinde kalmak ama devletin payını da daima gözetmek olmalıdır. Yine de tutucular karşınıza çıkacak ve çekişme sürüp gidecektir. Ancak Kur’an;İnanıyorsanız galip gelirsiniz.” diyor. Siz haklı iseniz ve hak yolunda olduğunuza inanıyorsanız, mutlaka galip geleceksiniz. Endişe edilecek şey, mağlubiyetiniz değil, haksız olmanız veya tembel veyahut korkak olmanızdır.

 


ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
1-ADİL DÜZENE GİRİŞ
2076 Okunma
2-BAŞKAN
1470 Okunma
3-EVRAK KAYITLARI
1558 Okunma
4-YAPI KAYDI
1413 Okunma
5-MUHASEBE
1340 Okunma
6-İLMÎ DAYANIŞMA
1308 Okunma
7-MESLEKÎ DAYANIŞMA
1407 Okunma
8-DİNÎ DAYANIŞMA
1305 Okunma
9-SİYASÎ DAYANIŞMA
1224 Okunma
10-TESCİL HİZMETİ
1231 Okunma
11-TESBİT HİZMETİ
1258 Okunma
12-TAHKİK HİZMETİ
1270 Okunma
13-TAHKİM HİZMETİ
1278 Okunma
14-BASIN HİZMETİ
1242 Okunma
15-YAYIN HİZMETİ
1414 Okunma
16-ULAŞIM HİZMETİ
1257 Okunma
17-HABERLEŞME HİZMETİ
1274 Okunma
18-UYARI HİZMETİ
1246 Okunma
19-ARAŞTIRMA HİZMETİ
1277 Okunma
20-AMBAR HİZMETLERİ
1230 Okunma
21-BANKA HİZMETLERİ
1299 Okunma
22-PLANLAMA HİZMETLERİ
1226 Okunma
23-BAKIM HİZMETLERİ
1261 Okunma

© 2024 - Akevler