ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
Süleyman Karagülle
2014 1.Baskı
2032 Okunma
ADİL DÜZENE GİRİŞ

ADİL DÜZENE GİRİŞ

TOPLULUK: Kişilerin bir araya gelerek oluşturdukları birlikteliğe “topluluk” denir. Topluluklar iki şekilde oluşur: a) Kişilerin yönettiği topluluklar. Devlet aşamasından önce göçebe toplulukları kabile başkanları kendi kabilelerini yönetmişlerdir. b) Kuralların yönettiği topluluklar. Devlet aşamasında ise  yerleşik halk siteler oluşturarak halk kendi kendilerini seçtiği başkanlarla yönetmeye başlamışlardır.

DÜZEN: Halkın benimsediği kurallarla kendi seçtiği yöneticilerle kendi kendilerini yönetmesidir. Düzende yöneticiler de kurallara uyarlar. Burada önemli husus kuralları kimin koymasıdır. Bunun için de iki yol vardır: a) Düzenin kurallarını kişiler veya seçkin kimseler koyarlar. Bu seçkin kişiler peygamber veya krallar olabilir. Yahut zenginler olur, buna “kapitalizm” denir. Askerler olur, buna “sosyalizm” denir. Peygamberler olur, buna “teokrasi” denir. Alimler de olabilir. Ne var ki, batıda bu tür bir sistem olmamıştır. Onun için adı yoktur. Bu tür sistem İslâmiyet’te olmuştur. Buna “şeriat sistemi” diyoruz. Batı terminolojisini üretmek istersek “siantifizm” diyebiliriz. b) Düzenin kurallarını halkın kendi kendilerine koymasıdır. Buna “demokrasi” diyoruz. Halk bu kuralları dört aşamada koymaktadır. Birincisi “içtihat”tır. Herkesin kendi yaşama kurallarını bizzat kendisinin koymasıdır. Kişi kuralları koymakta ve değiştirmekte serbesttir, ama kurallar yürürlükte iken kurallara uymak zorundadır. İkincisi “sözleşmeler”dir. Kişiler anlaşarak sözleşme yaparlar. Sözleşmeleri istedikleri gibi yapar ve istedikleri zaman da sona erdirebilirler. Ancak sözleşmeler geçerli iken ona uymakla yükümlüdürler. Üçüncüsü ise “hakemler”dir. Çıkacak ihtilafları tarafların seçtiği iki hakem ile onların seçtiği baş hakemden oluşan hakemler kurulunun verdiği kararlar da kuralları oluşturur. Sözleşmeler hakemler tarafından yorumlanır. Bunlar da sözleşmelerin bir parçası gibidir. Hakemleri taraflar seçerler, ama seçtikleri hakemlerin kararlarına uymak zorundadırlar. Dördüncüsü ise”başkan”dır. Tolululukların 10’a yakın aileden oluşmuş aşiretleri (ocaklar) ve 100’e yakın ocaktan veya 1000’e yakın aileden oluşmuş bucakları (kabileleri) vardır. Kişiler içinde bulundukları ocak veya bucak başkanlarının kararlarına uyarlar. Kendileri istedikleri ocak veya bucakta yaşama hakkına sahiptirler, ama kendi istekleri ile yerleştikleri ocak ve bucak içinde oranın yönetimine uymak zorundadırlar. İstedikleri zaman değiştirebilirler. Kendilerinin güçleri yeterse ocak veya bucak kurabilirler. 

DEMOKRASİ VE ADİL DÜZEN

Demokrasiyi ilk defa Sümerler kurmuş oldukları sitelerde uyguladılar. Bu demokrasi kendiliğinden oluşan kurallarla oluşmuş demokrasidir. Bir arada yaşayan halk kendiliğinden oluşan kurallara uymaya başlar ve kurallar topluluğun düzenini oluşturur. Kurallar koyan sınıf yoktur. Kuralları uzlaşmalar koyar. Halk kendiliğinden belli kişilerin çevresinde toplanır, kabile reisleri oluşur. Kabile reisleri uzlaşarak topluluğu yönetirler. Kurallar koyarlar. Uzlaşamazlarsa savaş çıkar, kabilelerarası kavgalar olur, kan gütme sürüp gider. Mısır’da krallık ortaya çıkar ve demokrasi askıya alınır.

Yunanistan’da demokrasi aristokrasi şekline dönüşştür. Sitede yaşayan herkes değil de azınlık bir üst sınıf siteyi demokratik yoldan yönetmiştir. Ancak zamanla site vatandaşı olmayan kimseler güçlenmeye başlar, aristokratik sınıftaki çatışmalar sebebiyle düzen bozulmaya gider. Çare aristokratlar arasında ekseriyet sisteminin benimsenmesi şeklinde ortaya çıkar. Roma’da yine sadece Roma senatörleri arasında ekseriyet demokrasisi uygulanır: Ne var ki, zaman zaman demokrasi askıya alınır. Hıristiyanığın kabulü ile demokratik uygulama tamamen ortadan kalkar.

İslâmiyet’te ise başlangıçta tam demokratik uygulama yer almışken, yönetimin saltanata dönüşmesi ile demokratik yönetim kısmen askıya alınır. Şöyle ki, özel hukukta yine içtihat sistemi devam etmiş ancak kamu hukukunda bu sistem terk edilmiştir. Daha sonraları içtihat sistemini de yok ederek, fetva sistemini getirmişlerdir. Böylece demokratik uygulamalar son zamanlarda ortadan kalkmaya başlamıştır. Şeriat sistemi yerine kanun sistemi getirilmiştir. İslâmiyet’in etkisi ile batı tekrar demokrasiye dönmeğe başlamış, ancak Atina’nın ekseriyet sistemini almıştır. Merkezi yönetimi benimsemiştir. İsviçre gibi bazı küçük devletler dışında demokrasiye geçilememiştir. Huzurlu yönetim oluşturulamamıştır.

İslâm Demokrasisi;Adil Düzen” adını verdiğimiz İslâm demokrasisi. Özelliği, ilme dayalı demokrasi olmasıdır. İslâmiyet’in ilk kuruluşunda dört halife zamanında uygulanmaya başlanmış ancak şartların müsait olmaması sebebiyle başarısızlığa uğramıştır. Demokrasi sonraları müçtehitlerin oluşturduğu fıkıh ilminin ve bugün batıda oluşmuş müsbet ilmin verileri içinde yeniden üretilmiş bir düzendir. İlmi düzendir ve aynı zamanda demokratik düzendir. Demek “Adil Düzen”in iki dayanağı vardır Halkın İradesi ve İlmî Veriler. Müsbet ilmin verileri. Adil Düzen, Kur’an’ın yol göstericiliği ile oluşmuş, müsbet ilmin verilerine göre test edilmiş ve halkın kendi istekleri ile benimseyebileceği bir düzendir. İki yönü vardır:

1-MAKRODA ADİL DÜZEN:Yeryüzü tüm insanlığındır. İnsanlar onu bölüşerek kullanır ve bu suretle yaşarlar. 10 aile bir araya gelince kendi ocaklarını kurabilmelidir. 10 ocak veya 1000 aile bir araya gelerek kendi bucaklarını kurabilmelidirler. Yeryüzünde kendilerine düşen paylarını alabilmelidirler. Barış yoluyla bunu almalarına hakları vardır. Adil Düzene inanan askeri bir güç bu hakkı halka tanımalıdır. Böylece devlet zamanla Adil Düzene geçecektir. Bu ocak ve bucak kurma hakkı yalnız Adil Düzencilere değil herkese tanınmalıdır. Halk kendi sitelerinde kendi düzenlerini kurabilmelidir. Bu ülkelerin bölünmez bütünlüğünü bozmayacaktır. Çünkü 10 milyon ailedir. Oysa bir bucak 1000 ailedir. Yani on binde bir nüfus demektir. Nasıl aileler devletin varlığını tehdit etmiyorsa, aksine devletin varlığına güç katıyorsa; ocak ve bucaklar da devletin ülkesiyle, ulusuyla bölünmez bütünlüğüne yardımcı olacaktır. Halk devletini kendi istediği gibi yaşama imkanını sağladığı için sevecek ve koruyacaktır. Eğer biz halka kendi istediği gibi yaşama imkanını sağlamazsak bilinç altında devletine düşman olmaya başlar. Bütün dikta rejimler tarihte perişan olmuşlardır. Tam tersine, gevşek ve serbest rejimler asırlarca varlıklarını korumuşlardır. Demek Makroda Adil Düzenyerinden yönetim”dir, halkın kendi ocak ve bucaklarını kurabilmeleri, kendi ocak ve bucaklarını istedikleri gibi yönetmeleri, merkezlerin taşralara hâkim değil hâdim olmalarıdır. Merkezlerin taşradaki ocak ve bucakların yönetimlerine ve iç işlerine karışmamalarıdır. Merkezler aldıkları vergi ve asker karşılığı ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlarlar, ocak ve bucak arasında çıkan ihtilafları çözerler. Altyapıları ile ocak ve bucakları birbirine bağlarlar. Elektrik, gaz gibi ocak ve bucakların ihtiyaçlarını sağlarlar. Kalb insanda ne iş yapıyorsa il ve devlet merkezleri de o işleri yaparlar. Ocak ve bucaklar hücre mesabesinde kendi yaşayışlarını kendi düzenleri içinde sürdürürler. 

2-MİKRODA ADİL DÜZEN ise demokratik bir devlet yönetimi içinde kurulacak bir ocak veya bucağın düzenidir. Bugün dünyanın her yerinde özel mülkiyet vardır. Resmen demokrasi vardır. Halkın kendi kendine teşkilatlanması serbesttir. İşte bundan yararlanarak ülke içinde Adil Düzen ocak ve bucakları oluşturabiliriz. Bir kooperatif kurar ve 10 ailelik bir site yaparsak ocağımızı kurmuş oluruz. Yahut bir arsa alıp 10 civarında dairelik apartmanı oluşturursak Adil Düzen ocağımızı oluşturabiliriz. Gerek kooperatif gerekse apartman yönetimini Adil Düzenle kurabiliriz. Bunun mevcut düzenle çatışır hiçbir tarafı yoktur. Yahut 1000 aile birleşir kendimize bir Adil Düzen sitesini kurabiliriz. Buranın belediye yönetimini Adil Düzene göre yapabiliriz. Gerçi merkezi yönetim olduğu için bedeni ceza hükümlerini uygulayamayız. Bu sebeple sitemiz tam Adil Düzene göre bir site olmaz. Ama Adil Düzene uymayanları kooperatiften çıkarırız ve siteden uzaklaştırmış oluruz. Bunun için tapuların kooperatifte muhafaza edilmesi gerekir. Bu sitede Adil Düzene göre işletmeler kurabiliriz. Bu işletmelerde Adil Düzen uygulamalarını rahatlıkla yapabiliriz. İşte Adil Düzen böyle bir sitenin oluşması ve yönetilmesi biçimidir. Bugün Türkiye’de böyle bir oluşum, halkın kendi ocak ve bucaklarını kurabilmeleri imkanı mevzuatta tamamen mevcuttur. Bazı bürokratların tutuculuğu, yargının bağımsız olmayışı, siyasette seçim endişesi, orduda bölünme korkusu sebebiyle bu tür oluşlara engeller vardır. Bunu yapmak isteyenler bunlarla karşılaşacaklardır. Türkiye’de oluşmuş mafyalar da en büyük engel oluşturmaktadır. Ne var ki, bu engellerin hepsi aşılabilir. Yeter ki Adil Düzene inanmış azimli bir kadro ortaya çıksın. İzmir’de yaptığımız ilk 30 yıllık Akevler denemesi, Milli Nizam’dan Refah’a kadar gelen siyasi denemeler, Fethullah Gülen Cemaatinin başarıları, Kombassan ve Yimpaşlar bu engellerin aşılabileceğini kanıtlamıştır. Türkiye’de yolsuzluk hastalığı dışında içten gelen bir engel yoktur. Dışa bağımlı büyük sermayenin oyunları vardır. Onların sayıları %1’in çok altındadır. Her yıl güçlerini biraz daha kaybediyorlar. Bir gün onlar da gittikleri yolun çıkmazda

olduğunu anlayacak, dış sömürüye âlet olmayı bırakıp da bin yıldır birlikte yaşadıkları Türk halkına dayanmak zorunda kalacaklardır. Fesat yuvası olmaya devam ederlerse, bir gün kendileri bu ülkeyi terk etmek zorunda kalırlar. Bütün bu aydınlık ufuklar arasında karanlığı ihtimal olarak düşünelim. Bugünkü mevzuatın serbestliği içinde kurmaya çalışacağımız Adil Düzen ocak veya bucağını değiştirecekleri kanunlarla kurdurmaz duruma getirirlerse ne yapacağız? İşte bunu da Adil Düzenin verileri içinde çözüyoruz. O zaman pılımızı pırtımızı toplarız ve bize Adil Düzen içinde hangi ülkede yaşama hakkı tanınırsa oraya göç ederiz. Orada sitemizi ve sistemimizi kurarız. Bunun için de hazırlıklı oluruz. Ülkemiz bizi isterse burada kalırız ve tüm vatandaşlık görevlerimizi eksiksiz yerine getiririz, istemezlerse bu ülkeden ayrılıp gideriz. İslâm düzeni iç savaşı, iç çatışmayı asla meşru görmez. Diyebilirsiniz ki, dışarıya çıkışımızı da yasaklarlarsa ne yaparız? Çıkmaya çalışırken ölürüz ve cennete gideriz. Mü’min öldürmeye değil ölmeye hazır olmalıdır. Allah’ın güçlü olduğuna inanmalıdır. Haklı olduğu zaman mutlaka başaracağına inanmalıdır. Allah için öldürmeyi değil, ölmeyi göze almalıdır. Bunu göze alamayanlar mü’min olamazlar. Gittiğimiz yerde de bizi rahat bırakmaz da interpolla aramaya başlarlarsa ne yaparız? İşte o zaman kendimizi savunur ve savaşırız. Adil Düzenin kuralı budur.

Bugün Adil Düzenin İslâm şeriatını yaşamak istemeyenler suçu mevcut yönetime atarak her türlü mel’anete, rüşvete, yalana, hileye, zorbalığa cevaz veriyorlar. Bunların mazereti âhirette kabul edilmeyecektir. Allah onlara diyecek ki; “Allah’ın arzı geniş değil miydi? Neden hicret etmediniz?” Hâsılı, mü’min ya bu ülkede kalmaz, ya da bu ülkenin sâdık vatandaşı olur. Mikrop olmaz. Eksiklikleri gidermek için çaba sarf eder. Bunun adı cihattır. Kin ve intikam cihat değildir. İşte “Adil Düzen” budur.

 

ADİL DÜZENİN İLKELERİ:

a-Adil Düzen “ocak” ve “bucaklar”ın kurulması ile başlar. İl, ülke ve insanlık seviyesinde Adil Düzene geçme, Adil Düzen ocak ve bucaklarının yaygınlaşması sonunda oluşur. Mevcut devletler Adil Düzen ocak ve bucaklarının oluşmasına imkan tanırlar, isterlerse desteklerler. Yerinden yönetimi benimseyerek Adil Düzen illerinin oluşmasına izin verirler. Sonra devletin merkezini anayasayı değiştirerek Adil Düzene geçirirler. Ancak bunlar önce tüm ülke Adil Düzene göre ocak ve bucak düzenine geçtikten sonra oluşur. Bu böyle olmakla beraber, neden siyasi olarak Adil Düzen benimsendi? Bu sadece reklam aracıdır. Duyurma aracıdır. Bunu günü gelmeden iktidar aracı yapmak 28 Şubatı zorunlu kılar.

b-Adil Düzende DAYANIŞMA ORTAKLIKLARI kurulacaktır. Bucakta halk ilmî, dinî, meslekî ve siyasî dayanışma ortaklıklarını kuracaktır. Bu ortaklık ortaklarına bilgi, beceri, ahlâki ve sosyal eğitim verecek ve kendilerine teminatlı ehliyet verecektir. Bunlar ilimde, dinde, işte ve sosyal ilişkilerde içtihatlar yapacak ve özel hukukta bunların içtihatları geçerli olacaktır. Mezhepler, toplu sözleşmelerdir. Tek başına sözleşme yeterli değildir. Bu sözleşmeler sistemin parçası ise o sözleşme geçerli olur. Demek ki, Adil Düzende meclis ekseriyetle karar almaz. Dayanışma ortaklık başkanları toplu sözleşmeleri geliştirirler, halk bunlardan istediklerini seçer. Böylece sözleşmeler hem ilmi hem de demokratik olur. Bu dayanışma ortaklık başkanlarının ittifakla aldıkları kararlar da bucağın kamu hukukunu oluşturur. Demek ki özel hukukta dayanışma ortaklıklarının seçilmesi ve kamu hukukunda bucağın seçilmesi kişilere yönetime katılma yetkisini verir. Gerek dayanışma ortaklıkları gerekse bucak ve ocaklar serbest yarış içinde oldukları için halkın isteklerine göre mevzuat oluşturmak zorundadırlar. “Demokrasi” demek aynı zamanda “serbest rekabet” demektir.

c-LÂİKLİK: Adil Düzenin temel ilkelerinden biri de lâikliktir. Bu takiyye olarak söylenmiş bir söz değildir. Adil Düzende takiyye yoktur. Her şey açık ve aşikâredir. Bazan suç olan söz de söyleyebiliriz. Ama cezasına baştan razı olarak söyleriz. Söylenmesi cezanın getireceği zarardan fazla ise onu söyleriz. Kırmızı ışıktan geçme yasaktır. Ama öyle işimiz olur ki geçmek zorunda olabiliriz. O zaman geçeriz ama sonra kırmızı işaretten geçme cezasını polise gerek kalmadan gider öderiz. “Ben bu suçu işlemek zorunda kaldım. Ama ben mü’min vatandaşım. Kendi cezamı kendim veririm. Keffaret olarak cezamı ödüyorum.” der. Mü’minler her sahada böyle davransınlar, yalan söylemesinler, kurallara uysunlar... Toplulukta nasıl saygın hâle geldiklerini göreceklerdir. Lâiklik demek, kimsenin kimseyi zorlayamaması, herkesin hür ve serbest olmasıdır. Ne var ki, hak ve hürriyetlerin sınırı başkalarının hak ve hürriyetleridir. Bu sınırı da hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargı çizer. Mü’min demek, hakemlerin kararlarına uymak demektir. Türkiye’de ceza hukuku dışında her sahada hakemlik müessesesini işletmek hukukidir. Ceza hukukunda tazminatlar hakemlere çözdürülebilir. Kısaslar diyete dönüştürülür. Hakemlerce tazminata mahkum edilir. Ceza davalarında şikayetçi olunmaz. Müdahil olunmaz. Kalan ise savcıların işidir. Kamu davalarını onlar açar ve mahkum eder. Ona yerinden yönetim gelmedikçe biz müdahale edemeyiz. Demek ki lâikliğin tanımı, hukuk düzeninde kimsenin kimseye müdahale edememesi, herkesin kurallar içinde serbest olmasıdır. Çıkan ihtilafları ise hakemlerin çözmesidir. Hakemler sözleşmelere ve müsbet ilme göre hükmederler. Kur’an’ı benimseyenler için onlar arasında sözleşme olduğu için onların arasında Kur’an’a göre hükmederler. Marksistler arasında Marksistelere göre hükmederler. Türkiye’de cahil süper bilmişler vardır. Bunlar çoklu hukuk ile çoklu yargıyı ayırt edemeyecek kadar zır cahildirler. Çoklu hukuka çoklu yargı fobisi içinde karşı çıkarlar. Çoklu hukuk sözleşme serbestliğidir ki Türkiye ve dünya bunu zaten benimsemiştir. Çoklu yargı ise mahkemlerin farklı olması, sonunda onun müeyyidesi silahlı gücün ayrı olması yani devletin bölünmesi demektir. Zehir yemekle elma yemeyi birbirine karıştırmamak gerekir. Yoksa açlıktan ölürsün.

d-Adil Düzenin üçüncü dayanağı LİBERALİZMdir. Liberallik demek, herkesin kendi emeğini istediği şekilde kullanması ve emeğinin ürününe sahip olması demektir. Sanayi inkılâbından önce bu düzen vardır. Ancak sanayi inkılabından sonra büyük sermayeye olan ihtiyaç liberalizmi ortadan kaldırdı. Yerini kapitalizm ve sosyalizm aldı. Adil Düzen büyük teşebbüsleri liberalizm içinde çözme demektir. Yani hem büyük işletmeler olacak, hem de halk işçi olmayacak, istediği işi yapacak. Kendisine düşen payını da istediği bedelle istediğine satabilecektir. Bunun için herkes yaptığı işi ortak ambara koyuyor, aldığı makbuzu serbest piyasada pazarlıyor. En son tüketecek olan makbuzla ambara gidiyor ve malını çekiyor. İşte bu sayede tekel oluşmasına gerek kalmaksızın büyük işler başarılıyor. Büyük sermayenin iş organizasyonu da kredi ile sağlanıyor. Kredi tüketiciye veriliyor, peşin ödemelerle sipariş yapılıyor. Halkın istediği üretiliyor. Kredi işçiye veriliyor. İşvereni işçiye muhtaç ediyor. İşçi zaten işverene muhtaç, böylece serbest rekabet içinde üretim yapılıyor. Büyük işler sermaye tarafından değil kredisini peşin getiren işçi bulabilen iş bilenlere kalıyor.

e-Adil Düzenin dördüncü dayanağı ise SOSYAL DAYANIŞMAdır. Yeryüzü insanlığındır. Orada üretim yapanların üretim yapmayanlara kira payı verme yükümlülüğü vardır. Bu da “zekât”tır. Adil Düzen çalışanları ürettiklerinden bir fon oluştururlar ve kendi aralarında bulunan muhtaçlara bu fondan destek verirler. Böylece Adil Düzende “Herkese Aş - Herkese İş” ilkesi vardır. Kredi ile herkese iş bulurlar, zekâtla da herkese aş verirler. Bunu kuracakları bucak içinde kendi bucak sakinleri için sağlarlar. Her bucak kendi halkına bunu yapmakla yükümlüdür. Burada; “Devlete vergi veriyoruz, daha ne zekâtı?!” diyenler olabilir. Bugün devletimiz vardır. Bizden vergi almakta ve gerekli hizmetleri yapmaktadır. Adil Düzende yapılması gereken hizmetlerden bir kısmını bu devlet yapmıyor, onun vergisini de almıyor. İşte biz o hizmetlere tekabul eden kamu payını zekât olarak alacak ve o kamu hizmetini yapacağız.

Bu özellikleri taşıyan düzene “hukuk düzeni” denmektedir. Anayasamız bunlardan demokratiklik, lâiklik ve sosyalliği değişmez madde içine sokmuştur. Liberalliği burada zikretmemiş ama tüm yasada buna göre müesseseler oluşturmuş. O halde Adil Düzencilerin bir anayasa, bir mevzuat sorunu yoktur. Adil Düzencilerin sorunu kendi içlerindedir. Adil Düzeni bilmeyişleri veya onu istismar etmeleridir. Adil Düzene inançsızlıklarıdır. Anayasamız “hukuk devletidir” diyor. Biz de diyoruz ki; “hukuk düzenidir”. Bu düzen önce ocak ve bucakta kurulur. Hem de % 100 kurulur. İlde tam olarak zor kurulur. Çünkü iç güvenliği sağlamak için bazan hukuk düzenini askıya alıp askeri düzen uygulama zorunluluğu doğar. Hele devlet çapında savunma sorunu sebebiyle ekseriyet sağlanamaz. O halde Adil Düzencilerin gözü devlet yönetiminde değil ocak ve

 

bucaklarda olmalıdır. Refah Partisi’nin belediyelerdeki başarıları buradan gelir.

bucaklarda olmalıdır. Refah Partisi’nin belediyelerdeki başarıları buradan gelir.

 

ADİL DÜZENİN OLUŞUMU

Canlılar ilk defa hücre olarak var edildi. Hem de mükemmel hücre olarak var edildi. Sonra onların birleşmesi ile canlılar oldu. Tarihte de önce site devletleri kuruldu. Sonra onların birleşmesi ile devlet aşamasına gelindi. Adil Düzen uygulamasına da önce ocak ve bucaktan başlanacaktır. Ocaklar hücrelerin kromozomlarıdır. Bucaklar topluluğun hücreleridir. O halde biz Adil Düzeni önce ocak, sonra bucak içinde kuracağız. Hem de en mükemmel şekilde kuracağız. Sonra çoğalan Adil Düzen bucakları birleşerek illeri oluşturacaklardır. Çoğalan Adil Düzen illeri birleşerek devletleri oluşturacak ve çoğalan Adil Düzen devletleri birleşip Adil Düzen dünyasını oluşturacaklardır Bu belki birkaç asır sonra olacaktır. Adil Düzen oluşurken Adil Düzenciler siyaset yapmayacaklardır. Bu hususta Kur’an’ın Adil Düzene öğrettikleri şunlardır:

a-Mü’minler bulundukları ülkeyi barış içinde demokratik yoldan halkını ve yöneticileri ikna ederek İslâm Düzenine götürmeye çalışacaklardır. Bunun için o ülkede kalacak ve o ülkenin sâdık vatandaşları olacaklardır. Gerekirse o ülkenin savunması için canlarını vereceklerdir. Çünkü o ülke bugün Adil Düzenle yönetilmiyor, ama yarın yönetilecektir. Buna inandığımız için buradayız. Yoksa mü’min olan kimsenin bir gün bile bu ülkede kalmayıp hicret etmesi gerekir. Böyle olunca da bil kuvve Adil Düzen ülkesi olan Türkiye için gerekirse savaşır ve ölürüz. Bu savaştaki ölülerimiz de Kur’an’ın belirlediği şehittir. Çünkü bunlar Adil Düzeni savunmak için savaştılar. Allah’ın rızasını kazanmak için öldüler. O halde şehittirler. Sorgusuz sualsiz cennete giderler.

b-Adil Düzeni halkımıza anlatmak için siyaset yapmalıyız. Bunun için bir partide toplanacağımıza, değişik partilere dağılmalıyız ve oralarda Adil Düzeni anlatmalıyız. Bizi söyleten her partide var olmalıyız. Dolayısıyla Adil Düzenciler birbirlerini siyasette tamamen serbest bırakırlar. Herkes hangi partiye daha çok Adil Düzeni anlatabileceğine karar verirse o partiye girsin, faaliyet göstersin ve ona rey versin. Münafıklık yapmasın.

c-Ayrıca bir de Adil Düzen Partimizi kurmalıyız. Bunun yararı, diğer partilerin söylemedikleri şeyleri bu parti rahat söylesin. Bu parti iktidar partisi olmayacak, tebliğ partisi olacaktır. Yani Türk halkına ve yöneticilere Adil Düzeni anlatacaktır. Böylece Adil Düzencileri tanıma ve onlarla ocak ve bucak kurarken yararlanma imkanını bulacaktır.

d-Bir siyasi partiye başka bakımdan yine ihtiyacımız vardır. Kendi hukukumuzu koruyabilmek için siyasi gücümüz olmalıdır. Mecliste, hükümette, belediyelerde temsilcilerimiz olmalıdır. Resmen konuşma imkanına sahip olmalıyız. Ancak makroda Adil Düzene asla talip olmamalıyız. Adil Düzene göre ocak ve bucaklar kurulmadan Adil Düzen makroda uygulanamaz. Uygulamaya kalkışırsak devlet çöker.

 

ADİL DÜZEN İŞLETMELERİ

Adil Düzen işletmelerinde dört çift girdi vardır:

a-TESİSLER: Bunlar yapılardır. Üretime girer ve çıkar. Kendilerinde eksilme olmaz. Sadece zaman onları yıpratır. Çalıştırılmazsa daha çok yıpranırlar. Bunlar da iki kısma ayrılır. Alt yapı ve üst yapı:

1-Alt Yapı: Bir yapının işe yarayabilmesi için diğer yapılarla bağlantıları olması gerekir. Bunların başında yol gelir. Elektrik ve haberleşme hatları, su ve gaz boruları altyapı içinde yer alır. Bir toprak parçası bunlar varsa bir değer taşır. Bunlar yoksa hiçbir işe yaramaz. Bu yapılarda özel mülkiyet geçerli olmaz. Çünkü bir işletmenin yolunu kapatır ve elektriğini keserseniz onu boğmuş olursunuz. Onun için altyapı vakıfları kurulur ve altyapı hizmetlerini onlar yaparlar. Vakıf demek, yöneticileri sadece vakıfnamede yazılı işleri yapar ve yetkilerini kullanırlar, vakıfta dilediği kararları alamazlar demektir.

2-Üst Yapı: İşletmenin yapıldığı yerdir. Özel mülkiyete konu olacaktır. Ancak buna da tek kişinin hâkim olması sıkıntılar oluşturur. Orada çalışanları sahiplerine köle eder. İşte Adil Düzende bu da tesis ortaklığı olarak oluşturulur. Hisse senetleri halka satılır. Halk kira paylarını alırlar. Bu üretimden bir paydır. İşletmeye karışmazlar. İşletmeyi çalışanlar yapar. Demek ki, kapitalizmde tesisler büyük sermayenindir, sosyalizmde devlet sermayesinindir. Oysa Adil Düzende tesisler halkın hisselerinden oluşur. Adil Düzende sermaye ticaret yapar, devlet de altyapı benzeri vakıfları işletir. Halkın yapamayacağı işleri yapar.

b-EMEK: Asıl üretimi yapan bunlardır. Bunlar çalışarak ortak ürün meydana getirirler. Kendileri ürettikleri üründen pay alırlar. Pay makbuzunu alırlar. Onu piyasada satarak geçinirler. Tesis payı genel anlaşma ile, sermaye payı her parti üretim için alınır. Kamu payı ortak mevzuatla belirlenir. Bunların paylarını ambara teslim etmek çalışanların görevleridir. Ondan sonra ise iş ticarete ve nakliyeye kalır. Emek de iki çeşittir: Bakım Emeği ve Üretim Emeği.

1-Bakım Emeği: Tesislerin üretim yapabilmesi için bakım ve ayarlamaların yapılması gerekir. Bunların mesai saatleri dışında yapılması gerekir. Bunlar üretim için şarttır, ama illet değildir. Bakım olmazsa fabrika durur. Ama bakımı yapılan makine üretim yapmaz. Başka birinin üretmesi gerekir. Bunları ücretle çalıştıramayız. Bunlara makinanın ürettiği miktardan pay vermeliyiz. Böylece bakımı tam yapar. Bu hem onun işini azaltır hem de gelirini artırır. Yoksa iyi bakım yapamazsa aç kalır. Çıkar paralelliği olmaz. Sonra bakım işletmeleri ayrı işletme olur, bir işyerinin değil birçok işyerinin bakımını yapar. Böylece küçük müteşebbisler de iş yapar hâle gelirler. Yoksa yalnız büyük işletmeler ayakta kalır.

2-Üretim Emeği ise parça başına karşılığını alır. Çünkü ne kadar çok üretirse o kadar kendisine pay kalır. Parça başına verilecek pay her akşam kompitüre geçirilir. Kişi hangi parçayı üretmek kârlı ise o işi yapar. Kompitürde söz vererek girer. İşte bu sayede tam liberalizm doğar. Fiyatlar da ambar stoklarına göre hesaplanır.

c-) SERMAYE: Sermaye ham maddedir. Batıda tekel olduğu için, tesis de emek de sermayedir. Adil Düzende ise onlar işletmenin sermaye ile eşitlik içinde girdileridir. Sermaye dışardan ham madde alır, işletmeye işlettirir. Götürüp satar. Kâr veya zarar eder. İşletmeye işletme karşılığı ham maddeyi fazla verir. Onlar da üretir ve satarlar. Payları pahalı satılabilir, ucuz satılabilir. Kiraları ve ücretleri az veya çok olur. Ama bunlar sermaye zararına katılmazlar. Herkes kendi varlığından kâr veya zarar eder. Sermaye de iki çeşittir: Ana Madde ve Yardımcı Madde.

1-Yardımcı Madde: Bunlar daha çok depo edilemeyen mallardır. Paketlenip satılamayan mallardır. Su, elektrik, gaz, ısı gibi maddelerdir. Bunlarda üretim ve tüketimi halk yapar. Ancak, dağıtımı vakıflar yapar. Bunlar tüketildiği kadarı ile değil de yine üründen pay alırlar. Verilen elektrik miktarınca kendilerinden üründen pay alınır. Bu da yıl başında belirlenir.

2-Ana Madde: Bunlar üretime girip onun parçası hâline gelirler. Ürünün miktarı ile orantılıdırlar. Bunları serbest tüccar temin eder. Karşılığında mamul madde alır. Kâr - zarar onundur. Pay miktarının belirlenmesi çalışanlarla tüccar arasında anlaşma ile olur. Anlaşamazlarsa o iş yapılmaz.

d-GENEL HİZMET: Eskiden kamu ekonomik hizmet yapmazdı. Büyük sanayinin doğuşundan sonra kamu hizmetini alamayan orta sınıf kayboldu. Bu da sosyal patlamalara sebep oldu. Buna karşılık sosyalistlerde kamu ekonomik hizmetleri de yüklendi. Bu ise sosyalizmin çökme amili oldu. Adil Düzende bu sorun şöyle çözülmektedir. Devlet ekonomik kamu hizmetlerini kooperatiflere bırakmalıdır. Kendisi siyasi kamu hizmetini yapmalıdır. Kooperatifler ise kamu yetkilerine sahip olmalıdır. Türkiye’de kooperatifler yarı kamu kuruluşlarıdır. Görevlilerin hizmet kusurları memurlar gibi sorumluluk taşımaktadır. İşte bu sebeple, Adil Düzende sermaye şirketleri yoktur. Kollektif ve kooperatif şirketleri vardır. Biz bu sebeple İzmir’de 1967 yılında “Akevler Kooperatifi”ni kurduk. Ayrıca 2000 yılında İsatanbul’da iki kooperatif kurduk; Akevler İstanbul Tüketim Kooperatifi ve Akevler İstanbul Konut Yapı Kooperatifi. Taşınmazlar yapı kooperatifinde tescil edilecektir. Genel hizmet ise tüketim kooperatifince yapılacaktır. Adil Düzende kamu hizmeti ile genel hizmet aynıdır. Yani maliye ile muhasebe aynı kimseler tarafından tutulur. Muhasip işletmenin cirosundan alınan kamu payından pay alır. Bu pay Kur’an’da belirtilmiştir. 12’de birdir. Bugün Türkiye’de bu hizmetler ayrı kuruluşlara verilmiştir. Maliye Bakanlığı ve serbest muhasipler. Bununla beraber serbest mali müşavirler ve yeminli mali müşavirler kamu yetkilerini de taşımaktadırlar. Kooperatif bu hususta da büyük imkanlara sahiptir. Genel Hizmetler de üretimin cirosundan pay alır. Sonra kendi aralarında bölüşür. Genel hizmetler de ikidir:

1-Genel Hizmet: Bunlar 25 çeşit hizmettir. Biz her hizmeti ayrı seminerde anlatacağız. Altı ay içinde Allah izin verirse bitireceğiz. Her biri 10’ar sahife kadar olacaktır. Sonunda 250 sahifelik Adil Düzende Genel Hizmetler kısmı ortaya çıkacaktır. Bunlar kooperatifimizin hizmetleri olacaktır. Burada adlarını saymamızda yarar vardır. Ona göre takip edersiniz

                                                     0-BAŞKANLIK

1-KAYIT HİZMETLERİ   

a) Personel ve Evrak Kayıtları

b)  Borç ve Alacak Hesapları

c)   Stok ve İşletme Hesapları

d)  Demirbaş ve Taşınmaz Kayıtları

2-DAYANIŞMA HİZMETLERİ

a)   İlmi Dayanışma ve Teminatlı Ehliyet

b)  Mesleki Dayanışma ve Teminatlı Ehliyet

c)   Ahlaki Dayanışma ve Teminatlı Ehliyet

d)  Sosyal Dayanışma ve Teminatlı Ehliyet

3-DEPOLAMA HİZMETLERİ

a)   İstatistik ve Arşiv

b)  Belge ve Uyarı

c)   Ambar ve Depo

d)  Kasa ve Kredi

4-İLETİŞİM HİZMETLERİ                       

a) Basın ve Tanıtma

b)  Yayın ve Duyurma

c)   Ulaşım ve Taşıma

d)  Haberleşme ve Posta

5-KORUMA HİZMETLERİ             a) Plan ve Proje

b)  Sağlık ve İaşe

c)   Bakım ve Onarım

d)  Güvenlik ve Koruma

6-YARGI HİZMETLERİ                   a) Noter ve Tescil

b)  Kontrol ve Tesbit

c)   Soruşturma ve Tahkik

d)  Hakemlik ve Savunma

Bu hizmetler teker teker ele alınacaktır.

ÖZEL GİRDİLER: Bugün işletmelerin kendi kasaları vardır. Kendi ambarları vardır. Mallarını orada depo ederler ve parayı oraya koyarlar. Adil Düzende ambar ve kasa Genel Hizmet içinde yer alır.

1-Üretilen mallar kooperatifin zimmetinde ortak ambarlara konur. Ortak ambarlar sahiplerine birer makbuz verirler. Bu makbuz bilgi makbuzudur. Ortağın taşıdığı bilgisayar kartına bir numara ile işlenir. Ortak bunu başkasına devrettiği zaman hem makbuzu verir hem de kartına aktarır. Böylece herkes kooperatife borçlu ve alacaklı olur.  

2-Nakit ise kasalara konur. Kasa da kooperatifin zimmetindedir. Ortak elindeki makbuzu vererek nakit alır veya nakdi vererek makbuz alır. O makbuzla ambara giderek malları çeker. Gerek ambarlardaki malların işletme senetlerinin ilk değerleri gerekse kasadaki işletme senedinin nakit ile değeri stoklara göre hesaplanır. Her gün veya hafta bu değerler duyurulur.

BİRLİK: Kişiler bir araya gelir ortak mekanda ortak faaliyet gösterirlerse buna “birlik” denir. Birlikte ortaklar birliğe bir pay verirler ve bu pay karşılığında birliğin imkânlarından yararlanırlar. Ocak ve bucak birer birliktir. Esasta kooperatifler de birer birliktir. Çünkü kooperatife katılanlar kooperatiften genel hizmet alırlar. Karşılığında da üretimden pay verirler. Ancak Türkiye Cumhuriyeti mevzuatı kooperatifleri ortaklık saymıştır. Birlikten ayrılan kimse birliğin değerlerinden hiçbir şey isteyemez. Bizim kurduğumuz kooperatiflerde de kefalet hesapları vardır. O hesaplardan ortaklara bir pay verilmez, kooperatifin garantisini temin eder. Kapatılmaları halinde ortakların istedikleri tüzel kişilere aktarılır. Ortaklar eşit sözlere sahip olurlar.

ORTAKLIK: Ekonomik kuruluştur. Ayrılma halinde ortak payını alıp gider. Katılanlar ise buraya malları, emekleri, nakitleri ve tesisleri ile katılırlar. Ortak üretimden paylarını alırlar. Bu ortak üretim hizmeti de olabilir. Adil Düzende iki çeşit ortaklık vardır.

Biri, kişilerin bütün ekonomik varlıkları ile katılarak ortaklığın imkanlarından mal ve hizmetlerden yararlanmasıdır. Diğeri ise, kısmi iştirakle katkısı nisbetinde ortak üretimden pay almaktır.

1.Çeşit Ortaklık:1-Kur’an’da Nisa Sûresi’nin .... âyetlerinde hükümleri bildirilen bu ortaklığa “Şirket-i Mufavada” denir ve batıda bu ortaklık İslâmiyet’ten sonra kollektif ortaklık şeklinde intikal etmiştir. Bu ortaklığın hükümleri şöyledir:

a-Kişi ortaklığa bütün mallarını koyar. Şirket tasfiye edildiği zaman çekebilir. Kâr ve zarar sermayeye göre bölünmez. İhtiyaca göre bölünür. Sonunda herkes koyduğunu alır ve artan kâr olur. Eksikse zarar olur. Eksik eşit şekilde bölünür. Sermayeye göre bölünmez. Artan da üç şekilde bölünür. Bir pay kişinin mirasçılarına normal şekilde paylaştırılır. Diğeri ise bütün ortakların kadın mirasçılarına eşit olarak paylaştırılır. Diğeri ise bütün ortakların erkek mirasçılarına eşit olarak paylaştırılır.

b-Şirket son ortağın ölümü ile tasfiye olunur. İsteyen ayrılabilir. Ama mallarını son ortak ayrılmadan veya ölmeden tasfiye edilmez. Ortağın ayrılma zamanındaki malı ortaklıkta kalır. Ondan sonraki kâr ve zarara iştirak etmez.

c-Ortaklığın yönetimi sözleşmeye göre yapılır. Gelir ve hizmetlerin nasıl paylaşılacağı yine sözleşmede yazılır.

d-Ortakların akrabaları ortaklığın akrabaları olurlar. Ortağa olan görevlerini ortaklığın bütün fertlere ortaklaşa ifa ederler. Ortakta olan akrabalık haklarını da ortaklığın bütün kişilerden kollektif olarak taleb ederler. Bunlar nafaka ve hizmetlerdir.

e-Kadınlar bedeni hizmet yaparlar, erkekler mali imkanları sağlarlar. Erkeklere ayrı bir pay verilir, aralarında bölüşürler, kadınlara ayrı pay verirler, aralarında bölüşürler. Sonunda mirası da böyle alırlar.

Bunlar daha çok aile şirketleridir. Bilhassa çocuksuz kişilerin yakınları ile böyle şirketler oluşturulur. Ayrıca başkanlarla birlikler arasında da böyle şirket-i mufavada kurulmuş olur. Birlik devam ettikçe ortaklık devam edeceğinden miras paylaşılmaz. Birlik kurulduktan sonra kazanılan mallar birlikte kalır ve yönetim yeni başkanın olur. Kooperatifteki payların nasıl bölüşüleceği sözleşmelere bırakılmıştır. Kurulacak “Adil Düzen Ocakları”nda bu ortaklığın bütün hükümleri uygulanır. Bu ortaklığa yeni ortak alınması ittifakla sağlanır. Ortaklığa konan malları tasfiye ederken varsa ortak geri alır. Birlikte de başkan olmadan önceki mallar kendi varislerine kalır. Alabilir. Sonradan kazanılan birliğin mallarıdır.

2.Çeşit Ortaklık - Sade Ortaklıktır. Batı hukukunda buna “adi ortaklık” denmektedir. Bu ortaklıkta sorumluluk sözleşmede yüklenilen kadardır. Bu sözleşmenin hükümleri serbesttir. Bunlar da dört çeşittir:

1-MÜLK ORTAKLIĞI: Buna hisse senetlerine sahip olunur. Kim ne kadar katkıda bulunmuşsa o kadar payı vardır. Projeye uygun olmak şartı ile arsa koyanın arsa değeri kadar alt yapısının altyapı değeri kadar, kabasını yapanın harcadığı miktar kadar, içini yapanın yaptığı kadar payı vardır. Kat çıkması da bu hükümlere tâbidir. Mâlik ortaklığında ortaklar mülklerini iki şekilde kullanırlar.

a) Ortaklar mülklerini işletmecilere gelen gelirden pay almak üzere kiralarlar. Hangi ortak belli zaman içinde en iyi şartlarla işletmeci bulursa o ortak kiralamış olur. Gelirler hisse senetlerine bölüştürülür. Gelir getiren yerler böyle kiralanır. Maamafih ortaklar isterlerse sıra ile kullanmayı da isteyebilirler.

b) Sıra ile işletme. Ortaklar payları nisbetinde taşınmazları kullanma hakkına sahip olurlar. Gelir getirmeyen yerler böyle kiralanır. Bununla beraber meskenler komisyonculara kiralanır, onlar da halka kiralarlar. Bir komisyoncu gelen kiraları kiralanmamış evlere bölüştürerek kiraları paylaştırır.

Mülk ortaklığının ana hükmü yapının bölünmesini isteyemezler. İsteyen kendi payını kendisi istediği bedelle istediği kimseye satar. Diğerleri bunu engelleyemezler. Adil Düzende şufa hakkı yoktur. Bu Kur’an’da da böyledir. Adil Düzende izale-i şufa davası da yoktur. Kur’an’da da yoktur. Kooperatifler kanununu bu hususta uygun hükümleri içermektedir. Kooperatifteki malları icradan korumuştur. Mirasçıların paylaşmasını istemeyi kabul etmemiştir. Hisse senedi kiralanabilir. Sahibi sabit ücret alır, kiracı gelirden pay alabilir. Kâr ve zarar hisseyi kiralayana ait olur.

Şimdi ben biliyorum, kötü bürokratlar var, bunları okur ve Adil Düzenin gelmemesi için tüm imkanları ile yok etmek isterler. Meclisler de farkında olmadan bu hususta kanun çıkarırlar. O zaman ne yapacağımızı o zaman düşünürüz. Bizim çözümlerimiz tek değildir. Bir kapıyı kapatırlarsa başka kapıdan gireriz. Bütün kapıları kapatmaya ömürleri yetmez. Adil Düzen gelmezse de arada bir adil yönetim gelir.

2-MAL ORTAKLIĞI: Mal veya para ortaklığıdır. Ayrılmak isteyen ortağa payları nisbetinde mevcut olanlardan verilir. Yönetim mevcut olan malları değerlendirerek sermayeyi mallara bölüştürür. Ayrılmak isteyen payını alıp gider. Hangi mallardan isterse onlardan alır. Eğer bir mala rağbet fazla ise onun değeri yükseltilir, diğerinin değerleri düşürülür. Bu tamamen yöneticinin elindedir. Seçme ise ayrılan ortağa aittir. Yönetici yoksa en çok pay sahibi veya en yaşlı kişi değerlendirir, diğeri seçer. Beğenmezse kendisi değerlendirir, diğerleri seçer. Mal senetleri kiralanamaz. Faiz olur. Onun için karma şirketler Adil Düzende yoktur. Yani mülk ortaklığı ile mal ortaklığı birleştirilemez.

3-EMEK ORTAKLIĞI: Eskiden herkes kendi üretip mallarını satıyordu. Bugün ise kişiler emeklerini satıyorlar, işçilik sistemi gelmiştir. Ecirli bir tür esirlik olduğundan Adil Düzende yeri yoktur, bunun yerine “Emek Ortaklığı” geliştirilmiştir. Bir ehliyetli kimse yanında topladığı kişilerle bir emek ortaklığını kurar. Bunlar işi birlikte alır, geliri çalışmalarına göre paylaşırlar. Gelecek dünyanın en önemli ortaklığı budur. Bunlar ücretlerini yaptıkları işlere göre bölüştükleri gibi çalıştıkları saatlere göre de bölüşürler. Mesleki puan dereceleri ile bölüşürler. Bakım ortakları ise bakım sorumluluğuna göre bölüşürler.

4-GENEL HİZMET ORTAKLIĞI: Bunlar arasında bölüşme emeklerinden çok yüklendikleri sorumlulukları nisbetinde olur. Genel Hizmet Ortakları aynı zamanda dayanışma ortaklarıdır. Dayanışma ortaklığı bir tür sigortadır. Ne var ki, bu aidatlı sigorta değil de taksitli sigortadır. Olay olduktan sonra ortaklar kendilerine düşen payları taksitle bölüşerek öderler. Genel Hizmet Ortaklığı aynı zamanda dayanışma ortaklığıdır. Çünkü dayanışma ancak genel hizmet ortamında uygulanabilir.

Böylece dört çeşit ortaklık; mülk ortaklığı, mal ortaklığı, emek ortaklığı ve dayanışma ortaklığı bir işletme kurma gücüne ulaşırlar. Bu ortaklıklar kurulmadan bir işletme kurulamaz. Dört çeşit ortaklık bir araya gelerek bir işletme ortaklığını kurar. İşletme ortaklıkları da çeşitlenmiştir. Tesis ortaklığının yanında altyapı ortaklıkları kurulur. Bu dört ortaklığın yanında işletme bakımından “vakıf”, ama iş bakımından “ortaklık” olan “ortaklık vakıfları” kurulur.

ORTAKLIK VAKIFLARI:

“Tesis ortaklığı”nın yanında “altyapı vakıfları” kurulur. “Mal ortaklığı”nın yanında “yardımcı madde vakıfları” kurulur. “Emek ortaklığı” yanında “bakım vakfı” kurulur. “Dayanışma ortaklıkları” yanında “hizmet vakıfları” kurulur. Bu vakıf ve ortaklıklar bir araya gelerek “işletme ortaklığı”nı kurar. Şöyle ki;

a-Tesis ortakları altyapı vakıfları ile ortaklık kurarlar. Bu vakfın statüsü bellidir. Her işletmeye altyapı götürmekle yükümlüdür. 

b-Çalışan ortaklarla tesis ortakları anlaşır ve işletmeye başlarlar. Burada tesisin payı emek payının bir katıdır. Genellikle eşit alınır.

c-Çalışan ortaklar bakım vakıfları ile anlaşarak işletecekleri tesislerin bakımını yaptırırlar.

d-Dayanışma ortaklıklarından istediklerini seçerler.

e-Dayanışma ortaklıkları genel hizmet ortaklıkları ile sözleşme akdederler. Böylece bir işletme kurulmuş olur.

EKONOMİK İŞLETMELER ÇEŞİTLİDİRLER:

a-Ticaret Ortaklığı: Mağazaların işletilmesidir. Halktan sipariş alırlar, tüccarlara sipariş verirler. Malları teslim ederler. Buna fıkıhta “kıraz şirketi” veya “mudarebe şirketi” denmektedir. Süpermarket ortaklığı bir şireket-i mudarebedir.

b-Sanayi Ortaklığı: Üretim ortaklığıdır. Ham maddeyi alıp mamul madde haline getirirler. İşçiler ve tesis sahipleri üründen pay alırlar. Mallar ambara konur, herkes kendi payını serbest piyasada satar. İşletme işletme senetlerinin değerleri ile yapılmış olur.

c-Tarım Ortaklığı: Bir arazide üretim yapan ortaklıktır. Sanayiden farkı mevsimlere göre üretim yapılmasıdır. Mülkiyetin muhafazası için üretim yapma zorunluğu vardır. Değeri ödenen öşürle ölçülür. Boş bırakılan arazi değeri ile alınır.

d-Meyve ve Bahçe İşletme Ortaklığı: Tarlada ekin olmazsa tarla değerini korur. Oysa bahçe veya hayvanlar sulanmazsa bahçe kurur ve hayvanlar ölür. Dolayısıyla bu ortaklık özel hükümler ihtiva eder. İhmalin görülmesi halinde emek ödemeye mahkum edilir.

e-İnşaat Ortaklığı: İşçiler burada sabit ücretle çalışırlar. Bu ücret resmidir. Buna göre inşaat kredilendirilir. Tamamen ayrı bir ortaklıktır.

Bunlara ait hükümleri vazedebilmemiz için teşebbüsler kurmalıyız. Bu ortaklıkları orada örneklendirmeliyiz. Biz bunun için şu ortaklıları kurmak için faaliyetteyiz:

a-Bir market işletmeciliği için hazırlık içindeyiz. Adil Düzene göre bir ticari ortaklık kurulacaktır. Bu ekonominin kalbi olacaktır. Burada konsinye satışlar olacaktır. Halk mallarını koyacak ve biz satacağız. Sermayeye satış üzerinden kâr vereceğiz. Satışa %5 koyacak, bunu o gün mağazada bulunan sermayeye böleceğiz. Zararlar olursa da öyle olacaktır.

b-Bir ahşap ev ortaklığını kurmuş bulunuyoruz. Bir örnek ev yaptık. İşletmek için 2000 metrekarelik bir atölyemiz vardır. Makinelerin büyük kısmı elimizdedir. Şimdi bazı tezgahları yapıyor ve monte etmekteyiz. Sipariş gelirse üretim yapacağız.

c-İzmir’deki Akevler Kooperatifi’nin arsaları vardır. İstanbul’da da 40 dönüm arazisi vardır. Burada inşaat yapacağız. Böylece inşaat ortaklığını da kurmaktayız.

d-Tarım ve hayvancılık üzerinde henüz bir teşebbüsümüz yoktur. Güçlenirsek, Anadolu’da terkedilmiş köyleri ortaklıklara çevirip ortak işletmeler halinde işletme yapabiliriz.

Koopertifimiz esasta “genel hizmet ortaklığı”dır. Onun üzerinde çalışıyoruz. Bu seminerler o hizmetlere ortak bulmak için yapılmaktadır. Bu seminerlerin bu yıl içindeki ağırlığı “Adil Düzen İşletmeleri” üzerinde olacaktır. 

Genel Hizmet Ortaklığı”nın kurulması bu hizmeti yapacak kimselerin yetiştirilmesidir. Bunu yapabilmemiz için maddi imkana ihtiyacımız vardır. Maddi imkanı elde etmek için de genel hizmete ihtiyacımız vardır. Görülüyor ki yumurta ve tavuk benzeri birbirini doğuran bir yapıyı oluşturmak zorundayız.

Bunu nasıl başaracağız? Bu ancak Allah’ın emirlerini yerine getiren bir ümmetin oluşması ile mümkündür. Siz şimdi hem maddi hem de bedeni fedakârlığı yapıyorsunuz. Böylece bu sistem oluşmaktadır. Biz çalışacağız, sonuç Allah’a aittir, o yapacaktır. Bizim dediğimiz değil O’nun dediği olur.

 


ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
1-ADİL DÜZENE GİRİŞ
2032 Okunma
2-BAŞKAN
1420 Okunma
3-EVRAK KAYITLARI
1514 Okunma
4-YAPI KAYDI
1369 Okunma
5-MUHASEBE
1293 Okunma
6-İLMÎ DAYANIŞMA
1265 Okunma
7-MESLEKÎ DAYANIŞMA
1365 Okunma
8-DİNÎ DAYANIŞMA
1265 Okunma
9-SİYASÎ DAYANIŞMA
1179 Okunma
10-TESCİL HİZMETİ
1189 Okunma
11-TESBİT HİZMETİ
1210 Okunma
12-TAHKİK HİZMETİ
1228 Okunma
13-TAHKİM HİZMETİ
1224 Okunma
14-BASIN HİZMETİ
1201 Okunma
15-YAYIN HİZMETİ
1373 Okunma
16-ULAŞIM HİZMETİ
1213 Okunma
17-HABERLEŞME HİZMETİ
1231 Okunma
18-UYARI HİZMETİ
1205 Okunma
19-ARAŞTIRMA HİZMETİ
1232 Okunma
20-AMBAR HİZMETLERİ
1189 Okunma
21-BANKA HİZMETLERİ
1255 Okunma
22-PLANLAMA HİZMETLERİ
1184 Okunma
23-BAKIM HİZMETLERİ
1215 Okunma