ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
Süleyman Karagülle
2014 1.Baskı
1282 Okunma
TESBİT HİZMETİ

ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER – XI

TESBİT  HİZMETİ

 

İÇİNDEKİLER:

*TESBİTİN GEREĞİ, *TİCARET (BEY’ ve SELEM), *TESBİT ARAÇLARI, *TESBİTİN TANIMI, *TESBİTİN ÖRGÜTÜ, *TESBİTİN GÖREVİ, *TESBİTİN SORUMLULUĞU, *STANDARTLAR *HARAMLAR *YASAKLAR

 

TESBİTİN GEREĞİ

İlk insanlar kendi ürettikleri kendileri tüketiyordu. Kullandıkları araçların çeşitleri çok azdı. Yedikleri ve giydikleri de birkaç parçadan ibaret idi. İnsanlık geliştikçe evrimleşti. Kullandığı araçlar arttı, tükettiği mallar da çeşitlendi. Sanayi dönemine gelmeden önce bu çeşitlilik normal seviyede gelişti. İnsanlar hiç olmazsa kullandıkları malları tanıyorlardı. Oysa sanayi döneminde üretim kollektifleşmeye başladı. Kullanılan mal çeşitleri artık insan hafızasına yetecek seviyede olmadı. Üretenler ürettikleri malların ne işe yaradığını bilmez oldular. Satın alanlar satın aldıkları malların ne kalitesini ne de kullanılmasını bilemediler. Bu durumda etiket sistemi ortaya çıktı. Malların üzerine etiketler yapıştırılıyor ve özellikleri anlatılıyordu. Bu zorluk firmaları ortaya çıkardı. Yani halk bir mal üreticisinin etiketine bakmakta idi. Hangi firmaya güveniyorsa onun malını almaya başladı. Böylece tekel firmalar oluştu. Halkın ürettiği mallar satılmaz oldu. Bunlar piyasadan çekildi. Onun yerine büyük fabrikalarda işçi oldu. Ne var ki, büyük fabrikalar piyasa bulamayınca işçileri çıkarmak zorunda kaldı. Bu da açlığı ve sosyal çalkantıyı getirdi. Bu şartlar içinde ekonomik krizler doğdu.

Tüccarlar herkesin malını almaz oldular. Çünkü güvenmiyorlardı. Ancak tanınmış firmaların mallarını satmaya başladılar. Bu da üretimde tekeli doğurdu. Tüccar yarı fiyatla mal satın alıyor, iki misli fiyatla satıyordu. Bu sebeple halkın eline satın alma gücü verilmiyordu. Mağazalarda mal yığılmasın diye üretim düşürülüyordu. Böylece gelişmiş tekniğe ve iş imkanına rağmen insanlar üretim yapamaz olmuşlardı. 

Üretici malı bir tüccara satıyor, 10 tüccar başka tüccara satıyor, sonunda mal bozuk çıkınca yıllar sonra mal geri geliyor. Küçük müteşebbis bunu karşılayamıyor. Bunun sıkıntısını çekmemek için serbest iş yapmaktan vazgeçiyor ve fabrikaya işçi oluyordu. Bu durum gelişmekte olan ülke için sorun teşkil etmiyordu. Ancak gelişmiş ülkede pazar yeri bulunamadığı için üretim yapılamıyor, denge korunamıyordu. Buna çare sosyalizmde arandı dünyanın yarı ülkelerinin yarısı silahla sosyalizme geçti. Bu sefer de yöneticiler ekonomiyi tam istismar ettiler. Beceriksizliklerinden dolayı üretimi çıkmaza sokmakla kalmadılar, yolsuzluk adeta hukukileşti. Diktatörlerin bütün zecri tedbirlerine rağmen, sosyalist ülkeler ekonomik dengeyi koruyamadılar.

Bizim gibi geri kalmış ülkelerde ise bu sıkıntı hâlâ devam etmektedir. Büyük sermaye oluşmadı, halkımıza iş veremdi. Devlet sektörü de sağlam iş yapamadı. Halk kendi kendine iş yapmaya devam etti. Bunların beceriksizliği ülkemizi “halk sektörü”ne götürdü. Bu bakımdan dünyanın en ileri ülkesi oldu. Halk sektörü ayaktadır ve direnmektedir. Ancak, bu dağınıklık içinde kaliteli mal üretilemiyor. Dünya piyasalarında satılamıyor. Avrupalılar kredi vererek kendi mallarını satma imkanını buluyorlar. Bugün Türkiye ağır dış borç yükünün altındadır. Demek ki dünya piyasalarına sevk edecek kaliteli mal üretmek zorundayız. Bunu nasıl yapacağız?

Devlet kaliteli mal üretemiyor. Pahalıya mâl ediyor. Öyleyse devletin ürettikleri ile dünya piyasalarına giremeyiz.

İç sermaye olarak özel sektör güçsüzdür. Kaliteli mal üretemiyor. Dış sermaye Türkiye’ye gelmiyor. Çünkü dış sermayenin gözü ve hedefi, Türkiye’yi Türklerin elinden almaktır. Burada yatırım yaparlarsa bu emellerine ulaşamazlar. Almanya’da, Japonya’da yapar, çünkü mağlup ülkelerdir. Oysa Türkiye güçlü ordusu var, galip ülkedir. Neye güvenerek yatırım yapsın? Görülüyor ki, Türkiye’de ne devlet ne de özel sektör kaliteli mal üretemiyor, üretmiyor. İhracat yapamıyoruz. Borç alıp ithalat yaparak yaşıyoruz. Bu da bizi ölüme götürmektedir.

O halde yapacağımız iş, halk sektörünün kalitesini yükseltmektir. Bu nasıl sağlanacaktır? Bunu ancak “tesbit” yani “kontrol müessesesi”ni kurmakla sağlarız. Halk ürettiği malları bu tesbit örgütüne götürecektir. Kontrol ettirip damgalatacaktır. Böylece onu ambara götürüp teslim edecektir. Eline aldığı teslim makbuzunu serbest piyasada istediği fiyatla satacaktır. Mal yerine makbuz el değiştirecektir. Sonunda tüketecek olan makbuz ile ambara gidip alacak ve tüketecektir. Son olarak malı teslim alan kimse malda bozukluk bulursa, bunun sorumlusu olarak onu kontrol edip damgalayan kimseyi bulacaktır. Burada üretici rahat etmektedir. Çünkü bir defa malı kabul ettirmişse artık onda sorumluluk kalmamaktadır. Kârını-zararını hemen hesap edebilmektedir. Tüketici de rahat etmektedir. Çünkü mal kalitesiz çıkarsa hemen iade etmektedir. Makbuzu alıp satan tüccar ise hiçbir sorumluluk taşımamaktadır. Böylece üretici ve tüketici tekelsiz olarak karşı karşıya getirebilmektedir.

Burada kontrol teşkilâtına satıştan yüzde verilmektedir. Damga vurmazsa iş yapamamış olur. Damga vurur da bozuk çıkarsa, bu sefer kendisi sorumlu olacağı için dengeli hareket etmek zorunda kalır. Demek ki, “tesbit” yani “kontrol teşkilâtı” bir taraftan üretimi artırmakta, diğer taraftan kaliteyi yükseltmektedir. Böylece dış pazarlarda da piyasa bulma imkânını elde etmekteyiz. Akevler İstanbul Tüketim Kooperatifi böyle bir hizmeti geliştirmekle ülkenin işsizlik ve dış borç sorununu da çözmüş olmaktadır.

Sanayi döneminde böyle “teminatlı kontrol hizmeti”ni geliştirmezsek, yaşama imkanını bulamayız. Unutmamak gerekir ki, dışarıya ihracat yapamazsak ithalat yapamayız. İthalat yapmadan da yaşama imkanı yoktur. Öyle mallar vardır ki ham maddesi ülkemizde olmadığı için üretmemiz mümkün değildir. Aynı sorun yurt içi piyasası için de geçerlidir.

 

TİCARET (BEY’ ve SELEM)

Batı hukuk düzenini İslâmiyet’ten aktarmıştır. Bazı konuları kavrayamamıştır. Bütün fıkıh kitaplarında “bey’” var, “selem” vardır. Bunlar görünüşte ikisi de alış-verişti. Oysa aralarında büyük hukuki farklar vardır.

Alış-verişte para standarttır. Yani, bilinen özelliklerini taşıyan örnek maldır. Parada aynilik aranmaz, mislilik aranır. “Şu numaralı parayı bana vereceksin” dense, bu şart bâtıldır. Hangi para verilse geçerli olur? Hatta bozuk veya  tam para dahi talep edilemez. Oysa, malda durum böyle değildir. Eğer ‘şu koyun’ diye anlaşma olursa, o koyunun teslimi gerekir.  Bunun pek çok hukuki sonuçları vardır. Ödenecek para çalınsa; “Ben bu alışverişi bozuyorum, çünkü o para elde yoktur!” diyemez ve akdi bozamaz. Başka para bulup vermek zorundadır. Ama sözkonusu o koyun ölse, akit feshedilir. O koyun yerine başka koyun talebi ile ortaya çıkılamaz.

Başka önemli husus, ticarette görme malın kalitesini belirlemede yeterlidir. Görülen bir kusurdan dolayı akit bozulamaz. Görülmeyen kusur da kesin kusur olmalı ve malın değerini beşte bir düşürmelidir. Çünkü alınıp satılan standart mal değildir. Kişi gördüğünü satın almış olur. Diyelim ki, bu on el değiştirse ve sonunda mal arızalı çıksa, görünmeyen arıza olsa, malı iade edecektir. Ama kime iade edecektir? Herkes kendi aldığına iade edecektir. Böylece on el değiştirerek taşına taşına ulaşan son alıcıdan geri dönecek, taşına taşına iade edilecektir. On davanın konusu olacaktır. Herkes kendisine satan firmaya karşı dava açacaktır. Hem de kaybettikten sonra. Sonuç yüz sene sonra alınacaktır(!) demektir. Görülüyor ki, bu tür alış-verişle bugünkü hayat yürümez.

Bey’in başka bir özelliği de, alırken ve satarken mal mevcut olmalıdır. Olmayan mal satılmaz. Olan da göstermezse, hazır bulunmazsa bile, bir yerde şimdi varolmalıdır. Akdin kesinleşmesinden önce malın sahibi tarafından görülmelidir. Kişi malı gördükten sonra malın hiçbir ayıbı olmasa da akdi tek taraflı bozma hakkı vardır. Çünkü mal vasıfları ile değil aynı ile satılmıştır. Bu alış-verişlerde paranın teslimi şart değildir. Akit başka zamanda yapılmış olur, para sonra başka zamanda ödenmiş olur. Mal sonra teslim edilmiş olabilir. Diğer taraftan akit bazı şartlarla bozulur. Baştan mühlet istenir. O mühlet içinde rücu edilebilir. Mal görülmeyen ayıpla ayıplı olabilir, iade edilir. Görülmemişse görüldüğünde iade edilir.

Selemde durum tersinedir. Selemde mal standart maldır. Tanımlanmıştır. O gün üretilmiş olması şartı olmadığı gibi, şart hiyarı câiz değildir. Görme hiyarı da yoktur. Para peşin ödenir ve akit biter. Tarafların herhangi bir sebeple tek taraflı olarak feshetme yetkileri yoktur. Burada da bir belge vardır. Bu bir taahhüt belgesidir. Günü gelince mal teslim edilmelidir. Bunun için fıkıhçılar altıya yakın şart koşmuşlardır:

1-    Selem akdinde esas borçlu belli olmalıdır. Alacaklının belli olması gerekmez. Belge kimin elinde ise alacaklı odur. Belge hâmiline yazılıdır. Ciro caiz değildir.

2-    Malın cinsi belli olmalıdır. O cinsin de standardı olmalıdır.

3-    Malın özellikleri belli olmalıdır. Yani cins için de bir farklılık varsa onlar belirlenmelidir.

4-    Miktarı belli olmalıdır.

5-    Bedeli belli olmalıdır. Eğer mamul teslim edilemiyorsa, verdiği nakit ödenmelidir.

6-    Teslim yeri belli olmalıdır. Bazılarına göre teslim şartı yazılmamışsa akit yeridir. Bazılarına göre akit bâtıldır.

Bizim bunlara ilâve edeceğimiz şartlar vardır:

7-    Selem belgesi noterde tanzim edilmelidir. Ve tanıklar nezdinde tanzim edilmelidir.

8-    Bir dayanışma ortaklığının güvencesi altında olmalıdır.

9-    Bir taşınmaz teminat olarak gösterilmelidir.

Selem akdinde para peşin ödenmelidir. Malın mevcut olması şartı yoktur. Selem akdinde mal taahhüt edildiği gün ambara teslim edilmelidir. Oysa borç talep tarihinde teslim edilir. Selem akdinde gün gelmeden mal istenemez. Bu borç akdinde de böyledir. Oysa karz-ı hasende her zaman talep edilebilir.

Selem akdinde mal kontrol edilir, damgalatılır. Ambara teslim edilir. Bundan sonra olacaklardan malı teslim eden sorumlu değildir. Selem belgesini alıp satanlar hiç sorumlu değildir. Ambarcı sadece ambardaki arızalardan sorumludur. Malın bozuk çıkması halinde standart başka mal verilir. Başka standart mal verilemezse, ödenen meblağ iade edilir. Kontrol edip damgalayan sorumludur. Bozuk çıkarsa, onun dayanışma ortaklığı malı tazmin eder. Kontrolörlere kontrol ettikleri maldan bir pay verilir. Bu payın miktarı genel hizmetin yirmibeşte biridir.

Kontrol edebilme yetkisi dayanışma ortaklığı tarafından verilir. Kontrollerin sayısı nisbetinde dayanışma ortaklığı bir pay alır. Onun için çok kimsenin bu dayanışmaya girmesini isterler. Ama ihmal eden kimsenin ceremesini kendileri çekecekleri için de herkese böyle bir yetki vermekten kaçınırlar. “Tesbit hizmeti” bugünkü eksper hizmetidir. Ne var ki, eksperlerin mali sorumlulukları yoktur. Kooperatif diğer genel hizmetlerin yanında, tesbit genel hizmetini de en sağlam bir şekilde tesis etmelidir.

 

STANDARTLAR

Tescil hizmeti kendisi standartları oluşturmaz. Tescil hizmeti standartları kaydeder. Standartlar planlamada oluşturulur. Ancak, standartların hayatı tesbittedir. Mallar kontrolörler tarafından kontrol edilir. Ambara konur. Bir ihtilaf çıktığında yine kontrolörler tarafından kontrol edilir. Yalnız kontroller arasında standardın oluşması için her malın iki sorumlu kontrolörü bulunur. Bunlar standart hazırlanırken hazır bulunurlar. Kâğıda geçmeyecek özellikler bunlar tarafından belirlenir. Nasıl kitap yeterli değilse, peygambere ihtiyaç varsa; standardın oluşması için de böyle tanıklara ihtiyaç vardır. Son karar bu tanıklara ait olur. Standartlar zamanla değişir ve gelişir. Ben bir mal üretmek istediğimde kendime göre standartlar yaparım ve yazarım. Bu standartlarda aranacak en önemli husus, bu özelliklerin ölçülebilmesi olmalıdır. Mesela; ‘güzel olacak’ derseniz, ‘büyük olacak’ derseniz, bir şey ifade etmez. Miktarları yazılı olacak. Miktarlara da tolerans konacak. Sadece ‘saf olacak’ denmeyecektir. Saflık yüzdesi belirlenecektir.

Konmuş olan standartlar gerçekleşebilmelidir. Her ölçünün oluşan tekniğe göre bir kesinliği vardır. Toleranslar o standartlar içinde oluşmalıdır. Diğer tarafından imalat standart malzemeye standart cihazlara standart işçiliğe dayanırsa standart olur. O halde bir üretici standart hazırlarken kullanacağı standart malzemenin ve makinenin de hangisi olacağını belirtmelidir.

Satış muamelelerinde standart aranmadığı halde, selem akitlerinde standart aranmaktadır. Bütün malların standardını yapmak elbette mümkün olmayacaktır. Bu sebeple kıyamete kadar bey’ de selem de varlığını koruyacaktır. Bey’in işleyişi “Mala-Mal Mağazaları”nda gelişecektir. Gelecekte paranın yerini ‘kaydi para’ alacaktır.

“Mala-Mal Mağazaları”nda tüccarlar olacaktır. Bunların belirlenmiş bir “kaydi para” ile alabilecekleri kredileri olacaktır. Herhangi bir malı satmak isteyen malı getirip alıcı ortağa satacaktır. Mal mağazaya konacaktır. Müşteri de gelip o malı satın alacaktır. Satıcıya bir kaydi para verilecek, o kaydi para ile ancak mağazadan başka mal alma imkanına sahip olacaktır. Bir kimsenin mal alabilmesi için de o mağazaya mal satmış olması gerekecektir. Bununla beraber altın, nakit ve döviz de değiştirilerek Mala-Mal Mağazaları” ile “Nakit Mağazaları” birleşmiş olur. Ama burada mal alınıp satılırken fark konuyor Kâr konuyor. Bununla kira payı, ücret payı, genel hizmet payı veriliyor. Nakitte bu faizi olacağı için meşru görülmez. Kaça alınıyorsa ona satılmalıdır.

Tabii, “Mala-Mal Mağazaları”nın çalışabilmesi için yine genel hizmete ihtiyaç vardır, ama selemde olduğu gibi kontrole ihtiyaç yoktur. Satın alan o kontrol edecektir.

Selem akitlerinde ise sistem başka türlü çalışmaktadır. Halk gidip parasını peşin ödeyerek mağazalara sipariş vermektedir. Mağazalar da tüccarlara paralarını peşin vererek sipariş etmektedir. Tüccarlar da oralarını peşin ödeyerek üreticilere sipariş etmektedir. Bu siparişlerin olabilmesi için bu malın tüm özellikleri ile belirlenmiş bir senedi olmalıdır. Sipariş alan işyeri bunu kendi işyerinde üretecektir. Ancak birtakım parçaları kullanacaktır. O parçalarını da tüccara sipariş verecektir. Böylece daha yıl başında tüm siparişleri almış ve tüm ham madde siparişlerini vermiştir. Zaman bırakılan emek ve kira payları olmuştur, genel hizmet payları olmuştur.

Yıl içinde ham madde ve parçalar gelmekte, işçiler çalışarak mamul mal hâline getirmektedir. Ne var ki, burada sipariş alınan bir parça yine başka yere sipariş verilen parçalardan oluşacaktır. En sonunda kullanılan malzeme de yine başka yere sipariş verilecektir. Bütün bunlar yıl başında tamamlanmış olacaktır. Böylece yıl başında kollektif kararlarla tüm üretim planlaması yapılmış olacaktır. Kâğıtta her şey imal edilmiştir. Kimler tarafından ne kadar ne imal edildiği bilinmektedir.

Bir malın imalinde pazarlık yapılmış, herkes alacağını baştan yılbaşında belirlenmiştir. Herkes kârını ve zararını bilmektedir. Karşılığı da işletmenin mamulü cinsinden verildiği için enflasyonun etkisi sözkonusu olmaktadır. Üretim fazlalığı ve üretim eksikliği sözkonusu olmaktadır. Yani standartlamanın yanında planlama da yapılmıştır.

Şimdi mal imal edilmeye başlanmıştır. Ne var ki, her kademede kontrol edilmesi gerekir. Büyük işletmeler bunları kendi kontrolörlerine yaptırabilmektedirler. Oysa küçük ve ortak işletmeler bunları kendi kontrolörlerine yaptırmaktadırlar. Bu sebeple halk ekonomisinin oluşabilmesi için genel hizmet veren kontrolörlere ihtiyaç vardır. Bunlar imalatın her safhasında kontrol yapıp damgalarlar. Böylece her imalatçı imal ettiği gün kontrolörlerden birine kabul ettirmesi hâlinde sorumluluktan kurtulmuş olur.

Kontrolörler aynı zamanda birbirlerini kontrol etmiş olurlar. Kendisinden sonra gelen kontrol kabul etmezse parça geri dönecek ve tazmin etmek zorunda kalacaktır. Böylece otokontrol müessesesi de çalışma içinde olacaktır.

Mal imal edildi, tamamlandı. Safha safha standartlara göre kontrol edildi. Son olarak son sorumlu damgasını vurdu. Bu mal bozuk çıkarsa kim sorumlu olacaktır. Son sorumlu olan kontrolör sorumlu olacaktır. Onun akilesi tazmin eder, sonra diğer kontrolörlerde kusur varsa ona rücu eder.

Ambara giren mal üzerinde artık tüketiciye kadar kontrol edilmez. Tüketici bunu açtığı zaman kontrol ettirebilir. Bozuk çıkarsa iade eder ve yenisini alır. Bulunmazsa parasını alır. İnsanlar alıştıkları malları sık sık değiştirmek istemezler. Onun için standartlar uzun zaman varlıklarını korurlar. Ama serbest rekabet insanlara yeniliği yapmaya zorlar. İşte burada da reklam ve eğitim devreye girecektir.

Mal ambardan alınır, mağazalara götürülür ve mağazalar da sipariş verenlere teslim ederler. Hatta mağazalar bunlara mağazalarda değil evlerde teslim ederler.

Standart malların sağladığı başka fayda da, sipariş alınmak suretiyle evlere teslim imkanının olmasıdır. Mağazalar teşhir yeri olacaktır. Müşteriler gelecek ve mağazalarda malları göreceklerdir. Beğeneceklerdir. Sipariş verecekler ve sonra evlerine teslim edilecektir. Gelecek dünyada insanlar ilim ve üretimle meşgul olacaklar. Yeni maceralar arayacaklardır.

 

HARAMLAR

Eskiden insanlara yalnız gıda maddelerinin zarar verdiği sanılırdı. Oysa bugün biliniyor ki, gıda maddeleri kadar teneffüs ettiğimiz hava ve su da gıda maddesi sayılsa bile, diğer giyeceklerde insana dokunmakta ve allerji yapmaktadır. Oturduğumuz yer, koltuk, duvar rengi ve yapısı sağğımıza etki etmektedir. Radyoaktif ışınlar, elektromanyetik dalga ışınları, nihayet çevre kirliliği, hep sağğımıza ve bedeni yapımıza etki etmektedir. Bu sebepledir ki eskiden bütün dinler farklı da olsa birçok helal ve haram müessesesini getirmişlerdir. Bugün de belediyelerin ve sağlık bakanlığının sağlık kontrolleri var. İnsan sağğına neyin zararlı olduğunu ve olmadığını belirlemektedirler.

İşte burada son derece hassas bir nokta vardır. Bu da değişik bünyelere ve alışkanlıklara sahip insanların zararlara karşı mukavemeti farklıdır. Bunları kanunlarla tesbit edip kimini yasaklamak, kimini yasaklamamak veya piyasaya sürülmesini kontrol altına almak uygun değildir. Diğer taraftan diyelim ki elimizde zararlı yağımız var. Ama açız. Açlıktan öleceğimize, zararlı yağı yer ve geç ölürüz. Bu sebeple standartlar oluşurken zararlılığı göz önüne alıp ağır şartlar koymak ve bu sefer halkı aç ve çıplak bırakmak yanlıştır.

Diğer taraftan kapitalist ülkeler maddeler son kullanma tarihleri konmaktadır. Bozulmamış olduğu halde onun ticareti yasaklanmaktadır. Oysa Mamutlar döneminden kalan et bugün yenebiliyor. Sonra buna kim karar verecektir? Suda şu kadar koli varsa içilmez hükmünü kim koyacak, kim verecek?

Adil Düzende dengesiz bir şey olamaz. O halde insanlara zararlı olan şeyleri tesbit edip onların alınıp satılmasını sakıncalı rekabet içinde olan kurumlara ihtiyaç vardır. Bunlar dini dayanışma ortaklarıdır. Bunlar doktorlarına danışarak sağğa elverişli maddeleri üretme sınırlarını koyarlar. Malların üzerinde bunların etiketi bulunur. Yarın bir yanlışlık olursa sorumlu o dini dayanışma ortaklığı olur. Zararları tazmin eder, diyetleri öder.

Bu yalnız madde için sözkonusu değildir. Mesela, zararlı filmi oynatmak da böyledir. O halde resmi sansür yoktur. Ama dayanışma ortaklarının sansürleri vardır. Kişi oluşturduğu standartları dini dayanışma ortaklığına götürür ve ondan izin alır. Sonra imalat yapar, eğer zarar verirse dini dayanışma ortaklığı tazmin eder.

Dini dayanışma ortakları gereksiz zorlaştırma yaparsa cemaat ondan kaçar, gerekli dikkati göstermezse de bol bol tazminat ödemek zorunda kalır. Bu da halkın o dini dayanışmadan ayrılıp başka dini dayanışmaya katılmayı sağlayacaktır. Görülüyor ki, dini dayanışma sorumluları gerçekten dengeli noktada kararlar alırlar.

Böylece ruhsat verilen yiyecek ve giyecekler ileride bir sorun çıkarırsa hakemlere gidilir. Hakemler bu hususta ilmin verilerine göre karar verirler. Hakemler taraflarca seçilmişlerdir. Hakemler birikim olarak müsbet ilim sahibi kimseleri atayacaklar. Eğer dini dayanışmanın helâl demiş olmasından doğan bir zararsa ve bu dini dayanışmaya tazmin ettirilir. Bu tazminat o dine mensup bütün cemaat tarafından yapılır. İnsanlar bu sayede cemaatlerine bağlanırlar veya ayrılırlar.

İnsanların alıştıkları yiyecekler onlara dokunmaz. Oysa, alışılmamış birçok yiyecek vardır ki son derece kötü etki yapar. İşte insanlar dinlerini seçerken öyle seçecektir ki soydan gelen alışkanlıklara uyumalıdır. Kur’an’ın sarahaten reddetmesine rağmen yanlış kanaat vardır. Belli dine mensup olanlar cennete, diğerleri cehenneme gideceklerdir. Tam tersine âhiretteki sorumluluk kollektif değildir. O gün kimse kimsenin yükünü taşımaz, kimse kimseden sorumlu olamaz. Herkes kendi yaptıklarından sorumludur. Bir dine mensup olmak onu ne iyi eder, ne de kötü eder. İçtihatlarıyla yaptıkları ameller onu cennete veya cehenneme götürür. Yarın insana soracaklardır. Neden içtihat etmedin? Götürün cehenneme denecek. İçtihat ettin ama içtihat ettiğinle emel etmedin; yine götürün cehenneme denir. Hâsılı, sorumluk hiçbir zaman bir dine mensup olmasından dolayı olmayacaktır.

Bu dünyada da dinde zorlama yoktur. İnsanlar istedikleri dinlere girerler, orada istedikleri gibi yaşarlar. Din adamlarını müritlerini cezalandıramaz. Hattat İslâmiyet’te cemaatten çıkarma hakkı da yoktur. Ama din adamları fetva verirler ve kendi cemaatlerinden onu yaparlar da sorumlu olunursa, o zaman dayanışma içinde tazminatını öderler. Her dini cemaatin kendine göre haram ve helâl olacaktır. Kur’an bunları açıkça ifade ettiği gibi, peygamber de ‘benim yiyeceğim değildir’ demiştir. Bünyeye göre gıda ayarlaması hususu asrımız tıp ilimleri tarafından da doğrulanmıştır. Demek ki standartlar yapılırken bu standartlara göre kontrolörler seçilir ve dini dayanışmanın özel izni gerekmektedir.

 

YASAKLAR

Yasaklarla haramlar farklıdır. Haramlar mezheplere göre değiştiği ve helal olan mezheplerin dayanışma içinde zararları tazmin ettiği halde yasaklardan doğan zararlar siyasi dayanışma ortakları tazmin ederler. Haramlar yatay olarak değişmektedir. Derinlemesine değişmektedir. Yani ülkesi ne olursa olsun bucağı ne olursa haramla haramdır. Mezheplere göre değildir. Oysa yasaklar bucaklara göre değişir. Her bucak kendi bucak içinde hangi malların satılmayacağına, hangi malların kullanılmayacağına kendi bucağında karar verir. Her bucağın yasakları ve cezaları ayrıdır. Uluslararası yollarda ise insanlığın icmaları ile yasaklar konur. Bu yasaklar ülke içinde geçerli olmaz. Devlet yollarında devletin yasakladığı mallar taşınmaz. Ama işlerin içinde bu yasaklık geçerli değildir. İl yollarında illerin yasakları konur. Bucaklarda geçersiz olur.

Bucaklarda konan cezalarla bucaklar kendileri uğraşırlar. Bucak yasaklarına uymayanlar bucak dışına sürülürler. Böylece bucak halkı bu tür maddelerden korunmuş olurlar. Yasaklı maddeler uygulanacak esas müsaderedir. Bu tür maddelerin ticaretinin yasaklanması bu maddeleri kıymetli hâle getirir, kaçakçılık şebekesini oluşturur. Halk esrarkeşliğe alıştırılır. Dolayısıyla malda suç yoktur. Suç kullanandır. Alıp satan suçlanmamalıdır.

Yasaklarla uygulanan müeyyideler şunlardır:

a)    Yasaklı maddeler mal kabul edilmediği için bunların alış ve satışları ne “Mala-Mal Mağazaları”nda yapılır, ne de siparişlere yapılır. Bunlar ortak ambarlara ad kabul edilmezler.

b)    Yasak malların üretimine genel hizmet verilmez. Kayıtları tutulmaz. Sözleşmeleri yapılmaz.

c)    Yasak mallar kanunun himayesine alınmaz. Yasak malların satışından doğan alacaklar da hukukun himayesi dışındadır.

d)    Yasak malları satıp da kullandıranlar, eğer çocuk veya mahcur kimseler ise onların işledikleri fiillerden dolayı bu işe sebebiyet verenler cezalandırılırlar. 

Bunun dışında bu malları taşıyanları cezalandırmak, o malların yaygınlaşmasına sebep olur.

Kontrol altına alınan malların alınıp satılması devletçe düzenlenebilir. Meselâ, afyon ticareti veya imalatı yasaktır. Ancak ilaç için kullanılmak amacıyla devlet tarafından alınıp satılabilir. Bu takdirde bu mallar normal mal muamelesini görür. Burada kontrol daha başka safhalara girer. Bütün ruhsatlı mallarda kontrol yine kontrolörler tarafından yapılır. Çok daha zor ve ilmi kontrol gerekir. Kontrol edilen malın hangi tarlada imal edildiği, hangi tarihte imal edildiği de tesbit edilerek etiketlenir.

Topraktan gelip karışan zerrelerin tahlilinden her zaman nerede üretildiğini gösterir. Ayrıca 14 kar bunun yüzdesiyle ne zaman üretildiği gösterilir. Olay çıktığında madde tahlil edilir ve kaçak olup olmadığı ortaya çıkar. Kaçak olarak ortaya çıkarsa kontrolörün dayanışma ortaklığı onu tazmin eder.

Bir bucakta yasak olup baka bucakta yasak olmayan bir mal için komşu bucak rahatsız edilemez. Kendi bucağında serbest olan bir malın dışarıya çıkmasından o bucak sorumlu değildir. Kontrolörlere düşen başka bir görev de çevre kirliliğini önlemektir.

Çevreye çevreyi kirletecek artıkları atmak da yasaktır. Çevre vakıfları kurulur. Vakıflar çevreyi kirletme nisbetinde üretimden pay alırlar. Çevreyi kirletmeyecek hâle getirirler. Bunun yolları başta artırma, sonra da çukura gömmedir. Bu işlerin sorumluları da yine kontrolörler olacaktır. Bunlar sık sık baca artıklarını, su artıklarını, ham madde artıklarını, radyoaktif yayınları kontrol ederek tehlike sınırına gelmişse çevre vakıflarını uyarırlar. Eğer kontrolörlerin atılmasından çevre kirlenmişse kontrolörlerin dayanışma ortakları tazmin eder. Yok eğer vakfın ihmalinden dolayı bir zarar doğarsa vakıf tazmin eder.

Adil Düzende üretim insan hayatı kadar önemlidir. Çünkü hayat üretimle kaimdir. Bu sebepledir ki öz savunmada can, mal, ırz ve iş korunabilir. Karşı tarafı öldürülmüşse diyeti ödenir ama kısas yapılamaz. Bundan dolayı bir işletme sosyal güvenlik veya çevre temizliği sebebiyle sorumlu tutulamaz. Onun için ayrı müesseseler vardır. Onlar o görevi yüklenmiştir. Üretici cephede üretimle savaşmaktadır. Tüm ihtiyaçlar destek güçler tarafından yapılır. Kontrol da böyledir.

Selem malları, mala mal mağazaları, genel hizmetler, krediler verginin ortaklık şeklinde mallardan alınması, hep çalışanın korunması ilkesine dayanır. Çalışan ancak mükafatlandırılır, cezalandırılamaz. Ancak, yasak malların imalinde bir çevre kirliliği doğarsa veya kişiler evir satılık gelirse bunu devlet tazmin etmez, bu yerlerin korunması devlete ait olmaz.

Yasaklarda temel kural şudur. Suç işlemeden kimseye ceza verilemez. Ama fiil ortaya çıkınca yasak bir araç kullanılmışsa, başka bir sebep de bulunamıyorsa onun o işi yaptığına karar verilir. Sigara içen bir kimse hastalanır ve ölürse, başka sebep de bulunamazsa ve sigara da yasaksa; ölüme sebebiyet verenin sigara olduğu sabit olmuş olur. Eğer bu sigara bir firma tarafından üretilmiş ise, bu kimsenin bu sigarayı içtiği sabit olursa, üreten tazmin eder. Belli değilse, o zaman bütün sigara fabrikaları tazmin ederler.

 

TESBİTİN TANIMI

Bundan on milyar yıl önce kâinat, zamanı ile mekanı ile bir nokta iken patlamış ve genişlemeye başlamıştır. Önce ışık hâlinde idi. Sonra genişledi. Parçalandı. Soğudu. Gaz hâline geldi. Galaksiler dönmeye başladı. Yıldızlar oluştu. Gezegenler oluştu. Dünyamız oluştu. Dağlar ve nehirler meydana geldi. Nihayet canlı yaratıldı. DNAları ile Bitleri ile canlılar âlemi meydana geldi. Buraya kadar her şey tabii kanunlar dediğimiz sistem içinde yaratıcının ayarlaması ile olanlar olduğu gibi cereyan etmektedir.

Sonra insan yaratıldı. İnsan, düşünen varlık olarak ortaya çıktı. Her insanın beynine kâinatın geçmiş ve gelecek görüntüsü yerleştirildi. Hafızası ile geçmişini hatırlıyor, düşünüyor ve gelecekte neler olacağını biliyor. Kendisi de olacaklara etkili olmaya başlıyor. Burada kalmıyor. İnsan dili ile kendi beyninde olan kâinatı başkalarına aktarıyor. Ortak bir düşünce oluşuyor. Yazının icadı ile bu ilerdeki nesillere sağlıklı bir şekilde aktarılıyor.

Demek ki, ister kişinin ister topluluğun beyninde oluşmuş bir kâinat var.

a)    Geçmişteki olaylar alınmış, hafızada depo edilmiş, dil ve yazı sayesinde bu hafıza kollektifleşmiş.

b)    Bu hafızaya dayanılarak olaylar arasında ilişkiler kurularak kâinatın işleyişi hakkında bilgi ediniliyor ve olacaklar hakkında bilgi sahibi olunabiliyor.

c)    Böylece gerek insan beyninde gerekse insanlılığın kitaplığında dış âleme paralel birer âlem kuruluyor. İnsan geçmişte olanları bilebildiği gibi, gelecekte olacakları da bilebilmeye başlıyor. İnsan beyninde ve satırlar arasında olmuş ve olacakların filmi var. Dün akşam oldu. Biliyorum. Yarın da akşam olacak. Onu da biliyorum.

d)    Nihayet, insan beyninde plan ve proje taşıyor. Gelecekte olacaklara müdahale ederek kendi istediği istikamette oluşlara imkan veriyor. Boğaz köprüleri yokken bugün insanlar oluşturdu. Her gün insan gelecekte olacaklar hakkında karar veriyor ve ona göre o işler yapılıyor.

Bundan önce ortaya koyduğumuz “tescil”de insan gelecekte olmasını istediği şeyleri ortaya koyuyor. Yapılacakları plânlıyor ve yapacaklara imkan sağlıyor. İstenen şey şudur. Makroda her şey planlansın ve dengeli bir şekilde oluşsun. Ama mikroda insanlara müdahale etmeden yani onlara emir vermeden işler yürüsün. Diyelim ki, on ton buğday üretilsin ama, bunu kimin nerede ne zaman ne üreteceğine kişiler kendi istekleri ile kendileri karar versin. Kredi ve fiyat mekanizmaları ile bu planlama serbest sözleşmelerle sağlanıyor. Sonra da herkes kendi çıkarına hareket ederek üretim ve iş yapıyor. Böylece insanlık varlığını sürdürüyor. Tescil insanın beyninde ve topluluğun yazılı kayıtlarında olacakları kararlaştırmak ise; tesbit de olmuşları kayda geçirmektir. Tescille ilgili oluşları kayda geçirmektir.

Daha önce standartlara göre imal edilen mal tesbit hizmeti tarafından kontrol ediliyor, damgalanıyor ve ambara konuyor, demiştik. Tesbit sadece ambara konan malları tesbit etmekle kalmaz. Aynı zamanda diğer sosyal olayların da tesbiti yapılır. Mesela, diyelim ki bir çift evlendi. Bunun nikahı tescil tarafından yapılır. Düğün yaptı. Bunu tesbit belirler. Çocuk doğdu. Bunu tesbit belirler. Sosyal olaylarla ilgili tesbitler de yine tesbit hizmeti tarafından yapılır. İleride gerekir, tanıklık yapsınlar diye kayda alınması gereken her şeyin tesbiti yapılır. İki araba çarpıştı. Durumun tesbiti gerekir. Sadece olanlar tesbit edilir. Kim haklı, kim haksız, onları araştırma işi başkadır.

Halk sokağa dökülmüş, yürüyor. Tesbit müessesesi filmini alır, videosunu alır ve olayları kaydeder. Olaya karışmaz. Haklı ve haksız olduğuna karar vermez. Bu tesbitler kaydedilir, arşivlenir, sonra gerektiği zaman gerekli yerlere verilir. Bir kimse birini dövmüştür. Rapor gerekiyor. Yine tesbit tarafından tesbit edilir ve saklanır. Bu hizmetlerin yapılması topluluğun hafızasını oluşturur.

Sosyal olayların tesbiti yapıldığı gibi, tabii olayların tesbiti de tesbittir. Meteoroloji istasyonlarından alınan bilgiler de tesbittir. Astronomi gözlemleri de tesbittir. Hastahanelerdeki kayıtlar da birer tesbittir. Bir kimse hasta olmuş, ameliyat edilmiş. Geçen macera tesbittir. Bir araba tamir edilmiş. Bunun kayda alınması da tesbittir.

Görülüyor ki, tesbit dediğimiz zaman bir tür insanlığın hafızasını oluşturmadır. Bu hizmeti tescil hizmeti yapacaktır. Ancak buraya halkın katkısı olacaktır. Muhabirler de birer tesbit edicidirler. Bundan sonra göreceğimiz gibi, tahkik ediciler tesbit edicilerden tamamen farklıdır. Tesbit, olayları kayda almaktır. Bunların saklandığı yerler de farklıdır. Nüfus, demirbaş, envanter muhasebelerinde kaydedilebildiği gibi, arşivlerde de kaydedilir. Orada korunur. Oralarda tasnif edilir. Tescil kaydeder, değerlendirme yapmaz.

 

TESBİT ARAÇLARI

Tesbit demek ölçme demektir. Ölçme ancak belli âletlerle yapılır. Ölçme birim demektir. Birimleri insan tanımlıyor. Ölçme âletlerini insan icat ediyor. Diyebiliriz ki, insanlığın bilgideki evrimi ölçme ile sağlanmıştır. Temel kural şudur. Hiçbir ölçü yüzde yüz doğru değildir. Bizim bilgilerimiz daima eksiktir. Şöyle ki;

a)    Ölçme ihtimalidir. Ölçme yapıp kayda geçirinceye kadar bir zaman geçecektir. O halde kaydettiğin zaman ile ölçme zamanı bir olmayacağı için tesbit daima ihtimalidir. Belki kaydetmeden önce o değişmiştir.

b)    Ölçme takribidir. Kullandığın metre ile ölçtüğün uzunluk arasında gözle bakıyorsun. Tam dik bakman gerekir. Bunu hiçbir zaman kesin yapamazsınız. Dolayısıyla her zaman yaklaşık olarak ölçü yaparsınız. Elinizdeki metre de sıcaklık ve soğukluk şartları ile uzar ve kısalır. Dolayısıyla ölçüden tam emin olmanız mümkün değildir.

c)    Ölçme izafidir. Bir varlığın her tarafını ölçemezsiniz. İki kenarı ölçer ve çarparsanız alanını bulursunuz. Karşılıklı kenarlar her zaman birbirlerine eşit olmaz. Siz başka taraftan ölçersiniz. Diğeri başka taraftan ölçer. Sonuçlar farklı çıkabilir.

d)    Ölçme nisbidir. Seçtiğiniz âlet ile ilgilidir. Siz başka metre ile, diğeri de başka metre ile ölçer. Metreler arasında fark varsa sonuçlar da farklıdır.

Bu sebeplerledir ki tesbitler kesin değildir. Her zaman bir tolerans vardır. Bu tolerans iki şekilde ortaya çıkar. Ya ihtimaliyat içinde ortaya çıkar, ya da miktar üzerinde ortaya çıkar. Alacağın bin tekerlektir. Bunlardan 995’i sağlam olur, diğer 5’i sakat olabilir. Hatta sayarken hata yapıp eksik veya fazla koymuş olabilirsin. Tesbitte sıhhat kullandığınız araçlarla ilgilidir.

Temel birimler vardır. Biz ölçmeleri onlara dayanarak yaparız:

a)    Uzunluk birimi bizim en çok güvendiğimiz ve sonunda her şeyi onunla ölçtüğümüz bir birimdir. Meselâ, biz sıcaklığı sonunda termometrede uzunluk olarak ölçeriz. Uzunluk olarak insanlar önceleri karış, kulaç, parmak gibi insan organını kullandılar. Sonra ağaçtan uzunluk yaptılar. Hâlâ onu kullanıyorlar.

b)    Zaman birimi de insanlar için ilk ölçü aracı olmuştur. Gün ve yılı birim olarak hâlâ kullanıyorlar. Güneşin veya yıldızın gökte bulunduğu yerle zamanı ölçtüler. Güneşin gölgesiyle güneş saatini icat ettiler.

c)    Sonra teraziyi buldular ve ağırlıkları böylece karşılaştırdılar. İlk terazi olarak, sağ ve sol ellere aldıkları şeyleri karşılaştırdılar.

d)    Arşimet kanunları ile kuvvet mefhumunu kavramaya başladılar. Ağırlıkları değişmediği halde, uzun kolda olan parça kısa kolda olan parçayı daha küçük olduğu halde dengeliyordu.

Bu temel kavramlara sıcaklık, elektrik, manyetik birimleri eklendi.

Şimdi ürettiğimiz herhangi bir malın özelliklerini tesbit eden özel araçlar vardır. Onunla parçaları kontrol ediyorsunuz. Üretim araçları kadar kontrol araçları vardır. İmalathanelerde üreticiler daima bu ölçüleri yapmaktadırlar.

Tek fabrikada yapılan üretimde işverenin görevli kıldığı kimseler kontrol yapmaktadır. Halk ekonomisinde kontrol özel sorun teşkil etmektedir. Bunun için şöyle bir usul geliştirilmiştir.

Bir çarşıda yürüyen bant yahut taşıyıcı vardır. Ayarıca her malı her kademede kontrol eden on kadar tesbitçi vardır. Yanında da ambarı vardır. Üretici ürettiği parçayı dilediği tesbitçiye götürür. Oradaki kontrol aracında kontrol ettirir. Damgalar. Üretici malı ara ambarına verir. Onun üzerinde işlem yapacak başka üretici malı alır, yine orada makine üzerinde kendisi kontrol eder ve alıp işler. Parça böylece değişik üreticilerin isteklerine göre yer değiştirerek üretilmiş olur.

Her parçanın ambardaki stoka göre bir değeri vardır. Bu değer her akşam bilgisayarlar tarafından hesaplanır. İş yapanlar da iki fiyat arasındaki farka bakarak üretim yaparlar. Fiyat farkı onlara işçilik olmuş olur. Bu fiyat farkları sebebiyle ambarlar daima yarı dolu seviyesinde kalır.

Kontrol cihazlarının bakımı başkaları tarafından yapılır. Bu cihazlarda ambara girerken tesbitçiler tarafından yapılır ve damgalanır. Ambardan çekerken ise üreticiler tarafından kontrol edilerek alınır. Üreticilerin dağınık olması sebebiyle ilk görünüşte masraflı olmaktadır. Ancak insanların hür iradeleri ile üretim yapmaları ve otomatikman kontrolü bakımından bu tercih edilir bir üretim biçimidir. Bununla beraber tezgahlar öyle planlanır ki üreticiler yine kendi istekleri ile üretirler ama akış en kısa yoldan cereyan eder. Bu tezgah bakımlarının başka kişiler tarafından yapılmasıdır. Üreticilerin seri parça üretmelerinden dolayıdır. Kişi yapacağı parça sayısınca bir zaman o tezgahı işgal etmiş olur.

Bir kimse bir malı satın aldığı zaman mal ambarda olsa da o çıkmış sayılır. Bir kimse bir malı yapmayı taahhüt ettiğinde o mal girmiş olmasa da girmiş sayılır. Stoklar buna göre belirlenir ve fiyatlar buna göre hesaplanır. Yani akşam, ben yarın bunu yapayım diyen kimse bilgisayarla malı satın almış ve yine bilgisayarla malı taahhüt etmiş olur. Kazanacağını net olarak bilir. Halk üretimi veya çarşı üretimi dediğimiz bu sistem bir taraftan insanların serbestçe istedikleri işleri yapmayı sağlamaktadır. Diğer taraftan serbest rekabet içinde üretimi ve tüketimi planlamaktadır. Tesbit hizmeti halk ekonomisinin ana mesnedi olmaktadır. Üretici teslim ettikten sonra sorumluluğu bitmektedir.

 

TESBİT ÖRGÜTÜ

Tesbit hizmetleri mesleki dayanışma ortaklığının denetimindedir. Mesleki şûra sıralama usûlü ile seçer. İnsanlıkta seçer, ülkede seçer, ilde seçer, bucakta seçer. Bu bakanlığın denetimi de mesleki dayanışma ortaklığına aittir. Mesleki dayanışma sorumlularından herhangi biri bakanın usulsüz iş yaptığı veya başarısız olduğunu tesbit ederse bir hakem seçer ve dava açar. Bakan da bir hakem seçer. İki hakem de baş hakemi seçerler. Dava devam eder. Bakan kendi hakemine muhatap olur. Sonunda bakanın kararları iptal edilmiş olabilir. Bakan hakemler kararıyla bakanlıktan alınmış olabilir.

Tescil, tesbit, tahkik ve tahkim bakanları doğrudan başkanın başkanlığında bir araya gelerek ortak kararlar alabilirler. Bakanlar kuruluna katılır ve oylarını kullanırlar.

Bunun dışında kıta merkezlerindeki bölgelerde, ilçelerde ve köylerde tesbit hizmet birimleri kurulur. Vakıflar oluşturulur. Bu vakıfların bakımını ve işletmesini yapmak üzere bakan tesbit sorumlularını atar. Ayrıca, kıta merkezlerinde ve bölgelerde tesbit ihtisas genel müdürlükleri kurulur. Bu genel müdürlerin başına bakan yönetim kurulu başkanlarını atar. Yönetim kurulu üyeliklerine ise mesleki kuruluşlar sıralama usûlü ile atama yaparlar. Bu genel müdürlükler ihtisas hizmetlerini verirler.

İlçelerde ise il mesleki şûra üyeleri tarafından atanan tesbit görevlileri vardır. Bunlar da sıralama usûlü ile atanırlar. Köylerde (semtlerde) tesbit temsilcileri vardır. Bunlar ilçelerdeki tesbit görevlileri temsil ederler. Ayrıca işletmelerde tesbit işçileri vardır. Tesbit işçilerine ehliyet tesbit görevlileri tarafından verilir. Kıtalardaki tesbit otoriteleri üstün ehliyetlidirler. Bölgelerdeki tesbit mütehassısları yüksek ehliyetlidirler. İlçelerdeki tesbit hizmetlileri orta ehliyetlidirler. Köylerdeki tesbit temsilcileri ilk ehliyetlidirler. Tesbit işçileri ise temel ehliyetli olabilirler.

Köylerdeki küçük teşebbüslerden alınan tesbit payı temsilciye aittir. Yarısını kendisine ayrır, yarısını bucak merkezindeki ortak fonda toplar. Herkesin bir tesbit temsilcisi vardır. Tesbit ettireceği işleri ona tesbit ettirir. Ortak fonda toplanan miktar o tesbitleri yapanlara bölüştürülür. Böylece temsilcinin elde ettiği gelirlerin beşte birini ilçedeki tesbit görevlisine verir.

İlçedeki tesbit görevlisi, ilçedeki orta işletmelerin tesbit hizmetini yüklenir. Bu yerlerde  tesbit temsilcileri bulundurur. Burada tesbit hizmeti verenler de semtlerdeki tesbit hizmetini verenler gibidirler. Ancak bunlar paylarının yarısını il ortak tesbit fonuna verirler. İl ortak tesbit fonunda toplanan paralar ortaklara tesbit hizmeti verenlere bölüştürülür. Tesbit görevlisi tesbit hizmeti verdiği kimseler sayısınca bu fondan pay alır. Bu payların beşte ikisini köylerdeki temsilcilere bölüştürür.

İlçe görevlisi kedisine bölgede ona yakın mütehassısı tesbit müşavirini seçmiş olur ve beşte birini onlara bölüştürür.

Bölgelerdeki mütehassıs tesbitçiler büyük işletmelerin tesbit hizmetlerini yüklenirler. Buralarda tesbit görevlileri bulundururlar, buralarda tesbit temsilcileri olur. Nihayet, buralarda tesbit işçileri bulunur. Buradan aldıkları tesbit paylarını beşte birlik ilkeye göre bölüşürler. Yani herkes elde ettiğinin beşte birini bağlı bulunduğu üste verir. Bölgedeki her mütehassısın kıta merkezinde bağlı bulunduğu bir üstün ehliyetli varadır, ona da beşte birini bölüştürür.

Kıta merkezindeki üstün tesbitçiler aynı zamanda kıta merkezlerindeki üstün işletmelerin tesbit sorumlusudurlar. Bu işletmelerde tesbit mütehassısları vardır. Tesbit görevlileri vardır, tesbit temsilcileri ve işçileri vardır. Gelirlerinin yarısını insanlık tesbit merkezindeki ortak fona bölüştürürler. Kişilere hizmet veren otoriteler bundan pay alırlar. Beşte dörder olmak üzere aşağıya bölüştürürler.

Genel kural şudur. Bir tesbit hizmetinde işletmelerden alınan payın yarısı ortak fonda toplanır. Bu ortak fon küçük işletmeler için bucak, orta işletmeler için il, büyük işletmeler için devlet, üstün işletmeler için insanlık merkezlerdir.

İşletmelerden gelen payların yarısı daha üstlere beşte birler olarak bölüştürülür. İşçiler paylarının beşte birerlerini temsilciler, temsilciler paylarının beşte birerlerini görevlilere, görevliler paylarının beşte birerlerini mütehassıslara, mütehassıslar paylarının beşte birerlerini partilere verirler. Merkezde toplanan fonlar halka hizmet verenlere bölüştürülür. Beşte bir merkezlerde kalır. Kalan ise aşağıya doğru beşte birer olarak iner. Mütehassıslar beşte dörderlerini ilçedeki görevlilere, ilçedeki görevliler beşte dörderlerini köylerdeki temsilcilerle bölüşürler.

Hizmetlerde esas şudur. İşletmelerde verilen hizmetlerde işletmeler üretimden bir pay vereceklerdir. Bu pay genel olarak beşde birdir. Yirmibeş hizmet vardır. Demek cironun yüzyirmibeşte biri tesbit hizmetinindir. Bunun yarısı ortak fonda toplanır. Diğer yarısı yani ikiyüzellide biri oraya hizmet verenlere verilir. Sonra bunlar hizmet verenler arasında bölüşülmüş olur. Herkes ürettiği miktarla bu hizmeti almış olur.

Büyük firmalar daha az hizmet gördükleri halde ödemeleri fazla olur. Küçük firmalar daha çok hizmet gördükleri halde ödemeleri az olur. Bu da firmalar arasında dayanışmayı sağlar. Büyük firmaların yanında küçük firmalar da sağlıklı hizmet almış olurlar. Diğer taraftan halka tesbit hizmeti karşılıksız verilmiş olur. Halk hiçbir ödeme yapmadığı halde tesbit hizmetinden yararlanmış olur. Bu da herkesin  yeryüzündeki topraklar üzerinde yaşama hakkı vardır. Çalışmasa da kirasından yararlanma hakkı vardır. Ortak fon kira payıdır.

 

TESBİTİN GÖREVİ

Tesbitin iki çeşit hizmeti vardır. Bunlardan biri işetmede üretimin kontrolünü yapmak ve ürünleri damgalamaktır. İkinci görevi ise kişilerin istedikleri herhangi oluşu tesbit etmektir. Bu tesbit de ileride kullanılacaktır. Bu tesbit görmeden ziyade, ileride ses veya görüntü olarak tesbittir. Bu tesbitte şahitler de hazır bulundurulabilir. Belgeler mühürlenir ve tanıklara verilerek saklanabilir. Tesbitin görevlerini anlayabilmeniz için örnek olarak Ahşap Ev inşaatından başlayalım.

Ahşap ev için iki çeşit kereste gelecektir. Biri kestane diğeri de  kavak. Demek ki iki çeşit depo yerimiz olacaktır. Kavak tomruğu, kestane tomruğu.

Tesbit hizmetlisi çağrılacak ve depoya giren kavak veya kestane tartılacak ve depoya dökülecektir. Tomruklar için konmuş şartname vardır. Ona göre tomruklar çap ve boylara göre tesbit edilecektir. Yani, satıcı bunları çaplara ve boylara göre dizecektir. Kontrol gelecek ve buna göre hazırlanmış olan liste ile malı kontrol edip damgalayacaktır. Böylece artık bu mal devreye girmiştir. Bu arabaya yüklenirken de tesbit edilebilirdi. O zaman döküldükten sonra tesbite gerek kalmaz. Çünkü bozuk çıkarsa damgalayan sorumlu olacaktır.

Gelen mal işletme bilgisayarına girmiş olacaktır. İşçi bakacak; tomruğun fiyatı ne kadar? Mamul kerestenin fiyatları ne kadar? Tomrukları seçecek ve onlardan çıkarabileceği keresteleri hesaplayacak. Kendisine kalan kazancı bulacak ve işe karar verecektir. Bilgisayarla depodan malı gece satın almış olacak, yine gece kereste deposuna mal teslim etmeyi taahhüt edecektir. Gecede yapılan bu işlem depodaki malın değerini artıracak, kerestenin fiyatını düşürecektir. Bundan sonraki buna göre karar vermiş olacaktır.

Yine gece bilgisayarda ertesi gün biçeceği bıçkının açık saatlerini kapatacaktır. On saatlik kira ödeyecektir. İşçi işi kendisi seçmiştir ve kazancını da kesin olarak hesaplamıştır. Ertesi gün keresteyi tomruk deposundan alıp işleyecektir. Akşam üstü de mamul kereste ambarına teslim edecektir. Ne var ki, yine kontrole ihtiyaç vardır. İşte bundan sonra kontrollerden birini haberdar edecek ve keresteyi teslim edecektir. Burada yine ölçülendirmeler yapılacaktır. Teslim miktarlarında beşte bir kadar farklar oluşur. Teslim ettiği miktar kadar karşılık istihkak eder.

İşte böylece ambarlara girerken mallar tesbit tarafından kontrol edilir ve teslim edilir. Kontroller on civarındadır. Hangisine olursa olsun teslim geçerlidir. Kimin damgasını taşıyorsa sorumlu odur. Şimdi bu işlemde birçok kimseler pay almıştır. Depocular kendilerinden geçtiği için pay almışlardır. Tesis sahipleri kira paylarını almışlardır. Tesislere bakım yapanlar paylarını almışlardır. Tabii ki iş yapan da payını almıştır. Diğer genel hizmeti yapanların da payları olmuştur. Bütün bunlar bilgisayar tarafından otomatikman hesaplanacaktır.

Tomruk ve mamul malların fiyatları bilgisayar tarafından tesbit edilmiştir. Kontrol edeni üretici seçmiştir. Üretici bozuk olanları da katmak ister. Kontrol ise sorumluluğu artık kendisine ait olacağı için bozuk olanları almayacaktır. Daha doğrusu bozuk olanlar bozuklar ambarına alınacaktır.

Bugünkü üretimden farkı, hiçbir mal reddedilmez. Mamuller tasnif edilir ve kendi ambarlarına konur. Akış devam eder. Sonunda kendiliğinden değerlendirilmiş olur. Eğer bozuklar standart değilse o zaman mala mal ambarı kurulur. Orada bozuklar pazarlıkla satın alınır. Orada selem sitemi değil de bey’ sistemi geçerli olur. Yani, gözle görülen şekli ile satın alınır. Bu husus çok önemlidir.

Tesbit hizmetinin ikinci görevi de ortağın istediği bir konuda tesbit yapmaktır. Kişi kendisine gerek gördüğü herhangi bir hususu tesbitçisinden ister ve tesbitçi de onu tesbit eder. Bunun için ona bedel ödemez. Ancak tesbit etmezse tesbitçisini değiştirir. Bu yolla kişilerin gerekli kayıtları alınmış olur. Sağlık kontrolleri de bir tesbit işidir. Teşhis bir tesbit işidir. Böylece bazı hizmetler vardır ki onların tesbiti hizmetliler tarafından doğrudan yapılır. Yani, kişi istemesine gerek kalmadan tesbiti yapılır ve dosyasına yollanır. Bir trafik kazsı olmuştur. Bu da tesbit işidir. Kavga olmuş, yaralamıştır; tesbit işidir. Parmak izi tesbit işidir. Adli tıp tesbit işidir.

Tesbit işleri ihtisas isteyen işlerdir. Her yerde mütehassıs bulmak zordur. Bu hususta o işin hizmetlisinden yardım alınır. Böylece hizmetler arası bir dayanışmaya ihtiyaç vardır. Yani, ilçede bulunan hizmetliler 250 kadardır. Her hizmetten ona yakın kimse vardır. Her hizmetli diğer hizmetlilerden birer danışman seçer. Tesbitler yaparken  onlardan yararlanır. Bu yararlanmada onlara bir pay verir.

Görülüyor ki, uygulamada birtakım sorunlar çıkacaktır. Ancak, eğer sistem iyi ise kendi çözümlerini sistem içerecektir. Kur’an’ın ilkelerine dayanılarak kurulmuş bütün sistemlerin çözümleri içinde vardır. Yeter ki Kur’an doğru anlaşılmış olsun. Adil Düzende çıkacak sorunların çözümleri kendi varsayımları içinde bulunacaktır. Bütün sorunlar baştan düşünülemez, çözümleri ortaya konamaz. Sorunlar çıktıkça çözümler de üretilecektir. İçtihat da budur. İlk dönemlerde işler bir düzeyde idi. Sorunlar azdır. Çözümler baştan öğrenilirdi. Şimdi ise işler çok, sorunların sonu yoktur. Çözümler sorun çıktıkça üretilecektir. Hz. İsa “Günün derdi güne yeter” diyor. Aklınıza gelen sorunları çözeceksiniz, gelmeyenlerden kokmayacaksınız. Ama sistemi delmeden bütün sorunları çözemiyorsanız, ileride çıkacak problemleri de çözmezsiniz. Tesbitte ihtisas sorunu şimdi ortaya çıktı ve şimdi çözüldü. Bu yazılar sizi düşündürecektir. Size çözüm yollarını öğretecektir. Çözmeyecektir.

 

TESBİTİN SORUMLULUĞU

Kamu hizmetleri teminatlıdır. Yani, hizmet alanlar bilirler ki bu hizmette bir zarar doğarsa o tazmin edilecektir. Şüphesiz ki zararın dereceleri vardır. Farz edelim ki, bir kimse diğer kimseye vurdu ve kişi on gün işten oldu. Ayrıca acı çekti. Bu acının karşılığı olarak bir tazminat takdir ettik ve bu tazminatı ödedik. Bu hususta bir tartışma sözkonusu değildir. Tartışma sadece ödenecek tazminat miktarı üzerindedir. Ama kişi diyebilir ki; “Ben bu kadar gün işsiz kaldım, onun da ücretini isterim.” Bir bakıma bu ücret de onun hakkıdır. Ancak Adil Düzende işsiz kaldığı günlerde kredisini alamayacağı için kendisine o günlerde emekli sayılacak ve ücreti ödenecektir. Bu bakımdan böyle bir ücreti failden istemeye hakkı olmaz. Ancak darbe yiyen kişi olarak ben o gün işime gidemediğim için diyelim ki on altın zarar ettim. Fiili zarar olduğu sabit olursa, bunun ödenmesi de istenebilir. Bununla yetinmez, ben bugün işe gidemedim, gitseydim şu kadar altın kâr edecektim. Bunu da isteyecek mi? Bütün bunlar tesbit hizmeti yapanların bilgisizlikten, hatadan, beceriksizlikten veya kasden iras edilen fiillerden doğmuş olacaktır.

Hizmet alan hizmet vereni kendisi seçmiştir. Seçerken bu tür olayları kabullenmelidir. Dolayısıyla tazminat asgariye indirilmiş olmalıdır. Her ne kadar bugün insanların tanınmadığı kimselerle ilişki kurmak zorunda olduklarını söylüyor, dolayısıyla teminatlı ehliyet ilkesini getirirsek de insanın doğru karar vermesini sağlamak ve kendi işlerinde kendi takdirlerini kullanması için sorumluluk taşıması için yine de takdirlere bırakmamız gerekmektedir. Bu sebepledir ki ilçenin içinde bir hizmeti gören on kadar görevli vardır. Bunlar hep oralardadırlar. Halk onları tanımaktadır. Bunlar arasında seçim yapacaktır. Köylerde de her görevlinin temsilcisi vardır. Görevliyi seçerken onun köydeki temsilcisini de birlikte değerlendirecektir. Devamlı değiştirme imkanına sahiptir. Bu sebeple seçme imkanı eski devirlerdeki tanıdık devrelerin seçme imkânı gibidir. Görevli bölgelerde mütehassıs seçerken de yine tanıdık kimseler arasından seçmektedir.

Şimdi bir tesbit yapıldı ve tesbit doğru yapılmamışsa sorumlu tesbit yapandır. Tesbit yaptıran kendi lehine olanı tesbit ettirmektedir. Tesbit eden ise kişinin lehine tesbit yapmazsa kişi başka hizmet edenini bulacaktır. Yanlış olarak lehine tesbit ederse, yarın aksi sabit olunca onu kendi akilesi ödeyecek ve akilesi onun ehliyetini alacaktır. Dolayısıyla burada denge vardır. En iyisi doğrusunu söylemektir. İşte buna “çıkar paralelliği” diyoruz. Yani, kamu ile çıkar paralelliği. Doğru olanı tesbit herkesin çıkarınadır. İyilerin çıkarınadır. Kötülerin lehinedir.

Şimdi bir tesbitte ortaya çıkan hata nereden gelmiştir. Farz edelim ki, terazinin yanlış tartmasından hata oluşmuştur. O takdirde ödeme teraziyi kontrol edene ait mi olacaktır? Biz hataları bu kadar yaygınlaştırırsak tesbitte zorluk çekeriz. Tartan kimse terazinin doğru tartıp tartmadığını kendisi kontrol edecektir. Sorumluluk tartana ait olacaktır. O halde hatanın sebebi ne olursa olsun, hatalı tartmadan damga vuran sorumlu olacaktır. Olaylarda tahkik kolaylığı aranmalıdır.

Sebeplerde son olay illettir. Yani, aslında bir olay birçok olayların sonucunda doğmuştur. Ancak son olay olmasaydı o olay olmaz ise ona illet deniyor. Tüm sorumluluk illete yüklenir. Hizmetlerde son hizmet veren sorumludur. Diğerleri sebep hükmündedir. Fıkıhta önemli bir kural vardır. Eğer illetin faili varsa ve suçlanabiliyorsa sebeplerin failine fiil izafe edilemez. Burada da sorumlu her zaman son sorumludur.

Küçük işletmelerin sorumlusu temsilci, orta işletmelerin sorumlusu görevli, büyük işletmelerin sorumlusu mütehassıs hizmetli, üstün işletmenin sorumlusu üstün ehliyetlidir. Bununla beraber, küçük işlerin sorumlusu temsilciler, orta işlerin sorumlusu görevliler, büyük işlerin sorumlusu mütehassıslar olacaktır. Bu husus projelerinde gösterilmiş olacaktır. 

Benzer şekilde insanla ilgili tesbitlerde de tesbit yetkisi sözleşmelerde gösterilmiş olur. Tesbitin büyüklüğüne göre tesbiti yapanların derecesi yüksek olur. Bir işte sorumlu daima tektir. Kararı o verir. Ancak sorumlunun istişare etmesi şartı getirilir. Diğerleri ile istişare eder ama son kararı sorumlu verir.

Hizmetlerde daima son sorumlu ilçelerde görevlilerdir. Önemli tesbitler olacaksa bölgeden danışmanlar geri ve onlarla istişare eder. Ama kararı daima görevli verir. Bölgede ise sorumlu mütehassıslardır. Diğerleri danışman durumundadırlar. Bunlar kollektif suç yok ilkesi sebebiyle böyledir.

Burada belirtmemiz gereken husus, mesleki dayanışma ortaklıkları bugün olduğu gibi oda oda şeklinde değildir. Mesleği ne olursa olsun hep aynı mesleki ortaklığa kaydedilirler. Birbirinin tamamen benzeri olan kuruluşlar on civarındadırlar. Kişinin mesleği ne olursa olsun istediği mesleki kuruluşa kaydını yaptırır, onun dayanışmasına girer.

Bölgelerde mesleki ihtisaslar vardır. Ehliyetler bu ihtisas sahipleri tarafından tevcih edilir. Yani, diploma ihtisas sahipleri tarafından verilir. Üniversite mahiyetindedir. Her dayanışma ortaklıkları kendi içinde mütehassıslar bulundururlar. Bazı hususlarda değişik mesleki kuruluşlara kayıtlı mütehassıslar bir araya gelerek mesleklerle ilgili kararlar alabilirler. İmtihanlarda ortak sorular sorabilirler. Ancak kişilerin meslek icralarına asla karışamazlar. 

 

 


ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
1-ADİL DÜZENE GİRİŞ
2096 Okunma
2-BAŞKAN
1489 Okunma
3-EVRAK KAYITLARI
1577 Okunma
4-YAPI KAYDI
1433 Okunma
5-MUHASEBE
1359 Okunma
6-İLMÎ DAYANIŞMA
1327 Okunma
7-MESLEKÎ DAYANIŞMA
1428 Okunma
8-DİNÎ DAYANIŞMA
1323 Okunma
9-SİYASÎ DAYANIŞMA
1240 Okunma
10-TESCİL HİZMETİ
1249 Okunma
11-TESBİT HİZMETİ
1282 Okunma
12-TAHKİK HİZMETİ
1290 Okunma
13-TAHKİM HİZMETİ
1305 Okunma
14-BASIN HİZMETİ
1264 Okunma
15-YAYIN HİZMETİ
1431 Okunma
16-ULAŞIM HİZMETİ
1276 Okunma
17-HABERLEŞME HİZMETİ
1293 Okunma
18-UYARI HİZMETİ
1264 Okunma
19-ARAŞTIRMA HİZMETİ
1297 Okunma
20-AMBAR HİZMETLERİ
1249 Okunma
21-BANKA HİZMETLERİ
1318 Okunma
22-PLANLAMA HİZMETLERİ
1246 Okunma
23-BAKIM HİZMETLERİ
1282 Okunma

© 2024 - Akevler