Devlet yönetiminde "adalet" olmadan olmuyor, "denge" olmadan olmuyor, "bilgi" olmadan olmuyor; "ilim" olmadan, "müsbet ilim" olmadan hiç olmuyor.
Neden?
Çünkü çağımızda devlet yönetmek "ilim" işidir de ondan; İLİM.
Allah'ın gönderdiği kitaplarda "adalet sistemi" vardır, "denge sistemi" vardır.
"Adalet, denge ve ilim" yoksa, elbette gerçek anlamda "devlet" de yoktur.
"Devlet" yoksa; gerisi teferruattır, üzerinde durmaya bile gerek yoktur!
İnsanlar dünyada huzur, saadet, refah ve adaleti aramıyor mu?
Aramaz olur mu, elbette arıyor ve gerçekten aramasını bilenler buluyor.
Nerede buluyor?
İki kaynakta buluyor: Birinci kaynak olarak "Kur'an'da" buluyor, ikinci kaynak olarak "müsbet ilimde" buluyor. Bu kaynaklara dayalı olarak kurulan "dünya düzeni"nde insan huzur, saadet, refah ve adalete kavuşuyor. Bu düzen ekonomi alanında kamu gelirlerini azamiye çıkarıyor, halkın refah seviyesini de en yüksek yerde tutuyor.
Yukarıda özetlediklerimi aklı başında olan herkes, aklı selim sahibi olan herkes çok iyi bilir; bu arada dünyayı sömüren sömürü sermayesi de bilir.
Bildiği için de, sömürü sermayesi dünya çapındaki zulmünü ve sömürüsünü sürdürebilmek için insanları "dinsizleştirmeyi" ve "ilimsizleştirmeyi" hedef almıştır.
"Din" yoksa, "inanç" yoksa, "bilgi" yoksa, "ilim" yoksa; elbette "adalet" yoktur, "huzur" yoktur, "saadet" yoktur, "refah" yoktur... Bütün bunlar ve benzerleri yoksa, "devlet düzeni" de yoktur, "devlet"in kendisi de yoktur veya kısa zamanda yok olur.
Cumhuriyetin kanunlarında 'şeriat' yani 'hukuk' yasak olmadığı halde; 'şeriat' kelimesi irtica olarak kabul edilmiş, insanlar özellikle fıkıhtan, fıkıh ilminden ve hukuktan, hukuk ilminden uzaklaştırılmıştır. Ondan sonra da sömürü sermayesi bu boşluğu doldurmakta, kendi sömürü tezgahını 'hukuk' diye yutturmaktadır.
Bu bilgisizlik ve ilimsizlik deryasında gerçekleştirilmeye çalışılan çeşitli açılımları ve sözde anayasa çalışmalarını bir de bu açıdan düşünün, bir de bu pencereden bakın bakalım.
Baktığınızda, gerçekten bakabildiğinizde neler göreceksiniz neler?!..
Sömürü sermayesi ekonomiyi çökertmek için faizi meşru kılmıştır.
Bastığı karşılıksız parayı insanlara "faizli kredi" olarak vermekte, sonra bu karşılıksız para karşılığında onlardan bir de "faiz" almaktadır! Verdiği şey boştu, karşılıksızdır. Aldığı "faiz" ise büsbütün saçmadır. Bu yolla "küçük ve orta ölçekli işletmeleri" çökertmekte, onların yerine kendi "büyük uluslararası sömürü işletmeleri"ni ikame etmek istemektedir.
Ne var ki bunu sadece Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde başarmıştır.
Türkiye'de ise özellikle son yıllarda küçük ve orta ölçekli işletmeleri çökertmiş ama onların yerine kendi sermayesiyle büyük işletmeler kuramamıştır.
Böylece "faizli sistem" yalnız ülkemizi yıkmakta, sermayenin sömürüsüne bile yaramamakta, çünkü giderek geriye sömürülecek bir şey de kalmamaktadır. Bunu belki de bilerek ve planlayarak kasıtlı olarak yapmaktadır. Türkiye devletini yıkmayı hedeflediği için buralarda ciddi yatırımlar yapmamakta veya yapamamaktadır.
Bir çözüm cümlesi: Oysa millî paramızı biz faizsiz işletmelere "faizsiz kredi" olarak versek, işsizliğin büyük kısmı çözülmüş olur.
Biz ne veriyoruz? Matbaada basılmış boyalı bir kâğıdı. Bunu üretime verirsek enflasyon yapmaz. Boş kâğıttan ne diye 'faiz' istiyoruz ki; zaten 'vergi' alıyoruz yetmez mi?!. Yetmez! Çünkü halkımız, hükümetimiz, ülkemiz, devletimiz sömürülecek ya; yetmez!
Sonuç: Çağımızda devlet yönetmek "İLİM" işidir; ilminiz yoksa sömürülürsünü