BAŞKA İŞİMİZ YOK MU?
"Hoşgörü", "çoğulculuk", "herkese bulunduğu konumda saygı"… gibi "ayartıcı" davranış kodları ruhumuza sindikçe neyin önemli, neyin görmezden gelinebilecek önemsizlikte olduğu birbirine karışıyor.
Söz gelimi İslam Dünyası'nın ve ülkemizin içinden geçmekte olduğu bu zor dönemde konuşmamız gereken en önemli şey ne olmalı? İşgaller? Direnişler? Mücadele yöntemleri? Sindirilmiş ve uyuşturulmuş ruhların harekete geçirilmesi?...
Bütün bunlar gündemin birinci maddesi olarak tesbit edilmeyi hak edecek önem ve ağırlıkta. Bu doğru. Peki işgal sadece askerî ve ekonomik sahada mı? Bilincimize ve itikadî çizgimize yönelik bir tasalluttan söz etmek çok mu abes kaçar?
Şurası kesin ki, İslam Dünyası fiilî işgallerden önce kültür ve bilinç istilasına uğramıştır. Bunun sonucu da itikadî çizgideki ve "Din tasavvuru"ndaki dönüşümler olmuştur.
Yazının başında zikredilen kavramlar ve benzerleri, yaşadığımız durumun "yaşanması gereken" durum olduğunu bize telkin etmekle, aslında işgal ve istilanın en önemli ayağını oluşturuyor.
"Sizin başka işiniz yok mu; bakıyorum da hep Müslümanlar'la uğraşıyorsunuz?" sorusunun niçin önemsenmesi gerektiği burada ortaya çıkıyor. Zira içinde bulunduğumuz durumda herkes neyi "iş" edinmesi gerektiğini alabildiğine titiz bir şekilde tesbit etmeli…
Abdülhayy el-Leknevî merhum, –eş-Şevkânî'nin öğrencilerinin öğrencilerinden ve yolunun takipçilerinden– Sıddîk Hasen Han el-Kınnevcî'nin[1] bazı görüşlerini tenkit etmiş, el-Kınnevcî'nin bağlılarından birisi de Şifâu'l-Ayy isimli risaleyle kendisine cevap vermiş. Bunun üzerine el-Leknevî, İbrâzu'l-Ğayy'ı kaleme alarak bu reddiyeye mukabelede bulunmuş. Bunu, "karşı taraf"tan birisinin Tebsıratu'n-Nâkıd isimli reddiyesi izlemiş; el-Leknevî de buna Tezkiretu'r-Râşid ve Tenbîhu Erbâbi'l-Hibre adını taşıyan iki ayrı eserle karşılık vermiş.
Bu toz-duman içinde muhatabının, "Niçin Rafızîler dururken Ehl-i Sünnet ile uğraşıyorsun?" tarzındaki sorusu üzerine, adı geçen reddiyeler içinde en hacimlisi ve muhteşemi olan Tezkiretu'r-Râşid'de şöyle der: "Ulemanın görevi, önem sıralamasına göre hedef tesbitinde bulunmaktır. Malumdur ki Ehl-i Sünnet tarafından kaynağı bilindiği için Rafızîler'in hurafeleri o kadar zararlı değildir. Ancak Ehl-i Sünnet olarak bilinen kimselerin hurafeleri böyle değildir. Bunların zararı hem daha sür'atli yayılır, hem de daha kalıcı olur. Dolayısıyla bunlara gerekli mukabelede bulunmak ulemanın üzerine vaciptir."[2]
Bir başka yerde de şunları söyler: "… Bid'at ehli grupların çürük ve yanlış görüşleri Ehl-i Sünnet üzerinde çok fazla saptırıcı etki yapmaz. Çünkü Ehl-i Sünnet onların Sünnet'e ittiba çizgisinin dışında olduğunu bilir. Hadis ve Kur'an'a ittiba iddiasında bulunanların çürük ve yanlış görüşlerine ve "Ehl-i Hadis ve Kur'an"ın çoğunluğuna muhalif tercihlerine gelince, bunların yaptığı tahribat daha fazladır. Dolayısıyla onların görüşlerinin reddiyle iştigal etmek daha doğru ve isabetlidir."[3]
Sonuç olarak eşyayı, olayları, fikirleri ve kişileri firaset ile tanıyıp idrak eden müteyakkız mü'min, şu kısacık dünya hayatının hiçbir sıkıntısının, kendisini, ahreti tehlikeye atmak anlamına gelen bir "kayma" ve "sapma" durumuna itmesine izin vermez. "Dünyayı kurtarmak" adına Ehl-i Sünnet çizgiden verilen her taviz, ahretin biraz daha mahvolmasından başka bir anlam ifade etmez! Üstelik dünya da böyle kurtarılmaz.
Yorum:
DÜNYA NASIL KURTULUR?
Hakkı hakim kılarak dünyayı kurtarabiliriz. Batıl düzenden Hak düzenine geçmek için çalışmadıkça dünya kurtulmaz . 1200 sene öncesinin içtihatlarını savunarak ve geleneğe sahip çıkma iddiasıyla İslam dinamizmine engel olarak dünya kurtarılamaz. Batılın çoğunluğa ,imtiyaza,kuvvete ve menfaate dayalı hak anlayışı ile kurduğu düzen değişmedikçe dünya kurtulamaz.
Faiz ortadan kalkmadıkça dünya kurtulamaz.Üretmeden kazandıran ve emek sahibinin , fakir fukaranın hakkının sömürülmesine sebep olan faizin ortadan kalkması için mücadele etmedikçe dünyayı kurtaramayız.
Karşılıksız para ortadan kalkmadıkça dünya kurtarılamaz. Üretim karşılığı ve mal karşılığı olmadan basılan her para fiyatların artmasına ve fakir fukaranın hakkının yenilmesine sebep olur. Karşılıksız dolar basarak tüm dünyayı kendine köle yapanların bu oyununu bozmak için mücadele etmedikçe dünyayı kurtaramayız.
Karz-ı Hasen müesseselerini kurmadıkça dünya kurtulamaz. İhtiyaç sahiplerinin belli bir müddet faizsiz olarak yararlanabilecekleri ve para yatıranların paralarının bu müessesede kaldığı süre kadar ihtiyaçları olduğunda faizsiz borç almaya hak kazandıkları bu müesseselerin kurulması için çalışmadıkça dünyayı kurtaramayız.
Selem senedini yaygınlaştırmadıkça dünya kurtulamaz. Siparişlerin önceden verildiği , bu nedenle ucuzluğun piyasaya hakim olduğu ve çok önceden dönemsel üretim planlamasının yapıldığı bu sistemin yaygınlaşması için çalışmadıkça dünyayı kurtaramayız.
Vergiyi üretimden ve sermayeden almadıkça dünya kurtulamaz. Her an ve duruma göre yeni vergilerin konulduğu , gelir vergisi ve dolaylı vergilerle insanları canından bezdiren, üretim ve ticaretten alıkoyan düzeni değiştirmedikçe dünyayı kurtaramayız.
Hakimlik sisteminden hakemlik sistemine geçmeden dünya kurtulamaz. İhtilaflarda herkesin kendi seçtiği ve kararına ses çıkarmayacağı hakemlerden oluşan yargı sistemini tesis etmeden dünyayı kurtaramayız.
Yerinden yönetime geçmeden dünyayı kurtaramayız. İnsanların kendi inanç , özgürlük ve hukuk anlayışlarına göre yaşayacakları ,kimsenin kimseye baskı yapmadığı ve korku oluşturmadığı bu sistemi gerçekleştirmeden dünyayı kurtaramayız.
Kuvvete dayalı düzenden Hakka dayalı düzene geçmek için çalışmadıkça dünyayı kurtaramayız.