29.04.2010
YAZILIP çizilenlerin hepsini okudum... Verilen her ifadeye baktım... Dava dosyasına girdim... Sanık ve tanık ifadelerine göz attım... Birleştirme tutanaklarını inceledim...
Ve bir kanaat oluşturdum.
Fikrim hür, vicdanım hürdür...
Tarihe “Danıştay saldırısı” diye geçen olayla ilgili “kişisel” tutanağımı açıklıyorum...
* * *
- Memlekette ortalığı karıştırmak ve sivil hükümetin aleyhinde kamuoyu oluşturmak isteyen bazı güçler, Cumhuriyet Gazetesi'ni bombalamaya çalıştılar. Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanması için birkaç kez girişimde bulundular, ancak girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı.
- Tam bu sırada Danıştay'dan “türban” ile ilgili hayli tartışmalı ve hayli zorlama bir karar çıktı. Çıkan karar, hükümetin tepkisini çekti. Provokatörlüğü ile tanınan bir gazete ise, “İşte kararı veren üyeler” diye manşet atıp Danıştay üyelerinin resimlerini manşetten yayınladı. Danıştay üyeleri, “Hedef gösteriliyoruz” açıklamaları yaptılar. Yani provokasyona çok açık bir ortam doğdu.
- Cumhuriyet Gazetesi'ni bombalatmaya çalışan karanlık güçler, bir durum değerlendirmesi yaparak, çok daha şahane bir hedefin oluştuğuna kanaat getirdiler. Yeni hedef Danıştay'dı...
- Planları şuydu: Danıştay'a silahlı bir baskın yapılacak, yargıçlara ateş açılacaktı... Türban hakkında olumsuz karar veren yargıçlar, dinci bir militanın silahından çıkan kurşunlarla katledilmiş olacaktı. Bu gelişme, hükümetin alaşağı edilmesine yol açacak olayları tetikleyecekti. Zaten hedef de buydu.
Bu iş için çok uygun bir “tetikçi” bulundu... “Biraz ülkücü, biraz İslamcı, biraz psikopat, biraz ulusalcı, biraz karanlık, biraz milliyetçi” bir avukat... Adı: Alparslan Arslan... Avukat Alparslan Arslan, bin türlü vaatlerle eyleme gönderildi. Her şey planlandığı gibi gitti... Güvenlik zaafları had safhadaydı... Ve “avukat” kimliğinden yararlanan saldırgan elini kolunu sallayarak Danıştay'a girdi... Yargıçlara ateş açtı... Ancak bir aksilik oldu: Kahraman bir polis, Alparslan Arslan'ı olay yerinden kaçarken yakalamayı başardı.
Ama failin yakalanması, ilk etapta sonucu değiştirmedi... İlk etapta provokasyon tuttu, beklenen sonuç alındı... “Katil hükümet” sesleri yükseldi, olay “Bir dinci militan, türban kararı yüzünden yargıç kurşunladı” şeklinde yorumlandı.
Dönemin Cumhurbaşkanı Sezer, muhalefet partilerinin sözcüleri, merkez medyadaki kalemler, laik kesim ayağa kalktı. Karar verilmişti: “Hükümet azmettirdi, dinci katil kurşun saçtı.” Saldırıda hayatını kaybeden yargıcın cenaze töreni, hükümet karşıtı protestolara döndü, bazı bakanlar törende saldırıya uğradı.
- Ve çok sonra şunlar anlaşıldı: Ergenekon diye bir örgüt varmış... Bu işi bu örgüt planlamış... “Katil” dinci değilmiş... Veli Küçük ve tayfası ile ilintiliymiş... Cumhuriyet'i de bu ekip bombalatmış... Ümraniye'de ele geçirilen bombalar ile Cumhuriyet'e atılan bombalar arasında bir ilişki varmış... Ve hepimizin ama hepimizin çok uyanık olması gerekiyormuş...
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
Allah’ın mekri
Bazı olayların iki tarafı vardır. Bu olayların görünen ya da gösterilen yüzü bir düzmecedir yani bir plandır. Kuran bu tür planlamalara ve kurulan tuzaklara “mekr” adını vermektedir.
Menemen olayı yıllarca öncesine ait bir mekr, Danıştay saldırısı ise günümüz için tipik bir mekrdir. Her ikisinde de saldırıyı gerçekleştirenler ayarlanmış kimselerdi. Her ikisinde de saldırıda ölenler bir amaç için “kurban” edilmiş kimselerdi. Her ikisinin de gerçek hedefi saldırıya uğrayıp öldürülenler değil, olay bahane edilerek zarara uğratılacak üçüncü şahıslardı. Menemen olayının mekr olduğu açığa çıkmış, ancak asıl hedefine ulaşma noktasında başarılı olmuş gibi görünmektedir. Danıştay saldırısı ise asıl hedefine ulaşamamıştır. Her şey ayarlanmış, saldırganın yakalanmaması için bütün planlar yapılmıştır. Ancak adını bile hatırlamadığımız, o gün için görev yeri değişen bir polis gayet rahat bir tavırla, yakalanmayacağından emin bir şekilde salına salına kaçmak üzere olan saldırganı yakalamış ve mekr sekteye uğramıştır. Buna rağmen koskoca Cumhurbaşkanı sanki bu ülkenin Cumhurbaşkanı değilmiş gibi fesat çıkmasına sebep olacak açıklamalar yapmıştır. Neredeyse mekrin hedefine ulaşabilmesini sağlayacak koşullar oluşmak üzereydi. Günümüzde bu mekr çok net anlaşılmış ve insanlar artık gerçekleri anlamaya başlamışlardır.
Gelelim Kuran’da anlatılan mekrlere ve günümüz mekrleri ile olan benzerliklerine.
وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ أَكَابِرَ مُجْرِمِيهَا لِيَمْكُرُوا فِيهَا وَمَا يَمْكُرُونَ إِلاَّ بِأَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
İşte böyle her kasabada ekabirini orada mekr yapmaları için oranın suçluları kıldık. Ve şuurunda olmadan yalnızca kendilerine mekr yaparlar. (Enam 123)
Bu ayet ilginç bir açıklama yapıyor. Bir yerde mekr yapanlar ancak o kasabanın ekabir takımıdır. Yani Danıştay saldırısı veya Menemen olayı gibi mekrlerin kaynağını, planlayıcısını arıyorsanız en tepelere bakmanız gerektiğini Kuran bize söylemektedir. Daha da ilginci yaptıkları mekrlerin kendilerine zarar verdiğini yani açığa çıkınca ya da çıkmadan o işten zararlı çıkanlar olacaklarını belirtmesidir.
Neml suresinde Salih Peygamberin kıssası anlatılır. Salih peygamber kavmine “Allah’a kulluk edin” diye gönderilince kavmi hemen birbiriyle çekişen iki gruba ayrılır. O da kavmine “Niçin iyilikten önce kötülüğü acele istiyorsunuz? Merhamet edilmek için Allah’tan mağfiret isteyin.” der. Onlarda “Sen ve seninle beraber olanlar bize uğursuzluk getirdi” der. Salih onlara “Uğursuzluğunuz Allah katındandır, tersine imtihan ediliyorsunuz” der. Şehirde 9 silahlı grup vardı ve yeryüzünü fesada uğratıyor, ıslah etmiyorlardı. Allah’a and içerek, birbirlerine şöyle dediler: Ona ve ailesine bir gece baskını yapalım, sonra da velisine yemin edelim: Biz onun öldürülmesi sırasında orada değildik, gerçekten sözümüz sözdür, doğru söylüyoruz, diyelim. Ve onlar bir mekr yaptı ve onlar şuurunda değilken biz de bir mekr yaptık. (Neml 45-51)
Bu ayetler silah kullanılarak yapılan mekrin nasıl tasarlandığını anlatıyor. Sayısı ondan az olan, ancak yöneticilerinin ekabir takımından olduğu gruplar vardır. Bu gruplar mekr konusunda aralarında anlaşırlar. Mekrin üstünü kapatma mekanizmalarını da ayarlarlar. Bu ayette mekanizma “yemin etmek” iken Danıştay saldırısı mekrinde mekanizma kamera kayıtlarının silinmesi, saldırganın kaçması için uygun şartların hazırlanması, saldırganın dindar vasıflarda tanıtılması, ayarlanan gazetelere saldırıya uğrayanların hedef gösterilmesi için saldırıdan önce manşet yaptırılması gibi mekanizmalar kullanılmıştır. Buna göre büyük bir mekrle karşılaşıyorsanız tek bir grup bunu gerçekleştirmez. Aralarında anlaşmış olan gruplar olmalıdır. Bu gruplarda mekrin üstünü kapatmak için mekanizmaları ayarlamış olmalıdırlar.
Ancak Allah da mekr yapıyor ve onların mekrini boşa çıkarıyor. Peki Allah neden Menemen olayının mekrini boşa çıkarmadı, ondan sonra yapılan çok sayıda mekri boşa çıkarmadı da Danıştay saldırısı mekrini boşa çıkardı? Aslında Menemen olayı mekri ve sonraki bütün mekrler de başarılı olmamıştır. Başarılı oldu sanılmıştır. Bir çok suçsuz insan asılmıştır, iktidarlar devrilmiştir ama günümüzde artık bilinmektedir ki bu olaylar sadece birer mekrdir. Bugün cesaretle bir çok yazar bunu köşesinde yazabilmektedir.
Artık Türkiye tüm dünyadan farklı bir konuma gelmiştir. İnsanlar uyanmıştır. Oynanan oyunları anlamaktadırlar. İslam düşmanlığı artık pirim yapmamaktadır. 28 Şubat’ta İslamiyet’i kötülemek için yapılan bütün mekrler birer birer ortaya çıkmaktadır.
Zamanı geldi gibi. Bütün güç elinde olan Allah, Adil Düzenin gelmesi için uygun ortamı hazırlıyor gibi geliyor bana. Ya sizce?