20 Mart 2010 Cumartesi
Demokratik düzenin zayıf yanlarından biri, halkın desteğini sağlamak için, yönetenlerin karşılaştıkları olaylarda gösterdiği tepkilerdir. Bir tepki, onu destekleyen maddi şartlar olmadan, faydalı olmak bir yana, zarar verirler. Mesela 1915 olayları dış destekle isyan eden Ermenilere karşı, isyancılarla sınırlı tutulması gereken bir tepkinin yaygınlaştırılması ve Ermenilerin tehcir edilmesidir. Bu olay daha sonra, haksız yere, soykırım olarak adlandırılmış ve hala uğraştığımız bir soruna dönüşmüştür.
Savaş açmak isteyen bir güç sebepsiz yere saldıran konumuna düşmemek için karşı tarafı tahrik eder ve onun tepki göstermesini bekler. Oyuna düşerseniz sert bir tepki gösterirsiniz ve karşı tarafın hedefine ulaşmasına yardım etmiş olursunuz.
Bir tepkinin nasıl olumsuz sonuçlar yaratacağının örneği yaratılanı Yaratandan ötürü severiz diyen Başbakanımızın ülkemizde geçim derdinde olan Ermenistan vatandaşlarını dışarı atabileceğini söylemesidir.
Türkiye yıllardır tepki göstermesi belenen bir provokasyonla karşı karşıyadır. Türkiye ile birliktelikten daha iyi hiçbir seçeneği olmayan Kürtler sürekli tahrik edilmekte ve tepki göstermemiz beklenmektedir. Bu projeyi uygulayan güçlerin Kürtler hakkında hiçbir olumlu düşüncesi yoktur ve hedef Türkiye’dir. Böyle durumlarda bir açmazla karşı karşıya kalınır. Tepki göstermezseniz halkın desteğini kaybedebilirsiniz, tepki gösterirseniz karşı tarafın hedefine varmasını sağlarsınız. Yapılacak şey terörist ya da provokatörlere sert tepki göstermek, söz konusu halka olabildiğince yumuşak davranmaktır. Çünkü o halk da bu provokasyonların etkisi altındadır.
Tepkilerin en önemli sonucu iki tarafı ayrıştırmasıdır ve çoğunlukla bu ayrışmayı sağlamak için yapılır. Bu konuda bir endişemi dile getirmek istiyorum. Son günlerde gündemimizi işgal eden darbe tartışmaları sadece demokrasinin güvence altına alınması amacında mıdır yoksa o da bir ayrıştırma projesi midir? Suç işleyen şüphesiz cezalandırılır ama sadece ithamları ön plana çıkarıp itham edilenlerin savunmalarını görmezden gelmek hem haksızlıktır hem de ayrışmayı gerçekleştirir. Oysa bu konuda yazı yazan ve konuşanlar itham edilenlerin sözlerine de yer verseler cepheleşmenin önüne geçilir. Yani itham edilen de bizim bir parçamızdır ve farklılığımız sadece işledikleri suçla sınırlıdır. Her hastalığını temaruz, her savunmasını yalan sayamayız. Eğer gerçek dışı bir ithamla karşılaşırlarsa onu da biz savunuruz dememiz gerekir.
Tepki göstermek hatta bu konuda abartılı davranmak bireyleri tatmin eder. Ancak devlet birey değildir ve onun bilgeliğin temsilcisi olması beklenir. Her zaman yüce duygularla donanmış olmalıdır. İnsanlar onu acımasız bir güç değil gerektiğinde merhametin bir simgesi gibi görmelidir.
Önümüzdeki günlerde bizi tahrik edecek ve aşırı tepkilere yönlendirecek olaylarla karşılaşabileceğimizi hissediyorum. Umarım duygusal davranmaz aklın yolunda gideriz.
Yorum:
Bir devletin dışa karşı dik durabilmesi için önce kendisinin iç problemlerini çözmüş olması gerekir. Bir devletin insanlık içinde saygın bir devlet olması için önce komşuları ile olan sorunlarını çözmelidir. Teşhis olarak Mahir Bey tamamen doğru teşhis yapmaktadır. Çözümler ise temennilerden ibarettir. Biz çözümleri çok açık ve net olarak koyuyoruz. Mahir Bey biraz da bunların üzerinde durup halkımıza, bürokratlara, ordumuza dünyaya gerçekleri anlatmalıdır.
İç ve dış olayların çözümü Anayasamızda değişmez maddelerinde yer alan demokratik, laik, liberal ve sosyal hukuk düzenini oluşturmamızdır. Yurt içinde oluşturacağız yurt dışında oluşturacağız. İlk çözülecek sorun demokratiklik sorunudur. Beş ve dört senede bir baskılar altında oluşan barajlı seçimle ve ekseriyet iktidarı ile sorunlar çözülemez. Ne ülke içi ne de ülke dışı sorunlar çözülür. Yirmi sene süren hâkimlik sistemi ile ne iç ne dış sorun çözülür. İster seçim, ister yargı sorunları çözmüyor, kendileri sorun oluyor. Uluslar arsı yargı bizi ne hale getirdi.
Demokrasiye inandığımız zaman tüm sorunlarımızı çözmeye suratla yürürüz. Demokrasi demek içtihat ve icma sistemidir. Herkes kendi içtihadından sorumludur. Demokrasi bu demektir. İkinci adım ise toplulukların içtihadı demek olan icmalardır. Topluluk ittifakla alınan kararlarla yönetilir. Ocak bucak il ülke ve insanlık seviyelerinde topluluklar vardır. Kendi ülkesinin dışına çıkmayan kimse insanlık kararlarından etkilenmemelidir. Kendi ili dışına çıkmayan kimse ülke kanunlarından etkilenmemelidir. Kendi bucağı dışına çıkmayan kişi il kararlarından etkilenmemelidir. Kendi ocağı dışına çıkmayan kişi bucak kararlarından etkilenmemelidir. Evin içine kimse giremediği gibi devlete de girememelidir. Çıkınca yakalarız. Bunun adı yerinden yönetimdir. Kişi ocağını, bucağını, ilini ve ülkesini her zaman kolaylıkla değiştirebilmelidir. Yeter sayıyı bulanlar ocak, bucak, il ve ülke kurabilmelidirler. Kendilerine düşen toprak payı kendilerine verilmelidir. Göç edenlerin taşınmazları satın alınmalıdır. Gümrükler ve pasaportlar ortak maldır. Giriş evleri söz konusu olabilir. Çıkış vizesi konamaz, çıkış için pasaport istenemez. Her ülkenin çıkış kapısı kontroldür. Giriş için de devletler değil ora sakinlerinden halkın, onu konuk etmesi yeterli sayılmalıdır.
Demokrasi yeterli değildir. İnsanlar arsında çıkan nizalar yansız, bağımsız, etkin ve saygın yargı tarafından çözülmedikçe, sorunlar devam eder savaş ve terörle çözülür. İlçelerde hakemler olmalıdır. Bölgelerde yüksek hakemler olmalıdır. Kıta merkezlerinde Üstün hakemler olmalıdır. Yargı tarafların seçeceği birer hakemle hakemlerin seçeceği başhakemlerden oluşmalı. Bunların verdiği karar kesin olmalı, Temyizi olmamalıdır. Bunlar haksızlık yaparlarsa mağdurlar hakemler aleyhine hakemlere gider, mahkûm olurlarsa kamu mağdurların mağduriyetini giderir. Hakemlere hakemlik yapamama cezası verilebilir.
Demek ki ülkemizi yüze yakın ile ayıracağız onlara iç işlerinde bağımsızlık vereceğiz. Kendi dilleri ile orta öğrenimlerini yapabilecekler. Kendi güvenliklerini kendileri kuracakları zaptiye teşkilatı ile sağlayacaklar. Her hangi bir ilin devletle veya diğer illerle bir nizası varsa hakemler arcılığı ile çözülecektir. Komşularla sınırlarımız kesin olarak belirli olmalıdır. Kıbrıs bizim değildir. Karışmamalıyız. Musul bizim değildir. Karışmamalıyız. Komşularla çıkacak her türlü nizaları hakemler yoluyla çözmeliyiz.
Barış devleti olabilmemiz, yani İslam devleti olabilmemiz için başka önemli şart şudur:
Halkların birbirlerine gidip gelmeleri malları alıp satabilmeleri için devletler engeller çıkarmamalıdırlar. Ülke içinde nasıl dolaşıyorsam, ülkeler arsında da öyle dolaşmalıyım. Hüviyet cüzdanım yeterli olmalıdır. Hatta cüzdan bile istenemez. Adımı ve soyadımı bildirdiğimde, bilgisayara bakıldığında kişi fotoğrafı ile çıkıyorsa sorun bitmiş olmalıdır. İşte Mahir Bey biraz da bunları tartışmalıdır.
Yazı Özeti:
İstihbarat Üzerine 14 Mart 2010 Salı
Devlet karar verir MİT uygular. Yabancı devletin operasyonu değişik kurumları harekete geçiren bir planlama ile olur. Halkın eğilimi istismar edilir sorunların çözümü önlenir. Türkiye Komünizmi, Türkçülüğü, Kürtçülüğü ve İrticayı tehlike saymış ve dış güçler bunu istismar etmiştir. Bunların yabancılar tarafından kullanılması tehdittir. Bu güçlere serbestlik verirsek kullanamazlar. İstihbaratın hedefi operasyondur, kişiler değildir. İran’daki yeşil kuşak projesini ABD başlattı, Rusya ve Fransa’ya yaradı.
Özet Yorum:
İstihbarat haber alır. Operasyon yapmaz. Savaş dışı başka ülkelerde operasyon yapmak meşru değildir. Savaş sebebidir. İnsanların istedikleri düşünceleri savunmaları, insanlık hakkıdır. Hakaret olmadıkça ve başkalarına zarar vermedikçe suçlanamaz ve cezalandırılamazlar. Bunlar doğal hukukun yani ilahi hukukun değişmez ilkeleridir. Uymayanlar helake maruzdur.
Özet Yazı:
Tehlikeli İlişkiler 16Mart2010 Salı
Bir olay bütünü ile incelenmeli. ABD Türkiye ve Irak uzlaştı: Terörün kaynağı kurudu. Kürt sorunu çözülmüş değil yeni yol izlerler. Kitlesel çatışma ortamına girilebilir. Bombalı kamyon, olacak nevruz olaylarında orduya suçu atmak içindi. Soykırım tasarıları, kitle çatışmasında kullanılarak Türkiye’nin zaten soykırım yaptığını belgelemek için kullanılacaktı.
Türkiye’deki olayları kışkırtanlar olayları Türkiye ve Ortadoğu’daki olaylara göre ayarlarlar. Askeri operasyonların arkasından siyasi operasyonlar gelebilir. Operasyonlar sonrası iyi olabilir.
Özet Yorum:
ABD, Türkiye ve Irak hedefleri farklı olarak yakın siyasette uzlaştı. Olayların faili devletler değil, sömürücü tekel sermayesi idi. Devletler elinden çıktı. Ama para hala onun elinde. Orduya yapılan operasyondan sonra siyasilere operasyon yapılacak, sonunda devletimiz yıkılacaktır. Devletimiz askeri operasyonları derhal durdurmalıdır. Siyasi operasyonlar da engellenmelidir. Yoksa sonra Adil Düzenciler ikinci Cumhuriyeti kurmak zorunda kalabilirler.
Özet Yazı:
Tepki Siyaseti 20 Mart 2010 Cumartesi
Tehcir soykırıma dönüştürülmüştür. Savaşmak isteyen önce tahrik eder ve sana saldırtır. Türkiye’deki Ermenistanlıları dışarı atmak böyle oyuna gelmektir. Kürtlerin kışkırtılması da bu amaçladır. PKK ya sert, Kürtlere hoş ve yumuşak davranmalıyız. Ergenekon ve balyoz da ayrıştırmaya yöneliktir. Basının suçladıklarına daha çok savunma hakkı tanınmalıdır. Devlet yalnız cezalandırmaz, vatandaşları korur da. Önümüzde tahrikleri beklemeliyiz. Tepkilerle saldırıları haklı hale getirmemeliyiz.
Özet Yorum:
Türkiye Irak’ın kuzeyinde Kürt yönetimini desteklemelidir. Türk’ler Kıbrıs’tan Türkiye’ye göç ettirilmelidir. Adadaki iddiamızdan vaz geçmeliyiz. Ermenistan’la olan ilişkilerimizi normale döndürmeliyiz. Dışarıda alınan parlamento kararlarına gülüp geçmeliyiz. Tartışma konusu bile yapmamalıyız. Göreceksiniz biraz sonra Osmanlı imparatorluğu devletleri önderliğimizde birlik içine girmiş olacaklardır. Büyük Ortadoğu değil, bizim Ortadoğu oluşacaktır.