Daru'l-Hikme'nin sitesinde yer alan haber, İslam alimlerinin Filistin davası ve son gelişmeler üzerine uyarılarını aktarıyor. İşgalci Siyonist İsrail devleti özel olarak Mescid-i Aksa, genel olarak Filistin toprakları üzerindeki sinsi planlarını adım adım uyguluyor.
Dikkat çekilmesi gereken en önemli nokta, Siyonist yönetimin, bu planları "haşlanmış kurbağa" metoduyla icra ediyor olması. İsrail, amacına ulaşmak için birden ve topyekün bir hamle yapmak yerine, dünyayı ve İslam alemini "alıştıra alıştıra" gidiyor. İşgali genişletme ve Filistin toprağına Yahudi damgası vurma adına ortaya koyduğu her uygulamaya kendince uygun kılıflar üretmeyi de ihmal etmiyor.
Daru'l-Hikme'nin sitesinde yer alan mesajlar gerçekten sarsıcı. Örnek olarak, Mescid-i Aksa Hatibi Dr. Yusuf Cuma Selâme'ye ait olanı zikredeyim: Şöyle diyor Selâme: "İslam ümmetinin Mescid-i Aksa ile olan ilişkisi itikadî bir ilişkidir. Çünkü İsra ve Mîrac, inancımızın bir parçası olan mucizelerdendir. İslam ümmeti ekonomik güçten, düşünen beyinlere ve çalışan ellere kadar zaferi gerçekleştirecek tüm gereksinimlere sahiptir. Tek eksiğimiz birlik olmayışımızdır. Eğer İslam ümmeti Mescid-i Aksa'ya karşı gevşeklik gösterir ve Yahudilerin, Kudüs'ü Yahudileştirme çabalarına sessiz kalırsa bilinsin ki mukaddesatın başında gelen Mekke ve Medine'de de gevşeklik gösterecektir. Artık el-Aksa'nın yıkılması için bir kazmalık vuruştan başka bir şey kalmamıştır. Mescid-i Aksa'nın, altında yapılan kazılar sebebiyle temeli zayıflamıştır. Mescid-i Aksa'yı korumak, İsrail'in Yahudileştirme çabalarına karşı durmak ve Kudüs'ün kutsallığına yapılan saldırılara karşı siper olmak Müslümanların şer'î bir zorunluluğu ve kadın erkek herkesin boynunun borcudur."
Bir süre önce Daru'l-Hikme'yi ziyaret eden Filistin Ulema Heyeti Başkanı Mervan Muhammed Ebû Râs ile bölgedeki durumu konuşmuştuk. Günlük hayatı savaşla iç içe yaşamak, çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, kadın-erkek sadece işgalle değil, acımasız bir ambargoyla da baş etmek zorunda bulunmak ancak çelik gibi bir iradeyle mümkün.
O acımasız şartlar altında Filistin'de günlük hayatın nasıl devam ettiğini anlattı Ebû Râs. Binlerce öğrencisi bulunan Gazze Üniversitesi'ni, tünelleri, Filistin'i ikiye ayıran "korku duvarı"nı, ilmî hayatı, Hamas-halk ilişkisini, İslam aleminin ilgisizliğini, petrol zengini Arap yöneticilerin tutumunu, Türkiye ile ilişkileri... konuştuk. Şehidi olmayan aile yok orada. Çocuk oyunları "direniş ve ölüm" temalı.
Tek kelimeyle ifade etmek gerekirse ben buna "destan" derim.
Onlar açısından durum bu. Bize gelince.
Üzerimize serpilmiş bulunan ölü toprağı sadece Filistin meselesinde değil, İslam aleminin yüz yüze bulunduğu bütün problemlerde hükmünü yürütüyor. Doğu Türkistan, Irak, Afganistan, Çeçenistan, Sudan, Yemen...
Bir buçuk milyarlık İslam alemini ruhundan yakalamış olan bu "aymazlık" marazı devam ettiği sürece, Mekke-Medine'ye de (Allah korusun) uzansalar kılımız kıpırdamaz.
Alışıyor, kanıksıyor, önemsizleştiriyor ve unutuyoruz. Biz hayat pahalılığından, aksayan belediye hizmetlerinden, çocuklarımızın sivilcelerinden... sızlanıp dururken başta Filistin olmak üzere İslam coğrafyasının pek çok yerinde kardeşlerimiz en acımasız muamelelere maruz, zulümle ve ölümle iç içe yaşıyor.
Kalbimizdeki bu "vehen" onlara değil ama bize pahalıya mal olur. Hesap günü, "kardeşlerinizi en azından dualarınızda anamaz mıydınız" sorusuna muhatap olursak ne diyeceğimizi şimdiden düşünelim.
Efendimiz (s.a.v) İslam aleminin işgal ve istilaya maruz kalacağını haber verdiğinde Sahabe şaşırmış ve "Sayımızın azlığı yüzünden mi başımıza üşüşecekler?" diye sormuştu. Efendimiz (s.a.v), meselenin kemiyet meselesi olmadığını belirterek kalbimizdeki "vehen" marazına dikkat çekmiş, "vehen"in ne olduğu sorusuna da "Dünyayı çok sevmeniz ve ölümden ikrah etmeniz" diye karşılık vermişti
Yorum:
DÜNYEVİLEŞEN TOPLULUKLAR
Sahip olma duygusunun , hiçbir sınır tanımamasına yani tutku haline gelmesine “hırs” diyoruz. Bu duygu terbiye edilmediğinde insanı esir eder ve ona sorumluluklarını unutturarak sadece bu dünya hayatına bağlanmasına, bireyselleşmesine sebep olur. Kendinden başkasını düşünmeyen bu tipi ,para ,mal,şöhret gibi her türlü dünyalık boynunda tasmayla, ayağında prangayla dolaştırmaya başlar. Sahip olduğunu düşündüğü şeyler aslında ona sahip olmuşlardır. Eşyayı emrine , kullanımına alması gereken bu tip, eşyanın emrine ve eşyanın yönlendirmesine girmiştir.Özgür olduğunu düşünen esirdir o , bu dünyanın esiri. Buna tavrı dünyevileşme olarak da adlandırabiliriz.
Yukardaki bireysel bakışımızı bir topluluğa yerleştirdiğimizde , kendi huzurundan ve mutluluğundan başka bir şey düşünmeyen ve bunun için katliam yapmaya sıradan sayan , sadece kendi refahı ve zenginliği için diğer toplulukları sömüren, kendi inancının gereklerini yerine getirirken diğer inanç sahiplerini hor gören ve aşağılayan, sadece kendine hayat hakkı tanıyan bir topluluk ortaya çıkar. İyi şeyler yaptığını düşünen bu güruh,aslında sorumluluklarını unutmuş , barışı istemeyen , sürekli fesad çıkaran bir topluluktur.Bu topluluğa da dünyevileşmiş topluluk diyebiliriz.İşte bu topluluğa en iyi örnek “israiloğullarıdır.”
Müminleri, barışı ,adaleti,zenginliği tesis etmekle görevlendiren Allah , dünyanın herhangi bir bölgesinde özelde Filistin’de ortaya çıkan bu zulümlerin , katliamların,ahlaksızlıkların bitirilmesi için neler yaptığımızı bize soracaktır. Mitinglere , konferanslara katılarak vicdanını temizlemeye çalışan ve bunlar bittikten sonra evlerine dönünce her türlü ahlaksızlığın , şerefsizliğin propagandasının yapıldığı dizilere,programlara dikkat kesilen vicdan temizleyiciler , bu zulmü yapanların ekmeklerine yağ sürdüklerinin farkında bile değildirler. Dünyevileşmiş topluluk gibi yaşarak, onlar gibi düşünerek,onlar gibi tüketerek zulmü durdurmamız imkansızdır. Onlar fiili olarak zulüm yaparken bizde mitingler yaparak, protesto gösterileri düzenleyerek aslında hiçbirşey yapmayarak bu zulme ortak oluyoruz. Farkında olmadan dünyevileşen bir topluluk durumuna düşüyoruz.
Müminler ancak Kuran’ın kendilerinden kurmalarını istediği sistemi kurarak bu zulmü bitrebilirler. Bunun içinde Kuran’ı anlamaya çalışmalı , bunun için çaba sarfetmeli ve vaktimizin bir saniyesini bile boşa geçirmemeliyiz. Ancak “Hakkı” getirerek “batılı” yok edebiliriz.Yoksa onların bize biçtiği rolü oynayarak ne zulüm biter,ne de vicdanımızı temize çıkarmak için yapacağımız mitingler.