18.03.2010
BİRKAÇ gündür, Ergenekon'un ne denli canavar bir yapılanma olduğuna dair zaten zayıf olan imanımı, Allah muhafaza etsin, büsbütün kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayım...
Bu nedenle Zaman Gazetesi'nin çok değerli yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı kardeşimden bir “himmet” bekliyorum.
Mesele şudur:
Günlerdir Zaman Gazetesi'nde “Üçüncü Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk'in yaptığı fenalıklar” konulu haber ve yorumları okuyorum.
Ben tam da “Bu Saldıray Berk de tipik bir Ergenekoncu imiş...” noktasına gelmiştim ki...
Saldıray Berk hakkında hazırlanan “iddianame”de beni darmadağın eden “bilgi” ile karşılaştım.
“İddianame”de yer alan bilgi şudur:
“Saldıray Berk Erzincan ve civarında bulunan Alevi köyleri ile yakından ilgilenmektedir. Bu köylerin ihtiyaçlarının giderilmesi için ordunun imkânlarını kullanmaktadır. Yaptığı bu faaliyetler dolayısıyla Alevi köyleri ve dedeler tarafından sevilmekte ve kendisine takdir beratları verilmektedir.”
Sevgili Ekrem Dumanlı kardeşim...
Lütfen bana izah eder misin?
Bir generalin bir Alevi köyündeki okulu onarması ile “Ergenekonculuk” arasında nasıl bir bağ kuruluyor?
Alevi köylerine yardım etmek, ayrımcılık yapmak mıdır?
Alevi köylerine cami yapmak ile Alevi köylerinin okullarını onarmak arasında bir fark yok mudur?
Sünni köyleri ve şeyhler tarafından sevilmek makbuldür de, Alevi köyleri ve dedeler tarafından sevilmek Ergenekonculuk mudur?
Yetiş ya Ekrem...
Yoksa bu sorular benim imanımı çalacak...
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
Kanser ve romatizma
Bundan önceki yorumlarımda sıkça karşılaştığınız bir durum var. Toplumdaki örneklerle canlı organizması arasında analoji kurduğumu görürsünüz. Kuran ile tanışmadan önce bunun farkında değildim. Ama Kuran çok ilginç bir şekilde topluluğu canlı organizmasına benzetmektedir.
مَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلاَ طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلاَّ أُمَمٌ أَمْثَالُكُمْ
Yerdeki dabbe de iki kanadıyla uçan kuş da yalnızca sizin benzerleriniz olan topluluklardır. (Enam 38)
Bu ayetin meallerine bakarsanız sanki yerdeki hayvanlar ve gökteki kuşların da bizim gibi bir topluluk olduğu şeklinde tercümeleri görürsünüz. Ancak bu şekilde anlamayı engelleyen bazı sebepler vardır. Bunlardan birincisi dabbe kelimesinin nekre gelip öncesinde te’kîd için gelen مِنْ harf-i ceridir. Bu durumda dabbelerin tamamı ayrı ayrı kastedilmektedir. Arkadan gelen kuş kelimesinin ise sıfatı iki kanadıyla uçandır. Bu da tek bir kuşun bir ümmet olduğunu anlatmaktadır. Burada iki tür varlığın tamamı ümmet olmaya kasredilmiştir. Yani dabbe denen yerde yaşayan hayvan organizmalar ile gökte uçan kuş organizmaların her biri birer topluluktur. Onların her bir hücresi ve yapısı insan toplumunda bir karşılığa sahiptir. Bu da Kuran’ın mucizelerinden birisidir.
Buna somut örnekler verecek olursak, dışarıdan organizmaya mikropların saldırarak hastalandırması savaş halidir. Organizmanın ölmesi o topluluğun savaşı kaybetmesidir. Sinir sistemi toplumun iletişim sistemidir, telefon, internet vs sistemleridir. Karaciğer ve böbrekler vücudu zehirlerden kurtaran detoksifikasyon organları iken, toplumda bunun karşılığı arıtma ve temizleme sistemleridir. Nasıl ki her insanın bir eceli varsa her toplumun da bir eceli vardır (لِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ-Araf 34). Daha da ilginci her topluluktaki her insanın nasıl eceli varsa her organizmadaki her hücrenin de bir eceli vardır. Buna biyolojide apoptozis denir. Türkçesi programlı hücre ölümüdür. Her hücre aynı toplumdaki bireyler gibi doğar (başka bir hücreden meydana gelir) ve görevlerini yapar, yaşlanır ve ölür. İki sene önce karaciğerinizde bulunan hiçbir hücre bugün yoktur. Karaciğer hücreleri maksimum iki sene yaşarlar. Sürekli bölünürler ve doğan hücre vakti gelince yaşlanır ve ölür. Ama nasıl ki toplumda bazı insanlar yaşlanmadan kaza veya hastalık sonucu ölürlerse organizmada da aynı durum meydana gelir. Aşırı derece alkol alan bir kimsenin karaciğer hücreleri oluşan toksine dayanamaz ve genç yaşta ölürler. Zamanla ölümlerin sayısı o kadar çoğalır ki yeni hücrenin meydana gelmesi için yeterli hücre kalmaz. Yani yeni hücreleri doğuracak hücreler yetmemektedir. Artık hücre sayısı azalmaktadır ve doğan hücre sayısı ölen hücre sayısından çok azdır. Karaciğere gelen toksinlere karşı da savunma görevini yapacak hücre azaldığı için kalan hücrelerde çok çabuk ölmektedir. Bunun sonucunda siroz meydana gelir ve karaciğere gelen besinlerin içindeki zehirler artık temizlenmeden vücuda yayılmaktadır. Yani bir topluluğun yaşadığı bölgeyi artık kanalizasyonun basması gibidir. Her taraf pislik içindedir. Kanalizasyonla yani bağırsaklarla atılması gereken bu toksinlerin etkisi ile vücudun diğer hücreleri artık hastalanmakta ve ölmektedir. Zaman içinde diğer organlardaki hücrelerde bu toksinlerin etkisi ile hastalanır ve ölürler ve organizmanın yaşamı son bulur.
Bir de organizmanın immün sistemi vardır. Halk arasında bağışıklık sistemi de denir. O kadar kompleks bir yapıdır ki ben hala tam olarak çözüp anlayabilmiş değilim. İmmünolojiyi tam olarak bilen ya da mekanizmaları çözen parmakla sayılı doktor vardır. Ama kaba olarak herkes bilir. Eğer ki insan vücudundaki immünolojik mekanizmaları topluma tam olarak uygularsak mükemmel bir sistem getirmiş olursunuz. Bugün toplumdaki immünolojik hastalıklar organizmadaki immünolojik hastalıklarla aynıdır. Ancak immün sistem ile toplumun savunma sistemi henüz tam olarak aynı değildir.
İmmün sistemin iki ucu vardır. Bir ucunda kanser bulunurken diğer ucunda romatizma bulunur.
İmmün sistemin bir ucu: Kanser
Kısaca tarif edersek kanser vücutta bulunan hücrelerden birinin aşırı derecede çoğalmaya ve her yeri işgal etmeye meyletmesidir. Böyle bir durum meydana geldiğinde immün sistem devreye girer ve bu hücreyi veya hücreleri ortadan kaldırır. Ama kanserin dışarıdan gelen mikrobik bir saldırıdan farkı kanser hücresinin o vücudun bir hücresi olmasından dolayı mikroplara karşı verilen şiddetli savunma refleksi ile öldürülmemesidir. Kanserler çeşitlidir. Bazısı yavaş, bazısı hızlı çoğalır ve diğer hücrelerin yerlerini işgal ederek normal hücrelere yer bırakmazlar ve o hücreleri rahatsız ederler ve ağrı meydana gelir. Kanserin karşılığı toplumda terör örgütlenmesidir. Kanser tek bir hücreden başlar ve terör örgütleri de tek bir kurucu ile başlar. Terör örgütleri çeşit çeşittir. Bazısı hızla büyür ve örgütlenir, bazısı öyle değildir. Kanser hücreleri ile immün sistem arasında meydana gelen çatışmalar sonucunda iki durumdan biri olur. Ya immün sistem kanser hücrelerini yener ve kanser ortadan kaybolur ve vücudun pek çok hücresi henüz bunun farkına bile varmadan kanser ortadan kaldırılır. Ya da bu hücreler belirli bir sayıyı geçerse artık immün sistem bu hücreleri yok edemez ve bu durumda da iki seçenek vardır. Ya ölüm meydana gelir ya da doktor denen başka organizmalar cerrahi müdahale ile kanser hücrelerini çıkarırlar. Eğer bunda başarılı olurlarsa ölüm meydana gelmez. Başarılı olamazlarsa o organizma ölür. Yani terör örgütleri henüz sayıları küçükken topluluk tarafından yok edilebilirler. Eğer büyürlerse diğer insanları rahatsız ederler (canlıda karşılığı ağrı) ve öldürürler. Eğer terör örgütü şubeler açıyorsa tümör metastaz yapmış, yani diğer organlara yayılmış demektir.
İmmün sistemin diğer ucu: Romatizma
Bazı organizmaların immün sistemi çok güçlüdür. Olması gerekenden çok fazla güçlüdür. Bu da kanserin tersi bir durum meydana getirir. Mikroplara ve kanser hücrelerine karşı aşırı derecede tetikte olan organizma suçsuz olan hücrelerini öldürür. Halk arasında romatizma denince akla eklem ağrıları gelmektedir. Doğrudur, romatizmanın en çok etkilediği yer eklem zarıdır. Ancak romatizma yalnızca eklem hastalığı değildir. Romatizmal hastalıklar vücudun kendi hücrelerine saldırdığı ve suçsuz hücrelere zarar verdiği durumlardır. En tehlikelisi lupus denen hastalıktır ve ben bu hastalıktan birkaç gün içinde ölenini de el ve ayaklarının kesilmesine neden olan damar tıkanıklıklarına sebep olanını da gördüm. Yani immün sistem hastalıklarının bir ucunda kanser varken diğer ucunda lupus vardır. Lupusun karşılığı polis devletidir. Sürekli olarak halkından şüphelenen, halkının kendine zarar vereceğini düşünüp onları ezen, sorgulayan, öldüren devlet hastalığıdır. Halk arasında görevliler gezerler ve suçsuz insanlardan şüphelenip onları hemen içeri alırlar ve eziyet ederler, sorgularlar, bazılarını da öldürürler. Bu devlet başkanı ve yöneticileri genelde diktatördür ve acımasızdır. Bütün vücut hücrelerinde ağrı vardır yani insanlar rahatsızdır. Eğer romatizma şiddetlenirse, karaciğer hücreleri, böbrek hücreleri, beyin hücreleri, kalp hücreleri, akciğer hücrelerinin ölümü hızlanır ve organizma ölür. Romatizmanın en şiddetlisi lupus iken daha hafifleri vardır ve geniş bir yelpaze içindedir.
Bunları bilmemiz ne işe yarar?
Organizmadaki hastalıkların mekanizmalarını bilirsek toplumdaki hastalıkların da mekanizmalarını biliriz. Organizmadaki hastalıkların tedavisini bilirsek toplumdaki hastalıkların da tedavisini biliriz.
Toplumdaki hastalığın mekanizmasını bilirsek organizmadaki hastalığın da mekanizmasını bulmak için bize fikir verir. Toplumdaki hastalıkların tedavisini bilirsek organizmadaki hastalıkların da tedavisi için yeni yöntemler geliştirebiliriz.
Ergenekon bir hastalık mı?
Şu an ülkemizde yargılaması süren bir örgüt var. Bu örgütün meydana getirdiği hastalık kanser mi? Yoksa Ahmet Hakan’ın söylediği gibi ortalıkta bir örgüt yok, gereksiz bir immün cevap mı var. Yoksa ikisi arası bir durum mu var? Hastalıksa tedavisi nedir? Nasıl yapılır? Yorumlarınızı bekliyorum.