Otoriter ve totaliter ruh her yanda
1111 Okunma, 0 Yorum
Mehmet Altan - Star
Mehmet Hikmetumut

Dün... “Zirve” ertesinde kuvvet komutanları salınmış, 3. Ordu Komutanı ise hala adliyenin davetine uymamıştı. Balyoz Darbe Planı’ndaki başrol oyuncusu Çetin Doğan’ın da sorgusu sürüyordu...

Aynı soruşturma kapsamında on üç ilde aralarında Konya İl Jandarma Alay Komutanı’nın da bulunduğu 17 muvazzaf subay ve astsubay ile bir emekli askeri personel gözaltına alınmıştı. Adalet Bakanı Sadullah Ergin ise geçtiğimiz hafta yaşanan krizin ardından yargı reformu için Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi başkanları ile görüşme turunda idi.

Ama en şaşırtıcı gelişme...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre maaş alan üst düzey bir askeri yönetici ile kendisini eşit kılan ve Balyoz Planı soruşturmasında sıra paşalara geldiğinde yapılan “zirve”yi eleştiren köşe yazarlarına yönelik söyledikleri oldu.

***

Yargı reformu gündeme gelince...

Kendi kendime, “devlet bütçesinden yüzde 1 bile pay almayan ve 1 Mayıs 2009 tarihi itibarıyla hâkim ve savcı açığı toplam 3 bin 875 olan bir yargıdan söz ettiğimizin bilincinde miyiz” dedim. Acaba, AB’nin “2009 yılı Türkiye İlerleme Raporu” ne diyordu?

“Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve verimliliği konusundaki kaygılar devam etmektedir.

Bağımsızlıkla ilgili olarak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına ya da adalet müfettişlerinin raporlama biçimlerine ilişkin ilerleme kaydedilmemiştir.

Şemdinli davası devam etmektedir. Davanın bugüne kadarki ele alınış biçimi ve daha önce davadan sorumlu olan sivil savcının görevden alınması, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bağımsızlığı konusunda şüphe doğurmuştur. Yargının, Silahlı Kuvvetlerin ve hâkim ve savcı derneklerinin kıdemli üyeleri, yargının önemli davalardaki ızlığını tehlikeye sokabilecek açıklamalar yapmışlardır.”

Tespitler ve öneriler uzayıp gitmekteydi...

***

Vatandaşından yöneticisinden...

Siyasetçisinden askerine...

Tüm zevatın “kendi gibi düşünmeyeni” yok etmeyi can-ı gönülden arzuladığı bir ülkede, tarafsız, yansız ve verimli bir “demokratik yargı” oluşabilir mi?

***

Yarın 28 Şubat...

28 Şubat Post Modern Darbesi’nin yıldönümü... Çevik Bir’in o dönem çalıştığım Sabah Gazetesi’nin patronu Dinç Bilgin’e “ordunun benden rahatsız olduğunu, dolayısıyla işten atılmam gerektiğini” söylediğini Hasan Cemal’in “Kürtler” kitabında okumuştum. O “rahatsızlığın” sonuçlarını da yaşamıştım.

***

Kastını aşmış olduğunu dilediğim Başbakan Erdoğan da şaşırtıcı şeyler söylüyordu:

“O gazetelerin patronlarına sesleniyorum. ‘ne yapayım, köşe yazarıma hâkim olamıyorum’ diyemezsin. Sen bunun sorumlususun, diyeceksin.

...Köşende yazanın maaşını sen veriyorsun. Yarın feryat etmeye geldiği zaman da buna hakkın yok.

...Herkes çizgisini bilmelidir. Köşe yazarlarınız beni eleştirebilir, haklarıdır. Ben de uyarımı yapmak zorundayım. Herkes yeri ve konumunu iyi bilmek zorundadır. Bu ülkeyi germeye hakları yok.

...Herkes fikrini söylemekte serbesttir. Ama o insanlara o kalemleri teslim edenler de der ki ‘Kusura bakma, bizim dükkânda sana yer yok’. Herkes vitrinine layık olanı koyar.”

***

Başbakan, “tek sesliliği” arzulayan hiddetini şu noktada temellendirmekteydi:

“Bir taraftan hükümete vuracaksın, öbür taraftan ekonominin çökmesi için köşe yazarlarıyla elinden geleni yapacaksın. Piyasalar yüzde 6,5 puan düşüyorsa, bunun sebebi ortadadır.”

Hâlbuki...

Piyasalar köşe yazarlarından dolayı değil, askeriyenin Balyoz davasının yargı sürecinde anayasal bir suç işleyerek Genelkurmay’da toplantı yapmalarından, kısacası “demokratik ilkelerin” yürümemesinden etkilendi.

***

Acaba “ilke” üzerinden siyaset anlayışı hâkim olsa... Reel politikanın dengeleri yerine evrensel bir hukuk devletinin kriterleri asıl alınsa...

Bunun değişimi için gaza basılsa ve taviz verilmese ne olur?

Ben size söyleyeyim:

Başbakan “tek sesli” bir basın isteyip, “katip” ile “yazar”ı karıştırmaz, generaller yargıyı korkutmak için toplanıp bildiri yayınlayamaz, memur ile yürütmenin başının karşılıklı oturmasına “zirve” denmez ve borsa da bu garipliklerin tümünden korkup düşmez

 

 

 

 

YORUM:

 

Sayın Mehmet Altan Türkiye ve Dünya sorunlarını çok iyi biliyor.Sebep sonuç ilişkisini iyi kuruyor. Ancak çözüm sunmuyor veya sunamıyor. Sunduğu çözümler de “dünya vatandaşı” olma  “Batı demokrasiler” ni örnek alma ve onların değerlerini benimseme şeklinde birkaç kelime ile özetlenebilecek çözümleri salık verme şeklinde geçiştiriliyor.  Birikimlerini Türkiye’yi AB ne girdirme yönünde gayretli bir çalışmada kullanıyor.

 Halbuki yetişkin bir Türk Aydınından,  Batılı ülkelerin de açmazlarına çare olacak çözümler sunması kendisinden beklenir. Mevcut düzen iyi veya kötü bizde  ve batıda uygulanıyor.Üç aşağı beş yukarı bizdeki uygunsuzlular batıda da var. Batıdaki uygulamaları örnek göstermek

Oralardaki yanlışlıkların da kopya edilmesi anlamı taşır. Oysa dünyanın neresinde insan yaşıyorsa hepsinde bizdekinden daha az bunalım ve sıkıntı vardır demek mümkün değil. İstatistiki rakamlarla çocuk ölümlerinin bir yerlerde çok, başka yerlerde az olmasını her gün sıralamak bunalıma çare değil belki asıl konuyu öteleme açısından sebep bile sayılabilir.

Kendisi Marksist gelenekten gelmektedir. Kodları inançsızlık temeline dayanır veya “din afyondur” anlayışına inanmaktan gelmiştir. İnançsızlık bu gün iflas etmiştir. Geçtiğimiz asırda Tevfik Fikret bir şiirinde “İnanmak ihtiyacı” nı şairce vurgulamıştır. İnanmanın bir ihtiyaç olduğu bizim yaşadığımız bu asırda bir mecburiyet olmuştur. Demek ki inançlı olmak zorundayız.

O halde neye inanacağız ?  Öyle bir inanç olmalı ki bilime aykırı olmamalı , akla aykırı olmamalı,  her şart altında doğru olmalı ve en önemlisi sorunlarımıza çare olmalı.

 Bendeniz İslam’ı yeniden tetkik etmesini salık veririm.

Konumuzla ne alakası var demeyin: İslami çözümlerde dünyayı yeniden düzenleme var. Yani Milli Görüşle Adil Düzeni yeniden inşa etmek var.Mesela Türkiye’nin Yargı sorununu halletmek için “hakemlik müessesesinin” tesis edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yani davalı taraflar birer hakem seçecek itiraz eden taraf Yargıtay’a gidecek orada dava sonuçlanacak.

Bu bir misal, örnek olması için yetmez mi?

Basın hem sermayenin hem siyasetin etkisinden kurtarılmalı hakemlerin denetiminde olmalıdır.

 

Mehmet Hikmetumut






Sayı: 39 | Tarih: 7.03.2010
Yılmaz Özdil
Her şey vatan için!
1360 Okunma
Leyla Okta
Mahir Kaynak
Tescilli cahil
1304 Okunma
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
Bu yasak bitsin artık!
1299 Okunma
Tayibet Erzen
Ahmet Hakan
Olası referandum oyumu açıklıyorum
1236 Okunma
5 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Toktamış Ateş
Oybirliği...
1235 Okunma
1 Yorum
Osman Eskicioğlu
Hayrettin Karaman
Kadınlara şiddet
1234 Okunma
Hilmi Altın
Mehmet Şevket Eygi
Kimliğim ve medeniyetim
1231 Okunma
Emine Hocaoğlu
Dücane Cündioğlu
Sanat ve Devlet
1231 Okunma
1 Yorum
Abdülkadir Altınhan
Zülfü Livaneli
Ermeni oylaması
1221 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ebubekir Sifil
Mescid-i Aksa ve Dinler Bahçesi
1211 Okunma
4 Yorum
Zafer Kafkas
Nazlı Ilıcak
CHP ve kara çarşaf
1156 Okunma
1 Yorum
Fatma Karuç
Can Ataklı
Eşitlik biri düşünce aklımıza geliyor
1155 Okunma
Mesut Karaaytu
Fehmi Koru
Model ortaklık sınanırken
1150 Okunma
Ahmet Kirtekin
Bekir Berat Özipek
Ahlaksız bir teklifin yıldönümü
1118 Okunma
1 Yorum
Bünyamin Demir
Mehmet Altan
Otoriter ve totaliter ruh her yanda
1111 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Mehmet Niyazi
Leylak Mevsimi'nin hatırlattıkları
1105 Okunma
Abdurrahman Erol
Ali Bulaç
CHP Korkusu
1091 Okunma
Ahmet Yasir Erol
Reşat Nuri Erol
Kapitalizmin dini imanı para
1037 Okunma
Ilker Ardic
Oktay Ekşi
Demokratlarımız
1009 Okunma
Vahap Alma


© 2024 - Akevler