02.03.2010
Bir süre önce bir prensip kararı aldım: Konusu ve hedefi ne olursa olsun hiçbir imza kampanyasına imza vermiyorum. Ama bu, hiçbir konuda hiçbir görüşüm ve tavrım olmadığı anlamına gelmiyor. Gazete yazılarımda ve televizyon programlarında okuyucu ve izleyiciye seslenmek bana yetiyor.
Örneğin imza vermedim ancak Bugün Gazetesi yazarı Gülay Göktürk’ün, Başbakan Erdoğan’ın köşe yazarlarıyla ilgili son ürkütücü ve üzücü çıkışını protesto çağrısını tabii ki destekliyorum. Benzer bir şekilde Ayrımcılığa Karşı Kadın Dayanışma Derneği (AK-DER) tarafından başörtüsü yasağının kaldırılması için başlatılan kampanyaya da imzamla katılmıyorum ancak daha yıllar önce uygulamaya konduğu ilk andan itibaren karşı çıktığım üniversitelerdeki başörtüsü yasağının mutlaka ve bir an önce kaldırılması gerektiğine kesinlikle inanıyorum. (“Başörtüsü” yerine isteyen “türban” da diyebilir. Bu kavramlardan illa şu ya da bunun kullanılmasını dayatmak gereksiz.)
Esas tartışma konuları
Bu yasak konusunda yıllarca çok yazıp söz söyledim. Hatta, hatırlayanlar vardır, 2002 Genel seçimlerinde İsmail Cem’in liderliğindeki Yeni Türkiye Partisi’nden İstanbul 3. bölge milletvekili adayı olduğumda, seçim propagandası sırasında, birçok partidaşımı rahatsız edecek ölçüde, bu konuyu gündeme getirdim.
Üniversitelerdeki yasağı destekleyenlerle çok tartıştık, yine tartışırız, ancak belki de daha önemli bir tartışmanın yasağa karşı çıkanlar arasında yürütülmesi gerekiyor. Örneğin bu yasağın kaldırılmasının öncelikli olup olmadığı sorusu önümüzde duruyor. Kimileri yasağı bir insan hakları sorunu olarak görmekle birlikte pekala bekleyebileceği kanısında. Katılmıyorum. Zaten gereksiz bir şekilde yıllarca süren bu sorunun çözümünü ne kadar geciktirirsek onun mağdurlarına ve dolayısıyla Türkiye’ye o kadar çok haksızlık etmiş oluruz.
Yazının tamamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
Bu Zulüm Yasaklansın Artık!
Arapların cahiliye devrinden bilinen meşhur kız çocuklarını diri, diri gömme hadisesi vardır. Hadise Kuran’da Tekvir suresinde de zikredilmiş. İnsanların tüylerini ürperten bu gelenek İslamiyet’in gelişiyle tarihe karışmış veya biz öyle biliyorduk. Ancak bu hafta okuduğum bir haber bana olayların nasıl şekil değiştirerek özünden hiçbir şey kaybetmediğini bir kez daha gösterdi. Haber şöyleydi:
“Asya ülkelerinde yaşayan ailelerin erkek çocuk sahibi olma tutkusu, kürtajla ya da cinayetle 100 milyona yakın kız çocuğunun canını aldı. The Economist ’cins kıyım’ başlığıyla bu konuyu kapak yaptı.
ABD’nin önemli dergilerinden The Economist; Çin, Güney Kore ve Singapur gibi Asya ülkelerinde erkek çocuk isteyen ailelerin yaptığı cins kıyımını kapağına taşıdı. Doğumdan önce çocuklarının kız olduğunu öğrenen ailelerin ya kürtaj yoluyla ya da doğduktan sonra öldürerek bir “cinsi kıyımı” yaptıklarını ve bu ülkelerde erkek-kadın dengesinin zedelendiğini vurguladı. Bugüne kadar 100 milyon kız çocuğunun kıyıma uğradığı sanılıyor.”
Devamı…http://www.haber7.com/haber/20100306/100-milyon-kiz-cinsiyet-kiyiminin-kurbani.php
Cahiliye devrinde bunu yapma gerekçelerinin başında bir kız çocuğuna sahip olmanın utanç verici olması geliyormuş. Bunun dışında kızın namusunu koruyamama korkusu, zenginler için serveti kıza onun yoluyla da bir yabancıya bırakma kaygısı, fakirler içinse geçim sıkıntısı vs. olmuş.
Kızın aileye ekonomik katkısının olmaması ve evlilik çağına kadar da masraftan başka bir şey ifade etmemesi, erkek çocuğunun ise eve ekmek getirmesi ve ailenin soyunu ve servetini temsil etmesi, bu dönemde yaşayanlar için yeterli birer dayanak olmuş.
Habere göre Çin, Singapur ve Güney Kore gibi Asya ülkelerinde bu kıyım ekonomik kaygılar sebebiyle yapılırken ve erkek çocuğu kıymetliyken, kızını başlık parası karşılığında evlendirmeyi gelenek ya da daha doğru bir ifadeyle yatırım haline getiren ülkelerde ise kız çocuğu kıymetliymiş.
Bu çağda böyle bir vahşet olur mu diye asla sormamak lazım. İnsan türü var oldukça vahşetler kaçınılmazdır.
Ana rahmine düşen canlıyı yeni doğan, bebek, çocuk ve insanın diğer gelişmiş hallerinden ayıramıyorsak, kürtajın diri, diri gömmekten bir farkı kalır mı?
وَلَا تَقْتُلُوا أَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلَاقٍ نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُمْ إِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْئًا كَبِيرًا
“Evladınızı mal kaybı korkusuyla öldürmeyin. Biziz, onları ve sizi rızıklandıran. Muhakkak ki, onları katletmek büyük bir yanlıştır .” İsra 17/31
Ayette evlada mecrur muttasıl zamir (قَتْلَهُمْ) eril olarak gönderilmiş. Bunun sebebi veledin hem erkek hem de kız çocuklarından oluşmasıdır. Burada tağlib(bir durumun başka bir duruma galip gelmesi veya onu kapsaması) vardır. Erkek(eril), kadına(dişile) galip olduğundan eril zamir kullanılmış. Öldürülen sadece kız çocukları olsaydı hünne(قَتْلَهُنَّ) denirdi. O dönem kız çocukları zaten namus korkusuyla diri, diri gömülüyormuş ama iş rızık kaygısına gelince bu ayetten erkek çocuklarının da öldürüldüğünü anlıyoruz. Tabii bunun ne şekilde gerçekleştiği bilinmiyor. Çünkü Kuran’da:
وَإِذَا الْمَوْءُودَةُ سُئِلَتْ بِأَيِّ ذَنْبٍ قُتِلَتْ
“Ve diri, diri gömülen kız çocuğuna hangi yüz kızartıcı suçtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman…” Tekvir 81/8
denilerek kız çocuklarının diri diri gömüldüğü anlatılıyor ancak buna benzer bir anlatım erkek çocukları için yok.
Günümüzde ise ekonomik yozlaşmanın insanları ne hale getireceği belirsizdir. Belki bir gün gelecek kadınlar moda, eğlence ve fuhuş piyasasının patronlarına daha fazla mal kazandırsın diye erkekler katledilecek, kadınların evlenerek birinin eşi, birilerinin annesi olması engellenecek. Zaten şimdi bile emperyalist düzenin işçiye duyduğu ihtiyaçtır kadını iş dünyasında bu kadar aktif yapan. Yoksa ben şahsen bir bayan olarak, “Modern, kendine güvenen, ayakları üzerinde durabilen her türlü ekonomik özgürlüğe sahip, kocasının eline bakmayan, kimsenin kölesi olmayan bağımsız iş kadını” safsatalarına prim vermiyorum.
Kadın erkek ayırımı yapmadan ifade edecek olursak çalışmak zaten insanı iyi hissettir, bir özgüven oluşturur. Her kadın eğitim görmeli, istiyorsa çalışabilmeli. Bugünkü gibi böyle aldatmaca sloganlarla piyasada sömürülmemeli.
Kadın evinin geçimini sağlamak kaygısıyla çalışıyorsa, zaten sorun var demektir çünkü onun temel görevi değildir, bu. Evin geçimini sağlamak erkeğin vazifesidir. Bugünkü ekonomik koşullarda erkek bile bunu yapmakta zorlanıyorsa ve karısının çalışmasını talep edebiliyorsa durum gerçekten sanıldığından da kötü demektir.
Sayın Çakır’ın yazısına atfedecek olursak, diyebiliriz ki:
Yasaklar tabii ki kalksın, ancak toplumdaki kadınların sorunlarını çözmeye bu yasakların kalkmasının yetmeyeceği de bilinsin. Başörtülü olsun veya olmasın Türkiye’deki kadınların ciddi sorunları var. Herkes etrafına bir baksın ve lütfen biraz daha duyarlı olsun. Her ne kadar sistemler kurulmadan geçici çözümlerin tampondan öteye geçemeyeceğini bilsem de, bireysel çabaların da fiili dua hükmünde olduğu inancındayım.