Halil İnalcık'ın uyarısı
3381 Okunma, 3 Yorum
Fikret Bila - Milliyet
Harun Özdemir

 

19 Kasım Perşembe 2009

 

Prof. Dr. Halil İnalcık, uluslararası saygınlığa sahip, hocaların hocası bir tarihçimiz. Prof. Dr. İnalcık, geçtiğimiz günlerde önemli bir uyarı yaptı. Arkadaşımız Şükran Pakkan’ın sorularını yanıtlayan İnalcık’ın sözleri Milliyet’te “Osmanlı uyarısı” manşetiyle kamuoyuna yansıdı.

‘Temel sarsılıyor’
Prof. Dr. İnalcık, açılım sürecindeki tartışmaları değerlendirirken şu uyarıyı yapıyordu:
Türkiye Cumhuriyeti temelinden sarsılıyor. Üçüncü nesil büyük problemlerle karşı karşıya ama bu tabii bir gelişmedir. Bunu nasıl halledeceğiz bilmiyoruz. Biz Osmanlı değiliz. Aynı şeyi biz yapalım, olmaz. Milli bir devletiz. O bir imparatorluktu. Sultanın hâkimiyetini kim tanırsa tebaası oluyordu. Bu bunalım çok kötü neticeler verebilir.”
İnalcık Hoca, bu uyarısını da şu saptamaya dayandırıyordu:
“Türk milletinin bir parçası değiliz hissiyatı doğdu. Onlara kimlik verdi. Türkiye Cumhuriyeti bu realite karşısındadır bugün. Bugün bir bunalım içindeyiz.”
Halil İnalcık Hoca, bugün yaşadığımız sürecin ve tartışmaların özünü bilim adamı objektifliği içinde ortaya koymuş durumda. Siyasetçilerimizin de kendilerini kandırmadan bu gerçeği olduğu gibi görmeleri gerekir.

Milli devlet
İnalcık Hoca’nın da anımsattığı gibi, Türkiye Cumhuriyeti, milli bir devlet olarak kurulmuştur. Osmanlı, içinde birden çok millet ve din barındıran bir imparatorluktu. Türkiye Cumhuriyeti ise bir imparatorluk değildir. Bu nedenle sorunların çözümünde Osmanlı dönemine özenmek gerçekçi değildir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün karşılaştığı sorun milli devlet niteliğiyle ilgilidir. Sorunun etnik ve kültürel kimliğin tanınması olarak tanımlanması, sorunun ulaştığı gerçek boyutuyla tam olarak örtüşmüyor.
İnalcık Hoca’nın, “Türk milletinin parçası değiliz” diye ifade ettiği gerçek, PKK-DTP çizgisinin etnik ve kültürel tanımı aşan “ayrı millet” tezi ve talebidir. Bu çizgide olanlar için sorun, Türk milleti olgusunun bir parçası olarak, demokratik içeriğe kavuşturulmuş üniter devlet yönetimi altında, etnik kimliği ve kültürü yaşamakla sınırlı değildir. Nihai talep Türkiye Cumhuriyeti’nin iki milletli bir devlet olarak yeniden yapılandırılmasıdır. Bugünkü koşullarda bu talep geri çekilmiş gibi görünse de değişmiş değildir. Belki bir ertelemeden söz edilebilir. Bu amaca ulaşmayı kolaylaştıracak her adım bir kazanım sayılacağı için şimdilik hedef küçültülmüştür. Nitekim PKK silahla bağımsızlığa ulaşamayacağını anladığı içindir ki önce bağımsızlık, sonra federasyon tezinden vazgeçtiğini açıklamış, “üniter yapı içinde anayasal tanıma” çizgisine çekilmiştir.
Halil İnalcık Hoca, “Türkiye Cumhuriyeti temelinden sarsılıyor” derken, bu gerçeğe parmak basıyor.

Liderler meydanlara çıkacak
Türkiye önümüzdeki dönem bu konuyu tartışacak. Siyaset bu konuya odaklanacak.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 81 ile giderek açılımın neden zorunlu olduğunu anlatacak. Buna karşın MHP lideri Devlet Bahçeli de meydanlara çıkarak karşı kampanya yürütecek. CHP lideri Deniz Baykal da her fırsatta halka giderek bu konudaki görüşlerini paylaşacak, sürecin taşıdığı riskleri anlatacak.
Liderlerin bu konuya kısa vadeli siyasi kaygıların üzerine çıkarak bakmaları ve İnalcık Hoca gibi bilim adamlarına kulak vermeleri gerekiyor.

 

Y O R U M :

 

İSLAMSIZ TÜRKÇÜLERİN ÇIKMAZI

 

09.09.2009 tarihli yazımda “Türk kimliği” hakkında açıklama yapanları cahillikle suçlamıştım. Haklıydım ama ifadelerimden rahatsız olduğumu söylemeliyim.

 

Şimdi yine benzer bir ruh hali yaşıyorum.

 

Halil İNALCIK Hoca kelam etmiş “Türkiye, Osmanlı gibi bir imparatorluk değil” diye. Biz “ulus devlet”mişiz!

 

Allah ömrünüzü artırsın Hocam, bu hakikati sizden daha önce de duymuştuk!

 

Ama nedense bu ulusun ırka mı yoksa Müslümanlığa mı dayandığını kanıtlarla açıklamanızı beklemiştik. Hala da bekliyoruz ama nafile! Bu yaşa geldiniz hala tık yok. Ve ben de ümitlerimi yitirmiş durumdayım, haberiniz olsun!

 

Sayın Hocam, neden Türkü, Kürt gibi bir ırk olarak anlamakta ısrarlısınız? Lozan Antlaşmasından bunları mı anladınız?

 

Yoksa siz de İSLAMSIZ TÜRKÇÜLERİN stratejik tahrifatları yerin de mi buluyorsunuz?

 

Otorite olarak bilinen bir tarihçi olarak bir çok konuda konuşabilirsiz, buna kim itiraz edebilir ki?

 

Ama Üstadım, ilgi alanınıza giren bir konuda konuşuyorsanız, onun da doğrusunu kamuoyuna açıklamakla yükümlüsünüz.

 

Üstattan beklediğimiz, Lozan Antlaşmasında “Türk”ün ve “Gayrimüslim”in ne anlama geldiği ve Kürdün bu kavramlar dizisinde nereye oturduğunu açıklamak oldu.

 

Buna biraz da Cumhuriyet tarihinde gün be gün yaşadığınız ve kimliğe ilişkin gördüklerinizi yeni kuşaklara aktarmanız inanın çok daha olacak.

 

Ne yazık ki, bunları hiç bilmiyormuş ve yaşamamış gibi bilgiden uzak ve son derece politik açıklamalar yapıyorsunuz.

 

***

 

Üstad ,T.C.’nin kuruluş sözleşmesine değinmeden, çok sonraları iç iktidar çatışmalarında geliştirilen İslamsız Türkçülüğü benimsemiş bir düşünce adamı gibi Hükümeti uyarma ihtiyacı hissediyor.

 

Ama Sayın İNALCIK söylediklerine ciddiyet kazandıracak yasal ve tarihsel bir kaynak göstermiyor.

 

T.C.’nin Osmanlı olmadığı ancak Lozan Antlaşmasına değinilerek açıklanabilir. Üstadın bu konulara girmeye ise pek niyeti yok.

 

***

 

Geçen hafta bir başka yorum da Metin HEPER’den geldi. Sayın HEPER, 20.11.2009 tarihli Radikal Gazetesi’ndeki yazısında Erdoğan, Baykal ve Bahçeli’nin PKK-DTP’nin taleplerine nasıl yaklaştıklarını yazmış.

 

Okudum; keşke okumaz olsaydım…

 

Bir ülke kuruluş sözleşmesini bu kadar mı ihmal eder?

 

İnanamıyorum.

 

Devlet adamları, bilim insanları, siyasetçiler, aydınlar, resmi-gayri resmi tarihçiler, marjinal düşünenler…

 

Aylardır Demokratik – Kürt Açılım konuşuluyor. Buna Alevi Açılımı eklendi ve yenileri de eklenecek.

 

Bizim 1990’dan beri konuştuğumuz, yazdığımız, her hükümete taşıdığımız ama en çok da AK Parti ve Hükümetlerini usandırırcasına rahatsız ettiğimiz Alevi Açılımı konusunda da ileri günlerde bir şeyler yazmamız gerekecek. 

 

En azından Demokratik Açılım ve Laik Açılım konusunda kelam edenlerin Lozan’ın 39. ve 44. maddelerinin, ve 1926’da çıkan Türk Ceza Kanunun 159. maddesindeki “Türklük” kavramının ne anlama geldiğini, Atatürk döneminde kimlere nasıl uygulandığını açıklamaları gerekir.

 

Bunu kimse yapmak istemiyor. Çoğu cahillikten; bilen birkaç kişi de hinliğinden yapmak istemiyor.

 

Yakın zamanda TCK’nın 301. maddesinde yer alan “Türklük” kavramında değişiklik yapıldı, kimse bu konulara değinmedi.

 

Hükümet, 301’deki Türklüğün ne anlama geldiğini millete açıkladıktan sonra da değiştirebilirdi; ona bile cesaret edemedi.

 

Bir millet okumuşu ve cahiliyle geleceğini karartma konusunda bu kadar ısrarlı ise ona kimse yardımcı olamaz.

 

Kısa ve öz olarak karşımıza şu sonuç çıkmıyorsa ben bu tartışmada yokum:

 

Lozan  Antlaşması’nda Türk Müslüman olarak kabul edilmektedir. Bu anlamda ülkemizde yaşayan asli tüm unsurların ırkı ve etnik kökeni ne olursa olsun hepsi MÜSLÜMANdır.

 

Müslümanlık Türkiye’nin tek birleştirici kimliğidir. Uluslararası antlaşmalarla ve iç hukukla pekiştirilmiş Müslümanlığa dayalı asli unsurun kimliği, bilinçli çabalarla Türkün içindeki İslamlığı alıp Türk kavramının geçtiği her cümlenin anlamı değiştirilerek tüm siyasal kavramlar ters yüz edilmiştir.  

 

“Ne mutlu Türküm diyene”yi “Ne mutlu Müslümanım diyene”,

 

“Bir Türk dünyaya bedeldir”i “Bir Müslüman dünyaya bedeldir” şeklinde de anlaşılabilirdi. Ve hiçbir Kürt de bundan rahatsız olmazdı.  

 

Neden yurt dışından bakıldığında Türk, Lozan’da yazıldığı gibi Müslüman şeklinde anlaşılıyor da, ülke içinde alimi ve cahiliyle Türkü ırk olarak anlıyor?

 

Ne yapılmak isteniyor bu ülkede, bunu kim anlatacak?

 

Dünyada hukuk metinlerinin hiçbir işe yaramadığı bizim gibi bir ülke tarihte kaç yıl yaşamıştır, bileniniz var mı?

 

Lütfen bana yardımcı olun.

 

 

Not    :

 

Sayın Reşat Nuri EROL'un katkı amaçlı yazısına teşekkür ederim.

 

Yazımızda düşüncelerimizi doğrulayacak başka ek bilgiler de verebilirdik. Örneğin bu yazımda değinmediğim "MUBADELE" konusu var.

 

Anadolu'da yaşayan Rumların, Balkanlarda Türkçe bilmeyen ama Müslüman olan Boşnak, Arnavut, Makedon, Pomak...larla değiştirilmesi üzerinde durulması gereken kaziye-i muhkemelerden biridir. Tezimizi doğrulayacak başka bilgiler de var.  

 

Ama ne yazık ki, insanlar bilim adamı da olsa politik ve konjönktürel konuşuyor ve yazıyor.

 

Elbet birgün gerçeklerin koşulduğu ve bizim yine gerçekler meydanından zorla kovulduğumuz yeni günler gelecek...

 

 

 

 

Harun Özdemir


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
22.11.2009
20:36

Biz Balkanlarda "TÜRKLÜK" dediğimizde "MÜSLÜMANLIĞI" anlarız...

Asırlarca hep öyle anladık...

Şimdi de öyle...

KOSOVALI/BOSNALI REŞAT olarak hatırlatayım:

Kosova’da ve Bosna’da benim akrabalarımı MÜSLÜMAN/TÜRK oldukları için katlettiler...

Merhum, Hocaların Hocası Ali Yakup Hoca’dan dinlemiştim:

Babası memlekkette (yani Balkanlardaki eski vatanda) onu küçücük bir çocukken atının terkisinde köyden kasabaya götürürken, İslam’ın beş şartını öğretmek için sorusunu şöyle sorarmış:

-A be kuzum, süle bakayim, TÜRKLÜGÜN ŞARTİ KAÇTİR?

Türklüğün/İslâmiyet’in beş şartı!

İşte bu!

Türklüğü Müslümanlık olarak anlasak...

"Ne mutlu Türküm diyene"yi;

"Ne mutlu Müslümanım diyene" olarak anlasak...

Biz Balkanlarda böyle anlıyorken, Anadolu’da da böyle anlamamıza müsade etseler...

İşte o zaman bütün MESELE sona erecek, sorun/lar bitecek...

Vesselam...

Yazan:

Bir BALKANLI/BOSNALI/KOSOVALI

Adil Düzen Çalışanı

(Reşat Nuri EROL)

Reşat Nuri Erol
23.11.2009
09:17

Yıl 1920... Büyük Millet Meclisi’nde Mustafa Kemal Paşa Konuşuyor

"Yüce Meclisimizi oluşturan zevat yalnız Türk, yalnız Çerkes, yalnız Kürd, yalnız Lâz değildir. Fakat bunların hepsinden oluşan Müslüman unsurlardır."

YIL 1920... Mayıs’ın 1’indeyiz. Vak’a Ankara’da geçer. Millet Meclisi daha yeni açılmıştır. 23 Nisan’la 1 Mayıs arasında kaç gün vardır...

Kastamonu Mebusu Yusuf Kemal Bey kürsüye çıkar ve Sıhhat Vekâleti hakkında bir konuşma yapar. Konuşmasında "Türk... Türklük..." kelimelerini sık sık kullanır. Bu konuşmadan bazı cümleler alalım.

Yusuf Kemal Bey (Kastamonu Mebusu)

- ...Her Türkün söyleyeceği şey: Memleketimizde görülecek ilk iş sıhhıye işidir. Çünkü sıhhat olmazsa çünkü Türklük sıhhatli bulunmazsa, o Türkler üzerine bina edeceğimiz hiçbir iş kalmaz... Türkleri muhafaza etmek için evvelâ sıhhati muhafaza etmeli... Türklüğü bitiren hastalıkları bir an evvel kaldırmazsak, eğer Türk ailesinin ve Türk ferdinin refahını temin edecek esbabı istikmâl etmezsek hepsi boştur...

Yusuf Kemal Beyin bu konuşması üzerine Sivas Mebusu Emir Paşa Kürsüye çıkar.

O da şöyle konuşur:

Yusuf Kemal Beyefendi Hazretlerinin irad-ı kelâm ettiği sırada sıhhatlerinin muhafazası lüzumunu yalnız Türklere hasretmiş olmasına itiraz ediyorum... (İslâm demekti sedâları... Kelime ile oynamayın sesleri) Müsaade buyurun. Zannederim ki Müslümanlık namına teessüs etmiş bir Hilafet vardır. Değil buradaki Müslümanlar, aktar-ı cihanda bulunan umum Müslimînin bu Hilafete merbutiyetlerini unutmamak iktiza eder. Rica ederim ki, yalnız Türklük namını istimal etmeyelim. Çünkü Türklük namına biz buraya cem’ olmadık. (gürültüler). Rica ederim sadece Türkler değil, Müslümanlar demek, hatta Osmanlılar demek kâfidir efendim. (İslâm deniliyor sadâları...) Bu vatanda Çerkes, Çeçen, Kürd, Laz ve daha birtakım İslâm kabileleri vardır. Bunları hariçte bırakacak, tefrikaya sebep olacak söz söylemeyelim. (Gürültüler)

Reis:

_ Müsaade buyurunuz, devam etsin!

Emir Paşa (devamla):

- Bendeniz bu mesele hakkında uzun söz söyleyecek değilim. Bu gibi sözlerin şimdiye kadar bir faidesini görmedik. Hepimiz Hilafete merbutuz. Bu Hilafet-i muazzamayı birçok asırlardan beri muhafaza edenin Türk kavm-i necibi olduğunu da kimse inkar edemez. Yalnız tefrikayı icab edecek hiçbir söz söylenilmemesini tekrar temenni ediyorum.

Sivas Mebusu Emir Paşanın bu ikinci konuşmasından sonra kürsüye, "Yaver-i Hazret-i Şehriyarî" Mustafa Kemal Paşa çıkar ve aşağıdaki konuşmayı yapar ki, Paşanın o tarihteki milliyetçilik anlayışını aksettirmesi yönünden son derece ehemmiyetli bir tarihî vesika teşkil etmektedir.

Muhterem okuyucularımın dikkatle mütalâa buyurmalarını istirham ederim.

Mustafa Kemal Paşa:

- Efendiler, meselenin bir daha tekerrür etmemesi ricasıyla bir iki noktayı arz etmek isterim: Burada maksud olan ve Meclis-i âlinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürd değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı İslâmiyedir, samimi bir mecmuadır. Binaenaleyh bu heyet-i âliyenin temsil ettiği; hukukunu, hayatını, şerefini kurtarmak için azmettiği emeller, yalnız bir unsur-ı İslâm’a münhasır değildir. Anasır-ı İslâmiyeden mürekkep bir kitleye aittir. Bunun böyle olduğunu hepimiz biliriz. Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz İskenderun’un cenubundan geçer, şarka doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi, Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudud-ı millîmiz budur dedik! Hâlbuki Kerkük şimalinde Türk olduğu gibi Kürd de vardır. Biz onları tefrik etmedik. Binaenaleyh muhafaza ve müdafaası ile iştigal ettiğimiz millet bittabi bu unsurdan ibaret değildir. Muhtelif anasır-ı İslâmiyeden mürekkeptir. Bu mecmuayı teşkil eden her bir unsur-ı İslâm bizim kardeşimiz ve menafii tamamıyla müşterek olan vatandaşımızdır. Ve yine kabul ettiğimiz esasatın ilk satırlarında bu muhtelif anasır-ı İslâmiye ki: vatandaştırlar, yekdiğerine karşı hürmet-i mütekabile ile riayetkârdırlar ve yekdiğerinin her türlü hukukuna; ırkî, ictimaî, coğrafî hukukuna daima riayetkâr olduğunu tekrar te’yid ettik ve cümlemiz bugün samimiyetle kabul ettik. Binaenaleyh menafiimiz müşterektir. Tahsiline azmettiğimiz vahdet, yalnız Türk değil, yalnız Çerkes değil hepsinden memzuc bir unsur-ı İslâmdır. Bunun böyle telâkkisini ve sui tefehhümata meydan verilmemesini rica ediyorum. (Alkışlar)

Bilvesile;

KURBAN BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN

Reşat Nuri EROL

Reşat Nuri Erol
23.11.2009
10:11

YORUM’a EK:

- Biz anasır-ı İslâmiye yâni Müslüman Türkler, Müslüman Kürtler, Müslüman Çerkesler, Müslüman Arnavutlar, Müslüman Boşnaklar ve diğer Müslüman unsurlar böyle bir bölünmeyi ve parçalanmayı asla kabul etmeyiz. Biz hep kardeşiz. Biz evrensel bir Ümmet’in içindeki çeşitlilikleriz. Bu çeşitlilik fitne, fesat, tefrika sebebi değil, zenginlik ve güç kaynağıdır.

Tekrar ediyorum:

İslâmsız kurtuluş olmaz.

İslâmsız istikbal karanlıktır.

"Adil Düzen"siz kurtuluş olmaz...

"Adil Ekonomik Düzen"siz istikbal olmaz...

Bizim,

Türkiye’nin,

İslâm Âleminin,

Bütün beşeriyetin

belediği nedir?

ADİL DÜZEN MEDENİYETİ...

Vesselâm...

Nice BAYRAMLARA...

Ama özellikle ADİL DÜZENLİ BAYRAMLARA...

AdilDüzenÇalışanı

REŞAT NURİ EROL





Sayı: 24 | Tarih: 22.11.2009
Fikret Bila
Halil İnalcık'ın uyarısı
3381 Okunma
3 Yorum
Harun Özdemir
Mahir Kaynak
Dış güçler
1545 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Toktamış Ateş
Çığırından çıkanlar
1493 Okunma
Osman Eskicioğlu
Bekir Berat Özipek
Sabetaycı olsam ne, olmasam ne?
1424 Okunma
1 Yorum
Bünyamin Demir
Mehmet Niyazi
Ey adalet!..
1419 Okunma
2 Yorum
Abdurrahman Erol
Ruşen Çakır
Sol bir an önce aslına dönmek zorunda
1390 Okunma
Tayibet Erzen
Hayrettin Karaman
Paket tartışması, demokratikleşme paketi
1380 Okunma
Hilmi Altın
Ahmet Hakan
Hadi daha açık konuşalım
1366 Okunma
4 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Altan
Avukatlar ne zaman yürür?
1319 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Zülfü Livaneli
‘Atatürk Seyit Rıza’yı affedecek’ korkusu
1318 Okunma
2 Yorum
Ali Bülent Dilek
Oktay Ekşi
Havanda su dövdük
1317 Okunma
Vahap Alma
Mehmet Şevket Eygi
Kurban Parasıyla Hayır Yapılmaz Sadece Kurban Kesi
1299 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Fehmi Koru
'Yan hasar'
1289 Okunma
Ahmet Kirtekin
Yılmaz Özdil
Uzanın şöyle iyi edecekler
1256 Okunma
Leyla Okta
Reşat Nuri Erol
Ekmek partisi 2
1236 Okunma
2 Yorum
Ilker Ardic


© 2024 - Akevler