02.10.2009
Biz, “kimse devlet ve rejimi korumak için hukuk dışına çıkamaz” diyen bir cumhurbaşkanına cevaben “konuşması yüreğimi kararttı” diyen bir ana muhalefet lideriyle, “konuşmasında hiç Türk kelimesi geçmedi” diyen bir başka muhalefet partisinin bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Bu düzeydeki bir muhalefet bir toplum için utanç vericidir bence.
Bazıları, muhalefetin eleştirilmesine, “muhalefete muhalefet edilir mi” diyerek karşı çıkıyor.
Eğer, hükümetin “demokrasi ve hukuk” dediği bir yerde muhalefet “ne demokrasisi, ne hukuku” diyorsa, evet, muhalefete muhalefet edilir.
Bugünkü hükümet Avrupa Birliği yolunda adımlarını yavaşlattığı, ihale yasasını savsakladığı, anayasayı değiştirmeyi bir türlü beceremediği için eleştirilir, demokrasiyi genişletme çabalarında ve Kürt açılımı konusunda da alkışlanır.
Avrupa Birliği’ne, ihale yasasına, 12 Eylül anayasasının varlığına ses çıkarmayıp, demokrasiyle hukukun sağlamlaştırılmasına karşı çıkan muhalefete muhalefet edilir.
Tabii demokrasiden ve hukuktan yanaysan böyledir bu.
Ama Ergenekon soruşturmasının üstünün kapatılmasını istiyorsan, JİTEM’in araştırılmasına karşıysan, türbanın özgür bırakılmasını, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını istemiyorsan, sen muhalefete muhalefet etmezsin.
Hükümetin yaptığı “gerçek hataları” görmezden gelir, demokrasi yolundaki açılımlarına karşı çıkmayı da “gerçek muhalefet” diye yutturmaya kalkarsın.
Sonra da 12 yaşındaki bir kız çocuğu roketle vurulup parçalandığında sesini bile çıkarmazsın.
Bunun da “gazetecilik” olduğuna inandırmaya çalışırsın insanları.
Bekir Coşkun, AKP’ye oy veren insanları tarif ederken “göbeğini kaşıyanlar” demişti.
Daha sonra Sanem Altan’la yaptığı konuşmada böyle yazdığı için pişman olduğunu da söylemişti.
Bence talihsiz bir yazıydı.
Ama derdim Bekir’in yazısını tartışmak değil.
Onun, “gerçekleri” çok da yansıtmayan bu kavramını ödünç alıp, başka bir gerçeği daha iyi anlatabilmek için kullanmak.
Bu ülkede “göbeğini kaşıyan adamlar” sanıldığı kadar çok değil ama “göbeğini kaşıyan gazeteciler” tahminlerden çok fazla.
Bu gazeteciler toplumun çok gerisindeler.
Bu sistemin asıl yüzünü gösteren gerçek bir olayla karşılaşıldığında başlarını öbür yana çevirip “göbeklerini kaşımaya” koyuluyorlar.
On iki yaşında bir çocuk bir roketle parçalandı.
Üç gün önce oldu bu.
Taraf gazetesi dışında tek bir gazete bu olaya değinmedi.
CNNTürk dışında tek bir televizyon bu olayı haberlerinde görmedi.
Başka gazetelerde sadece bir yazar bu olay hakkında yazı yazdı.
Bir çocuğun öldürülmesi hiçbirinin ilgisini çekmedi.
Üstelik bu gazeteciler “birbirlerinden” farklı kampları destekliyorlar, birbirleriyle çatışıyorlar.
Ama iş, Güneydoğu’da vurulan bir çocuğa geldiğinde ağız birliğiyle susuyorlar.
Çocukların öldürülebilir olmasından rahatsız değiller, vurulan sahipsiz bir Kürt kızı, niye başlarına dert alsınlar, birbirleriyle dalaşırlar, birbirlerine isimler takarlar, karşılıklı göbeklerini kaşırlar.
Hükümetin bu konuda sesi bile çıkmıyor.
Ne oldu peki muhalif gazetecilere, niye hükümeti eleştirmiyorlar, niye göbeklerini kaşıyıp duruyorlar?
Cumhurbaşkanının konuşmasını “içinde Türk sözü yok” diye eleştiren Devlet Bahçeli, vurulan çocuk Kürt olduğu için mi böyle sessiz?
“Demokrasi ve hukuk” laflarını duyunca “yüreği kararan” Baykal’ın, vurulan bir Kürt çocuğu için kararacak bir yüreği olmadığı zaten bu lafından belli.
Peki, muhalif gazeteciler hükümeti bu konuda eleştirmedi de, hükümet yanlısı gazeteciler muhalefeti bu konuda eleştirdi mi?
Yoo, hep birlikte göbeklerini kaşıdılar.
Biz onların bu “göbek kaşıma” seanslarına daha önce de şahit olmuştuk.
Küçücük bir kız çocuğunu vurup öldürdüler.
Olay yerine savcı yerine imam gönderildi, otopsisi karakol bahçesinde yapıldı, bu trajedinin her adımı haber...
Tabii sen gerçekten gazeteciysen.
Umuyorum ki bu “göbeğini kaşıyan” gazeteciler kalabalığından dürüst ve yürekli birileri çıkıp Ceylan’ın hesabını geç de olsa soracak.
Bu medya, “yandaş medya” ve “Doğan medyası” diye ikiye ayrılmıyor, bu medya “vicdanlılar” ve “vicdansızlar” diye ikiye ayrılıyor.
Vicdanlı insanlar iki gruptan da çıkacaktır, göbeğini kaşıyan gazetecilerin iki gruptan da çıkacağı gibi.
Ceylan’ın annesi o vicdanın sesini duymayı bekliyor.
Çok uzakta, ıssız bir mezrada bekliyor.
Sesinizi duyurmanız için yüksek sesle bağırmanız gerekiyor.
Y O R U M :
l) BÖYLE BUYUR(D)U-R MUŞ BEYİN
Kuzey Carolina’daki Wake Forest Üniversitesi’nden Dr. Gil Yosipovitch ve ekibi, kaşınmanın, beyindeki “nahoş duygular ve anılarla ilgili bölgeleri” geçici bir süre etkisiz duruma getirdiğini belirledi.
Yosipovitch, kaşınma sırasında beyin aktivitesini izlemeye aldıkları araştırmanın, “kaşımanın, kaşınma hissini nasıl geçirdiğinin yanıtını veren” ilk araştırma olduğunu söyledi.
Araştırma kapsamında uzmanlar, 13 sağlıklı insanın bacaklarının alt kısmını 30 dakika süresince aralıklı olarak toplam 5 dakika yumuşak bir fırçayla kaşıdı. Bu sırada deneklerin beyinlerini MR yardımıyla izlemeye alan araştırmacılar, kaşıma işlemi sırasında beyindeki “acıyı algılama ve hatırlamayla ilgili” bölgelerin aktivitesinin azaldığını saptadı. Kaşıma işleminin yoğunlaşması, beynin bu bölgelerindeki faaliyetini iyice düşürdü.
Yosipovitch, “kaşımanın, kaşınma hissi yaratan duyguları bastırarak rahatlama getirdiğini” sandıklarını bildirdi.
KAŞINDIKÇA KAŞINMAK
Araştırmacılar ayrıca, “kaşındıkça kaşınmak istemenin” de nedenini buldular. Kaşınma eyleminin, beyindeki ağrı ve aynı zamanda kompulsif (tekrarlayan) davranışlarla ilgili bir bölgedeki aktiviteyi artırdığını saptayan uzmanlar, bunun “sürekli kaşınmak istemenin” yanıtı olabileceğini kaydettiler.
Deneyin, gerçekten “kaşınma isteği” duymayan insanlar üzerinde yapılması nedeniyle sınırlı sonuçlar verdiği, ancak bu sonuçların, sürekli kaşıntı yaratan egzama gibi kronik hastalıklara sahip kişilerin tedavisinde yararlı olabileceği belirtildi.
Araştırmanın sonuçları, “Journal of Investigative Dermatology” adlı dergide yayınlandı.
2) İÇERİSİ DIŞARISI, DIŞARISI İÇERİSİ GİBİDİR:
İstek, arzu ve ideallerin yollarına düşen kişi ve/ya guruplar, o yollarda türlü zorluk ve “saldırılara” karşı direnir ve savaşır(lar)ken; başlangıçtaki zihinlerini koruyamaz(lar); giderek, isteyen değişmiş istenen de “yavaşça” ( Ferhat’ın Şirin’e yönelik çabasındaki, Şirin’in insan kişiliğinden, delinmesi gereken kaya nesnesine dönüşmesine ) isteyene yönelik değişime koyulmuştur.
Şey’ler bağımlı-lık-larıyla varlıklarını sürdürürler; varlık aleminde bağımsızlık yoktur: Rab mutlaktır. Varlık, içinde var olduğu/edildiği ( ya da içine indirildiği) koşullara/hale, adapte olmak sürecini sürdürürken; zihninde kodlanmış “iyiyi” de “göz ardı” etmez: Önce Koşulların sorunları, sonra içse l/ idealler / arzu / istek / dilek / hayal-düşler çözüm sıralanması biyo-otomatik olarak düzenlenir.
Varlığın içindeki oluşum, onu “doğuranı” besleyen koşulların tohumlamasındandır. Koşullar başlangıçta ve evrimle aktığı grizgahlarda / kanallarda / damarlarda değişim / hüküm eşiğinde hem eril hem dişil olabiliyorlar. Böylelikle çift görülen şeyler ilki hatırlatan / benzeyen/çağrıştıran koşullara tekrar tek’e dönüşüp kendinden kendini türetebiliyor. Rahatlık, varlığı çift; darlık, varlıktaki çifti tek kılıp, türemeyi sürdürüyor..
Dışta olan, içerisi olmak için şeylere / varlıklara, katkı / gıda olması gerekiyor. Diğer bir değişle, dışarısı bedenin ham halidir. Dışarısı ile ilgili arayışlarda, dışarıya ait unsurlar laboratuarlarda minimal olarak tahlil edilir, sonuçlar ve sonuçların etkileşimleri belirlenip “keşifler” yoluyla içerisi (bedenimiz) için olanaklar geliştirir.
“İçerinin” bütün istekleri “dışarıdan” karşılanırken; dışarısının amacı “içerisi” olmaktır.İnsan bedeninde “içerisi”nin zirvesine ulaşan dışarısının gelişmesi, bu zirvenin son olmadığını bildiğinden, bir müddet sonra yeniden dağılıp (bitim / süre / menzil / parkur / ölüm) daha iyi içerisi olmak için dışarıya dönüşür.
3) ALGILAR VE YÖNTEMLER
İnsanlığın, dış dünyadaki sayımsız yapı/mineral/element / madde ve etkinlikleri üzerinde kendi ihtiyaçlarını gidermek için sarf ettiği çabalar; içe ve dışa doğru genellikle şu basamakları aşarak amacına ulaşır: başlangıç algısı, arzu / istek, akıl, izlem, çaba, tanı, sentez, kullanım ve sonuç algısı. Bu süreç, dışa doğru olanda çok kutuplu, karmaşık ve maddi eksenli etkin - etkinlikle yol alırken; içeriye doğru olanı ise tek kutuplu içe-bakış / meditasyon.. gibi edilgen-etkinle sürdürülür. Bu iki yöntemin dışındaki oluşumlar söz konusu seçimliklerin oransal sentezleridir. Örneğin: On birim üzerende bir değerlendirme yapılacak olursa; salt dışa doğru çabalar tam anlamıyla on birimi kaplaması, ya da varlığın hayatını salt on birimlik dış yönelme ile yaşanması olanaksızdır. Bu varlığın temel yapısına aykırıdır. Tarihsel maddeci düşünce şekli dahi dış dünyaya yönelik algı ve çabasında en az onda bir oranında içsellik kullanmaktadır. Diğer taraftan ”dindarlık “ tanımında bu oranlama içinde, içselliğin daha fazla olduğu görülecektir.
Birimin/bireyin algı şekli, önceden dışarıdakiyle beslenerek oluşmuş sentez, sonradan bu sentezin dışarıya etkisiyle oluşmuş etki sarmalında sürer. Algının, değişken çerçevesi hep bu “tavuk yumurta - yumurta tavuk” zincirinin “yumurta” konumunda kendini gösterir ve durum savunmasını(statükosunu) onun üzerine bina eder. Yanı sıra, aidiyetinde kişisel/birimsel (burada kişisellik iradeli, birimsel ise iradesiz içten komutlu-kodlu- anlamında kullanılmıştır) yaslanışında ortaya çıkan konumu ile çevresine, geleceği ve kendine yargıda bulunur.
4) KAŞINMA TÜREVİ OLARAK SEĞİRMELER:
Havas / seçkinci / okültüs ilim ve etkinliklerde insan bedeninde sinirsel dürtülerin bedende meydana getirdiği yüzeysel etkilere seğirme olarak bilinir. Bu konu deneme yanılma bağlamında ya da keşif/ruhsal algı uzantısında çeşitli standart seğirme anlam eşleşmelerine dönüştürülmüştür:
Örneğin:
Sağ ayağın baş parmağının seğirmesi : Mal ve malale delalet eder.
Kulağın sağının seğirmesi : İyi haber alacağa işaret.
Gözün üst kapağının sağ tarafının seğirmesi : Fenadır.
Gözün üst kapağının sol tarafının seğirmesi : İyidir.
Kaşın sağının seğirmesi : Dostluk ve faideye delalet eder.
Konumuz bağlamında:
Göbeğin sağının seğirmesi : Keder ve kasavete delalet eder.
Göbeğin solunun seğirmesi : Sürur ve zevke delalet eder.
Karnın sağının seğirmesi : Vishal yani vüsul bulmaya, buluşmaya delalet eder.
(…)
Çözüm ve sorun bağlamında beynin kullandığı bedende, beden yararına alamadığı neticeler için devre yanmaları ya da devre sıkışması anlamında değerlendirebileceğimiz bu seğirmeler daha sonra meydana gelen olaylarla eşleştirilerek havas kitaplarına girmiş olabilir. Ya da diğer bu kanal olan, ruhsal haberler bağlamında bir bilgilendirme düzeneği yapılmış olabilir. Sonuç olarak, içsel dürtülerle dışarıda meydana gelmeyen istekler; yolda kalan ulaklar; beyinden çıkıp beyin tarafından haber alınmayan gönderiler; tekrar beyne ulaşması için insan bedeninde meydana getirdiği S.O.S. işaretlerinin dıştakilerce izlenmesi hemencecik kınanacak/aşağılanacak bir durum değildir. .
5) KARNIN / GÖBEĞİN SORUNLAR, OLGULAR KARŞISINDA KAŞINMASI
Bir insan olarak, bir erkek , kadın olarak yada bir lider olarak; bu olgunun dıştan izlenimi ilgisiz / kaygısız bir tavrın ortaya çıkışı olarak yorumlana gelmektedir.. Oysa dürtüler bireyin konumlanma ve taleplerinin işaretidir. Bazıları dışarıdan izlenir bazıları örtülür.
Liderler veya gazeteciler ya da seçkinler bağlamında bu tür dürtüler nasıl okunmalıdır. Kaşınanın niyeti ve hesaplarının tutuğunu mu ıskaladığını mı ya da umursamazlığını apaçık gözlere sergilemesini mi kastettiğini çevresel konumlarıyla doğrudan bağlantı olduğunu yukarıda açıklamıştık.
“Derin”deki yapılanmalar, alt katmalarda kalma sürelerini tamamladıklarında; ya “taş” laşarak başkalaşırlar ya da yüzeyi yararak dışarı çıkarlar.. Ama yerlerinden rahatsız olmaları veya bulundukları yeri rahatsız etmeleri sebebiyle dışarıya verdiği uyarı; erkeklerde kısır yapının “tohumlanmasını”;kadınlarda doğurgan yapının inkarını ele verir..
6) SONUÇ YA DA EKABİR KAŞINMASI
Vicdanların yangın yerine döndüğü/toprak içtiği kanları hazmedemeyip dökenleri eleverdiği bu ortamda, yangını görüp te tanıklıklarını karınlarında sindirmeye çalışan vicdansızların; konforlu yaşamlarında hazımsızlıklarını gidermek için göbek kaşıma sinyalini verdiğini görmesek te; umursamamaya çalıştıkları bozuklukları, beş duyularıyla bedenlerine taşımaya devam edecekleri için, “sipariş” ettikleri sindirici soda (asker / eritici / bastırıcı / sindirici / yok edici) “meşrubatın” da haset / bozulmuş / yarılmış midelerine şifa veremeyeceğini gastroloji / siyaset / demokrasi / ilminden edinmeleri beklemeyelim. Bunun yerine ABD’nin yakın aylarda sosyal şişmanlık / yaygın oboziteyi engellemek için uygulamaya başladığı, şişmanlatıcı gıdalara yönelik ek / caydırıcı vergi benzeri; vicdanların, hazmedemiyecekleri uygulamaları, Türkiye İdari / bürokratik / beslenme kodeksinden tamamen söküp (kalma direnci var) çıkarmayı bütün gücümüzle hedefleyelim.
Kişilik, yediklerimizin türlerini/kazanılışını/edinilişini/pişirilişini yansıtırken;kaşınma o kişilikteki "hazımsızlığı" ele verir.