28.09.2009
Cumhuriyet kurulmasaydı “padişahımız efendimiz” olacak olan Son Osmanlı Şehzadesi Ertuğrul Osman öldü ya...
Herkes öyle bir vecde geldi ki sormayın gitsin:
Hükümetimiz “beş bakan” ile çıkarma yaptı cenazeye... En heyecanlıları sağdan gelen Cemil Çiçek ile soldan gelen Ertuğrul Günay...
İtkiler ve heyecanlar farklı olsa da burjuvazimiz de orada, baldırı çıplaklarımız da orada... İlber Ortaylı'mız, Murat Bardakçı'mız orada...
Tarikatçılarımız orada... Mesela hastalık nedeniyle hiçbir yerlere çıkamayan bin yaşındaki “Mahmut Efendi” bile, cüppeli, sarıklı, şalvarlı müritlerini alıp koştu cenazeye...
Muhafazakarlarımız giden tabuta bakıp, “Hey gidi Sultan Hamid'in torunu hey” diye gözyaşı döküyor...
Vakit de Osmanlıcı... O da “Osman Efendi dualarla uğurlandı” diye çekmiş manşeti...
Hadi asalet meraklılarını, soylu düşkünlerini, “Şehzade bilmem ne efendi” ile samimiyet tesis etmeyi marifet sananları, hanedan goygoycularını bir tarafa bırakalım... Onlardan dünyanın her yanında var!
Peki ama dincimize, tarikatçımıza, şeriatçımıza, muhafazakarımıza, baldırı çıplaklarımıza ne oluyor?
Onlar neden bu kadar galeyana geliyorlar? Neden heyecana gark oluyorlar?
Bunun üzerinde durmaya değer...
Olay şudur:
Dincimiz, şeriatçımız, muhafazakarımız, sağcımız zanneder ki:
Kendileri ile “Osmanlı Hanedan Mensupları” arasında fark yoktur...
Zannederler ki:
Hanedan mensupları da şeriatçıdır... Hanedan mensupları da “İlay-i kelimetullah” için yanıp tutuşur...
Hanedan mensupları da geceler boyu post üstünde İslam'ın zaferi için dua eder... Hanedan mensupları da Cumhuriyet'in bir toplumsal model olarak benimsediği Batı kültürüne toptan karşıdır...
Cumhuriyet'i fazlasıyla Batılılaşmış, öz kültürüne yabancılaşmış olarak gören dincimiz, şeriatçımız, sağcımız, muhafazakarımız, yabancıladıkları Cumhuriyet'e karşı Osmanlı'yı arkalayarak rahatlamaya çalışırlar...
Osmanlı'yı o kadar gözü kara bir şekilde kutsarlar ki, işi saltanatı ve saltanat mensuplarını kutsamaya kadar götürürler...
Oysa acı gerçek şudur:
Cumhuriyet, toplumsal model olarak neyi getirmek istiyor idiyse...
“Hanedan”, çoktan o modele adapte olmuştu...
Yani “Cumhuriyet” ile “Osmanlı Hanedanı” arasında kültürel açıdan bir çelişki yoktur...
Osmanlı'nın son döneminde saray ve üst sınıf hayat tarzı ile cumhuriyetin benimsediği hayat tarzı aynıdır.
Hadi daha da enteresan olanını yazayım:
Kemalistler, dindar kesimi nasıl “köylü, cahil, fanatik, eğitimsiz, geri kafalı” görüyorlar ise... Osmanlı Hanedanı da aynı kesimi “köylü, cahil, fanatik, eğitimsiz, geri kafalı” görürler... Dincinin, şeriatçının, baldırı çıplağın, muhafazakarın, sağcının döktüğü gözyaşına şaşırmanın sebebi budur...
Yorum:
İlkokul yıllarından beri tarih dersleri verilir. Öğrencilik yıllarımda Osmanlı tarihinde kuruluştan Kanuni dönemine kadar olan dönemi büyük keyifle okurdum. Kanuni dönemi bittikten sonra duraklama ve gerileme dönemi ile ilgili kısımlar bana adeta sıkıntı verirdi. Ne kadar da rahatsız ediciydi koskoca imparatorluğun en ufak devletlere bile yenilmesi, kendi valisinin neredeyse İmparatorluğu ele geçirebilecek kadar güçlenip kafa tutabilmesi (Mısır valisi Mehmet Ali Paşa). Sonra savaş, her cephede yenilgi ve yıkılışın verdiği sıkıntı buna ekleniyordu. Arkasından gelen İstiklal Savaşı ve kurulan yeni devlet içimde bir teselli ile beraber mutluluk oluşturuyordu. Ama sanki o 600 yılı ben yaşamışım gibi geçmişi özlüyordum.
Oysa Kuran’ı okuyunca bana cevap veriyordu çok güzel bir şekilde.
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ
Her ümmetin bir eceli vardır. Onların eceli geldiğinde ne bir saat geciktirebilirler ne de öne alabilirler. (Araf 34, Yunus 49)
İnsanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürler. Kimi doğarken ölür, kimi çocukken ölür, kimi erişkinlikte ölür, kimi de yaşlanır ve ölür. Kim doğarsa doğsun kaçınılmaz son doğduğu gün bellidir: ölüm.
İnsan için geçerli olan doğma, büyüme ve ölme evreleri topluluklar için de vardır. Çocukken Osmanlı tarihini okurken, öncesinde kurulan onlarca Türk devletinin yıkıldığını görmüyorduk, gözümüzün önünde perde vardı. Dünyayı inleten Moğol imparatorluğunu, Batı Roma imparatorluğunu, can çekişirken son darbeyi Osmanlı’nın vurduğu Bizans imparatorluğunu, Pers imparatorluğunu ve daha sayılamayacak nice örnekleri görmüyorduk. Selçuklu İmparatorluğu ve arkasından kurulan Selçuklu devletleri de yıkılmıştı. Allah’ın koyduğu kanundu ve Kuran’ında söylüyordu bunu bize. Fark etmek gerekti sadece.
Bugün dünyanın süper güçleri de yıkılacak, parçalanacak ve yenileri doğacak. Bu hiçbir topluluğun kaçamayacağı bir kanundur. Önemli olan ölmeden önce faydalı şeyler yapabilmektir ki Osmanlı bunu yapmıştır ve görevini tamamlamıştır.
Son Osmanlı şehzadesine gelince, cenazesine gelen on binlerce insanın içinde birkaç kişi hariç ölüm haberi duyulana kadar ne adını biliyordu ne de nerede yaşadığını. Kendisi hakkında hiçbir bilgisi olmadıkları bir insan için bu kadar kişi niçin cenazeye gitmişti?
Yaşlı insanlar görürüz çevremizde. Bazıları hep gençlik yıllarında yiğitliklerini anlatırlar. Nerede o eski zamanlar derler. Bilinçaltlarında, şu andan rahatsızlık duyarlar. Çünkü şu anda güçsüzdürler, umutsuzdurlar, ölümü beklemektedirler. Onların psikolojisi bilinçaltlarında umutsuzluk olan topluluklarda vardır. Umutsuz ve tembel topluluklar tıpkı bu yaşlılar gibi gelecek için çalışmazlar, geçmişi yaşarlar. Geçmiş güzeldir, güzel bir hikâyedir. Geleceği güzelleştirmek yerine geçmişte yaşamak kolaydır. Geçmişin güzelliği garantilidir. Gelecek ise çalışma gerektirir.
Adını bile bilmedikleri bir insanın sadece geçmişi çağrıştırması nedeniyle cenazeyi doldurur binlerce insan. Burada göreceğimiz gerçek şudur: Toplumumuz gelecekten umudunu kesmiş, geçmişte yaşamak istiyor. Geçmişi özlüyor. Gelecek için çalışmak yerine geçmişin anılarında yaşamak istiyor. Artık insanlarda faizli, zulüm düzeninin yerine adaletin hüküm sürdüğü, insanların mutlu oldukları, kimseye eziyet çektirmeyen bir düzenin geleceği umudu kaybolmuş.
Denemek için çevrenizde kendilerine Müslüman diyen insanlara söyleyin: “Hâkimlik sistemi yerine hakemlik sisteminin gelmesi lazım, bu o kadar da zor değil, niçin bu Ak Parti bunu yapmıyor?” deyin. Size vereceği cevap şu olacaktır: “Uygulanabilir şeyler söyle, öyle şey mi olur?” Ben denedim, hemen hemen hepsinden bu cevabı aldım. Kuran’daki emirler uygulanamayacaksa Allah bilmeden mi emretti? (Hâşâ) Kuran ehliyim deyip Kuran’a inanmayan Müslümanlar bolca mevcut. Teslim olmuşlar zulüm düzenine ve bu düzende nasıl yaşarım derdindeler. Kuran’dan kopmuşlar ve onları ilgilendirmiyor. Umutsuzlaşmışlar ve topluluklarının kendisinin bile değil, atasının gençlik yıllarının sarhoşluk veren hikâyesi onları mutlu ediyor sadece.