Osmanlı özentisi
1322 Okunma, 0 Yorum
Toktamış Ateş - Bugün
Osman Eskicioğlu

Fevzi Çakmak öldüğü zaman çok küçüktüm. Fakat cenazesinin geçişini izlemek için; Fatih'te terasından bugünkü Fevzi Paşa caddesinin göründüğü bir eve gittiğimizi anımsıyorum.

O günlerde o caddenin adının ne olduğunu bilemeyeceğim.

İnanılmaz bir kalabalık vardı. Belki de yaşamımda ilk kez; böyle bir kalabalık beni ürküttü. Tabut sanki taşınmıyor; elden ele ulaştırılarak kendi kendine gidiyordu. (Çocuk gözüm o olayı öyle anımsıyor ama doğru olduğunu sanmıyorum.)

Aradan yıllar geçtikten sonra; o günün gazetelerini okuduğumda Beyazıt Camii'nde; genç ağırlıklı mahşeri bir kalabalığın toplandığını ve tekbir getirerek cenazeyi aldıklarını öğrendim. Tekbir getiren kalabalığı gören kimi üniversite hocalarının; olayları Küllük adındaki kahveden seyrederken; "Eyvah şeriat geri mi geliyor?" diye hayıflandıklarını okudum.

Aslında; o dönemde CHP din konusunda oldukça yumuşak ve tavizkârmış. Ama gene de; Fevzi Çakmak'a yeterince saygı gösterilmediğinden şikâyet edilmiş. Örneğin; "matem yayınına" geçmediği için Radyo evi de taşlanmış. (bu da ayrı bir garabetti. Başta 10 Kasımlar olmak üzere; toplumsal olarak üzüntü duyulan günlerde; radyo normal yayınını keser ve klasik batı müziği çalmaya başlardı. Herhalde o günlerdeki yöneticiler; klasik müzik duydukları zaman hüzünlenirlerdi! Bir keresinde; "matem müziği" çerçevesinde Strauss'un valslerini çaldıklarını anımsıyorum.)

Tüm bu anılarım geçtiğimiz Cumartesi günü 97 yaşında ölen ve Osmanlı ailesinin en yaşlı üyesi Ertuğrul Osman Bey'in cenazesini izlerken yeniden aklıma geldi. Şimdi birileri; yazdığım cümleyi kafalarında düzeltiyorlardır herhalde. "Bey" yerine; "efendi", "aile" yerine "hanedan" denmesini tercih edenler var...

Ama bana kalırsa bu türden yaklaşım ve beklentiler hem çok "özenti"; hem de çok anlamsız. Ne Osmanlı İmparatorluğu kalmış ne Osmanlı ailesi. Zorlamak niye?..

Doğrusu yanlış anlaşılmak da istemem. Samimi ve inançlı bir "Atatürkçü" olmama rağmen; Osmanlılar'ın "atalarımız" olmasıyla hep iftihar ettim ve her yerde yücelttim. Dünya üzerinde; bilebildiğim kadarıyla; orduları yenildiği için bir kaleleri ellerinden çıktığı için "kalbi duran" ve ölen çok sayıda imparator duymadım.

Osmanlı'nın; değişik uluslara ve İslamiyet'te Alevilik hariç diğer din ve mezheplere gösterdiği "hoşgörünün" bir başka örneği yoktur ve ne denli yüceltilirse yüceltilsin azdır. (Böyle bir hoşgörü olmasa; Balkanlar ve Rumeli'de kısa sürede kök salıp bir "cihan imparatorluğu" olabilir miydi bilemem. Ama örnek bir hoşgörü sergilemişti.)

Tüm bu görüşlerimi dile getirmemin nedeni; "bağnaz" bir Osmanlı karşıtı olmadığımı vurgulamak. Ayrıca Türkiye'de birilerinin saltanatı geri getirmek isteyeceğini sandığım gibi; bunu isteyenlere de ancak gülerim. Fakat geçtiğimiz Cumartesi günü televizyondan izlediklerim hoşuma gitmedi.

Örneğin; kafasına fes geçirmiş genç bir adamın "Osmanlı'ya yapılan haksızlığı ne zaman düzelteceksiniz?" gibisinden bir soru ortaya atması hiç hoşuma gitmedi.

Hoşuma gitmeyen bir başka görüntü; "ticani kılıklı" bir adamın "tekbir" çağrılarıyla; cenazeyi bir siyasal gösteri haline sokmak istemesi oldu. Ertuğrul Osman Bey'in cenazesine böyle şeyleri hiç yakıştıramadım.

Hele kafalarında sarıkla ve cübbeleriyle törene katılan; "İsmailağa Cemaati" üyeleri ve Mahmut Ağa'nın varlığını açıklamakta çok zorlandım. Yaşamının 70 yılını ABD'de geçiren ve Türkiye'de kaldığı günler sayılı olan; bir zatın İsmailağa Cemaati'yle ne ilgisi olabileceğine akıl erdiremedim...

Ya; hükümetin dört bakanla temsiline ve Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri'nin katılımına ne demeli? Özellikle (benden epey genç olmasına karşın); arkadaşım Ertuğrul Günay beni ciddi bir hayal kırıklığına uğrattı. Türkiye Solu'nun potansiyel lideri olarak gördüğüm Ertuğrul; bir şok AK Parti'ye girerek yaşatmıştı. Daha sonra bakanlığı (her ne kadar Nevin'in sürüncemede bırakılan işini çözdüyse de) ikinci bir şok olmuştu. Bu cenazeye katılımı da üçüncü bir şok oldu. Umarım başka şoklar yaşatmaz.

Televizyonda duyduğum kadarıyla; cenazeye "iş çevrelerinden" yoğun katılım olmuş. Allah Allah...

Rahmetlinin iş çevreleriyle ne gibi bir ilişkisi ya da bağlantısı vardı acaba? Fakat (bence) en şaşırtıcı olan şey; tabuta el sürmek isteyen vatandaşlarımızın izdihama yol açması oldu. Atalarımız ne demiş: "Şeyh uçmaz müritleri uçurur..."

Yazılı ve görüntülü basın bu işi öylesine körükledi ki insanlar o tabuta dokunmanın ciddi bir sevabı olduğunu sandılar.

Ertuğrul Osman Bey'in "vasiyet ettiği" yere Bakanlar Kurulu izni ile gömülmesini de garip buldum ama fazla üzerinde durmayacağım. Bir vatandaşımız; "Ben Anıtkabir'in yan tarafındaki yamaca gömülmeyi vasiyet ediyorum" dese; acaba bu vasiyeti de yerine getirilebilir miyiz? Hiç sanmıyorum...

Şimdi; "hanedan" (!) başı "Şehzade" (!) Beyazıt Osmanoğlu imiş. Artık; neyin başıysa ve ne şehzadesi ise...

Allah akıl versin.

 

Yorum:

İFRAT ve TEFRİT YANLIŞTIR

Evet, ifrat ve tefrit yanlıştır. Herhangi bir konuda olumlu veya olumsuz tarafıyla aşırı gitmek zararlıdır. Kişiyi aşırı sevmek veya ondan fazla nefret etmek, tarihi yaşamak kadar ona bağlılık veya tarihten hiç ders almayacak kadar ondan kopmak, kişinin milletine ve tarihine son derece bağlı olması hatta yanlışları görmeyecek kadar belki onları tasvip edercesine körü körüne bağlı olması veya tarihinin güzelliklerini bile inkâr etmesi… İşte bunların hepsi ifrat ve tefritlere birer örnektir ve hem birey ve hem de toplum için zararlıdır. Çünkü herkesin şartları ve her toplumun şartları, dün ile bugünün şartları farklı farklıdır. Dünkü şartlarda doğru olan bir şey bugünkü şartlarda yanlış olabilir. Bugünün yanlışı ise dünün doğrusu olabilir. O sebeple ben babam gibi hareket edeceğim veya dedem ne kadar güzel yapmış, ben hep ona uyacağım ve o gibi hareket edeceğim sözleri doğru olmaz. Onun için özenti, taklitçilik ve başka birilerine benzemeye çalışmak ancak hak, doğru ve faydalı ise isabetli olur. Yoksa fayda yerine zarar gelir; kaş yapacağım derken göz çıkar ve iyi değil, kötü sonuçlar doğar.

Asıl konumuz olan Osmanlı özentisine gelecek olursak maalesef ben bu konuda da bir ifrat ve tefrit görüyorum. Osmanlının haddinden ziyade lehinde olmak ne kadar yanlış ise şiddetli bir şekilde aleyhinde olmak da o kadar yanlıştır. Hiçbir kimse ve hiçbir toplum yüzde yüz doğru olmadığı gibi yüzde yüz yanlış da olmaz. Osmanlının da hataları vardır ve sevapları vardır. Ben şahsen Osmanlının doğruları ve iyi tarafları çok olduğuna inandığım için geçmişimle iftihar ediyorum Osmanlıları hata ve sevapları ile seviyor ve takdir ediyorum. Onun için geçmiş tarihimizde bizi utandıracak kara lekeler bulunmadığı için ecdadımızla gurur duyuyorum. Onun için de Ertuğrul Osman Bey’in cenazesine gösterilen itibar, itina ve katılımdan son derece memnun oldum. Ancak bundan birileri rahatsız olmuş olabilir. Onlar ancak taraf tutan, hak tarafını tutmayan belki hakka karşı olan kimselerdir. Yakın tarihimizde buna en güzel örnek rahmetli Menderes’tir diyebilirim. Türkiye’de gücü elinde tutan zalimler, zulüm yaparak, rahmetli Menderes’i astırdılar. Ama zulüm abad olmaz; işlenen bir zulüm ebedi olarak gizli kalmaz, onun zulüm olduğu bir gün anlaşılır. Nitekim çok geçmeden eski başbakan Adnan beyin durumu anlaşıldı ve kendisinden hal lisanı ile özür dilendi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ona anıt mezar yaptı.

İşte 97 yaşında ölen ve Osmanlı ailesinin en yaşlı üyesi Ertuğrul Osman Bey'in cenazesine fazla katılım ve bilhassa "iş çevrelerinden" olan yoğun katılım böyle bir şey olabilir. Onun namazına katılıp dua eden vatandaşlarımız, tarihin şuur altında saklı olan Osmanlı hanedanına yurttan sürgün edilirken onların eveleri, yuvaları, malları ve mülkleri ellerinden alınıp aç, sefil, yersiz ve yurtsuz, parasız ve pulsuz bırakıldıkları zulmünü vicdanlarında insanlık adına duymuş olabilirler. Cenaze namazında bulunuşları ve duruşları ile sanki sizin sonunuz böyle olmamalıydı, sizden özür diliyoruz ve sizin yanınızdayız, her türlü zulmün karşısındayız diye vücut dilleriyle zulmün mirasçıları zalimlere haykırmış olabilirler. Evet, ben de şahsen bu hanedana yani sürgün edilenlere zulüm yapıldığından asla şüphem yoktur. Haydi, sürgün ettiniz, peki onların yerleri, mal ve mülkleri burada kalmadı mı? Bunlar ganimet miydi? Bunların bedellerini onların elerline neden vermediniz ve onları yaban ellerinden aç susuz sürünmelerine sebep oldunuz. Tam burada şimdi zalimce asıp hayatına son verdikleri İskilipli Atıf Hoca’nın ipe giderken söylediği sözler kulaklarımda çınlıyor. Onun son sözü “Mahkeme-i Kübrada hesaplaşırız”, olmuştur. İnananlar öbür dünyadaki hak ve hukukun ortaya çıkacağı büyük mahkemeye inanır ve burada zulüm yapan zalimlerin orada hesaba çekileceklerini kabul ederler. Biz de “zalimler için yaşasın cehennem!” diyoruz.

Bu yazdıklarımdan asla benim Osmanlıcı olduğumu, hanedan veya Osmanlıyı tuttuğumuz falan çıkarmayınız. Benim www.enfal.de sitesinde makalelerim var; onları okuyanlar benim ne kadar hakperest olduğumu ve hukuka saygı duyduğumu bilirler. Mesela orada askıda olan “Toplumsal Yapı Nedir ve Değişim Nasıl Olur?”, adlı makalemde eğer bakarsanız şu düşüncelerimi bulursunuz:

  Devlet gelip dairesinde oturan masum bir hukukçuyu öldürür mü? Dün şehzadeleri, beşikteki bebekleri batıl bir inanç uğruna öldürenler, ölüp gittiler. Devlet-i ebed müddet safsatasının rüzgârına kapılanlar, yok oluş kasırgasıyla tarumar oldular. Bu konuda hiçbir bahane ve mazeret üretilemez. Masum ve günahsız bir kimseyi devlet değil, tüm dünya devletleri birleşse öldüremez. Öldürür derseniz,  bunun adı da cinayet olur. Bir kimse, ancak bir kişiyi öldürmüş veya ülkede fesat çıkarmış ise öldürülür. Çünkü suçsuz ve günahsız bir kişiyi öldürmek tüm insanları öldürmek demektir.

Siyaseten öldürmeye bazı mezhepler tazir cezası açısından fetva vermişlerdir. Ancak bunların hepsi de ülkede isyan çıkarmak, bozgunculuk yapmak veya casusluk gibi suçlara dayanır. Yoksa beşiğinde yatmakta olan 1,5 yaşındaki bebeğin öldürülmesi, siyaseten katil değil, bir cinayettir, zulümdür ve fecaattir.  Osmanlı yaptı diye bu cinayet, asla caiz gösterilemez.  Buna siyaseten katil, diyenler, yoksa Yahudilerin Filistin’de öldürdükleri bebeklere ve PKK’nın öldürdüğü çocuklara ve kadınlara da mı siyaseten öldürme diyorlar? Yoksa bizim terörist iyidir felsefesini mi taşıyorlar. Hayır, hayır, hayatlarında adaleti uygulayan eşya; bu topraklar, bu zaman ve bu mekân, artık bugün zalim insanların günahlarını, zalim toplum ve devletlerin zulmünü taşıyamaz hale geldi. Bugün dünyadaki kuş gribi, kene ısırması ve domuz gribi gibi olaylar bundandır; kriz, stres, sıkıntı, mafyalar, insan öldürmeler, boşanmalar ve her türlü olumsuzlukların ortaya çıkması ve giderek artması bundandır. Hâlbuki hukuk, insan ve toplumları, fert ve devletleri her türlü bela ve musibetten,  kavga ve çatışmadan korur. Ağırlık merkezi cismin dışına taşmış olan bir taş bulunduğu yerde duramaz, düşer, yuvarlanır ve bir yere çarpıp parçalanır. Zulüm ve haksızlık sınırını aşan bir toplum ve devlet de çözülür, çöker, yıkılır ve tarih sahnesinden silinir.

Netice olarak insan, kim olursa olsun, ilim adamı, siyasetçi, sanatkâr, din adamı veya esnaf, herkes, hakperest olmalı, hukuk emini olmalıdır. Hukuk denilen kurum onun yanında güvende bulunmalıdır. Eğer taraf tutmadan hak ve hukukun yanında olursak bütün şikâyetler biter ve zulüm ortadan kalkar. Bunun için herkesi taraf tutmadan, benim partim, akrabalarım, mezhebim, dindaşım, milletim, tarihim ve devletim demeden hakperest olmaya çağırıyorum.

 

Osman Eskicioğlu






Sayı: 17 | Tarih: 4.10.2009
Mehmet Şevket Eygi
Lüks ve İsraf Haramdır
1425 Okunma
Emine Hocaoğlu
Toktamış Ateş
Osmanlı özentisi
1322 Okunma
Osman Eskicioğlu
Mehmet Niyazi
Tarih ve din (medeniyet ve insan)
1134 Okunma
Abdurrahman Erol
Zülfü Livaneli
Jacques Brel’in adası
1117 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Sevilmeyecek bir yazı
1112 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Fikret Bila
Gül'ün şifreleri
1099 Okunma
Harun Özdemir
Mahir Kaynak
Türkiye projesi
1095 Okunma
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
Gül’ü dinlerken
1090 Okunma
Tayibet Erzen
Ahmet Altan
Göbeğini kaşıyan gazeteci
1080 Okunma
Özer Ataç
Nazlı Ilıcak
Acı birike birike göl oldu
1079 Okunma
Fatma Karuç
Yılmaz Özdil
Mustafa Kemal Atatürkiyeli...
1069 Okunma
Leyla Okta
Oktay Ekşi
Acil sorunumuz
1028 Okunma
1 Yorum
Vahap Alma
Mehmet Altan
‘Liberal, Türk, Müslüman...’
1016 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Bekir Berat Özipek
Darbeci generale serzeniş
1010 Okunma
Bünyamin Demir
Reşat Nuri Erol
Faizli düzen muhafazakârları
1001 Okunma
Ilker Ardic
Can Ataklı
Bayılıyorum Başbakan’a vallahi
954 Okunma
Mesut Karaaytu
Fatma K. Barbarosoğlu
“Katil zanlısı”na bu kadar yakın olmak zorunda mıy
951 Okunma
1 Yorum
Fatma Zafer
Hayrettin Karaman
Milletimizin dindarlık karnesine tepkiler
913 Okunma
Hilmi Altın


© 2024 - Akevler